Mhp Lideri Bahçeli(2/son).

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Erdoğan'ın Türklüğe savaş açtığını vurgulayarak, "Başbakan Türk'üm diyen değil, bizzat sen Türkiye'nin itibarını yerlerde süründürdün."
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Erdoğan'ın Türklüğe savaş açtığını vurgulayarak, "Başbakan Türk'üm diyen değil, bizzat sen Türkiye'nin itibarını yerlerde süründürdün. Doğruyum diyenler değil, yolsuzluğun dibini sen boyladın. Çalışkanım diyenler değil, sen, hısımların, dünürlerin ve çevrendekiler "yan gel Osman bir dönüm bostan' deyip hüküm sürdünüz. Türklükle uğraşma, Haçlı sevdandan vazgeç. Onlar emeline ulaşamadı, sen ise asla hedeflerine varamayacaksın" dedi.
Bahçeli, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Türkiye'nin 9 bölgesinde "Milli Değerleri Koru ve Yaşat" adı altında planladıkları açık hava toplantılarının yedincisini "Demokrasi" temasıyla 5 Ekim 2013 Cumartesi günü İstanbul'da düzenlediklerini anımsatan Bahçeli, "Bizi oldukça sevindirmiştir ki, Zeytinburnu Kazlıçeşme Meydanı İstanbullu kardeşlerimin yoğun ve coşkulu katılımıyla tarihi bir güne evsahipliği yapmıştır. Türkiye sevdalıları demokrasiye sahip çıkmışlar, sahici ve dürüst demokratik ideallere bağlılıklarını ispatlamışlardır. Bu açık hava toplantımız İstanbul'un gelmiş geçmiş en büyük açık hava toplantılarından birisi olmaya şimdiden hak kazanmış, akıllardan çıkmayacak derin izler bırakmıştır. Eminim ki, Başbakan ve bölücü ortakları, Kazlıçeşme'ye sığmayan yüz binlerce milliyetçi-ülkücü vatansever yüreklerin izdihamından dolayı şaşkına dönmüşler, nefesleri kesilmiştir. Bu açık hava toplantımız her anlamda Türk milletinin sesini duyurmuş, beklentilerini dillendirmiş, milli ve manevi hasletlerinin tercümanı olmuştur. Milliyetçilikle demokrasinin tarihi birlikteliği, birbirini destekleyen, birbirini tamamlayan, birbirinin önünü açan kader ortaklığı hamd olsun ki, Kazlıçeşme'de yeniden gösterilmiş, yeniden teyit edilmiştir. Demokrasi bizim için tartışılmaz bir değerdir. Milli devletin iskeleti, egemenlik haklarımızın içeriği hem demokrasi, hem de milliyetçilik temelinde gerçek şeklini almaktadır. Demokrasiyi sadece prosedürlere ve kurumlara indirgemek öngörülemez sakatlıkları ve sakıncaları da beraberinde getirecektir. Şunu herkes bilmelidir ki, demokrasi özgürlük ve adalet olmadan anlamlı olmayacağı gibi, milliyetçilik ve milli kimlik sahiplenilmeden de ayakta duramayacaktır. Nefrete sapmış, bölücülükte nam salmış, kuşku ve paranoyaya vicdanlarını emanet etmiş kişiliklerin bırakınız demokrat olmasını, ülke yönetiminde bile kalması demokrasinin ruhuyla örtüşmeyecektir. Zalim bir özgürlük, baskıcı bir hoşgörü, savunmacı bir şiddet ne kadar saçmalık ise, gaddar ve despot zihniyetlerin ileri demokrasiyi ağızlarına alması da o denli ahmakça, o denli garabettir. Türkiye'nin en önemli sorunu demokrasiyi özümseyememiş, tüm sözleri havada kalmış, tüm icraatları çatırdamış, demokratik nezaket ve saygıyı usulde de, esasta da gündemine almamış bir siyasi iktidar tarafından yönetiliyor olmasıdır. Tesellimiz demokrasimizin bunca tahrik, tecavüz ve karşı çıkışlara rağmen halen gücünü koruyor olmasıdır. Yine de Türk milletinin ve Türk vatanının tüm sorunlarından kurtulması için demokrasinin tutarlı, ahlaklı, bütünleştirici ve sağlam bir zemine dayanma ihtiyacı vardır. Bu da milliyetçilikten başkası değildir. İstanbul Demokrasi mitingimiz bu kapsamda hepimizi umutlandırmış, hepimizin yüreğine su serpmiştir. Bu vesileyle Kazlıçeşme'de bizleri yalnız bırakmayan tüm İstanbullu kardeşlerime tekraren şükranlarımı sunuyor, buradan hepsini sevgiyle selamlıyorum. Açık hava toplantımızın düzenlenmesinde emeği geçen başta partimizin İstanbul İl Başkanlığı olmak üzere, tüm parti yöneticilerimize ve aziz dava arkadaşlarıma teşekkür ediyorum" dedi.
-"MEVZUBAHİS TÜRKİYE OLDUĞU SÜRECE MHP TAŞIN ALTINA ELİNİ KOYMAYA VARDIR"-
"Türk milliyetçiliğinin kırmızıçizgileri neyi gerektiriyorsa, dünden bugüne miras kalan, dünden bugüne intikal eden siyasi kabullerimiz neyi şart koşuyorsa biz onu yapar, onun yanında yerimizi alırız" diyen Bahçeli, "Birileri istedi veya tenkit etti diye doğrularımızdan ayrılmayız. Birileri kızdı, bazıları beğenmedi diye çizgimizden dönmeyiz, kendimizi inkar etmeyiz. İç ve dış siyasi tercih, tespit ve tavsiyelerimizin hepsi ne olursa olsun Türkiye'nin ve Türk milletinin faydasına dönüktür. Benimsediğimiz bu ilkesel yaklaşımı kenara itip herhangi bir siyasi aktörle kayıkçı kavgasına tutuşmamız, söz düellosuna girişmemiz abes olmak şöyle dursun, saygınlığımızı ve 44 yıllık şanlı geçmişimizin hiçe sayılması anlamına gelecektir. TBMM'deki tavrımızın, izlediğimiz milli politikaların, milletimizin bize verdiği yetki ve sorumluluğun özünde bu yatmaktadır. Özellikle Türkiye'nin güvenliği, milli çıkarları söz konusu olduğunda, takınacağımız tavır hiçbir zaman belirsiz ve önceden bilinmez olmamıştır. Mevzubahis Türkiye ve konu Türk milletinin bekası olduğu sürece Milliyetçi Hareket Partisi taşın altına elini koymaya vardır ve bugüne kadar da bunu gönül huzuruyla yapmıştır. Bizim milli nitelikli kararlarımızı güdük akıllarınca, sığ zihniyetlerince, küçük beyinlerince ona buna destek çıkmak olarak görenler öncelikle kendiişlerine bakmalı ve başka kapıya tezgâh açmalıdır. Partimizi illa ki birileriyle anma, birilerinin yanına koyma ve birilerinin peşine takma hastalığına yakalananlar iflah olmaz ve kronik MHP düşmanları olduklarını kalın kafalarına iyice sokmaları hayırlarına olacaktır" dedi.
-"TÜRKİYE DİKEN ÜSTÜNDE"-
Suriye'nin iki buçuk yıldır kan revan içinde olup, büyük can ve mal kayıplarına sahne olduğuna işaret eden Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"En uzun kara sınırına sahip olduğumuz Suriye'nin istikrarsızlık içinde bocalaması, iç savaşa sürüklenmiş olması ülkemiz ve bölgemiz adına büyük bir tehlikedir. Şüphe etmeyiniz ki, Şam güvenli olmadıktan, Bağdat huzur bulmadıktan, Beyrut rahat yüzü görmedikten, Kahire düzene kavuşmadıktan, Trablus durulmadıktan sonra Ankara emniyetli olamayacaktır. Jeopolitik gerçeklerimiz buna işaret etmekte, tarihi ve kültürel bağlarımız bunu göstermektedir. Bilhassa, Suriye'nin kaos ve karanlığa gömüldüğünden beri Türkiye adeta diken üstündedir. AKP hükümetinin yanlış, noksan ve milli gerçeklerle bağdaşmayan dış politika stratejisi ülkemizin başına türlü belalar açmış ve sınır hattımızı terör gruplarının iştahına ve insafına terk etmiştir. Suriye kaynaklı ağır sorunlar insanımızın tehdit etmekle kalmayıp, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü de hedef almıştır.
Başbakan Erdoğan'ın Esad düşmanlığı, Suriye'ye operasyon yapma çağrıları, muhaliflere silah ve mühimmat tedarikinin yanında lojistik destek sunma aymazlıkları Türkiye'yi zora sokmuş, taraf haline getirmiştir. AKP hükümeti Suriye'deki gelişmelerin boyutunu, istikametini okuyamamış ve anlamlandıramamıştır. En başta Akçakale, Ceylanpınar ve Reyhanlı olmak üzere hudut boylarındaki ilçe ve illerimiz Suriye kaynaklı kurşunlara, bombalara ve terörist saldırılara açık hale gelmiştir. Suriye'de ölen yüz bini aşkın insan ve iç karışıklıktan kaçan milyonlarca Suriyeli mülteci bölgesel çapta son derece kaygı ve üzüntü verici bir resmi ortaya çıkarmıştır. Bununla birlikte Türkiye bu işten en zararlı çıkan ülkelerden birisi olmuştur. Yalnızca İstanbul'da Suriyeli sığınmacıların sayısı yüz bini bulmuştur.
-"TERÖRİSTLER BOŞ DURMUYOR, FİTNE KAZANINI SÜREKLİ CANLI TUTUYOR"-
Bu sayı ülke genelinde beş yüz bini aşmıştır. Diğer taraftan Adıyaman, Bingöl, Batman, Şanlıurfa, Diyarbakır ve Bitlis'ten yaşları 18 ile 30 arasında bulunan gençlerin savaşmak üzere Suriye'ye götürüldüğü medyaya kadar yansımıştır. AKP'nin çanak tuttuğu, imkânlar sağladığı, deyim yerindeyse davet ettiği El-Kaide, El- Nusra, Ashar Es Şam ve Esad yanlısı gruplar para karşılığında evlatlarımızı kanın ve ölümün içine götürmektedir. Analar, babalar Suriye'nin farklı bölgelerindeki kamplara gitmek mecburiyetinde kalarak çocuklarını bulmaya çalışmakta, deyim yerindeyse cehennem azabı yaşamaktadırlar. Bir yanda PKK terör örgütünün militan kadrosuna tehditle eleman takviyesi, diğer yanda değişik terör gruplarının menfaat vaadiyle militan temini herkesin gözleri önünde cereyan etmektedir. Hükümet ise tüm bu olan bitenleri pısırık bir vaziyette seyretmekte, herhangi bir önlem almamaktadır. Anlaşılacağı üzere, Türkiye terör kuşatmasına alınmıştır. Başbakan ise Esad'a terörist demekle sanki günah çıkarmaktadır. Asıl katiller, asıl caniler, asıl insan eti yiyen yamyamlar, kafa kesen alçaklar Başbakan ve hükümetinin himayesi ve güvencesi altındadır. Başbakan, Esad'la uzaktan uzağa kavga ederken, dünyanın her köşesinden terörist kafileler, profesyonel ölüm timleri sınırlarımıza üşüşmektedir. Muhalifler arasında da keskin bölünmeler yaşanırken, PYD-PKK terör ittifakı Suriye'nin kuzey ve doğusundaki hâkimiyet alanlarını genişletme mücadelesinden bir an olsun vazgeçmemektedir. Başbakan Erdoğan PYD'li teröristleri farklı tarihlerde Ankara ve İstanbul'da ağırlayıp fiilen müzakere sürecine dahil ederken, teröristler boş durmamakta, fitne kazanını sürekli canlı tutmaktadır. Her ne kadar Suriye'deki kimyasal silahların imha süreci başlamışsa da bunun ne zaman biteceği, nasıl bir sonuç ortaya çıkaracağı henüz muammadır.
-"KONU AKP'YE DESTEK DEĞİLDİR, ASLA DA OLMAMIŞTIR, OLMAYACAKTIR"-
Tüm bu gelişmeler göstermektedir ki, Türkiye hafife alınamayacak risk ve tehditlerin hedefindedir. Sınırlarımızın hemen dibinde öldürmenin, yok etmenin dili egemenlik kurmuştur. Suriye'nin toprak bütünlüğü üzerinde kumar oynanmaktadır. Bu kapsamda Suriye'deki krizin milli güvenliğimize, milli haklarımıza büyük bir risk ve ilave tehditlere neden olmasından dolayı ilk kez 4 Ekim 2012 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yabancı ülkelere gönderme konusunda hükümete TBMM'den izin verilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bir yıl önceki tezkere kararına, mesele Türkiye ve Türk milleti olduğundan dolayı destek vermiş ve arkasında durmuştuk. Suriye'den ülkemiz topraklarına yönelen saldırgan eylemlere anında ve etkili karşılık verilmesi, aynı zamanda caydırıcılık oluşturulması için milli duyarlılıkla hareket etmiştik. 28 Ağustos 2013 tarihli yazılı basın açıklamamızla da, 4 Ekim 2012 tarihli TBMM Tezkere Kararı'nın uzatılmasını ve Suriye konusundaki yaklaşımların bu çerçeveyle sınırlı kalmasını önermiştik. Nitekim 4 Ekim 2013 günü Suriye konusundaki Tezkere kararı bir yıl daha uzatılmış olup Milliyetçi Hareket Partisi olarak şartlı da olsa buna olumlu yaklaştığımız bilinen bir husustur. Konu AKP'ye destek değildir, asla da olmamıştır, olmayacaktır. Bizi AKP'ye stepne olmakla itham edenler acaba PYD-PKK tehdidinin nelere yol açacağını, Türkiye'ye karşı olası bir saldırının ne şekilde göğüsleneceğini hesap etmiş ve düşünmüşler midir? Partimizi AKP'yle aynı kareye yerleştirme yüzsüzlüğü gösterenlere soruyorum, milli çıkarlarımızı yakından ilgilendiren Tezkere'ye hayır diyerek BDP'yle ve PKK'yla aynı hizaya gelmiş olsaydık çok mu sevinecek, çok mu gururlanacaktınız?"
-"ZEKA ÖZÜRLÜLER SİZİN MAKSADINIZ NEDİR?"-
Bahçeli, "İçimizden ya da dışımızdan bize mürebbiye gibi parmak sallayanlar ne dediklerinin, neyi amaçladıklarının farkındalar mıdır?" diye sorarken, "Milliyetçi Hareket Partisi'ni AKP'ye baston, CHP'ye vagon diyerek değişik zaman aralıklarında karalayan ve yaftalayan zeka özürlüler sizin maksadınız nedir ve kimlere hizmetle görevlisiniz? Ne yapacaktık yani? Türkiye yanarken, Türk milleti saldırıya uğrarken, vatandaşlarımız feryat ederken, "oh olsun mu' diyecektik? Irak'ın kuzeyindeki fitne benzeri bir oluşum Suriye'de de olursa, ki bu gittikçe belirmektedir, buna alkış mı tutalım, bu mihraklara, bu teröristlere yürüyün kim tutar sizi mi diyelim? Tavrımızı sorgulayan, bizi devamlı bir yerlere yamamaya çabalayan kim olursa olsun art niyetlidir, başkalarının nam ve hesabına tetikçilik yapan utanmaz arlanmaz zihniyetlerdir. Bizim PKK maşalarının beyanlarına, bizden görünen Truva atlarına, sağda solda iftira atan, sanal medya üzerinde dedikodu yapıp da büyük laflar eden küstahlara itibar edecek zamanımız da halimiz de yoktur. Hiç kimse bizden, siyasi saiklerle Türkiye ve Türk milletini geri plana atmamızı beklememelidir. Değil AKP, iktidarda kim bulunursa bulunsun parti olarak bizim milli konulardaki görüşümüz, irademiz, hükmümüz nettir, bellidir ve gün gibi de meydandadır. Milliyetçi Hareket Partisi kişilikli, kimlikli, omurgalı ve tecrübeli milli politikalarıyla tutarlı duruşundan kesinlikle taviz vermeyecektir. Bunun dışına da hiçbir zaman çıkılmayacaktır" diye konuştu.
-"2007 YILINDAN BERİDİR HÜKÜMET TEZKERE ALIYOR FAKAT ORTADA HİÇBİR SONUÇ YOK-
AK Parti'nin tezkere kararları altında "ne dolaplar çevirdiğini, nasıl günü kurtardığını, nasıl müzakere yaptığını" kuşkusuz iyi bildiklerinin altını çizen MHP Lideri şunları kaydetti:
"Meclis'ten alınan ve bir kenara bırakılan Tezkerelerin de farkındayız. Başbakan Erdoğan ve hükümetinin samimiyetsiz adım ve yaklaşımlarına yakından şahit oluyoruz. Bakınız, TBMM'nin gündemine Irak Tezkeresi kısa süre içinde gelecektir. AKP zihniyeti bir tarafta PKK'ya pazarlık ederken, diğer tarafta Irak'ın kuzeyinden doğan muhtemel risk ve tehditlere karşı da sınır ötesi harekat yapabilmek gayesiyle Meclis'ten izin talebinde bulunmuştur. 2007 yılından beridir hükümet Tezkere almaktadır, fakat ortada hiçbir sonuç yoktur. Başbakan Erdoğan PKK'yla mücadele edildiğini iddia etmektedir. Sanıyorum Başbakan TBMM'ne yazılan yazıyı okumadan imzalamıştır. Başbakan Erdoğan'ın 4 Ekim 2013 tarihinde imzalayarak TBMM'ne gönderdiği yazıdaki şu ibareler gerçekten de trajikomiktir; "Irak'ın kuzey bölgesinde yuvalanmış bulunan PKK terör unsurlarından kaynaklanan ve Türk halkının huzur ve güvenliğiyle, ülkesinin milli birliğine, güvenliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik açık tehdit, bölgede ahiren meydana gelen gelişmelerin de etkisiyle devam etmektedir.' Başbakan Erdoğan aynı yazısının bir başka yerinde; "Türkiye, PKK teröristlerinin Irak'ın kuzeyindeki mevcudiyetine ve ülkemize yönelik terörist saldırılarına son verilmesini sağlamak amacıyla askeri faaliyetlerini başarıyla yürütmekte, siyasi ve diplomatik girişimlerini ve uyarılarını sürdürmektedir.' Sonuç ve özet olarak Başbakan, Irak'ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla, gerektiği taktirde sınır ötesi hareket ve müdahalede bulunmak üzere, Irak'ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara Türk askerinin gönderilmesi ve görevlendirilmesi için 17 Ekim 2007 tarihli iznin bir yıl daha uzatılmasını istemektedir. Gerçekten de Başbakan'ın bu ifadeleri şaka gibidir. PKK'yla harıl harıl müzakere yapan, İmralı canisinin ağına kapılan Başbakan sınır ötesi hareket için izin isterken hakikaten de aklı başında mıdır? Çözümcü, barışçı, süreci Başbakan nereye gitmiştir? Silahlar değil fikirler konuşsun diyen Başbakan'a ne olmuştur? Başbakan Erdoğan PKK'yı terör örgütü olarak görüyorsa, o halde teröristlerle masaya oturmasını, eğer varsa onuruna nasıl yedirmekte, vicdanına nasıl anlatmaktadır? Kaldı ki Başbakan ve hükümeti 2007 yılından itibaren ne yapmıştır da, bundan sonra ne olacaktır? Kandil'e Türk bayrağını dikmek varken, PKK'nın rezil bez parçalarını yurdumuzun değişik yerlerinde sallandırılmasına müsaade veren, süreç ihanetini buna mazeret gösteren bu Başbakan mı terörle mücadele ettiğini söylemektedir? Sayın Başbakan seni kim yönetmekte, kimler seni uzaktan kumanda etmektedir? Farkında mısın, sen PKK'ya operasyon yapmak için sözde Tezkere çıkarma hevesindeyken, PKK sana operasyon üstüne operasyon yapmış ve her şeyini kuşatmıştır. Bu zihniyetin asıl yüzünü bilmemize rağmen yine de Türkiye'nin ve aziz milletimizin menfaati, olası terörist saldırıları, Türkmen kardeşlerimizin emniyeti için Irak Tezkeresine onay vermeyi düşünmekteyiz. Maksadımız Türk devletinin elini güçlendirmek, hareket kabiliyetini artırmaktır. Bakalım bu kandırmaca nereye kadar gidecek, ucu nereye dayanacaktır? Tüm kontrol ve fren mekanizmalarını kaybetmiş bu iktidarın, inandırıcılığı ve güvenirliği kalmamış bu hilkat garibesi siyasi zihniyetin defi mutlaka ki sağlanmalıdır. Gecikilen her gün biliniz ki kayıptır, günahtır ve bedeli ağır olacaktır."
-"BAŞBAKAN ERDOĞAN TÜRKLÜĞE SAVAŞ AÇMIŞTIR"-
Başbakan Erdoğan'ın hafta sonunda Adana ve bazı ilçelerinde yaptığı konuşmalarla MHP'ye laf yetiştirmeye gayret ettiğini ifade eden MHP Lideri Bahçeli, "Anlaşılan Başbakan, bizim İstanbul Demokrasi mitingimizin gölgesinde kalmamak için apar topar sanal açılışlara yönelmiştir" dedi.
Bahçeli, konuşmasına şöyle devam etti:
"Andımızın kaldırılma teşebbüsünün yol açtığı milli ve haklı tepkiden ürken Başbakan her gittiği yerde kara çalmaya devam etmiş, her açıklamasında gayri milli özelliklerini bir kez daha ortaya koymuştur.
Şu sözleri söyleyen bir zat Türk milletinin oylarıyla 11 yıldır iktidardadır: "Türküm dediler, ama Türkiye'nin itibarını yerlerde süründürdüler. Doğruyum dediler, Türkiye'yi yolsuzluklara mahkum ettiler. Çalışkanım dediler, yıllarca yan gelip yattılar.' Bu sözleri ancak ve ancak tescilli bir Türk düşmanı söyleyebilecektir. 1920'li yıllarda bir işgal komiseri ne demişse Başbakan da benzerini, hatta daha ağırını pervasızca söylemektedir. Başbakan Erdoğan Türklüğe savaş açmıştır. Sayın Başbakan ilkokul çağlarında Andımızı okunurken, hiç mi kalbin çarpmadı, hiç mi duygulanmadın? Yıllar yılı sen de, öyle ya da böyle Türküm, doğruyum ve çalışkanım derken içten içe Türk olmadığını mı hatırladın, Türklüğe kin ve husumet mi besledin? Söyler misin bize, Türk olmak seni niçin bu kadar gocundurmakta, niçin bu kadar kaşındırmaktadır? Türk milletinin gönlü öyle geniş, adaleti, hoşgörüsü ve merhameti öyle fazladır ki, seni bile zirveye taşımış, seni bile baş tacı yapmıştır. Sen ki mahalle aralarında top oynarken bu millet seni Başbakanlığa, Türklük seni siyasetin tepesine çıkarmıştır. Bu mudur kabahat, bu mudur suç? Sayın Başbakan Türk'üm diyen değil, bizzat sen Türkiye'nin itibarını yerlerde süründürdün. Doğruyum diyenler değil, yolsuzluğun dibini sen boyladın. Çalışkanım diyenler değil, sen, hısımların, dünürlerin ve çevrendekiler "yan gel Osman bir dönüm bostan' deyip hüküm sürdünüz. Türklükle uğraşma, Haçlı sevdandan vazgeç. Onlar emeline ulaşamadı, sen ise asla hedeflerine varamayacaksın. Başbakan Adana'da milliyetçilikle ilgili yorumlar da yapmıştır. Başbakan Erdoğan'a göre; her sabah çocukları sıraya dizip, yağmurun, karın, soğuğun, sıcağın altında 1933'lerden kalma, demir perde ülkelerini hatırlatan sloganlar attırmak milliyetçilik değildir. Sayın Başbakan Andımız slogan değil, adı üstünde And'dır, yemindir. Her türlü milliyetçiliği ayaklar altına alan Başbakan'ın milliyetçilikten bahsetmesi, milliyetçilik tanımları yapması utanmazlık örneğidir.
Sayın Başbakan bilmelisin ki, sen hakir gördüğün slogan milliyetçisi bile olmazsın. Zira milliyetçilik BOP'un panzehrindir, senin karşı cephendir ve sana çok yabancı milli bir değerdir. Eğer senin bir milliyetin varsa, eğer senin bir kimliğin mevcutsa, sana tavsiyemiz sen de onun sloganını at, sen de onunla övün, sen de onunla gururlan. Yoksa sus, seni ya arif bilsinler ya da adam sansınlar. Sorarım sana Sayın Erdoğan biz ki, göğsümüzü gere gere Türk'üz diyoruz, peki sen ne diyorsun, neyinle iftihar ediyorsun? Milli ve manevi değerleri istismarla mı övünüyorsun? Yabancıların dümen suyuna girmekle, küresel kanlı projelere Eşbaşkan olmakla mı kendini teselli ediyorsun Ya da başörtüsü üzerinden geçinmekle mi avunuyorsun?"
-"BİZİM BAŞÖRTÜSÜNDEN RAHATSIZ OLMAMIZ EŞYANIN TABİATINA AYKIRIDIR"-
Bahçeli, Başbakan Erdoğan'ın yıllardır başörtüsünü siyasetin malzemesi yaptığını, bunun üzerinden bunca zamandır nemalandığının altını çizerken, "2008 yılında İspanya'da yaptığı bir açıklamadan sonra partimizin girişimi ile başörtüsü meselesinin kalıcı ve bütünüyle çözülmesi için harekete geçildiği henüz hafızalardadır. Anayasa'nın 10 ve 42'nci maddeleri ve YÖK Kanunun geçici 17 maddesindeki değişikliklerle başörtüsü sorunun biteceğini yıllar önce ifade etmiş, samimiyetle konuya eğilmiştik. Ancak AKP hükümeti özellikle YÖK Kanunun ilgili maddesini değiştirmekte gönülsüz ve isteksiz kalmış ve bu mesele de sürüncemede bırakılmıştır. Şimdi ise başörtüsü bir kez daha gündeme gelmiş ve PKK paketinin içine koyulmuştur. Bizim başörtüsünden rahatsız olmamız eşyanın tabiatına aykırıdır.
Ne var ki, Başbakan Erdoğan başörtüsünü inançlı hanımefendilerin başına takmaktansa PKK'nın ve rezilliklerinin kılıfı yapmıştır. AKP'ye oy veren değerli kardeşlerim bu kurnazlığı, bölücü paketin içine başörtüsünü iliştirme şirretliğini şüphesiz iyi değerlendirecekler, bunun da eninde sonunda hesabını Başbakan'dan soracaklardır" dedi.
Bahçeli, konuşmasını şöyle tamamladı:
"TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu yetersiz ve ağır da olsa çalışmalarını sürdürmekte, üzerinde mutabakata varılan maddeler demokratik bir havuzda toplanmaktadır. Başbakan Erdoğan'ın son günlerde yaptığı açıklamalar komisyon üzerinde baskı oluşturmakta ve kuşku uyandırmaktadır.
Gördüğümüz kadarıyla, üzerinde uzlaşılan maddelerin TBMM'ne getirilerek yasalaşması konusunda AKP-CHP arasında medya kanalıyla diyalog ve iletişim hatları kurulmaktadır. Bizim bu aşamada diyeceğimiz öz olarak şudur: Milliyetçi Hareket Partisi, Uzlaşma Komisyonu faal ve çalışır haldeyken, uzlaşmayla belirlenen maddelerin bölük pörçük bir şekilde Meclis Genel Kurulu'na getirilmesine karşıdır. AKP, ikizi BDP ve gizli ortağı CHP uzlaşma masasından kalkarlarsa diyebileceğimiz bir şey yoktur. Uzlaşma ilkelerini ve zemini sabote etmeleri halinde, sahip oldukları gerekli sayısal çoğunlukla istedikleri maddeleri Genel Kurul'da yasalaştırabilmelerinin önünde bir mani hal olmayacaktır. Böylelikle Türk milleti de kimin uzlaşmaya ve diyalogdan kaçtığını tüm açıklığıyla görebilecek, AKP-CHP-BDP ve PKK ortaklığını tüm çıplaklığıyla anlayabilecektir. Öyle anlaşılıyor ki; CHP, AKP'nin şanzımanı, BDP motoru, PKK'da direksiyonu olmaya tam olarak taliptir. Milliyetçi Hareket Partisi ise her zaman olduğu gibi büyük Türk milletinin yanında duracak, ilkelerinden, vaatlerinden ve sözlerinden asla caymayacaktır."































