Haberler

Türkiye'ye Bir Uyarı Daha

Güncelleme:

JCR Eurasia Rating Başkanı Orhan Ökmen, Türkiye önemli bir kavşak noktasına geldiğini belirtti.

JCR Eurasia Rating Başkanı Orhan Ökmen politik risk, dış finansman ihtiyacının sürdürülebilmesi ve ivme kaybeden büyüme dinamikleri açısından Türkiye önemli bir kavşak noktasına geldiğini belirterek, bu yol ayırımında Türkiye'nin hangi yöne gideceğine göre reyting aksiyonunun şekilleneceğini vurguladı.

JCR Eurasia Rating Başkanı Orhan Ökmen yaptığı yazılı açıklamada dövizli varlık biriktirme hızının dövizli yükümlülük oluşum hızından daha yüksek olma eğiliminin 2014 yılında da devam edeceğini vurguladı. Ökmen, Türkiye'nin net dış yükümlülüklerinin son 10 yıldaki artış hızının ekonomik büyümenin üzerine çıkmış olmakla birlikte 2013 yılında Türkiye'nin dövizli varlık biriktirme hızının, yükümlülük oluşumunun üzerine çıktığının altını çizdi.

Kamunun net döviz yükümlülüğü bulunmadığına dikkat çeken Ökmen, kamunun net dış yükümlülüklerinin son 10 yılda hızla azalış gösterdiğini ve 2013 yılı 3. çeyrekten itibaren kamunun dışarıya karşı dövizli yükümlülüğü kalmadığını vurguladı. Ökmen, oluşan döviz yükümlülüğünün özel sektör ve bankalara ait olduğunu vurguladı.

ÖZEL SEKTÖRÜN DÖVİZ YÜKÜMLÜLÜĞÜ EN ÖNEMLİ TEMEL KIRILGANLIK

Özel sektörün döviz yükümlülüğünün en önemli temel kırılganlık kaynağı olduğunu belirten Ökmen, dış döviz yükümlülüklerinin yanında ayrıca ülke içerisinde de döviz yükümlülüklerinin olmasının finansal kesim dışındaki özel sektörün döviz yükümlülüğünü daha da ağırlaştırdığını kaydetti. Ökmen, reel sektör firmalarında biriken yüksek borç dolarizasyonunun, Türkiye ekonomisinin küresel finansal şoklara, sermaye akımlarındaki zayıflama veya çıkışlara ve bunların sonucunda ortaya çıkani yüksek reel kur artışlarına karşı en önemli temel kırılganlık kaynaklarından biri olduğunu vurguladı.

"REEL SEKTÖRÜN DÖVİZ YÜKÜMLÜLÜKLERİNİN NAKİT ZAFİYETİ YARATMA RİSKİ VAR"

Reel sektörün döviz yükümlülüklerinin nakit zafiyeti yaratma, ödeyememe ve borç çevirememe risklerinin 2014 yılında Türkiye açısından düşük kalacağına değinen Ökmen, şunları kaydetti:

"Reel sektörün yüksek açık pozisyonu TL'nin değer kaybına bağlı olarak, şirketlerin bilanço karlılıklarına çok önemli negatif yansımaları olmakla birlikte, kısa vadeli kısmın düşüklüğü nedeniyle nakit zafiyeti yaratma, ödeyememe ve borç çevirememe riskleri 2014 yılında Türkiye açısından düşük kalacaktır. Zira Özel sektörün kur riskine maruz kalan kısmının, bir yıllık ihracatın üzerinde olmasına rağmen, kısa vadeli kısmının düşük olması, borç çevrilmesini kolaylaştırmaktadır. Ayrıca Türk şirketlerinin yurtdışından borçlanmakta zorluk yaşamadığını biliyoruz."

BANKACILIK KESİMİ BİLANÇO İÇİ DÖVİZ KREDİLERİ VEREREK KUR RİSKİNİ REEL SEKTÖRÜN ÜZERİNE AKTARDI"

Reel sektörün kur riski esasen bankacılığın gerçek kredi riski olduğunu dile getiren Ökmen, özel sektörün kur riskine karşı koruyucu önlem alma alışkanlıklarının olmamasına rağmen, bankacılık kesimi kur riskine karşı oldukça korunaklı durumda olduğunu belirtti. Bankacılık kesimi bilanço içi döviz kredileri vermek yoluyla kur riskini reel sektörün üzerine aktardığını, ancak, reel sektörün kur riski esasen bankacılığın gerçek kredi riski olduğunu belirten Ökmen, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Türk şirketlerinde banka kredilerinin içerisinde dövizli kredilerin payı hala yerel para kredilerinden yüksektir. TL nin değer kaybı, iç politik risk ve küresel risk algılarına dayalı olarak YP kredilerin bankacılık bilançosu içerisindeki yerinin giderek düşeceğini beklemekteyiz. Bu durum Türk bankacılık sektörünün de bilanço dışı işlemlerle hedge yapma ihtiyacını artıracaktır."

-"ÖZEL SEKTÖRÜN KUR RİSKİ BANKACILIK SEKTÖRÜNÜN ZAFİYETİ"-

Özel sektörün kur riskinin Türk bankacılığının zafiyeti olduğunu ileri süren Ökmen, açıklamalarında şu tespitlerde bulundu:

"-Özel sektörün kur riski sorununun temelinde; diğer gelişmekte olan ülkeler gibi Türkiye'de de reel sektörün kendi Türk bankacılık sektöründen uzun vadeli borçlanma olanaklarının kısıtlı olması, uzun vadeli yerel para borçlanma mekanizmalarının Türk bankaları tarafından oluşturulmamış olmasıdır. Bu esasen Türk bankacılık sektörünün temel zafiyetlerinden birisidir. Özel sektörün yüksek kur riskinin önemli makro etkileri bulunmaktadır: Türkiye reel sektör firmalarının yüksek borç dolarizasyonu, firma bilanço karlılıklarının, varlıklarının ve yatırımlarının küçülmesinin yanında; dalgalı kur engeli nedeni ile para politikasının etkinliğinin azalmasına, Merkez Bankası'nın son kredi verme mercii olma özelliğinin sınırlandırmasına, para talebinin istikrarsızlaşmasına ve bankacılık sektörü için kredi riski haline gelip aktif kalitesinin düşmesine neden olmaktadır.

Borç dolarizasyonunun açık pozisyon şeklinde taşınması halinde, ani kur artışlarının net kalanı ülke açısından çoğunlukla daraltıcı olmaktadır: Reel kur artışları, net ihracat artışları getirirken, vade ve kur etkilerine maruz kalan borç dolarizasyonu ise bir daralma getirecektir. İki etkinin net kalanı önemlidir. Borç dolarizasyonu açık pozisyon şeklinde taşınması halinde, ani kur artışlarının net kalanı çoğunlukla daraltıcı olmaktadır."

-"PORTFÖY YATIRIMLARINDA BEKLENEBİLECEK DALGALAR EKONOMİ İÇİN ÖNEMLİ BİR RİSK"-

Portföy yatırımlarında beklenebilecek dalgalanmaların Türk ekonomisi için önemli bir risk olmaya devam ettiğini ifade eden Ökmen, "Türkiye'nin risk algısındaki sorgulamaların gerçek bir kalıcı bozulmaya evirilmesi halinde özellikle portföy yatırımlarında beklenebilecek dalgalanmalar Türk ekonomisi için önemli bir risk olacaktır. Portföy yatırımlarının dış yükümlülükler içerisindeki payının yüksek olması dış yükümlülüklerdeki kırılganlığı ve ödeme belirsizliğini artırmaktadır" dedi.

-"YEREL SEÇİMLER SONRASINDA SİYASİ TANSİYON YAVAŞ YAVAŞ DÜŞER"-

Yerel seçimlerden sonra siyasi tansiyonun yavaş yavaş düşmesini beklediklerini dile getiren Ökmen, gelişmiş ülkelerde talebin yukarı yönlü bir seyir izlemesiyle Türkiye'de canlanması beklenen ihracatın, iç talebin büyüme üzerindeki baskısının olumsuz etkilerini sınırlandıracağı yüksek olasılık olduğunu ifade etti. "Enerji ithalatının, yükü ödemeler dengesinde ilave yük yaratma olasılığı yüksek değildir" diyen Ökmen, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Uluslararası düzeyde enerji fiyatlarının oynaklığının yüksek olmayacağı beklentisi paralelinde, Türkiye ödemeler dengesi üzerinde enerji ithalat yükünün yatay seyredeceği öngörüsü içerisindeyiz.

Küresel gelişmelerden en fazla Türkiye ekonomisi olumlu etkilenecektir: TCMB'nin uygulamaya koyduğu yeni politika duruşunun, ihtiyaç halinde fonlama faiz oranlarının artırılma olasılığını yadsımamasını bekliyoruz. Dış finansmana ihtiyaç duyan Türkiye ekonomisi için daha zorlu bir süreç başlamış olsa bile global açıdan 2014 yılının, özellikle gelişmiş ekonomiler açısından görece olarak daha olumlu bir yıl olacağı yönündeki beklentiler paralelinde, gelişmekte olan ülkeler arasında en fazla Türkiye ekonomisine olumlu yansımalarının olacağını bekliyoruz.

Türkiye açısından genel sistemik risklerin hafiflemesi, KOBİ'ler açısından daralan finansman imkanlarından ve bankacılığın performans azalmasından çok daha önemlidir: Merkez Bankası'nın parasal sıkılaştırması, bankaların performansı ve KOBİ'lerin finansman imkânlarını zorlaştırması açısından negatif unsur oluşturmakla beraber genel sistemik riskleri aşağı çekmeyi başarmıştır. Nitekim TCMB'nin faiz artırım kararından sonra Türkiye'ye ilişkin risklilik göstergeleri düşmeye ya da yatay seyirlerini korumaya başlamışlardır.

Politik risk, dış finansman ihtiyacının sürdürülebilmesi ve ivme kaybeden büyüme dinamikleri açısından Türkiye önemli bir kavşak noktasına gelmiştir. Bu yol ayırımında Türkiye'nin hangi yöne gideceğine göre rayting aksiyonu şekillenecektir."

Kaynak: ANKA / Ekonomi

Merkez Bankası Orhan Ökmen Türkiye Ekonomi Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title