Haberler

İstanbul Barosu'ndan "Özel Yetkili Makemelere" Tepki

Avukat Turgut Kazan "Darbe dönemleri ile darbe etkisinin sürdüğü dönemler çok kötüydü. "Hak ve özgürlüklerimizi Özel Yetkili Mahkemeler diledikleri zaman askıya alabiliyor.

Avukat Turgut Kazan: "Darbe dönemleri ile darbe etkisinin sürdüğü dönemler çok kötüydü. Ama, altını çizerek belirtmek istiyorum ki, şimdi ulaştığımız ileri demokraside, özel yetkili savcılık ve mahkeme uygulamaları, kesinlikle daha kötüdür, daha tehlikelidir"

"Hak ve özgürlüklerimizi Özel Yetkili Mahkemeler diledikleri zaman askıya alabiliyor. Adeta muhtıra veriyor, darbe yapıyorlar"

İstanbul Barosu Başkanı Avukat Ümit Kocasakal: "Özel Yetkili Mahkemelerin gelinen noktada ülke için, demokrasi için ne kadar büyük bir tehdit oluşturduğu artık izaha bile gerek duymayacak kadar açıklıkla ortaya çıktı"

"Sözde referandumdan sonra artık yargı esir alınmıştır, tutsak alınmıştır. Artık maalesef yargı, hukuk siyasetin ve sokağın esiri haline gelmiştir"

"Özellikle İstanbul Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri kendilerini Türkiye mahkemeleri ve onun nezdindeki savcılık ise kendisini adeta Türkiye savcılığı gibi görmektedir"

Eski İstanbul Barosu Başkanı Avukat Turgut Kazan, "terörle mücadelede görev alanları hedef gösterme" suçlamasıyla Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı tarafından üç gazeteciyle birlikte hakkında açılan davaya ilişkin, İstanbul Barosu Başkanı Avukat Ümit Kocasakal ve Yönetim Kurulu üyelerinin katılımıyla İstanbul Barosu'nda basın toplantısı düzenledi.

ÖZEL YETKİLİ SAVCILIK VE MAHKEME UYGULAMALARI DARBE DÖNEMİ MAHKEMELERİNDEN DAHA TEHLİKELİDİR

Toplantıda konuşan Turgut Kazan, 1963'te İstanbul Barosu'na kaydolduğunu ve 48 yıldan beri avukatlık yapmaya çalıştığını anlatarak, 1970 yılının 15-16 Haziranında, sıkı yönetim mahkemeleriyle tanıştığını belirtti. Kazan, "12 Mart-12 Eylül askeri darbelerinde Baki Tuğ, İlhan Şener, Süleyman Takkeci gibi kural tanımaz askeri savcılar, Ali Elverdi gibi astığı astığı astık, kestiği kestik mahkeme başkanı generallerle karşı karşıya kaldım. DİSK davası kıdemli yargıcı Hakim Albay Çetin Güvener'le, Barış Davası kıdemli yargıcı Hakim Binbaşı Atilla Ülkü'yle tartışmalarım oldu.

Hepsinde, hukuk alenen katlediliyor, ben ve diğer meslektaşlarım hukuku savunmaya çalışıyorduk. Bu görevi yaparken, bazı duruşmalardan atıldık. Sözüm ona olağan dönem savcıları sayılan Nusret Demiral ve Nuh Mete Yüksel'in hukuk dışı uygulamalarına hep karşı çıktım. Doğaldır ki, o darbe dönemleri ile darbe etkisinin sürdüğü dönemler çok kötüydü. Ama, altını çizerek belirtmek istiyorum ki, şimdi ulaştığımız ileri demokraside, özel yetkili savcılık ve mahkeme uygulamaları, kesinlikle daha kötüdür, daha tehlikelidir. Ben, müdafilik yaptığım tek davada, bu gerçeğe tanık oldum. O günden beri, kamuoyunu aydınlatmaya çalışıyorum ve aynı sorumluluk duygusuyla bu basın toplantısını düzenlemiş bulunuyorum" diye konuştu.

BU SORUŞTURMADAN 3 AYRI KİTAP ÇIKTI

Üstlendiği bu tek davanın akıl almaz bir dava olduğunu ifade eden Kazan, şunları söyledi: "İlk kez adliye basılıyor ve yasal kurallar hiçe sayılarak, başsavcı gözaltına alınıp tutuklanıyordu. Daha soruşturma aşamasında, görülmemiş örnekler yaşadık. 22. 02. 2011 günlü dilekçeyle cezaevinden cezaevine gönderilen bir mektubu, savcılığa sunduk. Uzun süre gereği yapılmadı, öylece kaldı. İddianame kaç günde, nasıl hazırlandı, parantez içine sehven yazılan not nasıl okundu, biz ne yaptık, nasıl karşı çıktık, inanılır gibi değil. Anayasaya aykırılık ve göreve ilişkin itirazlarımız oldu. Yüklenen suç nedeniyle, müvekkilimizin ancak Yargıtay'da yargılanabileceğini açıklayan 3 ayrı rapor sunduk. 2 dakikada savcılık görüşü bildirildi, 5 dakikada red kararı verildi.

Sonra, Yargıtay'daki Cihaner davası başladı. Birleştirme konusunda bir karar verilebilmesi için, dosya isteniyor ama mahkeme göndermiyordu. CMK'nun 332. maddesine göre, bu direniş suçtu. Biz, suç duyurusunda ısrar ettik ve Yargıtay 11. Ceza Dairesi, Erzurum Özel Yetkili 2. Ağır Ceza Mahkemesi sorumluları hakkında, iki kez suç duyurusunda bulundu. Halen, bu duyuruları izlemeye çalışıyoruz. ve dosya inatla, ısrarla gönderilmeyince, CD'ler üzerinden değerlendirme yapıldı, birleştirme kararı verildi, müvekkilimiz tahliye edildi. Burada, CD'lerle birleştirme kararı verilemeyeceğini iddia edenlere, Danıştay davasının İstanbul'daki davayla nasıl birleştirildiğini ve geçen gün Devrimci Karargah davasıyla birleştirilen davada, nasıl bir yol izlendiğini hatırlatmak istiyorum.

Asıl önemlisi, müvekkilimiz hakkında açılan davanın yasal kurallara uyulmadan açıldığı, yani özel yetkili savcı tarafından açılan ve özel yetkili mahkemece dava sayılan davanın, dava sayılamayacağı belirtilerek, yasal gereklerin yerine getirilmesi için dosya tefrik edilip, Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderildi. Böylece, biz temel itirazlarımızda haklı çıktık. Görevimiz doğru ve iyi yapmış olmanın mutluluğunu yaşadık. Ama demokrasimiz çok ileri ve özel yetkililer de çok bağımsız ve çok adil oldukları için, elbet bize çok kızacaklardı. Ayrıca, 3 gazeteci vardı ki, bu soruşturma ve yargılamayı kitaplaştırmışlardı. 3 ayrı kitap çıktı bu soruşturmadan. Kitaplar çok satıyordu. Kamuoyu, Erzincan-Erzurum hattında yaşananları okuyup, öğreniyordu ve o gazetecilere de çok kızılıyordu. "

CMK'NIN 253. MADDESİ HER KİLİDİ AÇAN BİR ANAHTAR OLARAK KULLANILIYOR

Bu gelişmeler sonucunda hakkında bir kaç kere şikayet dilekçesi verildiğini söyleyen Kazan, 8 Eylül 2010 tarihinde yine kendisi hakkında en son şikayet dilekçesinin verildiğini kaydetti. Kazan, "CMK'nın 253'ü var ellerinde. 253 her kilidi açan bir anahtar olarak kullanılıyor çünkü. Bu 253 uyarınca soruşturma izni gerekmeyen bir imkan yaratabilmek için hakaret iddiası terkedildi, terörle mücadele edenleri hedef gösterdiğim öne sürüldü ve 7 Mayıs 2010 günü Erzurum Adliyesi önünde yapıldığı iddia edilen bir konuşma metni de bu şikayete eklendi. İddiaya göre konuşma 7 Mayıs, şikayet 8 Eylül" diye konuştu.

Kazan, bu şikayet dilekçesinde, "İstanbul'da dava açmıyorlar" düşüncesiyle, 3 kitabın yazarı olan, 3 gazeteciye de yer verildiğini belirterek, kendisine ve 3 gazeteci hiç ifadeleri alınmadan dava açıldığını kaydetti. Yapılanın yasaya aykırı olduğunu söyleyen Kazan, "Sonradan yetkisizlik kararı verilmesi durumu değiştirmez. İstanbul'da açılmayan dava Erzurum'da açılmıştır. İnsanlar sanık olmuştur. Ayrıca, o gazetecilerin müdafileri Erzurum'a gidip gelmek zorunda kalmıştır. Zahmete ve mali külfete katlanılmıştır. HSYK'ya gerekli başvuru yapılmalı ve sorumlular hakkında mutlaka soruşturma açılmalıdır" dedi.

ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELER ADETA MUHTIRA VERİYOR

Kazan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "İzlenen yol, Özel Yetkili Mahkemelerin, demokrasi için, hukuk devleti için, hak ve özgürlüklerimiz için nasıl bir tehlike oluşturduğunu gösteriyor. Demokrat Yargı Derneği Başkanı, Yargıç Orhan Gazi Ertekin'in, Ahmet Şık, Nedim Şener olayında belirttiği gibi altını çizmek istiyorum, hak ve özgürlüklerimizi Özel Yetkili Mahkemeler diledikleri zaman askıya alabiliyor. Adeta muhtıra veriyor, darbe yapıyorlar. Yaşadığımız gerçek budur. Yazanı, çizeni, savunma görevi üstleneni korkutmak istiyorlar. Ben boyun eğmeyeceğimizin altını çiziyorum. Eğer, savunma görevini tam yapamayacaksam, salt dışarıdayım diye kendimi özgür sayamam. Zaten, susmak zorunda kalırsam yaşayamam. "

HUKUK SİYASETİN VE SOKAĞIN ESİRİ HALİNE GELMİŞTİR

Ümit Kocasakal da, "Özel Yetkili Mahkemelerin gelinen noktada ülke için, demokrasi için ne kadar büyük bir tehdit oluşturduğu artık izaha bile gerek duymayacak kadar açıklıkla ortaya çıktı. Çünkü yaşananlar bize gösterdi ki, bu mahkemeler artık farklı bir hukuk düzeni oluşturmuş durumda. Nitekim, bizim İstanbul Barosu'nun son yapılan genel kurulunda, farklı düşüncelere sahip olan bütün gruplar, ittifakla bu mahkemelerin kaldırılması yönünde mücadele etmek üzere Yönetim Kurulu'na görev vermiştir. Maalesef son dönemlerde yargı kuşatılmıştı. Fakat sözde referandumdan sonra artık yargı esir alınmıştır, tutsak alınmıştır. Artık maalesef yargı, hukuk siyasetin ve sokağın esiri haline gelmiştir. Özel görevli mahkemeler de, bu çerçevede ele alınmalı ve değerlendirilmelidir. Özellikle İstanbul Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri kendilerini Türkiye mahkemeleri ve onun nezdindeki savcılık ise kendisini adeta Türkiye savcılığı gibi görmektedir. Bu mahkemelerin savunma hakkını ihlal eden uygulamalarıyla sonuna kadar mücadele edeceğimizi bilmenizi isterim" diye konuştu.

Kaynak: Demirören Haber Ajansı / Güncel

Güncel Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title