Haberler

Engin Olmasa Film Eksik Kalırdı

Güncelleme:

'Yeraltı'nda, hayatla hesaplaşan 'Muharrem'in hikayesini anlatan Demirkubuz; Engin Günaydın hakkında konuştu.

Zeki Demirkubuz'un, Dostoyevski'nin 'Yeraltından Notlar' romanından uyarladığı son filmi 'Yeraltı'; 13 Nisan'da vizyona girecek.

Engin Günaydın, Nergis Öztürk, Nihal Yalçın ve Serhat Tutumluer'in oynadığı film; kendisiyle ve çevresiyle sürekli hesaplaşma halinde olan 'Muharrem'in öyküsünü anlatıyor. Ünlü yönetmen son filminin perde arkasını; Sinema dergisinden Senem Erdine ve Müjde Işıl'a anlattı:

Önce büyük bir heyecan duyuyorsun, filmini yapıyorsun ama sonra uzun süren bir yabancılaşma dönemi başlıyor. Film bittikten sonraki teknik meselelerle ilgili süreç, hesaplar falan, büyük bir yabancılaşmaya neden oluyor. Ancak her şey bittikten sonra eski duygularına geri dönüyorsun. '

CINEMA-MAN' DEĞİLİM

Şu an baktığımda; 'Yeraltı'nın en iyi filmim olduğu duygusuna kapılıyorum. 'Anlatılması zor bir şeyi sadeleştirerek anlatabildiğim filmim' diye düşünüyorum.

Bu işler bittiği zaman, benim rahat ettiğim tek alan; yönetmen kimliğinden, sinemacılıktan uzaktaki gecelerim ve o basit hayatım. Zaten 'cinema-man' olma zaafı göstersem, hiçbir şeyim kalmaz.

Filmdeki 'Muharrem'; kişiliğinin, hayatla çatışma halinde olduğunun bilincinde biri. Bundan çok mutsuz olmasına rağmen bu çatışmadan kaçmıyor. Benzer bir çatışmayla her insan karşı karşıya gelebilir. Geri çekilenler de olur, uyum sağlamaya çalışanlar da! 'Muharrem' gibi bir üst bilinçle bu çatışmanın köküne kadar gidenler de! Benim şahsiyetli olmaktan anladığım da budur. 'Muharrem' şahsiyetli ve bu çatışmada direten biri...

Arzular; düşüncemizle, ahlakımızla, şahsiyetimizle çatıştığı anda; ya arzularımıza yöneliriz ya da onları reddederiz. Bu benim hayatımda en çok yaşadığım şeydir. Filmle aramdaki en güçlü bağ da burada zaten. Benim içimde her türlü aşağılık yan ve pislikle, her türlü erdemli yan ve iyilik var. Bu ikisi sürekli birbiriyle çelişir.

80 sonrası solculuğun Türkiye'de yaşanma şeklini ironik bir bakışla koydum filme. 'Muharrem'in arkadaşlarının hepsi kendilerini ondan daha ahlaklı görüyor. Baktığında hepsi solcu. Che Guevara resimleri var duvarlarında. Kendilerini ifade etmeleri için mikrofon tut; dünyanın en değerli şeylerini anlatırlar. 80 sonrası sosyalizm Türkiye'de; akşama kadar her türlü numarayı yapıp gece iki kadeh şarap içtikten sonra Çav Bella söylemek düzeyinde...

'ATİPİK' BİRİ O!

Filme baktıkça şöyle hissediyorum: Seyirci olsaydım, orada Engin'den (Günaydın) başka bir yüz olsaydı; bir şeyin eksikliğini hissederdim. Engin bir yanıyla çok zor bir oyuncu. Onun 'atipik' yanını çok seviyorum. Konservatuvar eğitimi almış olmasına rağmen teknik bir oyuncu değil. Onunla, bugüne kadar tanıdığım oyuncularla kurduğum ilişkinin çok dışında bir ilişki kurmak zorunda kaldım. Bu durum ilk zamanlarda beni çok zorladı ama sonra inanılmaz iyi bir şeye dönüştü. Engin; yüzüyle, ifadesiyle, nedensiz tedirginliğiyle bu filmi çekecek her yönetmenin düşünebileceği biri... Filmde Engin'den çok şey var.

Aklımda hep 'Yeraltından Notlar' kitabındaki Petersburg'un memurlar şehri duygusu vardı; kasvetli, karanlık bir kış amosferi... Bu da doğrudan Ankara'ya yönlendirdi beni. Ankara benim çok sevdiğim bir şehir nedense. Bir şeye bakarken illa bir güzellik olsun ya da mutlu olayım gibi kriterlerim yoktur. Bu benim en gelişmemiş yanım! Bir şey iğrenç bile olabilir ama kafamda bir duygu yaratması daha önemlidir.

dok uları tutmadı

Filmde 'Yeraltından Notlar'daki subaydan intikam alma sahnesi de olacaktı. Hatta çekimlerin neredeyse yarısından daha fazlası onu çekmek için harcandı. Ancak bu öyküyle, diğer öykünün dokularının tutmadığını hissettim. Birinden birini tercih etmek zorunda kaldım. İleride o öyküyü tek başına çekebilirim.

#Sayfa#

'BEĞENDİM-BEĞENMEDİM' UKALALIĞINDAN RAHATSIZIM!

Bende film gösterime girene kadar heyecan değil, sıkıntı oluyor. Sinemanın giderek masumiyetini kaybedip ideolojik bir mesele haline geldiğini fark ettiğimden beri bu durum bana sıkıntı veriyor. 'Masumiyet'i çektikten sonra, 'İtiraf' ve 'Yazgı' bitene kadarki o dört-beş senelik süreçte; insanların sinemayla ilişkisindeki masumiyetin aşağılık bir ideolojiye, 'beğendim-beğenmedim' ukalalığına dönüştüğünü gözlemledim.

Amerikan filmlerinin en kötüsünü bile izlediğimde, çok iyi hissediyorum. Hollywood'u, benimle alakası olmamasına rağmen çok beğenirim. Şu mıymıntı Avrupa sinemasına göre Amerikan sinemasının daha derinlikli meseleler anlatabildiğini düşünüyorum.

Sabah : http: //www.sabah.com.tr

Kaynak: Sabah.com.tr / Magazin

Zeki Demirkubuz Engin Günaydın Dostoyevski Magazin Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title