Haberler

    Koronavirüsten kaybettikleri yakınlarının son günlerinde yanında olamayanlar anlattı...

    Güncelleme:

    Her şey Twitter'da bir kullanıcının yazdığı '27 yaşındaki genç, karantinaya girmeyi kabul edip koronadan ölen annesinin naaşına son kez sarılmalı mı' sorusuyla başladı.

    Her şey Twitter'da bir kullanıcının yazdığı '27 yaşındaki genç, karantinaya girmeyi kabul edip koronadan ölen annesinin naaşına son kez sarılmalı mı' sorusuyla başladı. 'Sarılsın' diyenler de oldu, karşı çıkanlar da... Yakınlarını koronavirüs nedeniyle kaybeden üç kişiyle konuştuk; canlarını çok yakan, kimseye sarılamadan 'içine ağlanan' yas sürecini, 'kendi helvanı kavurup kendi kendine yemenin yalnızlığını' ve en çok da yakınlarının yapayalnız kaldığı yoğun bakımda elini tutamamanın vicdan yükünü anlattılar.

    KEŞKE 'SENİ SEVİYORUM' DİYEBİLSEYDİM

    Nevin Çelikkanat (52, ekonomist)

    Babam emekli edebiyat öğretmeniydi. 'Öylesi bir daha gelmedi' denen kuşağın son temsilcilerindendi. Baba-kız birbirimize çok düşkündük. 82 yaşındaydı. Elbette bir gün kaybedecektim ama kalp kriziyle ölseydi kabul etmek daha kolay olurdu. 21'inci yüzyılda bir bulaşıcı hastalıktan dolayı 12 günde ellerimden kayıp gitmesini kabullenemiyorum.

    Babamı hastaneye ben götürdüm. 16 saat bekledik acilde. O 16 saatten sanırım bir roman çıkar. Gerçek bir can pazarı... Yoğun bakım kararı verildi 10 küsur saat sonra. "Babamı görmek istiyorum, işinizi zorlaştırmak istemiyorum ama lütfen izin verin" dedim. "Yoğun bakıma giderken göreceksiniz" dediler. Gözümü o kapıdan ayırmadan üç saat daha geçti. Sedyeyle çıkardılar, elini tuttum, çok soğuktu. Eğer son kez gördüğümü bilseydim "Bir dakika, durun!" derdim, onu beklediğimi, yalnız olmadığını, onu çok sevdiğimi söylerdim. O bir dakika beni çok tırmalıyor, neden durdurmadım, neden? O elini tutuşum sonmuş. Keşke bir 'Seni seviyorum' diyebilseydim.

    Onu orada bırakırken iki telefon numarası istediler. "Her gün 2-4 arası arayıp durumunu bildireceğiz" dediler. Her gün bilgi verdiler. Dördüncü gün entübe edildi. Duramadım, gece hastaneye gittim. Güvenliğe "İlaç istediler" diye yanlış bilgi verip yoğun bakımın kapısına kadar çıktım. Babamı göremeyeceğimi biliyordum ama bari bir doktor göreyim diye gittim. Çünkü telefon gelince o kadar heyecanlanıyorum ki bir şey soramıyorum. Benim onları arama şansım da yok. Tabii hemen beni dışarıya çıkardılar. Sağlıkçılar özel kıyafetlerle yanlarına giriyor, keşke bize de böyle bir şans verilseydi. Hastanenin bahçesinde oturdum. "Beni hisseder" dedim.

    11'inci gün organları iflas etti. Morgda görmek istediğimi söyledim. Riski göze alarak yakınımızı görme hakkımız olmalı! Sanki görürsem inanacağımı hissettim. İzin vermediler. Eve gidip kimliğini aldığım sırada yıkamış ve kapatmışlar. Göremedim.

    Giresun'a gömülmek isterdi, götürdük. Tabutla gömüldü. Annem, amcalarım, kardeşlerim, ayakta birer metre arayla birbirimize bakarak ağladık. Sarılamadık. Cenaze gibi değildi. İnsanlar gelir gider, dualar edilir... Bunları yaşayamadık... Herkes içine ağladı.

    YAS, TAZİYE RİTÜELLERİNİ OLABİLDİĞİNCE TAKLİT EDİN

    Psikiyatr İlker Küçükparlak

    Yas bir vedanın tamamlanabilmesidir. Hayatın en somut gerçekliği ölüm ama bunu idrak etmek çok zor. Pek çok kültürel pratik aslında kaybı idrak ettirmeye dönük işlevler barındırır.

    Olağandışı koşullarda bu son vedaların edilememesi zaten kendi doğası itibariyle zor olan kayıp sürecini iyice karmaşıklaştırır.

    Kültürel nedenlerden ötürü kayıp sonrasında sıklıkla 'Aman o üzülmesin' tutumu görülüyor. Kimse için bunu demeyin. Duyguyu dışa dökmeme hali çok kıymetli bir fırsatı kullanmamaktır. İnsanların beraberce üzülebilmesi bir olanak. Elbette akrabalar, arkadaşlara ihtiyaç var. Yas yalnız tutulabilen bir şey değil.

    Pandemide bir taziye evi olamaz ancak ritüeller olabildiğince taklit edilebilir. Helva taziye evinde yenemiyorsa herkes kendi helvasını yapar, görüntülü görüşme gibi bir pratik oluşturulabilir. Önemli olan helva değil, diğerinin varlığını hissetmektir. Ayrıca mutlaka 7'si, 40'ı, 52'si gibi ritüelleri de yerine getirin. Bunlar bir tür sayaç gibidir. Ölüm sonrası insanlar zamanın donakaldığını duyumsar. Bu tür ritüellerse zamanın geçtiğine işaret eder. Bunlar da internet üzerinden yahut telefonla ama mutlaka görüntülü konuşmalarla yapılabilir.

    HEMŞİRELERE SON ANLARINI, NELER YAŞADIĞINI ANLATTIRASIM VAR

    İ. S. (72, emekli)

    Pandeminin ilk günleriydi, aniden kaybettik eşimi. Ne cenazemize gelen oldu ne ben gömüldüğünü görebildim. İki oğlum ve bir arkadaşları, bir de hoca gömdüler. Bu hep içimde hicrandır. Ne ezan beklediler, ne cemaat, bir gün akşam 6'da götürüp gömüverdiler. Ne sala verildi, ne dua... "Hakkım katbekat helal olsun" dedim. Evden... Ne diyeyim... Tek başınasınız, paylaşacak kimse yok. Bu pandemi bizi acımızla yapayalnız bıraktı.

    Kalp krizi geçirdi eşim. Ambulans çağırdık. Bizi en yakın devlet hastanesine bıraktılar. Yeni çıktı pandemi, daha maske filan yok kimsede... O gece oradan kapmış olabilir mikrobu. Ertesi sabah iyiydi, hatta "Beni çıkarın" demiş. Başka hastaneye sevk edildi, orada kalbine stent takıldı. Biraz iyiye gider gibi oldu. Hiç bilmiyordum korona olduğunu. Çocuklar öldükten sonra söyledi.

    Solunum yetmezliği çekti yoğun bakımda. Yanında olamadık, elini tutamadık... Böyle diye diye ben hastalandım. Psikolojik destek alıyorum. Kimseyle görüşmek de istemiyorum, uyuyamıyorum... En çok içime dert olan helalleşememek. Karşılıklı birbirimizden müsterihiz ama helalleşmeyi çok isterdim.

    Hastaneden çıkmak için diretiyordu. Biraz moral olsun diye ona bir mektup gönderdim. Son sözlerimi söyleyemedim ama yazdım işte... İyi ki yazmışım.

    Ben onu acilde nasıl bıraktım, gözümde o görüntüsü var. Bir kez aradı bizi... Bir hemşireye rica etmiş, -Allah bin kere razı olsun ondan- beni görüntülü aradı yoğun bakımdan. Nasıl mutlu olduk... Zor konuştu. Vedaymış nereden bilelim. Konduramıyorsun.

    Hepimiz öleceğiz. Yaşımızı aldık. Beni üzen orada tek başına kaldı... Son anlarını, neler yaşadığını bilmiyorum. İçimden ne geliyor biliyor musunuz? Gidip doktorlarını, hemşirelerini bulayım, sorayım, anlatsınlar... Tabii nasıl olacak, mümkün değil!

    BİR DUA EDİN BABACIĞIMA...

    Çiğdem Karslı Türktan (40, satış müdürü)

    Marttan bu yana izoleydik. Dikkatliydik ancak eylül başında babam biraz üşütmüş gibiydi. Test yaptırdık, negatif çıktı, sevindik. İki gün sonra ateşi çıktı, yine test yapıldı, bu kez pozitif çıktı. Üç gün sonra nefes darlığı başladı. Hastanede 14 gün yattı, iyileşme başladı derken kalbi durdu.

    Vefatından sonra testi negatif çıktı çok şükür de, naaşını görebildik. Vedalaşabildik. Normal bir mezarlığa gömüldü en azından.

    Yoğun bakımdayken, entübe edilmişken ne yaşadı, ne oldu... Bu soruların psikolojisinden çıkamadık. 15 günlük süreçte iki kere annemle konuşabildi. Bizi tek mutlu eden bu oldu. Herkes bu kadar şanslı olamayabiliyor.

    Hastanenin numarası ezberimde. Haftanın üç günü belli saatte arıyor ve size bilgi veriyorlar. Ömrüm boyunca o numara beynimden çıkmayacak. O telefonu beklemek, söylenenleri anlamak, sizden haber bekleyenlere iletmek çok zor.

    Kendine özel bir ihtimam gösterildiğini söylemiş babam, bu bizi mutlu ediyor.

    Defnederken "Bu, veba gibi çaresi olmayan bir salgın hastalık olduğu için dinen yerleri belli" dedi hoca. Böyle şeyler teselli oluyor işte. Kimsenin ne zaman öleceğini bilemiyoruz ama herkes ölecek, değil mi? Burada bizim için en zoru 'sonrasını yaşayamamak'. Duasız gitti bu insanlar. Bu anlattıklarımı okuyanlar bari kendi meşrebince bir dua etsin diye sizinle konuşuyorum. Bir dua edin babacığıma. O kadar çaresiz hissediyorum ki kendimi...

    Babam sevilen biriydi ama hiçbir arkadaşına haber vermedik. Duyanlar sitem etti ancak birine bulaşsa vebalini nasıl öderiz? Kendi helvamızı kavurup kendimiz yedik. İçimize attık. Annenize bile doğru düzgün sarılamıyorsunuz. Kendinizden bile emin değilsiniz ki! Tüm dünya yaşıyor bu illeti ama nereden geldi bu başımıza!

    Psikologlar kayıptan sonra arkadaşlarınızla görüşün, dışarı çıkın, hava alın diye yönlendirir ama öyle bir zamandayız anneme bile gidemiyoruz! 7 yaşındaki oğlum soruyor her gün, pandemi nedeniyle zaten okula gidemiyor ve dedesini kaybetti. "Bu savaş gibi bir şey oğlum" diyorum.

    Kaynak: Hürriyet / Magazin

    Twitter Haberler

    Bakmadan Geçme

    Fundagül Demirkol kimdir? Türkiye İşçi Partisi Kırşehir Boztepe Belediye Başkan adayı Fundagül Demirkol kimdir? Yalçın Ertaş kimdir? AK Parti Konya- Ilgın Belediye Başkan adayı Yalçın Ertaş kaç yaşında, nereli? Mehmet Badem kimdir? AK Parti Konya- Kadınhanı Belediye Başkan adayı Mehmet Badem kaç yaşında, nereli? Mehmet Yaka kimdir? AK Parti Konya- Karapınar Belediye Başkan adayı Mehmet Yaka kaç yaşında, nereli? Hasan Kılca kimdir? AK Parti Konya- Karatay Belediye Başkan adayı Hasan Kılca kaç yaşında, nereli? Murat Ünver kimdir? AK Parti Konya- Kulu Belediye Başkan adayı Murat Ünver kaç yaşında, nereli? Nafiz Solak kimdir? AK Parti Konya- Sarayönü Belediye Başkan adayı Nafiz Solak kaç yaşında, nereli? Mustafa Kavuş kimdir? AK Parti Konya- Meram Belediye Başkan adayı Mustafa Kavuş kaç yaşında, nereli? Kasım Çelebi kimdir? Zafer Partisi Erzurum Yakutiye Belediye Başkan Adayı Kasım Çelebi kaç yaşında, nereli? Ahmet Pekyatırmacı kimdir? AK Parti Konya- Selçuklu Belediye Başkan adayı Ahmet Pekyatırmacı kaç yaşında, nereli? Mehmet Tutal kimdir? AK Parti Konya- Seydişehir Belediye Başkan adayı Mehmet Tutal kaç yaşında, nereli? Osman Arı kimdir? AK Parti Konya- Taşkent Belediye Başkan adayı Osman Arı kaç yaşında, nereli? Hasan Koçer kimdir? AK Parti Konya- Yalıhüyük Belediye Başkan adayı Hasan Koçer kaç yaşında, nereli? Ali Konak kimdir? AK Parti Konya- Yunak Belediye Başkan adayı Ali Konak kaç yaşında, nereli? Serdar Köksal kimdir? Zafer Partisi Erzurum Tortum Belediye Başkan Adayı Serdar Köksal kaç yaşında, nereli?
    500
    Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
    title