İhd: Hapishaneler, Türkiye'de Siyasal İktidarın Hukuku Bir Baskı ve Sindirme Aracı Olarak Kullanmasının Sonucunda Tıka Basa Dolu Durumdadır
İnsan Hakları Derneği, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününde Sultanahmet Meydanı’nda bir basın açıklaması yaptı. İHD İstanbul Şube Başkanı Jiyan Tosun’un okuduğu ortak açıklamada “Devletlerin insan haklarına yönelik saygısının dolayımsız göstergesi olan hapishaneler, bugün Türkiye’de siyasal iktidarın hukuku bir baskı ve sindirme aracı olarak kullanmasının sonucunda tıka basa dolu durumdadır. Özellikle mimari yapısı ve gündelik uygulama rejimi ile tecrit/izolasyon kos¸ullarını daha da agˆırlas¸tıran, kamuoyu tarafından ‘kuyu tipi hapishaneler’ olarak adlandırılan Yüksek Güvenlikli, S ve Y Tipi hapishaneler derhal kapatılmalıdır. Siyasal iktidarın, demokratik toplumun can damarlarından birini olus¸turan düs¸ünce ve ifade özgürlügˆüne yönelik kısıtlamaları, özellikle de basın ve insan hakları savunucuları üzerindeki kaygı verici boyutta artan baskı ve kontrolü hiçbir s¸ekilde kabul edilmezdir” denildi.
Haber: Oktay YILDIRIM - Kamera: Umut Emre GÖKBULUT
(İSTANBUL) İnsan Hakları Derneği, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününde Sultanahmet Meydanı'nda bir basın açıklaması yaptı. İHD İstanbul Şube Başkanı Jiyan Tosun'un okuduğu ortak açıklamada "Devletlerin insan haklarına yönelik saygısının dolayımsız göstergesi olan hapishaneler, bugün Türkiye'de siyasal iktidarın hukuku bir baskı ve sindirme aracı olarak kullanmasının sonucunda tıka basa dolu durumdadır. Özellikle mimari yapısı ve gündelik uygulama rejimi ile tecrit/izolasyon kos¸ullarını daha da agˆırlas¸tıran, kamuoyu tarafından 'kuyu tipi hapishaneler' olarak adlandırılan Yüksek Güvenlikli, S ve Y Tipi hapishaneler derhal kapatılmalıdır. Siyasal iktidarın, demokratik toplumun can damarlarından birini olus¸turan düs¸ünce ve ifade özgürlügˆüne yönelik kısıtlamaları, özellikle de basın ve insan hakları savunucuları üzerindeki kaygı verici boyutta artan baskı ve kontrolü hiçbir s¸ekilde kabul edilmezdir" denildi.
İnsan Hakları Derneği, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününde Sultanahmet Meydanı'nda bir basın açıklaması yaptı. Ortak basın açıklamasını İHD İstanbul Şube Başkanı Jiyan Tosun okudu. Yapılan açıklamada şunlar söylenildi:
"Evrensel Bildirge'de yer alan hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası bir düzen hala kurulamamıs¸tır"
"I·nsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin kabul edilis¸inin 77. yılında tüm insanların onur ve haklarda es¸it oldugˆu bilinciyle, es¸itsizlik, adaletsizlik, yoksulluk, ayrımcılık ve savas¸a kars¸ı, ısrarla barıs¸, demokrasi ve insan hakları degˆerlerini savunuyoruz. Kabul edilis¸inin 77. yılında I·nsan Hakları Evrensel Bildirgesi, çagˆımızın en önemli kurucu sözles¸mesi olarak insanlıgˆın yolunu aydınlatmaya devam ediyor. BM, I·kinci Dünya Savas¸ı'nın yol açtıgˆı agˆır insani yıkımın bir daha asla yas¸anmaması için, barıs¸, insan hakları ve demokrasi ideallerine dayalı uluslararası bir sistem olus¸turma hedefiyle ins¸a edilmis¸tir. Evrensel Bildirge de bu sitemin kurumsallas¸tırılmasında, insanlıgˆın haysiyet, es¸itlik ve adalet arayıs¸ında temel ve vazgeçilmez bir yere sahiptir. Bugün gelinen as¸amada maalesef bu ideallerin çok gerisinde kalınmıs¸tır. Evrensel Bildirge'de yer alan hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası bir düzen hala kurulamamıs¸tır"
"İnsan haklarını savunmak ve kurucu rolünü yeniden etkin kılmak en asli görevimizdir"
Özellikle devletlerin demokrasi ve hukuk taahhüdünden giderek uzaklas¸malarının, bas¸ta Evrensel Bildirge olmak üzere uluslararası insan hakları sözles¸melerinden dogˆan yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçınmaları, insanlıgˆın en önemli kazanımlarından birisi olan insan haklarının hem bir referans sistemi hem de bir denetim mekanizması olarak zayıflamasına, küresel insan hakları rejiminin agˆır bir kriz içine girmesine yol açtığının vurgulandığı açıklama şöyle devam etti:
"Ancak tüm bu olumsuzluklara kars¸ın dünyanın her yerinde halklar, es¸itlik, adalet, özgürlük, barıs¸ ve insan hakları talepleriyle itirazlarını yükseltmektedirler. Devletlerin ve hükümetlerin bu itirazlara yanıtı ise s¸iddetin her türünü sistematikles¸tirip yaygınlas¸tırma ve hayatın tek gerçegˆi olarak toplumlara dayatmak olmaktadır. Bugün tüm dünyada yas¸anan bu agˆır kriz kars¸ısında insan haklarını savunmak ve kurucu rolünü yeniden etkin kılmak en asli görevimizdir. Bu kriz hali Türkiye'de de tüm yogˆunlugˆu ve agˆırlıgˆı ile yas¸anmaktadır. Ülke, 2016 yılından bu yana önce dogˆrudan, 19 Temmuz 2018 tarihinden itibaren de resmen kaldırıldıgˆı söylense de yapılan pek çok düzenleme ile kalıcılık/süreklilik kazandırılan bir OHAL rejimi ile yönetilmektedir. Bu süreç, siyasal iktidara, gücünü sınırlandıran anayasacılık ve hukukun üstünlügˆü ilkelerini terk etme, insan hakları fikrini referans almaktan vazgeçme imkanı sagˆlamıs¸, böylelikle kuralsızlık, keyfilik ve belirsizlik kamusal/siyasal alanı düzenleyebilecegˆi kullanıs¸lı araçlar haline gelmis¸tir.
" Türkiye'de siyasal iktidarın hukuku bir baskı ve sindirme aracı olarak kullanmasının sonucunda tıka basa dolu durumdadır"
Özellikle bir yönetim teknigˆi olarak bas¸vurdugˆu belirsizlik yaratma gücü, siyasal iktidara erkini daha da merkeziles¸tirme, toplum üzerindeki baskı ve kontrolünü arttırma olanagˆı sagˆlamaktadır. 2025 yılında da ülke genelinde kaygı verici boyutta yas¸am hakkı ihlalleri yas¸anmıs¸tır. Farklı toplumsal kesimlerden insanlar ya dogˆrudan kolluk güçlerinin s¸iddeti ya da devletin, 'önleme ve koruma' yükümlülügˆünü yerine getirmemesi nedeniyle üçüncü kis¸iler tarafından gerçekles¸tirilen s¸iddetin sonucu yas¸amlarını yitirmis¸lerdir. İs¸kence olgusu 2025 yılında da Türkiye'nin en başat insan hakları sorunu olmus¸tur. Devletlerin insan haklarına yönelik saygısının dolayımsız göstergesi olan hapishaneler, bugün Türkiye'de siyasal iktidarın hukuku bir baskı ve sindirme aracı olarak kullanmasının sonucunda tıka basa dolu durumdadır. Özellikle mimari yapısı ve gündelik uygulama rejimi ile tecrit/izolasyon kos¸ullarını daha da agˆırlas¸tıran, kamuoyu tarafından 'kuyu tipi hapishaneler' olarak adlandırılan Yüksek Güvenlikli, S ve Y Tipi hapishaneler derhal kapatılmalıdır. Siyasal iktidarın, demokratik toplumun can damarlarından birini olus¸turan düs¸ünce ve ifade özgürlügˆüne yönelik kısıtlamaları, özellikle de basın ve insan hakları savunucuları üzerindeki kaygı verici boyutta artan baskı ve kontrolü hiçbir s¸ekilde kabul edilmezdir. Artık bu ülkede gazeteciler haberlerini hapishanelerden göndermektedir. 2025, bir önceki yıl gibi toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma özgürlügˆü açısından kısıtlama ve ihlallerin kural, özgürlüklerin kullanımının ise istisna oldugˆu bir yıl olmus¸tur.
"Kürt meselesi nedeniyle 40 yıldan uzun bir süredir yas¸anmakta olan çatıs¸ma ve s¸iddet ortamının son bulmasına yönelik atılacak her adım hayati öneme sahiptir"
8 Martta sokagˆa, özgürles¸meye çıkan kadınlar, 1 Mayısı Taksim meydanında kutlamak isteyenler, es¸it yurttas¸lık ve onur mücadelesi veren LGBTI·+'lar, sokak hayvanlarının yas¸amını korumaya çalıs¸an hayvan hakkı savunucuları, Gazze'deki soykırımı protesto edenler, havasına, suyuna, zeytinine sahip çıkmak isteyen yas¸am hakkı savunucuları, ekmek, güvenceli is¸ ve sendikal hakları için mücadele eden is¸çiler, gençler ve ögˆrenciler mülki idare amirlerinin yasakları ve/veya kolluk güçlerinin fiili müdahaleleri sonucunda toplanma ve gösteri yapma özgürlüklerini kullanamamıs¸lardır. 2025 yılında insan hakları örgütlerinin, dernek, vakıf, emek ve meslek örgütleri ile siyasi partilerin çok sayıda üye ve yöneticisi gözaltına alınmıs¸, tutuklanmıs¸, haklarında açılan davalar ile üzerlerinde baskılar giderek artmıştır. Kürt meselesi, Türkiye'nin demokratikles¸mesinin önündeki en büyük engellerden biridir. 1 Ekim 2024 tarihinden bu yana bu meselenin müzakereye dayalı, barıs¸çıl ve demokratik çözümüne olanak sagˆlayabilecek bir süreç bas¸ladı. Kürt meselesi nedeniyle 40 yıldan uzun bir süredir yas¸anmakta olan ve agˆır toplumsal bedellere mal olan çatıs¸ma ve s¸iddet ortamının son bulmasına yönelik atılacak her adım hayati öneme sahiptir. Şunuda hatırlatmak isteriz ki demokratik tartıs¸ma ve müzakere sürecinin ön kos¸ulu, konus¸maya bas¸larken kendi pozisyonunun ilanından çok, bir ortaklas¸ma olanagˆının sagˆlanabilmesi için kendi pozisyonundan çıkmaya hazır olundugˆunun ilkesel olarak kabul edilmesidir.
"2025 yılında da toplum açısından görmezden gelinen, hatta gözden çıkarılan hayatlar oldular"
Artık Türkiye toplumunun bir parçası, asli unsuru haline gelen mülteciler/sıgˆınmacılar, hala her türlü ayrımcılıgˆa ve istismara, nefret söylemine ve ekonomik sömürüye yogˆun bir s¸ekilde maruz kalıyorlar. Ne yazık ki 2025 yılında da toplum açısından görmezden gelinen, hatta gözden çıkarılan hayatlar oldular. Türkiye uzunca bir süredir Cumhuriyet tarihinin en agˆır ekonomik krizini yas¸ıyor. Yıllardır uygulanan borçlanmaya dayalı neoliberal ekonomi politikalarının, savas¸ ve çatıs¸ma harcamalarının sebep oldugˆu ekonomik kriz ve derin yoksullas¸ma, yurttas¸ların hem biyolojik hemde sosyal yaşamlarını sürdürebilmelerini tümüyle imkansız kılan İnsan Hakları İhlalidir. Hayat pahalılığı, işsizlik, yoksulluk, güvencesizles¸me, örgütsüzles¸me en çok kadınları mültecileri ve sığınmacıları vurmaktadır. Bu koşullarda is¸çi ve emekçilerin kıdem tazminatı gibi kazanılmıs¸ haklarına dokunulmamalı, enflasyon rakamları manipüle edilmemeli ve is¸ cinayetleri önlenmelidir. I·s¸çi ve emekçilerin hak arama eylemleri yasaklanmamalı, sendikalas¸ma, grev ve toplu sözleme hakkı güvence altına alınmalıdır. Son söz olarak; hep vurguladıgˆımız gibi, var olus¸ nedenleri hak ihlallerinin son buldugˆu, adalet, barıs¸ ve demokrasinin tesis edildigˆi bir ülke ve dünyaya ulas¸mak olan bizler, dün oldugˆu gibi bundan sonra da tüm zorluklara kars¸ın ihlalleri belgeleyip, raporlayarak görünür kılmaya, böylelikle önlemeye, cezasızlıkla mücadele etmeye ve insan haklarının kurucu degˆerlerine kararlılıkla sahip çıkmaya devam edecegˆiz"






















