Suriye'de yeni dönemin birinci yılı: Türkiye süreçte nasıl bir rol oynadı?

Suriye'de tam bir yıl önce 61 yıllık Baas rejimi sona erdi, Esad ailesinin 1971'den bu yana süren hakimiyeti bitti, 2011'de başlayan iç savaş son buldu.
Suriye tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri 8 Aralık 2024'te yaşandı.
Ebu Muhamed Colani liderliğindeki Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) güçleri, 27 Kasım 2024'te başlattıkları operasyon sonrası Suriye ordusunu yenerek tam bir yıl önce başkent Şam'a girdi.
Devlet Başkanı Beşar Esad'ın aynı gün ülkeden ayrılmasıyla Suriye'de 61 yıllık Baas rejimi sona erdi, Esad ailesinin 1971'den bu yana süren hakimiyeti bitti, 2011'de başlayan iç savaş da son buldu.
Uzun yıllar İslamcı grupların liderliğini yapan ve özellikle İdlib bölgesinin yönetiminde söz sahibi olan Colani, Başkanlık Sarayı'na yerleşti ve Ahmed Şara adını alarak Suriye'de geçiş döneminin devlet başkanı oldu.
Şara, hafta sonu Katar'da yapılan Doha Forumu toplantısında, ülkesinde normalleşme için zaman gerektiğini, seçimlerin ise dört yıl içinde mutlaka yapılacağını söyledi..
Suriye'de bu sürede yeni anayasanın yazılması ve tam istikrarın sağlanması öngörülüyor.
5 Ekim'de Süveyda ve Rojava bölgeleri dışında yapılan seçimler de Suriye'de Halk Meclisi kurulması yönünde atılan ilk adım olarak kayda geçti.
Rojava, Suriye'nin kuzeyinde ve kuzeydoğusunda, büyük ölçüde Kürtlerin yaşadığı bölgeye verilen isim ve Kürtçe'de "batı" anlamına geliyor.
Suriye'deki iç savaş sonrası en fazla Suriyeli mültecinin yaşadığı ülke olan Türkiye ise son bir yılda, komşu ülkede sosyal hayatın temel gereksinimlerinin karşılanması için insani yardımların yanı sıra enerji ve ulaştırma gibi alanlarında önemli sorumluluklar üstlendi.
Ankara bu konularda özellikle Suudi Arabistan ve Katar ile koordinasyon sağladı.
Türkiye, Suriye'de yeni dönemin ilk günlerinden itibaren önceliğinin 13 yıldır süren çatışma ortamına bir daha dönülmemesi olduğunu vurguluyor.
Ankara bu noktada, yeni yönetimin kapsayıcı anlayışla hareket ederek ülkedeki farklı etnik, dinsel ve mezhepsel gruplar arasında yeni gerilimlerin çıkmasını engellemesi gerektiğinin altını çiziyor.
Uluslararası toplum yeni yönetimi kabul etti
Suriye'deki yeni yönetimin son bir yılda en önemli başarısı; ülkenin yeniden uluslararası toplum tarafından kabul edilmesi, Birleşmiş Milletler (BM)-Amerika Birleşik Devletleri-Avrupa Birliği yaptırımlarının kaldırılması, başta Washington olmak üzere önde gelen Batı ve Orta Doğu ülkeleriyle ikili ilişkiler kurulması oldu.
Yurt dışı ziyaretlerini genel olarak Körfez ülkelerine yapan Şara'nın önemli temasları arasında Türkiye'deki görüşmeleri de yer aldı.
Ancak ülke içinde etnik ve mezhepsel gerilimin sürmesi, İsrail'in askeri operasyonlarını yoğunlaştırması ve Fırat Nehri'ın doğusunu askeri ve siyasi olarak kontrol eden Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile anlaşmaların uygulanamaması Suriye'nin geleceği açısından en ciddi riskler olarak görülüyor.
Suriye'de yönetim istikrarı ve yeniden imarı konularında en çok sorumluluk üstlenen ülkeler arasında yer alan Türkiye, güney komşusunda son bir yılda yaşananları dış politika önceliklerinin merkezine aldı ve ona göre politikalar izledi.
Dışişleri Bakanı Fidan: Suriye'de işler yolunda gidiyor
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Suriye'de son bir yılda yaşananları, hafta sonu katıldığı Doha Forumu kapsamında düzenlenen toplantılarda değerlendirdi.
Bakan Fidan, "Suriye'de işlerin yolunda gittiğini" ancak "İsrail yayılmacılığından kaynaklanan risklerin sürdüğünü" söyledi.
Fidan, Suriye'nin kronik sorunlarının çözümünde Türkiye'nin hem bölge ülkeleri hem de uluslararası toplumla beraber devrede olduğunu, bu desteğin bundan sonra da süreceğini kaydetti.
Zorlu süreç: SDG'nin Suriye ordusuna entegrasyonu
Türkiye bununla birlikte omurgasını Kürt Halk Savunma Birlikleri'nin (YPG) oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri'ni (SDG), "Suriye'yi bölme girişimlerine" karşı uyarıyor ve böyle bir adım atılması durumunda askeri olarak yanıt vereceğini kaydediyor.
Ancak Ankara son dönemde bu söyleminin tonunu yumuşattı ve Şam yönetimi ile SDG arasında 10 Mart'ta imzalanan anlaşmanın uygulanmasını destekleyeceğini ilan etti.
Dışişleri Bakanı Fidan da Doha'da yaptığı açıklamada, SDG ile yürütülen sürecin kolay olmadığını belirtirken, "50-60 bin kişilik birimlerin yeni oluşturulan bir orduya dahil edilmesi sürecinden bahsediyoruz. Bu sürecin iyi niyetle yürütülmesi gerekir" dedi.
SDG konusu özellikle ABD'de Donald Trump'ın ikinci başkanlık döneminin başladığı 20 Ocak'tan itibaren Ankara-Washington diyaloğunun önemli bir parçası oldu.
ABD Başkanı Donald Trump'ın yakın dostu, emlak milyarderi Tom Barrack'ın Ankara Büyükelçisi ve aynı zamanda Suriye Özel Temsilcisi olarak ataması, bu diyaloğun çok daha yoğunlaşmasını ve etkinleşmesini sağladı.
Bazı açıklamaları Türkiye'deki muhalefet partilerinin tepkisini çeken Barrack'ın hükümet nezdindeki konumu ise güçlü.
Bakan Fidan, Haziran ayında yaptığı bir açıklamada, "Sayın Trump'ın bölgeye gönderdiği ve ABD'nin Suriye Temsilcisi olarak atanan Tom Barrack, belli bir tarafsızlığı yansıtma gayretinde olan yeni bir yaklaşımın temsilcisi. Yıllardır beklediğimiz özgün bir vizyon. Biz bunu takdir ediyoruz" demişti.
TSK, Suriye ordusunun kurulması için devrede
Suriye açısından en önemli riskin iç ve dış kaynaklı güvenlik sorunları olması, Ankara-Şam diyaloğunun Suriye'nin bu konudaki eksikliğinin giderilmesi ve gerekli kurumsal ve kurmay altyapının oluşturulması çabalarının öncelik kazanmasına yol açtı.
İki ülke arasında dışişleri, savunma ve istihbarat yetkilileri tarafından oluşturulan üçlü çalışma grubu, yaptıkları sık toplantılar sonucu 13 Ağustos'ta Türkiye-Suriye Ortak Eğitim ve Danışmanlık Mutabakat Muhtırası'nı imzaladı.
Bu muhtıra, iki ülkenin yeni dönemde imzaladığı ilk askeri anlaşma olması açısından dikkat çekici.
Anlaşma, Türkiye'nin "terörle mücadele" alanında birliklerin eğitimi ve donatılması gibi alanlarda Suriye'ye vereceği desteğin hukuki altyapısını oluşturması açısından büyük önem taşıyor.
Güvenlik işbirliği kapsamında Şam'da oluşturulan Türkiye-Suriye Ortak Harekat Merkezi de faaliyetlerine başladı.
Bu merkez aracılığıyla istihbarat paylaşımı ve ortak harekatların gerçekleştirilmesi öngörülüyor.
Suriye'de Türkiye-İsrail gerilimi
Türkiye'nin Suriye'de artan siyasi etkisinin yanı sıra askeri varlığını da güçlendiriyor olmasından kaygı duyan en önemli ülke İsrail oldu.
7 Ekim 2023'te Hamas'ın İsrail'de düzenlediği saldırıları sonrası başlayan savaş nedeniyle Türkiye ile ilişkileri gerilen İsrail, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) Suriye'de kapsamlı askeri üsler kurmasına karşı çıktı.
İsrail'in Nisan ayında Humus bölgesindeki T4 Hava Üssü'nü, TSK'nın konuşlanmayı planladığı yerler arasında olduğu için vurduğu iddia edildi.
İsrail aynı süreçte Suriye'nin Süveyda bölgesinde etnik Dürziler ile Sünni gruplar arasında yaşanan gerilim sırasında başta Şam olmak üzere birçok bölgeye askeri operasyonlar düzenledi.
Uluslararası toplumun tanımadığı kararlarla Golan Tepeleri'ni 1967'de işgal, 1981'de de ilhak eden İsrail, son bir yılda oluşturduğu tampon bölgeyi de Suriye'nin iç kesimine doğru genişletti.
İsrail'in hem Suriye hem de Türkiye ile ilişkilerinde gerginliğin artması üzerine ABD devreye girdi. Taraflar arasında ikili çatışmasızlık ortamının oluşturulması için müzakereler yapıldı.
ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Türkiye-İsrail ve Suriye-İsrail güvenlik görüşmelerinde de önemli rol oynadı.
Barrack, 1 Kasım'da yaptığı açıklamada, "Türkiye ve İsrail birbiriyle savaşmayacak" dedi, iki ülkenin ilerde yeni bir ticaret anlaşması imzalayabileceklerini söyledi.
























