Şerivan Demir

Otuzundan sonra evlenmemiş kadın sendromu diye bir şey var mı?

25.12.2025 19:15
Haber Detay Image

Otuz yaşına geldin mi?

Peki hâlâ evlenmedin mi?

Çocuk düşünmüyor musun?

Bir düzen kurmadın mı?

Bu soruların tonunu fark ettiniz mi?

Merak gibi başlıyor ama çoğu zaman yargıyla bitiyor. Özellikle sosyal medyada son yıllarda sıkça dolaşan bir kavram var:

"Otuz yaşına gelmiş, evlenmemiş kadın sendromu."

Peki gerçekten böyle bir sendrom var mı?

Yoksa toplumun, belirli bir yaştan sonra kadına biçtiği dar bir senaryo mu bu?

Toplumsal Saat ve Psikolojik Baskı

Psikolojide "sosyal zaman çizelgesi" diye bir kavram vardır. Toplum, belli yaşlarda nelerin "olması gerektiğine" dair görünmez bir takvim sunar. Mezuniyet, evlilik, çocuk, düzen…

Bu takvime uymayanlar ise fark etmeden bir baskının içine çekilir.

Özellikle kadınlar için bu baskı çok daha erken ve çok daha serttir.

Otuz yaş, sanki bir eşikmiş gibi sunulur. Geçildiğinde "bir şeyler eksik" algısı başlar.

Oysa psikolojik gelişim açısından otuzlar, çoğu insan için ilk gerçek yüzleşme yaşıdır.

Kimim?

Ne istiyorum?

Beni gerçekten mutlu eden hayat hangisi?

Bu sorular sorulmadan atılan adımlar, çoğu zaman sağlam olmaz.

Erken Yazılmış Yanlış Bir Hikâye mi, Geç Yazılmış Doğru Bir Hikâye mi?

Toplum genelde hızla yazılan hikâyeleri alkışlar.

Ama psikoloji bize şunu söyler:

Hazır olmadan atılan bağlanmalar, ileride çok daha ağır bedeller doğurur.

Birçok kişi "zamanı geldi" baskısıyla evlenir, çocuk sahibi olur, bir düzen kurar…

Ama sonra şu cümleler gelir:

"Ben bu hayatı seçmedim."

"Keşke kendimi biraz daha tanısaydım."

Oysa geç yazılan ama bilinçli kurulan hikâyeler daha dayanıklıdır.

Geç olmak, yanlış olmak değildir.

Bazen geç olmak, doğru zamanda olmaktır.

Suçluluk Duygusu Nereden Geliyor?

Evlenmemiş, çocuk sahibi olmamış ya da "klasik düzen" kurmamış birçok kadının ortak duygusu suçluluktur.

Ama bu suçluluk, bireysel bir eksiklikten değil; öğretilmiş beklentilerden gelir.

Psikolojik olarak suçluluk, kişinin kendi değerleriyle değil, başkalarının beklentileriyle yaşadığında ortaya çıkar.

Yani mesele senin hayatın değil; sana dayatılan senaryodur.

Herkesin Hikâyesi Aynı Anda Yazılmaz

Bazıları 25'inde evlenir, 40'ında kendini bulur.

Bazıları 35'inde yalnızdır ama içsel olarak hiç olmadığı kadar dengededir.

Bazıları çocuk sahibidir ama hâlâ kendini arıyordur.

Hayat çizgisel değildir.

Psikolojik olgunluk da yaşla birebir ilerlemez.

Bu yüzden "otuzdan sonra" diye başlayan her cümle, çoğu zaman gerçekçi değildir.

Son Söz

Belki de asıl soru şudur:

Zamanında mı yaşıyorum, yoksa başkalarının zamanına mı yetişmeye çalışıyorum?

Yanlış bir hikâyeyi erken yazmaktansa, doğru bir hikâyeyi geç yazmak her zaman daha iyidir.

Çünkü hayat, başkalarının takvimine göre değil; senin iç ritmine göre anlamlı olur.

Ve unutma:

Kalıp yargılara sığmayan hayatlar, çoğu zaman en sahici olanlardır.

Yazarın Tüm Yazıları