Estetik dünyasında son yılların en çok konuşulan uygulamalarından biri yüz dolguları oldu. Kolay uygulanması, kısa sürede gündelik yaşama dönülebilmesi ve doğal sonuçlara imkan tanıması nedeniyle geniş bir kitle tarafından tercih ediliyor. Ancak pratik bir yöntem olması, onun sınırları olmadığı anlamına gelmiyor. Bu nedenle "Sadece yüz dolgularıyla istediğimiz görünüme sahip olabilir miyiz?" sorusu, klinikte en çok karşılaştığım sorulardan biri hâline geldi.
Yüz dolguları, temel olarak cilt altındaki hacim kayıplarını yerine koymayı amaçlıyor. Yaşla birlikte azalan yağ dokusu, gevşeyen bağ yapıları ve yer çekiminin etkisi, özellikle orta yüz bölgesinde belirgin bir değişime yol açıyor. Dolgu uygulamaları bu hacim eksiklerini destekleyerek yüze daha dinamik bir ifade kazandırıyor. Ancak bu yöntemin yaptığı şey dolguyu nereye koyarsanız oraya hacim eklemekten ibarettir. Dolayısıyla dolgular, yüzün yapısal sorunlarını tamamen çözen bir sihirli değnek değildir.
Sadece yüz dolgularıyla istediğimiz görünüme sahip olabilir miyiz sorusunun yanıtı, kişinin beklentileriyle doğrudan bağlantılıdır. Bazı hastalar, yılların yüzlerinde oluşturduğu yorgun ifadeyi hafif hacim desteğiyle gidermek ister. Bu grupta yüz dolguları oldukça etkili sonuçlar sağlar. Orta yüzü desteklemek, elmacık kemiklerine kontur kazandırmak, dudak sınırlarını belirginleştirmek gibi işlemler, kişinin yüzünde doğal bir tazelik oluşturur.
Ancak yaşlanmanın daha ileri evrelerinde durum farklıdır. Cilt elastikiyeti azaldığında, kas ve bağ dokular gevşediğinde, yüzün taşıyıcı sistemleri zayıfladığında tek başına hacim vermek yeterli olmaz. Çünkü yüzün sorununu sadece hacim eksikliği olarak görmek büyük bir yanılgıdır. Bu aşamada yüz germe gibi cerrahi çözümler devreye girer ve yüzün yapısal desteği yeniden sağlanır. Dolgular ise bu cerrahi işlemlerin tamamlayıcı bir unsuru hâline gelir.
Toplumda özellikle sosyal medyanın etkisiyle "daha dolgun yanaklar, belirgin elmacık kemikleri veya keskin çene hattı" gibi trend yüz şekilleri popülerleşti. Bu görüntülerin kolayca dolguyla elde edilebileceği algısı ise oldukça yanıltıcı. Çünkü dijital filtrelerle oluşturulan yüz hatları, gerçek insan anatomisine çoğu zaman uygun değildir. Dolayısıyla sadece yüz dolgularıyla istediğimiz görünüme sahip olabilir miyiz sorusunu yanıtlarken, kişinin yüz anatomisini, doku kalitesini ve yaşlanma biçimini de değerlendirmek gerekir.
Ayrıca psikolojik beklentiler de bu süreçte önemli bir rol oynar. Bazı danışanlar daha hacimli bölgeleri gençlikle eş tutarken, bazıları için belirgin hatlar güç ve kendine güven göstergesidir. Bu noktada hekim olarak amacım, kişinin kendi yüz ifadesini bozmadan, onu olduğu gibi güçlendiren bir sonuç elde etmektir. Yüzün doğal oranlarına saygı duymak, abartılı sonuçlardan kaçınmak ve beklentileri gerçekçi tutmak, bu sürecin en önemli prensiplerindendir.
Yüz dolguları doğru kişide, doğru dozda ve doğru bölgelerde uygulandığında oldukça başarılı sonuçlar sağlar. Ancak her estetik yöntemin olduğu gibi, bu uygulamanın da sınırları vardır. Yüzün yaşlanma mekanizması çok katmanlıdır ve sadece hacimle çözülebilecek bir denklem değildir. Dolayısıyla en doğru yaklaşım, kişinin ihtiyaçlarına göre şekillenen, kişiselleştirilmiş bir plan oluşturmaktır.









