Thomas Hobbes'un Leviathan'ı, 17. yüzyılın savaş ve kaos ortamında yazılmış bir korku manifestosudur. Hobbes'a göre insan, doğası gereği hem özgür hem de tehlikelidir. Herkesin herkese karşı olduğu bu doğa hâlinde tek güvenlik, herkesin korktuğu bir otoriteye – Leviathan'a – boyun eğmesidir. İnsan, yaşamını sürdürmek için özgürlüğünden vazgeçer; çünkü özgürlüğün bedeli, ölüm korkusudur.
Bugün, Hobbes'un bu düşüncesi yeniden diriliyor. Fakat artık Leviathan bir kralın, bir ordunun ya da bir devletin suretinde değil. Günümüz Leviathan'ı dijitaldir: algoritmalar, büyük veri merkezleri, gözetim kameraları ve yapay zekâ sistemleri biçiminde karşımızda duruyor.
Korkunun Yeni Biçimi: Güvenlik Arzusu
Hobbes'un dünyasında insanlar birbirinden korkuyordu; bugün ise görülmekten korkuyoruz.
Ama bu korku, paradoksal biçimde, bizi kendi gözetimimizi kabul etmeye zorluyor. Cep telefonlarımız, sosyal medya hesaplarımız, kredi kartı geçmişimiz — hepsi dijital Leviathan'ın gözleri hâline geldi. Her tıklama, her arama, her konum paylaşımı bir veri olarak toplanıyor ve görünmez bir iktidarın kasasında saklanıyor.
Tıpkı Hobbes'un bireylerinin "barış uğruna özgürlüğü teslim etmesi" gibi, modern birey de "konfor uğruna mahremiyetini teslim ediyor."
"Benim saklayacak bir şeyim yok" cümlesi, çağımızın en tehlikeli teslimiyetidir; çünkü gözetimin amacı suç bulmak değil, itaat üretmektir.
Dijital Leviathan'ın Doğuşu
Hobbes'un Leviathan'ı bireylerin rızasıyla oluşmuştu. Dijital Leviathan da öyle.
Biz, her "kabul ediyorum" butonuna bastığımızda, bir parçamızı bu devasa varlığa veriyoruz.
Bu Leviathan'ın kolları devletlerle özel şirketler arasında paylaşılıyor:
Devletler "ulusal güvenlik" gerekçesiyle veriye erişiyor, şirketler "kişiselleştirilmiş hizmet" bahanesiyle topluyor, algoritmalar ise bu verileri insan davranışlarını tahmin etmek ve yönlendirmek için işliyor.
Artık Leviathan yalnızca denetlemiyor; düşüncelerimizi şekillendiriyor.
Hobbes'un "korku"yu politik bir araç olarak tanımlaması bugün "algoritmik korkuya" dönüşmüş durumda.
Bir uyarı sesi, bir haber başlığı, bir trend etiketi bile bizi belirli bir yöne çekmek için tasarlanmış psikolojik dürtülerdir.
Gözetimin Estetiği: Gönüllü Şeffaflık
Eskiden gözetim gizliydi; şimdi ise estetize edildi. İnsanlar artık gözetlenmekten değil, görülmemekten korkuyor. Gözetim kapitalizmi, mahremiyeti bir statü kaybına dönüştürdü.
Kameraya poz vermek, takipçi sayısını artırmak, özel hayatı kamusal alana taşımak… Bunlar modern itaatin biçimleri.
Michel Foucault'nun "panoptikon" metaforu bugün küresel bir gerçekliğe dönüştü:
Gözetleyeni bilmediğimiz ama sürekli izlendiğimizi hissettiğimiz bir dünyanın içindeyiz.
Fark şu ki, artık gardiyan yok — biz gardiyan olduk.
Gözetimle Barışık İnsan
Yeni dünya düzeni, korkudan değil, alışkanlıktan besleniyor.
İnsanlar artık özgürlüklerini değil, bildirimlerini önemsiyor.
Korkunun yerini "konforun ideolojisi" aldı.
Ama Hobbes'un sezgisi hâlâ geçerli: düzenin temeli korkudur.
Bugün düzen, "görülmeme korkusu" üzerine kuruludur.
Dijital Leviathan, her şeyi bilmek isteyen bir tanrı gibi davranıyor:
Yargılamıyor ama profil çıkarıyor, cezalandırmıyor ama pazarlıyor, öldürmüyor ama şekillendiriyor.









