Güzelin İllüzyonu, Çirkinin Zaferi
Vahap Aydoğan
Bizi mutlu edecek metafor her neyse ilk ona sarılırız.
Güzel olan nedir ki, insan yaşamının belli bir anına ortak olup, varlığı heyecan, yokluğu dert olsun?
İnsan, varoluşunun farkına vardığı anda güzeli aramaya başladı. En ideal güzeli olmaya ve en ideal güzeli bulma çabasında oldu…Peki bize hangi parametreler güzelliğin öznesi haline gelmemizi şart koştu.
O halde asıl konunun güzel olmayanı… Yani "Çirkin" dediğimiz kavramı irdelemeden güzelin bencil, soyut bir anlayıştan ileri gidemeyeceği bir ilüzyon ile karşılaşırız.
Kendi kimliğini inşa eden çirkinin insanda yarattığı algıya geçmeden sanattaki karşılığından bahsedemeyiz.
Hastalığı, bedensel deformasyonu, ideal olmanın zıttını, yüzümüzdeki kırışıklıkları, insanda dehşet ve korku uyandıran imgeleri bir potada birleştirir çirkin; ve insan, çirkin olan her şeyden kaçar sakınmaya çalışır. Oysa çirkin olarak ötekileştirdiğimiz tüm vasıflar bize ait yani insani kodlardır.
Konuyu tamda odak noktasından yakalamaya çalışmak bize farklı perspektifler de sunar.
Yani güzel ve çirkinin insanda kalıcı bir heyecan yarattığına inandığım sanat boyutunda anlamaya çalışmak çok yerinde olur…
Rutin düşüncelere göre sanat güzele ulaşmanın daima peşine düşmüştür. Bu yüzden sanat eserlerinin tamamında güzele ulaşma anlayışı hakimdir. Şiirler, metinler, resimler şarkıları, filmler güzelin ve güzelliğin Nirvana'ya çıkmasıyla son bulur. Sanat eserlerinde de güzele ulaşmak hedeftir. Ama güzelin neye denildiği şerhini de koymak kaydıyla…
Lakin sanat bir yansıtmanın, bir meta üzerinden mesaj vermenin üzerine kurulu bir anlayışı temsil eder.
O halde sanatta çirkin kavramı olmadan güzellikten bahsetmek yersiz bir metaforun peşinden koşmakla eşdeğerdir.
Tam tersine sanat kötüyü, çirkini, savaşların kirli yüzünü, acıları, zalimane düşünceleri, hastalığı gözler önüne serer ki toplumsalbir fayda ile bizleri aracılık etsin.
Kötüyü ve dünyadaki tüm çirkinlikleri cesurca sorgulayan enstrüman sanatın kendisi olmuştur.
Çirkinliğe dair her şeyin bir yazılımsal kod olduğu gerçeği, sanatın ayrıca marifetidir.
Peki sanatsal bir okuma yapalım; bir sergi de tabloya, bir sinemada filme, kitaptaki bir dizeye odaklandığımızda, gözlerimiz zihnimiz algımız ilk neye odaklanır ?
Elbette güzele, güzel bir yüz, güzel bir kadın imgesi, yada yakışıklı bir erkek, dokunacak kadar gerçekçi bir çiçek, fotoğrafa yakın çizilmiş muhteşem bir gökyüzünü ararız. Bizler hazzı güzele dair yaşar, çirkin ve kötü olanı baskılar uzaklaştırırız.
Çünkü bizi mutlu edecek metafora sarılırız.
Oysa dehşet, çirkinlik, acı. travma, korkular bizim bir paçamız değil midir? Bize güzellikten daha yakın değil midir eksik ve korkulu yanlarımız?
Ayrıca sanat sadece güzeli iyiyi ve güzele dair her şeyi toz pembe yansıtmak zorunda da değildir.
İşte bu yüzden sanat güzellikten çok ısrarla çirkini resmetti. Hatta bazı dönemlerde güzelliğin kat be kat farklı formlarla şaşırtıcı imgelerle güzelliğin önüne geçti.
Çünkü sanat dünyada ve insanın içinde kötüye dair her şeyi her platformlarda anlatıp hatırlatmaya devam etti.
Ve sanat ideal güzellik ile aynı görülenin içine çirkini yerleştirme savaşını yüzyıllarca savaşarak kazandı.
Öte yandan güzel ve çirkin karşıtlığı her daim hem estetiğin ve sanatın hem de gündelik yaşamın ana akslarından birisi olmayı sürdürdü.
Güzellik ve onun üzerinden üretim yapan endüstri, çağdaş dünyaya adını tarihte en büyük kar getiren sektörlerden birisi olarak kazıdı.
Öyle ki, bu çılgınlığı kapital dünyanın olması gereken güzellik algısını, madden ve ruhen zihnimize pompaladılar.
Evdeki perdeden, beyaz eşyalara ev dekorasyonundan, duvar kağıtlarına kadar güzellikle ilişki içinde olan her şey kapital sistem içinde yer edinmeye başladı.
Bu anlayış zamanla kadın ve erkek bedenini ideal bir formatta sunarak pazarlamaya çalıştıklarını da görüyoruz.
K. Rosenkranz "biyolojide hastalık kavramından,
Etikte kötülük kavramından,
Hukuk biliminde suç kavramından,
İlahiyatta ise günah kavramından bahsedildiğinde kimse şaşırmamaktadır" demiş.
Çünkü yukarıda konusu geçen her olumsuz kavramın öznesi aslında çirkin dediğimiz kelimeden geçer. Oysa günah da, kötülükte ,hastalıkta, suçta insana özgü kavramlardır. Bize özgü kavramları da en iyi şekilde stilize edip, cesurca sorgulayan sanatın ta kendisidir.
Bu konuda "Read" güzelin sanat ile ilişkisini anlatırken Ona göre, "sanatı güzelle bir tutmak, bir yandan güzel olmayanı sanat olarak kabul etmemeye, çirkinliğin olduğu yerde sanat olmayacağını ileri sürmeye çalışır; öte yandan güzellik, en basit ve genel olarak "hoşa giden şey" diye tanımlanınca, insanlar yemeyi, koku almayı ve diğer fizik duyuları da sanat olarak kabul etmeye sürüklenmiş olmaktadırlar."
Kısaca "Sanat" anlam bakımından sadece "güzellik" kavramının karşılığı olmaması gerektiğini düşünenlerdenim.
Yaşadığımız evreni sarmalayan güzellik algısı ve anlayışına karşılık, genetik kodlarımızın güzellik kadar çirkinliğinde bir realite olduğunu görmek sanatın en büyük görevi olmuştur tarih boyunca…çünkü sanat rahatsız eder…
Sağlıkla sanatla kalın …
Vahap AYDOĞAN