Diyarbakır'daki Stk'lardan Çağrı: "Geçmişten Bugüne Hapishanelerdeki Hak İhlallerine İlişkin Yüzleşme Mekanizmaları Oluşturulmalı"

Güncelleme:
Facebook'da Paylaş Twitter'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş Google News'de Paylaş

İnsan Hakları Haftası dolayısıyla Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi önünde açıklama yapan sivil toplum kuruluşları, “Geçmişten bugüne hapishanelerde yaşanan ihlallere ilişkin hakikat ve yüzleşme mekanizmaları oluşturulmalı, toplumsal hafıza ve adalet birlikte inşa edilmelidir. Hapishaneler, barış ve demokratik çözüm sürecinin önünde bir engel olmaktan çıkarılmalıdır” çağrısında bulundu.

Haber: Mehmet Mucahit CEYLAN

(DİYARBAKIR) - İnsan Hakları Haftası dolayısıyla Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi önünde açıklama yapan sivil toplum kuruluşları, "Geçmişten bugüne hapishanelerde yaşanan ihlallere ilişkin hakikat ve yüzleşme mekanizmaları oluşturulmalı, toplumsal hafıza ve adalet birlikte inşa edilmelidir. Hapishaneler, barış ve demokratik çözüm sürecinin önünde bir engel olmaktan çıkarılmalıdır" çağrısında bulundu.

Aralarında Diyarbakır Barosu, İnsan Hakları Derneği, Diyarbakır Tabip Odası, Amed 78'liler Girişimi ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nda yer aldığı çeşitli sivil toplum kuruluşları İnsan Hakları Haftası dolayısıyla ortak basın açıklaması düzenledi.

Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi'nde önünde Diyarbakır Barosu Hapishane Komisyonu Sekreteri Ahmet Güler'in okuduğu basın metninde cezaevlerinde yaşanan ihlallere değinildi.

Güler hapishanelerin yalnızca özgürlüğünden yoksun bırakılan bireylerin tutulduğu mekanların olmadığını belirterek, "Aynı zamanda devletin insan onuruyla, toplumsal muhalefetle ve barış iradesiyle kurduğu ilişkinin en çıplak biçimde açığa çıktığı alanlardır. Türkiye hapishaneler tarihi ise ne yazık ki işkence, kötü muamele, sistematik şiddet ve cezasızlık pratikleriyle şekillenmiş karanlık bir hafızaya sahiptir. Bugün hapishanelerde yaşanan hak ihlalleri ile işkence ve kötü muamele uygulamaları geçmişten kopuk, geçici ya da istisnai değildir. Aksine, tarihsel bir sürekliliğin parçasıdır" dedi.

"Aradan geçen onca yıla rağmen bu zihniyetle gerçek bir yüzleşme sağlanmamış"

"12 Eylül askeri darbesi döneminde Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi'nde vücut bulan işkence rejiminin, yalnızca bir döneme ait bir sapma değil, devlet aklının hapishane politikalarında kurumsallaştırdığı yönetim anlayışının en çarpıcı örneklerinden biri olduğunu" söyleyen Güler, şöyle devam etti:

"Burada uygulanan sistematik şiddet, bedeni, dili, kimliği ve iradeyi hedef almış, insan onurunu kırmayı amaçlayan bütünlüklü bir imha politikasına dönüşmüştür. Aradan geçen onca yıla rağmen bu zihniyetle gerçek bir yüzleşme sağlanmamış, işkence suçları cezasız bırakılmış, failler korunmuş, hakikat ortaya çıkarılmamıştır. Bu cezasızlık pratiği ise işkencenin sona ermesini değil, yalnızca biçim değiştirerek sürmesini beraberinde getirmiştir. Bugün hapishanelerde karşımıza çıkan ağır tecrit uygulamaları, keyfi disiplin cezaları, infaz yakmalar ve hak gaspları yalnızca bireyi değil, toplumu hedef alan bir yönetim anlayışının parçasıdır. Bu anlayış, demokratik siyaseti, toplumsal muhalefeti ve barış iradesini bastırmayı amaçlamakta, yaşam hakkını ve insan onurunu doğrudan tehdit etmektedir."

"Tecrit çok boyutlu bir yok etme stratejisidir"

"Yüksek güvenlikli S, Y ve R tipi hapishanelerinin modern işkence mekanları haline getirildiğini" aktaran Güler, şunları kaydetti:

"Bu hapishaneler yalnızca mahpusları değil, toplumu, demokratik siyaseti ve barış umudunu hedef alan bir tecrit politikasının somutlaştığı alanlardır. Tecrit, yalnızca fiziksel bir izolasyon değildir, zihinsel, sosyal ve moral çökertmeyi hedefleyen çok boyutlu bir yok etme stratejisidir. Tam da bu nedenle 27 Şubat itibariyle başlayan barış ve demokratik toplum sürecine ilişkin değerlendirme yapılırken, hapishane rejimi ve özgürlük koşulları ayrı düşünülemez. 27 Şubat itibariyle kamuoyuna yansıyan ve barış ile demokratik toplum perspektifini esas alan sürecin ilerleyebilmesi, diyalog ve müzakere kanallarının fiilen açık olmasına bağlıdır. Bu sürecin en önemli muhataplarından biri olan Sayın Abdullah Öcalan'ın, uzun süredir özgürlükten ve etkili iletişimden yoksun bırakılması insan onuruna dayalı yaşam haklarının ağır ihlali niteliğindedir."

"Barış ve demokratik çözüm ancak hakikatle yüzleşme ve adaletin tesisiyle mümkün"

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla güvence altına alınan umut hakkının yalnızca bireysel bir hak değil, barışçıl çözüm ve demokratik toplumun inşası açısından da temel güvence olduğunu dile getiren Güler, şunları söyledi:

"Umut hakkının yok sayılması, toplumun barış ve gelecek hakkının da inkarı anlamına gelmektedir. Bir kez daha vurguluyoruz; işkence münferit değildir. Kötü muamele istisna değildir. Bunlar, belirli kişi ya da dönemlere özgü uygulamalar değil, yapısal ve sistematik bir politikanın sonucudur. Hapishaneler, bugün yalnızca mahpusları değil; toplumu, demokratik siyaseti ve barış ihtimalini hedef alan bir baskı alanına dönüştürülmüştür. Bu tablo, bizlere açık ve ertelenemez bir sorumluluk yüklemektedir. Barış ve demokratik çözüm, ancak hakikatle yüzleşme ve adaletin tesisiyle mümkündür. İşkenceyle, inkarla ve cezasızlıkla örülmüş bir geçmişin üzeri örtülerek demokratik bir gelecek kurulamaz. Hakikat ortaya çıkarılmadan, sorumlular hesap vermeden ve mağdurların adalet talebi karşılanmadan toplumsal barış sağlanamaz."

"Hapishaneler, barış ve demokratik çözüm sürecinin önünde engel olmaktan çıkarılmalı"

Hakikat ve yüzleşmenin bir tercih olmadığını ifade eden Güler, demokratik bir toplumun zorunlu koşulu olduğunu aktandı. Geçmişle yüzleşilmesi gerektiğini bildiren Güler, şunları kaydetti:

"Hapishaneler, geçmişle hesaplaşmanın ve 'bir daha asla' demenin en somut alanlarıdır. İşkencenin mutlak yasak olduğu; hiçbir gerekçe, istisna ya da güvenlik söylemiyle meşrulaştırılamayacağı unutulmamalıdır. İnsan Hakları Haftası'nda imzası bulunan kurumlar olarak ortak taleplerimizi kamuoyuyla paylaşıyoruz, Umut hakkı, barışçıl çözüm ve demokratik toplumun inşasının hukuki güvencelerinden biri olarak tanınmalı, süresiz ve mutlak özgürlük kısıtlamalarına dayalı infaz uygulamalarına son verilmelidir. Hapishanelerde işkence ve kötü muameleye yol açan tüm uygulamalar derhal sona erdirilmelidir. Tecrit uygulamaları kaldırılmalı, insan onurunu esas alan, şeffaf ve demokratik bir infaz rejimi tesis edilmelidir. İşkence suçlarına ilişkin cezasızlık politikasına son verilmelidir. Geçmişten bugüne hapishanelerde yaşanan ihlallere ilişkin hakikat ve yüzleşme mekanizmaları oluşturulmalı; toplumsal hafıza ve adalet birlikte inşa edilmelidir. Hapishaneler, barış ve demokratik çözüm sürecinin önünde bir engel olmaktan çıkarılmalıdır. İşkenceyle yüzleşmeden demokrasi kurulamaz. Hakikat olmadan barış inşa edilemez. Yaşamı ve insan onurunu esas alan bir gelecek, ancak bu karanlık mirasla hesaplaşmakla mümkündür."

Kaynak: ANKA / Güncel
Haberler.com
500

Haberler.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve haberler.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.

title