Bu hafta Endüstri Radyo'da Çetin Ünsalan'ın hazırlayıp sunduğu Reel Piyasalar programının konuğu oldum. Bir yandan kripto paraları ve Blockchain teknolojisini konuşurken parantez açtığımız diğer önemli bir konu ise ülkemizin beyin göçü oldu. Türkiye'nin beyin göçü yaşamaması ve hatta beyin göçü alması için neler mümkün? Türkiye nasıl teknoloji üssü olur?
Benim ilk kez teknoloji ile tanışmam 1986 yılında altı yaşında bir çocuk olarak gerçekleşti. Arkadaşımın evinde bir Commodore64 Bilgisayar olması benim de onunla birlikte bilgisayarda oyun oynamama vesile olmuştu. Birkaç yıl sonra, sanırım 92/93 yılında bizim eve de bana özel bir bilgisayar alındı. O zaman yaşım 12-13 civarı. Okulda ilk olarak 7. sınıfta elektronik daktilo sonra da bilgisayar programlama dersleri almaya başlamıştık. Başta basit kodlar yazıyor olsak bile (örnek otomatik 3 haneli bir şifre yaratmak veya hesaplama işlemleri) bana çok heyecan verici geliyordu. Bahsettiğim yıllarda daha cep telefonları bugün bildiğimiz gibi piyasada yoktu ve İnternet denilen şey sadece Cafeler de kullanılırdı. 97 yılına kadar okuldan aldığım programlama eğitimi tamamlanmış ben de liseden mezun olmuştum. Bu süreç içinde merakımdan Photoshop, Corel Draw gibi grafik programlarını öğrendim. 2000'li yıllarda pazarlama müdürü olarak başladığım internet şirketi InterNetX 'de yazılımcılar ve tasarımcılar ile tanışarak kendimi şirket içinde geliştirip web tasarım yapmayı ve programlamayı öğrendim. Bugün gelinen noktada yaklaşık 20 yıllık meslek hayatıma dönüşmesine sebep olan bu anekdotlarım olmasaydı olmazdım. Unutmadan ekleyeyim; O dönem Almanya'da yaşıyordum ve bu imkânlara sahip olabildiğim için şükrediyorum.
Bunları anlatmamın sebebi
Benim şahsi hikayemi yaşayan birçok genç insan varken aynı hikayeyi imkânsızlıklardan dolayı sadece hayal etme fırsatı olan ve bazen de hayalini bile kuramayan gençlerimiz var. Çetin Ünsalan'ın programda dediği gibi bilgisayarı olmayan 3 Milyon genç nüfus var Türkiye'de. Oysa son bir yıldır pandemi dolayısıyla evlerden eğitim almak ve eğitimi bilgisayar ile sürdürmek zorunda kaldığımız bir süreç yaşıyoruz. İmkânsızlıklar bununla da kısıtlı olmayıp köyünde elektriği olmayan veya maddiyatsızlıktan evinde sürekli elektrikleri kesilen gençlerimiz var. Böyle bir ortamda bırakın eğitim almayı, hayal kurmak bile zor. Ülkemizin tüm bu sorunları ile bulunduğu siyasi, ekonomik, sosyolojik ve demografik karmaşa içinde mücadele ettiğini ve her bir bireyin daha çok imkâna sahip olması, vatandaşların ekonomik özgürlüğüne kavuşması için gayret gösterdiğini düşünüyorum. Yetersiz kalmamız gençleri de umutsuzluğa sürüklüyor. Bu durumda yaygın internet olanaklarımız ile gözlerini zaman içerisinde yurtdışına ve oradaki eğitim, iş ve sosyal hayata çeviriyorlar. Aralarında başarılı ve şanslı olanlar da göç ediyor. Birileri kendi eğitimini daha iyi şartlar altında tamamlamak için giderken diğerleri tamamladıkları eğitimin hakkını alabilmek için yurtdışını tercih ediyorlar. Eğitimini tamamlamış, ülkemizde çocuk sahibi olmuş ebeveynlerde çocuklarının geleceğini düşünerek yurtdışını tercih ediyorlar. Oysa ülkemizin hem toprak hem nüfus büyüklüğü, konumu ve iklimi öyle muhteşem ki, göç etmeyi bırakın, herkes bizim ülkemizde yaşamak ve çalışmak için can atmalıdır.
Neden beyin göçü yaşıyoruz?
Kendi hikayemden yola çıkarak teknolojinin daha yaygın olmadığı döneme dönersek, Almanya'da doğum büyümüş olmanın bana maddi ve manevi anlamda sağladığı fırsatları görebiliyorsunuz. Yaşadığım kentte 30 yıl içinde planlı veya plansız elektrik ve su kesintisi yaşamazken ülkemizde bunu rutin halde yaşadığımızı hepimiz biliyoruz. Her ne kadar altyapıyı düzeltmeye çalışsak bile bitmeyen bir inşaat halinde olmak bizi sürekli yavaşlatıyor. En azından o hissi bırakıyor insanlar üzerinde. Farz edin yazılım mühendisliği okudunuz ve ülkemizde işe başladığınız. Alacağınız maaş asgari ücret olacağından ve gelecek yıllar içinde sadece asgari zam ile ilerleyeceğinizden "hak ettiğiniz" maaşı ancak 10 yıl sonra görebilirsiniz.
Şirketler arası göç
Ülkemizde ilk göç, şirketler arasında başlıyor. Şirketten şirkete transfer olarak bir yere varmaya çalışan gençler hep bir sonraki iş yerlerinde yeni adaptasyon süreci geçirmek ve kendini ispat etmek zorunluluğu yaşıyor. Tam bir proje üzerinde çalışırken bir sonraki istasyon gözüküyor. Bu hem çalışanı hem çalıştığı şirketi yıpratıyor. Şirketler elbette daha çok maaş ödeyip ellerindeki değerleri kaybetmek istemezler. Ancak onların da imkânları kısıtlı olup sadece günü, ayı veya şirketin kısa dönemdeki geleceğini kurtarmak peşinde koşuyorlar.
Ülkeyi terk ediyorlar
Umduğunu bulamayan gençler veya artık umudunu kaybedenler yurtdışında fırsatlar araştırıyor. Maaşların Türk Lirası karşısındaki gücünü görenler "birkaç yıl çalışır, biriktirir dönerim" veya " hayatıma yurtdışında devam ederim" diyenler oluyor. Yurtdışında doğmuş ve 30 yıl yaşamış biri olarak bunun sosyolojik etkenlerini ve zorluklarını anlatabilsem de ekonomik olarak avantajlarını da inkâr edemem tabi. Yurtdışında başarılı bir yazılım mühendisi başlangıç maaşından birkaç yıl sonra kendi ülkesindeki bir üst düzey yönetici kadar kazanabiliyor veya bir iş yerinde çalışırken ek olarak şirket kurarak şirketini kısa süre içinde büyütebilmesi de mümkün oluyor. Geçim sıkıntısı olmayınca özellikle araştırma yapmaya zaman ve kendini geliştirmek için fırsat doğuyor. İnsanların tek derdi geçinmek ve mücadele etmek değil, kendini geliştirmek için yeterli zamana sahip olmuş oluyor. Bu da onları bizden farklı kılan en büyük özellik.
Beyin göçü nasıl önlenir?
Eğer ülkemizde değerli, bilgili ve yetenekli gençleri tutmak ve ekonomimize kazandırmak istiyorsak büyük çaba sarf etmemiz gerekir. Yurtdışında yapılan örnek çalışmaları ele alarak ve kendi imkânlarımız dahilinde fırsatlar sunarak göçü durdurmamız ve vatan evlatlarımızı vatanlarında üretmeye teşvik edebiliriz. Bunun için en başta ilköğretim ile birlikte teknolojiye merakı öldürmemek ve teşvik etmek gerekiyor. Bu eğitim sadece okulda değil aynı zamanda evde de gerçekleşmelidir. Örnek olarak ben 4 yaşındaki oğlumun her gün 1 saat telefon veya bilgisayarda oynamasına izin veriyorum. Birçok anne-baba bunun için çok ufak olduğunu, telefonda oyun oynamak ile bir şey öğrenemediğini veya sosyalleşmek yerine telefona gömülmesinin doğru olmadığı endişesi içinde olabilir. Ancak ben kendimden yola çıkarak meslek seçimimi 6 yaşında yaşadığım o muhteşem heyecanlı "bilgisayarda oynama" dönemine borçluyum. Çocukların, hele ki bu çağdaki çocukların teknolojiye merakını bölmek ve onları teşvik yerine bundan mahrum etmek kadar yanlış bir anlayış olamaz. Tüm gününü telefonda geçirsin demiyorum. Ancak kontrollü şekilde zaman geçirmesini ve zevk aldığı oyunu (yaşına uygun olanı tabi) oynamasının teşvik edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Oyun oynamanın eğitime ne kadar faydalı olduğunu size tüm psikologlar ve pedagoglar söyleyecektir. Bilişim uzmanı olarak bende diyorum ki "dijital devirde dijital oyuncakların da aynı şekilde faydası vardır". Sadece kontrolü elden bırakmayın ve neler yaptığını takip edin. Hatta siz seçin, sunun ve birlikte zaman geçirin. Telefonda oynarken size "boş zaman" olmasın, dolu dolu birlikte yaşayın.
Çocuklarda olduğu gibi orta öğretim çağında her okulda her öğrenci bilgisayar ile haftalık en az 2 ders saati temas etmelidir. Eğer mümkün olursa hatta tüm dersleri artık bilgisayar ortamında devam etmelidir. Kalem tutmanın ve kağıda yazmanın da gelişim açısından faydası olabileceği gibi bilgisayar ekranından derse katılmak da öğrenciyi ayrıca teşvik edecektir. Tüm eğitim sistemini ele alıp değişmesi gerekenleri saymam doğru olmaz. Ancak değişimin eğitim ile başlayacağını da açıkça hepimiz bilmeliyiz.
Gençlerin maddi imkânlarını çoğaltın
Üniversitede olan gençlerin gelecek ile planları ve hayalleri oluşurken ülkemizde kalmaları için imkân ve fırsat sunulmalıdır. Yurtdışında yaşayarak kendine özellikle farklı bir maddi imkân sağlamayı amaçlayan gençlerin ülkemizde kaldıkları vakit de onlara özel birçok fırsat sunmalıyız. Mesela gençlerin 25 yaşına kadar tüm vergilerden muaf olmaları sağlanabilir. Mesleki hayatlarında 25 yaş altında olanların tüm primlerden muaf olması sağlanabilir. Benzer uygulamalar olsa da şirketlerin "borcun varsa teşvik alamazsın" engeli şirketi düzene sokmak yerine gençlerin imkânlarını elinden alıyor. Zararı da aslında günü kurtarmak adına geleceğimizi şekillendirebilecek genç nüfus ve tüm toplum taşımak zorunda kalıyor. Diğer bir destek kontrollü krediler olabilir. İşini kurmak isteyen genç mühendislerin maddi olarak desteklenmesi faizsiz ve ödemesi ertelenmiş krediler ile göç etmemeleri sağlanabilir. Bu teşvikler de ödenirken ciddi anlamda kontrollü ve o yeni şirketin başında bir devlet tarafından denetleyici kişi tarafından kontrollü ödenmesi sağlanmalıdır. Sadece alınacak para bilinçli olarak suiistimal edilebileceğinden değil, aynı zamanda bilinçli ve kontrollü harcama yapmalarını öğretmek için yapılmalıdır. Devlet tarafından denetleyici veya destekleyici mali müşavirler bu yeni ve genç şirketlere atanabilir. Hem devletin verdiği teşvik kontrol altında olur hem şirketin büyümesi sağlıklı olur. Yurtdışına açılmak yurtdışına pazarlama veya e-ihracat yapmak isteyen gençlerin önü açılabilir. Gümrük vergileri alınmadan, yurtdışı bağlantılı ofisler kurularak ülkeler arasında ticari diyaloglar gerçekleşebilir. Gençlerin yabancı dil eğitimleri almasına teşvik edilmesi, geliştirmesi ve uzmanlık alanı dışında diyalog amaçlı gelişimleri sağlanabilir. Genç girişimcilerin yükselen projeleri çeşitli fuarlarda ücretsiz katılımları sağlanarak veya sempozyumlar yapılarak devlet tarafından (endüstrinin desteği ile) desteklenebilir. Hatta yatırımcısı devlet olup yükselen genç girişimlere ortak olunabilir. Bir yandan eğitim diğer yandan destek sağlanarak genç yeteneklerimizi kaybetmek yerine ülkemizde tutmayı, üretmelerini sağlayabiliriz.
Yabancı yatırımcı ve yabancı beyin göçü almak
Ülkemizde beyin göçü yaşamak yerine ülkemize beyin göçü almayı hedeflemeliyiz. Gençlerin "Türkiye'de imkânlar daha güzel, orada girişimci olacağım" demesini yaratmak asıl hedefimiz olmalıdır. Yatırım aldığımız konular inşaat ve turizm dışına çıkmalı ve teknolojiyi mutlaka kapsamalıdır. Teknoloji üssü olacak potansiyele sahip olan bir ülkeyiz. Birçok ülkeden daha çok teknolojiye meraklı bir genç nüfusumuz olduğu gibi demografik olarak yaşam şartları en güzel olan ülkelerden biriyiz. Eminim ki Avrupa'da yaşayan birçok genç ülkemize duyabileceği güven ve sağlanan imkân olsa gözünü kırpmadan buraya göç etmeyi tercih edecektir. Başta bunun için devlet destekli teşvikler olması ve bunların tabi ki çok iyi duyurulması gerekir. Günlük medyada sürekli sorunlu ülke ve agresif bir politika izlenimi verilirse yaşama ve ticari bir gelecek kurma hayalini yabancı gençlerde yaratmamız zor olur. Manşetlerin sürekli yasaklardan bahsettiği ve teknolojiyi engelleyen bir bakış açısına sahip olduğumuzu yansıtmamız veya öyle görünmemizi sağlayacak girişim veya söylemlerde bulunmamız bize bakış açılarını olumsuz yönde etkilemektedir.
Esenyurt ile Büyükçekmece Estonya'dan daha büyük
1.3 Milyon nüfusu olan Avrupa ülkesi Estonya örneğini vermem gerekirse batmak üzere olan bir ülkenin dijital vatandaşlık programı ile yüz binlerce girişimciyi ülkelerinde şirket kurmaya teşvik etmiştir. Online olarak saatler içinde şirket kurma imkânı sağlayan Estonya, beyannameden vergi işlemlerine kadar her şeyi elektronik ortamda, bulunduğunuz ülkeden yönetmenize imkân sağlıyor. Şirketlerden sadece kazançlarından "kâr" aldıklarında %20 vergiye tabi tutuyor. Bunun dışında en önemlisi ödeyeceğiniz 10 çeşit vergi kalemi yok. Eğer girişiminizi kurmak istiyorsanız başta bir sermaye ödeme mecburiyetiniz olmadığı gibi harcamalarınızı faturalandırdığınız taktirde vergiye tabi olmuyorsunuz. Belli bir sürede belli bir ciro yaptığınız taktirde oturma izni ve vatandaşlık veriyor. Prestijini Avrupa ülkesi olmakla birlikte sunduğu bu imkânlardan dolayı alan Estonya bugün için en çok mikro işletme ve dijital firma kurulan ülke haline gelmiştir. İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden ayrılma kararı sonrası 4000 şirket Estonya'ya göçmüştür. Esenyurt ve Büyükçekmece'nin nüfusu 1.5 milyona yaklaşıp Estonya'dan büyükken, benzer imkânlarda ülkemizde olsa, güzel vatanımızı tercih edecek on binlerce girişimci olacağından eminim. Dubai, Malta veya Estonya'nın sağladığı birçok imkânı ülke olarak sunabileceğimize, güvenilir güçlü bir ülke olarak dünyanın merkezinde teknoloji üssü olabileceğimize inancım tamdır. Belki de 20 yıllık meslek hayatımın devamında ülkeme bu mirası bırakabilmek için çaba sarf etmek için kendimi adayacağımı söyleyebilirim. Yeter ki değişim için yatırımcılar, bilişimciler ve gençler ışık görsün. Daha aydın gelecek ve beyin göç alan ülkeye sahip olmak adına bunu birlikte geliştirelim isterim.
Takipte kalın, geleceğe yaklaşın!
Ahmet Ataner Şapçı
Bilişim Uzmanı









