Hepimiz yoğun bir şehir hayatının içinde savrulurken, bedenimizin bazı organlarını ancak sorun çıkardığında hatırlıyoruz. Mesane, bu listenin en üst sıralarında yer alıyor. Sessizdir, sabırlıdır, başına buyruk davranmaz; ta ki ona fazla yük bindirene kadar… Üroloji polikliniğinde her gün karşıma çıkan birçok sorunun temelinde, modern yaşamın mesaneye ayırdığı bu "ihmal payı" bulunuyor.
Sabah evden aceleyle çıkıp kahveyi elimize aldığımız anda mesaneye ilk mesajı göndeririz: "Bugün de seni unutacağız." İş yoğunluğu, trafik, toplantılar derken su içmeyi unutur, tuvalete gitmeyi erteler, küçük sinyalleri önemsemeyiz. Oysa mesane, insanın günlük ritmini en çok yansıtan organlardan biridir. Stresliyken, susuzken, uykusuzken, düzensiz beslenirken sessizce tepki verir. Bu tepkilerin hiçbiri büyük bir alarm değildir; ama birikir, birikir ve bir gün kapıyı çalar.
Hastalarımın önemli bir kısmı "Doktor Bey, bu nasıl oldu birden?" diye sorar. Oysa hiçbir şey birden olmaz. Mesanenin hikâyeleri topladığını, sabrının sınırı olduğunu unuturuz. Basit bir idrar yolu enfeksiyonunun ardında bazen bir haftalık su eksikliği vardır; böbrek taşının ardında ise aylarca ertelenmiş su içme alışkanlığı… Mesanenin her sinyali aslında bir uyarı değil, bir davettir: "Beni hatırla."
Şaşırtıcı olan şu ki; mesane sağlığı yalnızca suyla veya tuvalete zamanında gitmekle sınırlı değildir. Günlük hayatın duygusal yükleri bile mesane üzerinde etkili olabilir. Stresli dönemlerde bazı bireylerde idrara çıkma sıklığı artar, bazılarında tam tersi olur. Çünkü mesane, sanıldığından çok daha duyarlı ve bütüncül çalışan bir yapıya sahiptir. Vücudun genel kipinden bağımsız hareket etmez; aksine ona uyum sağlar, hatta bazen ona sessizce eşlik eder.
Bir hekim olarak söyleyebilirim ki ürolojik sağlık, toplumda hâlâ "gizli gündem" niteliğinde. Kimse mesanesiyle ilgili bir sorunu konuşmayı sevmez; bu konular genellikle fısıltıyla anlatılır. Oysa sağlığın mahremiyeti konuşulabilirliğini engellememelidir. Eğer insanlar boğaz ağrısını rahatça dile getirebiliyorsa, idrarla ilgili sorunları da aynı doğallıkla ifade edebilmelidir. Çünkü geciktirilen her şikâyet, gizlenen her belirti, tedaviyi de zorlaştırır.
Aslında yapmamız gereken üç temel şey var: yeterli su içmek, düzenli aralıklarla tuvalete gitmek ve mesanenin sinyallerini görmezden gelmemek. Bunlar yalnızca ürolojik hastalıkları önlemekle kalmaz; hayat kalitesini de belirgin biçimde artırır. Gündelik koşuşturmacada kendini unutmuş bedenimize küçük bir nezaket göstermek gibi düşünebiliriz bunu.
Mesanemiz, hayatımızın ortasında duran ama varlığını çoğu zaman fark etmediğimiz bir dost gibidir. Biz onu ne kadar iyi tanırsak, o da bizi o kadar az yarı yolda bırakır. Sağlık bazen büyük tedavilerden çok, küçük alışkanlıklara gösterilen sadakatin sonucudur. Ve mesane sağlığı bunun en güzel örneklerinden biridir.









