Damızlık Kızın Öyküsü bittiğinde hissedilen o boğucu ağırlık, anlatılanların vahşetinden çok kullanılan dilden gelir. Çünkü Gilead, şiddeti bağırarak değil, "geçici" diyerek kurar kendini.
Romanın merkezindeki kırılma anı bir darbedir. Ama bu darbe, adını darbe olarak koymaz. "Kriz", "tehdit", "olağanüstü koşullar" gibi kelimelerle paketlenir. Parlamento askıya alınır, haklar dondurulur, hukuk geri çekilir; fakat bütün bunlar bir zorunluluk olarak sunulur. Gilead, özgürlüğü doğrudan yasaklamaz. Önce onu erteler.
Asıl mesele tam da budur: Gilead'da hiçbir hak bir gecede ortadan kalkmaz. Her şey "şimdilik"tir. Güvenlik sağlanana kadar. Düzen tesis edilene kadar. Tehlike geçene kadar.
Offred'in hikâyesi, bu dilin gündelik hayatta nasıl çalıştığını gösterir. Bir sabah uyanır ve banka hesabına erişemediğini öğrenir. Sonra işine gitmesi yasaklanır. Ardından sokağın dili değişir. Bunların hiçbiri tek başına "büyük" olaylar değildir. Ama her biri, bir öncekinin üzerine eklenir. Özgürlükler çalınmaz; daraltılır.
Atwood'un asıl uyarısı, totaliterliğin sert bir kırılma değil, yumuşak bir kayma olduğudur. Olağanüstü hâl dili tam da bu yüzden etkilidir. Çünkü insanlara korku satmaz; rahatlama vaadi sunar. "Şimdi sıkı tutalım ki sonra gevşeyelim." "Biraz sabredelim, her şey normale dönecek."
Ama Gilead'da "normal" diye bir yere dönülmez. Çünkü olağanüstü hâl, bir durum değil, bir yönetim biçimine dönüşür.
Bu dil yalnızca siyasal hakları değil, bedenleri de kapsar. Doğurganlık krizi, kadın bedeninin kamulaştırılması için mükemmel bir gerekçe sunar. Üreme artık bireysel bir tercih değil, kamusal bir görevdir. Ama bu da açıkça söylenmez. "Toplumun bekası", "gelecek nesiller", "hayatta kalma" gibi büyük laflarla süslenir. Olağanüstü hâl dili, bedeni de olağanüstü bir alana taşır.
Gilead'ın başarısı, insanları ikna etmesinden değil, alıştırmasından gelir. Okumak yasaklanır ama önce yazı gereksiz ilan edilir. İfade özgürlüğü ortadan kaldırılmaz; "yanlış anlaşılmalar" önlenir. Seçim hakkı yok edilmez; "doğru seçenek" zaten belirlenmiştir.
Ve insanlar buna uyum sağlar. Çünkü her uyum, bir sonraki kısıtlamayı biraz daha normal kılar.
Damızlık Kızın Öyküsü bu yüzden bir distopyadan çok, bir dil çözümlemesidir. İktidarın ne söylediğinden çok, nasıl söylediğiyle ilgilenir. Hangi kelimelerin seçildiği, hangilerinin tedavülden kaldırıldığıyla…
Romanı bitirdiğinizde içinizde kalan o huzursuzluk, tam da bu yüzdendir. Çünkü Gilead'ın dili kulağımıza yabancı gelmez. "Geçici" denildiğinde, gerçekten geçici olacağına inanmak isteriz. Olağanüstü hâlin bir gün sona ereceğini varsayarız.
Atwood ise sakin bir sesle şunu hatırlatır:
Olağanüstü hâller genellikle ilan edilerek değil, uzatılarak kalıcılaşır.
Ve özgürlükler, en çok da "şimdi sırası değil" denildiği anlarda kaybedilir.









