Futbolda bazen üç puandan daha fazlasını kazandığınız maçlar vardır. Fenerbahçe'nin Antalyaspor'u 2-0 yendiği karşılaşma, işte tam da böyle bir mücadeleydi. Haftalardır süren puan kayıpları, Avrupa'da yaşanan hayal kırıklığı ve teknik direktör Domenico Tedesco'nun koltuğunun ciddi şekilde tartışıldığı bir ortamda Kadıköy'e çıkan Fenerbahçe, sadece bir galibiyet değil, en azından bir süreliğine tüm camiaya derin bir nefes aldırdı. Oynanan futbol göz kamaştırmasa da alınan bu sonuç, takıma en çok ihtiyaç duyduğu şeyi, yani zaman ve moral kazandırdı.
Bu maçı sıradan bir lig mücadelesinden ayıran şey, arkasındaki psikolojik yüktü. Fenerbahçe sahaya çıkarken sırtında ağır bir küfe taşıyordu: Son üç resmi maçta alınamayan galibiyetler, yeni Başkan Sadettin Saran'ın gelişiyle birlikte teknik direktör Tedesco'nun üzerindeki artan baskı ve en önemlisi, takımın iki kilit yabancısından yoksun olması. Orta sahanın dinamosu Edson Álvarez ve forvetJhon Durán gibi iki önemli ismin yokluğu, zaten ritim bulmakta zorlanan takımın elini kolunu bağlıyordu. İşteFenerbahçe, tüm bu kriz senaryolarının ortasında, kazanmaktan başka çaresi olmayan bir maça çıktı.
Sabır Oyunu ve Savunmanın Direnci
Maçın ilk yarısı, Fenerbahçe'nin üzerindeki bu ağır baskının sahaya yansıması gibiydi. Akıcı pas organizasyonlarından çok, hata yapmaktan çekinen, rakibini tartan ve sabırla doğru anı kollayan kontrollü bir ekip vardı. Bu bölümde Fenerbahçe'nin hücumdaki üretkenliği sınırlı kalırken, savunma hattının konsantrasyonu dikkat çekti. Antalyaspor'un 42. dakikada yakaladığı ve maçtaki tek net fırsatı olan pozisyonda, kaleci Ederson'ın kurtarışının ardından Jayden Oosterwolde'nin çizgiden çıkardığı top, aslında ilk 45 dakikanın ve savunma anlayışının özetiydi. Fenerbahçe, hücumda kilidi açamasa da savunmada gedik vermeyeceğini net bir şekilde gösteriyordu. Devre arasına golsüz eşitlikle girilirken, sahadaki kilitlenmiş oyunun en adil karşılığı buydu.
İkinci yarıda da benzer bir tablo devam ederken, maçın düğümünü bireysel performanslar ve sorumluluk alan oyuncular çözdü. 65. dakikada kazanılan penaltı, o an tüm stadyumun nefesini tuttuğu anlardan biriydi. Son iki penaltıyı kaçırmış bir oyuncu olarak Talişka' nın topun başına geçmesi büyük bir cesaret örneğiydi. Brezilyalı yıldız, bu kritik anda hata yapmadı ve takımını rahatlatan golü kaydetti. Bu gol, sadece skoru değiştirmekle kalmadı, aynı zamanda takımın üzerindeki o görünmez baskıyı da bir nebze olsun azalttı.
İsmail Yüksek Sahneye Çıkınca...
Bu galibiyette bir ismin hakkını ise bir parantez açarak teslim etmek gerekiyor: İsmail Yüksek. Maç boyunca sahada adeta basmadık yer bırakmayan milli oyuncu, orta alanın kontrolünü tek başına eline aldı. İnanılması güç bir pas isabetiyle maç boyunca attığı pasların %95'i isabet buldu. Hatasız bir performans sergileyen İsmail, hem Antalyaspor'un oyun kurma çabalarını boşa çıkardı hem de takımının geriden oyun kurmasına liderlik etti. O, bu zorlu galibiyetin sessiz mimarıydı. Onun bu dominant performansı, hücumda üretken olamayan takım arkadaşlarının açıklarını kapattı.
İsmail Yüksek parıldarken, hücum hattındaki sorunlar da bir kez daha gün yüzüne çıktı. Özellikle kanatlardan beklenen verimin alınamaması, Fenerbahçe'nin pozisyon zenginliği yaratmasını engelledi. Maçı 24 top kaybı ve 7 isabetsiz orta ile tamamlayan Kerem Aktürkoğlu'nun performansı, bu sorunun en somut göstergesiydi. Galibiyeti perçinleyen gol ise yine bir duran top ve bireysel bir hatadan geldi. 88. dakikada oyuna sonradan giren Szymanski, kalecinin basit hatasını affetmeyerek skoru belirledi. Bu gol, aynı zamanda Tedesco'nun oyuncu değişikliklerindeki başarısını da tescillemiş oldu.
Sonuç olarak, Fenerbahçe bu maçı parlak bir futbolla değil; savunma disiplini, İsmail Yüksek'in muazzam orta saha performansı ve kritik anlarda sorumluluk alan oyuncularının bitiriciliğiyle kazandı. Bu galibiyet, takımın tüm sorunlarının çözüldüğü anlamına gelmiyor. Ancak şampiyonluk yolunda güzel oyundan önce, bazen böyle zoraki ama hayati galibiyetlere ihtiyaç duyarsınız. Fenerbahçe, işte tam olarak bunu başardı ve en azından milli araya kadar kendine zaman ve moral kredisi açmış oldu.









