Haberler

Ağaçlar da ağlar

Dr. Mehmet Yavuz

Dr. Mehmet Yavuz

Nöroloji Uzmanı
10.08.2021 04:30

Cleveland Backster, yalan makinesini keşfederek FBI sorgulamalarına inanılmaz kolaylıklar sağlamış ve bu sayede büyük bir ün kazanmıştı. Makinenin ana işlevi, şüphelilerin elektrotlarla makineye bağlanarak sorgulama esnasında nabız, solunum hızı ve galvanik deri tepkisine bakarak yalan söylenip söylenmediğine bakılmasıydı. Kısacası verilen ifadelerin doğruluk derecesi bedensel tepkimelerle bu makine ile ölçülebiliyordu.

Backster 1966 yılında FBI müfettişlerine yalan makinesini anlattığı bir seminer sonrasında odasında dinlenirken sırf kendine eğlence olsun diye yalan makinesinin elektrotunu hemen yanıbaşında bulunan saksı bitkisine bağlar. Böylece askeri geçmişindeki resmiyete rağmen muzip bir karakteri olan Backster, bu güzel kokulu bitkinin yalan makinesine bir tepki verip vermeyeceğini merak eder.

Aslında amacı bir şey keşfetmek değildir, vakit geçirmektir. Poligraf cihazında herhangi bir değişiklik olmayacağından emindir. Fakat tam bu esnada olağanüstü bir olay olur. Backster bitkiyi sularken galvanometrede gördüğü hareketlenme üzerine yerinden zıplar. Galvanometre sulamanın etkisi ile hareket halindedir. Elindeki sıcak kahveyi bitkinin köküne yakın kısmına dökünce mevcut hareketlenme yukarı doğru hızlanır. Bitki sulanırken aşağıya doğru olan huzurlu bir dalgalanma, sıcak kahve de yukarı doğru huzursuz bir dalgalanmaya dönmüştür.

Backster inanılmaz bir keşife şahit olmuştur. Yoksa bitkiler hissediyor muydu? Onların da insanlar gibi duyguları mı vardı? Huzur buluyorlar yerine göre de korkuyorlar mıydı?

Backster bakalım yaprağı yanınca ne yapacak diye elini cebine sokunca daha kibriti çıkarmadan ekranda çılgınca hareketlenme olmuş ve ibre tavan yapmıştı.

Yoksa bitki, düşüncesini mi okumuştu?! Bu inanılmaz bir şeydi. Bitki sadece sevgi ve korku göstermekle kalmamış aynı zamanda Backster'in aklını da okumuştu.

Backster buldukları karşısında şaşkınlıktan neredeyse kendini kaybetmişti. İnsanlık tarihinde yeni bir sayfa açılmıştı. Sonra peş peşe deneyler yapmaya başladı. Bu araştırmalar sonrasında bitkilerin, çevrelerindeki her şeyi hissettiklerini anladı. Birinin yaralanma esnasındaki acısını, dışarıda kasap için kesilen hayvanların korkusunu hatta kilometrelerce uzakta yaşanan afetleri ve doğa olaylarını bile hissediyor, korkudan baygınlık dahi geçiriyorlardı.

Bir defasında Backster'in botanikçi bir arkadaşı laboratuvarına gelmiş ve bitkilerle ilgili araştırmalarını görmek istemişti. Ancak backster'in bütün çabalarına ragmen galvanometrede hiç hareket olmadı. Bitkiler birden sessizleşmişlerdi. Backster hayal kırıklığı ile arkadaşını yolcu ettikten yarım saat sonra galvanometrede hareket başlamıştı. Sonra Backster biraz araştırınca olayı çözdü. Meğer botanikçi arkadaşı bitkileri kökünden söküp onları kuruttuktan sonra araştırmalar yapan bir bilim insanıydı. Bitkiler botanikçiyi görünce korkudan baygınlık geçirmiş olmalıydılar. O halde bitkilerin bir sosyal zekaları da vardı ve haberleşiyorlardı.

Backster bir deney daha yapmak istiyordu. Yardımcılarına o gece için çeşitli görevler Verdi. Sadece birinin görevi gece yarısı bitkilerden birini söküp parçalamaktı. Ertesi gün o görevli içeri girdiğinde bütün bitkiler çılgınlar gibi tepki vermiş galvanometrenin ibresi tavan yapmıştı. Bu deneyle anlaşıldı ki bitkiler sadece hissetmiyor sosyal zekalarının yanısıra aynı zamanda hafızaları da var. Hatta bu olaydan sonra Amerikanın bazı adli vakalarında bitkilerin şahitliğine başvurulmaya başlandı. Üstelik bitkiler hiç yalan söylemiyorlardı.

Backster'in akıl almaz bu tesbitleri Journal of Parapsychology de 1968 de yayınlanarak bilim dünyasında adeta bir deprem etkisi uyandırdı. Bütün bunlara safsata diyenler de oldu. Ancak Medical World News dergisi Mart 1969 daki sayısında Backster'den övgüyle söz ederek araştırmalarının bilimsel olduğunu yazdı.

Evet, ağaçlar da aynı insanlar gibi hissediyor, acı çekiyor, korkuyor, seviniyor, huzur buluyor. En önemlisi kendisine yapılanları unutmuyor, dostlarını ve düşmanlarını tanıyor ve hatta tepkilerini ona göre veriyor. Ve tüm canlılara çıkarsız ve karşılıksız olarak hizmet veriyor. Asla pes etmiyor, kesildiğinde hemen kökünden yeniden fide veriyor.

Terk edilen bahçelerdeki fidanların artık kısa sürede meyve vermez hale geldiğini hepimiz görmüşüzdür. Hatta ağaçların intihar ettiğini de. Öyle ki, bizzat şahit olduğum bir olayı anlatayım; yakın bir akrabam ceviz ağacından düşüp vefat etmişti. Onun ölümünden tam bir sene sonra ceviz ağacı hiçbir neden yokken köküyle beraber devrilerek intihar etti.

O halde bir de siz ormanlar cayır cayır yanarken onları çektikleri korku ve dehşeti o inanılmaz acıyı bir tasavvur edin. Sanırım bu noktada sözün bittiği yerdeyiz.

Sonuçlar gösteriyor ki bitkiler, canlılarla iletişim kurma konusunda bizim hayallerimizin ötesinde bir hassasiyete sahip. Bir gün onları daha iyi anlama imkanı bulursak bize yaşanmışlıklarını dahi anlatabilirler.

Aslında birçok alanda bu mana da deneyler yapılıyor. Örneğin aynı nitelikteki iki bardak su'dan birine kötü sözler diğerine ise sevgi sözcükleri söyleniyor ve bir süre sonra moleküllerine bakıldığında sevgi ile muamele edilen suyun diğerine göre ışıl ışıl ve parlak diğerinin ise karanlık olduğu görülüyor.

Bu durumda sadece bitkiler değil tüm dünya, kainat, her şey hissediyor diyebiliriz.

Ve her şey bize bağlı; biz iyi olursak onlar da iyi oluyor. Biz kötü olursak onlar da kötü...

Konu buraya gelmişken şunu söyleyeyim ki; Her insan ağaç ya da çiçek yetiştiremez. Örneğin psikopat ya da sosyopat insanların yani insanlara zarar verenlerin enerjilerini bitkiler hisseder. Onlar bitki ekseler bile yetişmez. "Elini attığı kuruyor" ifadesi buradan kaynaklanmıştır. Kötü enerjili, kötü niyetli zararlı insanları bitkiler hemen fark ediyorlar.

Siz hiç bir psikopat katilin çiçek yetiştirdiğini gördünüz mü? Zaten yetiştirmek istese de yetiştiremez. Çok şahit olmuşsunuzdur. Aynı toprakta büyüyen ancak farklı sahipleri olan iki ağaçtan biri meyveden kırılır öbüründe ise ya sayılı meyve vardır ya da hiç yoktur. Şurası bir gerçek ki; ağaçlar insanların niyetlerine, düşüncelerine ve sezgilerine göre hareket ediyorlar.

İddia ediyorum ki; evindeki balkonda, penceresinin önünde veya bulabildiği ufacık bir toprak parçasında rengarenk çicek yetiştiren kişilerden korkmayın, onlardan asla zarar gelmez. Çünkü onlar en başta bitkilerin sınavından geçmiştir.

İşte bereket dediğimiz şey de insanın ruhundaki olumlu güzel enerjinin ağaçlara yansıması değil midir?

title