Vatan Partisi Genel Başkanı Perinçek: " 'Terörsüz Türkiye' Değil 'Bütünleşen Türkiye' Kuracağız"

Güncel Haberler

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, "Bütünleşen Türkiye’yi kuracağız. Bu, Türk Devrimi’nin programıdır. Anadolu ve Trakya, bütün çeşitli kavimlerin, etnik kökenlerin kaynaştığı bir coğrafya. Burada bir millet oluşturuyoruz. O millet şimdi son büyük atılımına girmiş bulunuyor. O yüzden bu sürece ‘Terörsüz Türkiye’ değil ‘Bütünleşen Türkiye’ diyoruz. PKK kendisini feshedecek, silah bırakacak. Ama esas mesele nedir; biz burada bir Türk Milleti oluşturuyoryuz" dedi.

(İSTANBUL) - Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, "Bütünleşen Türkiye'yi kuracağız. Bu, Türk Devrimi'nin programıdır. Anadolu ve Trakya, bütün çeşitli kavimlerin, etnik kökenlerin kaynaştığı bir coğrafya. Burada bir millet oluşturuyoruz. O millet şimdi son büyük atılımına girmiş bulunuyor. O yüzden bu sürece 'Terörsüz Türkiye' değil 'Bütünleşen Türkiye' diyoruz. Pkk kendisini feshedecek, silah bırakacak. Ama esas mesele nedir; biz burada bir Türk Milleti oluşturuyoruz" dedi.
İstanbul Beşiktaş'taki Mustafa Kemal Kültür Merkezi'nde, Türkiye Gençlik Birliği (TGB), İstanbul, Marmara ve Boğaziçi üniversitelerinin Atatürkçü Düşünce Kulüpleri ile Bilim ve Ütopya ve Teori dergilerinin birlikte düzenlediği "Cumhuriyet'in Yeni Yüzyılında Türk Devrimi Sempozyumu" gerçekleştirildi.
Sempozyuma Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlber Ortaylı, Prof. Dr. Sabahattin Özel, Prof. Dr. Korkut Boratav, Prof. Dr. Atakan Hatipoğlu ve Doç. Dr. Hilal Ortaç konuşmacı olarak katıldı. Etkinlik, üniversite öğrencilerinden ilgi gördü.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başlayan sempozyumun açılış konuşmasını, TGB Genel Başkanı Kayahan Çetin yaptı.
"Türk Devrimi'nin tarihsel pratiğini incelemek ve tahlil etmek, Atatürk'ü ve Kemalist Devrim'i anlamanın en iyi yoludur. Bugün burada bunu yapmak üzere toplandık. Ama sadece bir entelektüel, akademik faaliyet olarak değil, aynı zamanda Türk Devrimi'nin yapıcıları, öncüleri olmak için toplandık" diyen Çetin, özetle şunları söyledi:
"Bilmek, yapmak içindir. Toplumların tarihsel serüvenini ve toplumsal mücadeleyi anlamak sadece bir düşün faaliyetinin konusu değildir, Atatürk'ün nezdinde bilim öncünün mücadelesinin yol göstericisidir. Yeni Osmanlılardan İttihat Terakki'ye ve onlardan Müdafaa-i Hukuk'a kadar, Türk Devrimi'nin önderlerinin bize en büyük mirası, bilmenin sadece kuru kuru bilmek olmadığını ve teşkilatlı bir şekilde tarih yapmak, devrim yapmak için bilgiyi rehber edinmeyi öğretmeleridir.
Biz bu salondaki üniversite öğrencileri olarak önümüze şu görevi koymalıyız: Kemalist Devrim'in teorisyeni, büyük aydınımız Yusuf Akçura gibi birikimli, donanımlı olmayı da Sakarya Savaşı'nda milleti savaşın kazanılabileceğine ikna etmek için kendini ateş hattına süren Harbiyeli subaylar gibi fedai olmayı da önümüze görev olarak koyuyoruz."
"Atatürk'ten çok daha olgun bir iş yapmak zorundayız"
"Kemalist Devrim'in Toplumsal Karakteri ve Geri Dönüş" başlıklı sunumunu yapan Prof. Dr. Atakan Hatipoğlu, şöyle konuştu:
"Toplumsal değişimler lineer ilerlemez. Devrimler varsa karşı devrimler de vardır. Türkiye, 12 Eylül'de Kemalist Devrim'in kazanımlarının bir bölümünü yitirmiştir. Ancak dün Sivas Kongresi 33 kişiyle toplanmıştı, biz bugün burada bin kişinin üzerinde toplanıyoruz. Aradığımız bir mucize ya da bir kişi değil, bir programdır.
Türkiye'nin yenileşme hareketlerine baktığınızda, hep emperyalizme karşı Türk Milleti'nin bağımsız ve egemen yaşama ihtiyacını, milletleşme ihtiyacını nasıl karşılayacağız sorusu sorulmuştur. Bu nesnel ihtiyaç bizim de karşımızda duran bir problemdir. Bağımsız yaşamak istiyorsak, egemen yaşamak istiyorsak, ihtiyacımız olan hareket tarzı, bizden öncekilerin açtığı yolu çok daha tutarlı takip etmekten geçiyor. Yani devrim sürecini tamamına erdirmekten geçiyor. Her şey zaman içinde olgunlaşır. Atatürk, Yeni Osmanlılardan çok daha olgun bir iş yapmıştı. Biz, Atatürk'ten çok daha olgun bir iş yapmak zorundayız."
"Nutuk bir ilkeler manzumesidir"
Prof. Dr. Sabahattin Özel ise "Nutuk'ta İki Çizgi Mücadeleleri ve Kurtuluş Savaşının Stratejisi" başlıklı konuşmasında, şunları kaydetti:
"Tam bağımsız derken kastettiği kapitülasyonsuz bir Türkiye'dir. Kapitülasyonların iyi bir şey olmadığını az çok öğrenmişizdir ama ne kadar kötü olduğu konusunda eksik fikrimiz olabilir. Mesela bir yabancı, bir Amerikalı Osmanlı toprağında suç işlerse, onun yargılaması konsoloslukta yapılırdı. Yani Osmanlı Devleti'nin yabancılar üzerinde yargı yetkisi yoktu. Hele ihtilaf ticari ise, diyelim ki konsolosluk mahkemesi adil davranıp Osmanlı tüccarını haklı dahi bulsa, Amerikalı muhatabın Amerikan mahkemelerinde itiraz hakkı olduğu için, alacaklı da Amerikalara kadar gidip bu işi takip edemeyeceğinden, alacağından vazgeçerdi. Türkiye'nin gümrük vergilerini değiştirme, ticaret yapan yabancılara vergi koyma hakkı yoktu. Osmanlı Devleti dilediği yerde demiryolu yapamazdı. Yeni bir savaş gemisi almaya kalksa, o kadar paranız varsa şu savaş tazminatı borcunuzu ödeyin serzenişlerine muhatap olurdu. Yabancı postaneler yoluyla silah kaçakçılığı yapıldığı halde, devletin bunları denetleme yetkisi yoktu. Bunlar devletin de toplumun da prangalarıydı. Bu prangalarla tam bağımsız ve insanca yaşamak olanaklı değildi."
Prof. Dr. İlber Ortaylı, dil meselesine dair uyarılarda bulundu. Türkiye'nin jeopolitik konumuna ve tarihsel bağlarına dikkati çeken Ortaylı, bölgesel iş birliklerinin bir tercih değil, zorunluluk olduğunu vurguladı. Ortaylı, "Bizim kendi çizgimizdeki devletlerle en sonunda stratejik olarak bir araya gelmemiz kaçınılmaz. Bu çok açık, bunun başka çaresi yok" dedi.
"RTÜK üzerine düşen görevi yapmıyor"
Konuşmasının büyük bir bölümünü Türkçenin korunmasına ayıran Ortaylı, dilin sadece bir iletişim aracı değil, aynı zamanda ulusal bir kimlik kalesi olduğunu vurgulayarak, "Türkçenin fiziksel ve kültürel korunması hayati bir meseledir. Bugün sokakta, televizyonlarda Türkçeyi bozanlara, o 'tiki' aksanıyla konuşanlara karşı RTÜK üzerine düşen görevi yapmıyor. Oysa Türkçenin doğru kullanımı konusunda yapılacak bir denetim, toplumdan büyük destek görür. Bu bir siyaset meselesi değildir; sağcı-solcu fark etmeksizin Türkçeye hepimiz sahip çıkmalıyız" ifadelerini kullandı.
"Dilimizi unutursak asıl felaket o zaman başlar"
Türkçenin fonetik zenginliğine de değinen Ortaylı, Türkçenin dünyadaki en gelişmiş ses yapılarından birine sahip olduğunu belirterek, "Türkçe, sekiz sesli harfiyle insana 'bronz bir telaffuz' yeteneği verir. Bu dili doğru konuşan biri, dünyadaki diğer lisanları da hatasız konuşma potansiyeline sahip olur. Ancak bu zenginliği ancak edebiyatla, şiirle koruyabiliriz. Oktay Sinanoğlu'nun da dediği gibi; dilini kaybeden bir millet, kültürel olarak beş para etmez hale gelir. Türkiye ağır bir gemidir, kolay kolay batmaz; ancak dilimizi unutursak asıl felaket o zaman başlar" diye konuştu.
İlber Ortaylı, konuşmasını gençlere Türk edebiyatını ve klasik metinleri daha fazla okuma çağrısında bulunarak noktaladı.
"Türkiye kendi ayakları üzerinde durmak zorundadır"
Prof. Dr. Korkut Boratav da sempozyuma bir video göndererek, "Türkiye'de Devletçilik" başlıklı sunumunu yaptı. Boratav, şu ifadeleri kullandı:
"Kemalist kadrolar, biraz el yordamıyla şunu anladılar; Türkiye kendi ayakları üzerinde durmak zorundadır. Bunun için iki araç keşfettiler. Birincisi korumacılık. Yani Batı'dan gelen sanayi ürünlerinin Türkiye'deki sanayiyi yok etmemesi için korumacılık. Gümrük tarifleriyle veyahut ilave önlemlerle, kotalarla ithalatı sınırlamak. Böylece genç sanayi oluşabilsin, gelişebilsin. Ama bu adım yürümedi. Dolayısıyla ikinci adım atıldı: Devletçilik. Yani sanayiyi devlet eliyle kurmak. Limanların millileştirilmesi, altyapı yatırımları, demiryollarının doğuya taşınması… Yani yatırımcılığı öğrenen bir devlet. İşte Sümerbank ve Etibank gibi kurumlarla devletçilik, bu olağanüstü sentezin mekanizması oldu. Planlamayla birleşti."
"PKK kendisini feshedecek, silah bırakacak"
Vatan Partisi Genel Başkanı Perinçek, "Türk Devrimi Yeni Bir Kavşakta" başlıklı konuşmasında, özetle şu görüşlere yer verdi:
"Bütünleşen Türkiye'yi kuracağız. Bu, Türk Devrimi'nin programıdır. Anadolu ve Trakya, bütün çeşitli kavimlerin, etnik kökenlerin kaynaştığı bir coğrafya. Burada bir millet oluşturuyoruz. O millet şimdi son büyük atılımına girmiş bulunuyor. O yüzden bu sürece 'Terörsüz Türkiye' değil 'Bütünleşen Türkiye' diyoruz. PKK kendisini feshedecek, silah bırakacak. Ama esas mesele nedir; biz burada bir Türk Milleti oluşturuyoruz. Atatürk onu Medeni Bilgiler kitabına da yazmıştı. 'Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir'. Türkiye Cumhuriyeti'nin devrimle kurduk, padişahlığı yıkarak kurduk. Kim kurdu; Türk halkı değil Türkiye halkı kurdu. Peki bunların kaynaşmasının adı ne, kimliğine, ismi ne: Türk Milleti. Biz şimdi millet olmanın da nihai başarısına doğru ilerliyoruz. 1876 Birinci Meşrutiyet, 1908 Hürriyet İhtilali, 1920 Kemalist Devrim... Bunun tamalanacağı bir tarihsel süreç içindeyiz.
"Amerika çöküyor"
Bugün MHP Genel Başkanı; Türkiye-Rusya-Çin-İran İttifakı diyor. Bu ittifak, bir dış politika seçeneği değildir, bir devrim habercisidir. Çünkü bu ülkeler, Atlantik Sistemi'nin karşısındaki direncin odak noktaları. Bunlar artık insanlığa önderlik eden ülkelerdir. Türkiye açısından yalnız kendini savunmak amacıyla değil, devrimini tamamlamak bakımından da hayatidir. Bugün karşımızda ABD, İsrail, Yunanistan ittifakı var... ABD'nin nükleer silahları var. Doğu Akdeniz'den, Suriye'nin kuzeyinden ABD/İsrail merkezli tehditler ülkemize yöneliyor. Bizim bir dengeye, caydırıcı müttefike ihtiyacımız var. O müttefikin adı Rusya'dır, İran'dır, Çin'dir. Bu ittifak dünya savaşını önlemek bakımından da hayatidir. Çünkü Doğu Akdeniz'de bir dengesizlik var. Denge olmayan yerde savaş olur. Dengesizlik düşmanı iştahlandırır. Türk Devrimi'nin en temel meselesi budur.
Amerika çöküyor. Bunu Avrupa'nın liderleri söylüyor. 'Pax-Americana bitti!' diyor. Trump da bunu ifade ediyor. Avrupa da çöküyor. Bugün AB'ye gireceğiz diyenler, nereye giriyorsun, çürüyen, çöken Avrupa'ya giriyorsun. Almanya'da otomobil fabrikaları kapanıyor, kimya ve makine sanayisi çöküyor. Fransa da öyle. Bu ülkeler patriotlarla küreselciler arasında bölünüyor. Bu iklimde, Namık Kemallerin, Mithat Paşaların, Talat Paşaların, Enver Paşaların, Atatürklerin önümüze koyduğu devrimci programı kesin zafere ulaştırmanın eşiğine gelmiş bulunuyoruz. Yolunuz açık olsun! Kılıcınız keskin olsun! Türkiye'nin Doğu Akdeniz'den, Ege'den, Suriye'nin kuzeyinden kuşatıldığı koşullarda kılıçlarımızı bileyeceğiz."