Gamze Şengel Taşcıer: "Asgari Ücreti Açlık Sınırının Üzerinde, Yoksulluğu Azaltan ve Yaşamı Güvence Altına Alan Bir Düzeyde Belirleyeceğiz"
CHP Çalışma ve Sosyal Güvenlik Politika Kurulu Başkanı ve Ankara Milletvekili Gamze Şengel Taşcıer, 2026 yılı asgari ücrete ilişkin "Türkiye'nin yakın emek tarihinde işçinin masada olmadığı hiçbir döneme şahit olmadık. Milyonların geçimini belirleyen bir karar, emeğin gerçek sahipleri dışarıda bırakılarak alındı... CHP olarak ILO’nun 131 sayılı Asgari Ücret Sözleşmesi’ni iktidarımızın ilk döneminde onaylayacağız. Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nu işçinin belirleyici olduğu, gerçek müzakerenin yapıldığı demokratik bir yapıya kavuşturacağız. Asgari ücreti açlık sınırının üzerinde, yoksulluğu azaltan ve yaşamı güvence altına alan bir düzeyde belirleyeceğiz. Emeğin milli gelirden aldığı payı büyüten bir gelir politikası kuracağız" dedi..
(TBMM) - CHP Çalışma ve Sosyal Güvenlik Politika Kurulu Başkanı ve Ankara Milletvekili Gamze Şengel Taşcıer, 2026 yılı asgari ücrete ilişkin " Türkiye'nin yakın emek tarihinde işçinin masada olmadığı hiçbir döneme şahit olmadık. Milyonların geçimini belirleyen bir karar, emeğin gerçek sahipleri dışarıda bırakılarak alındı... CHP olarak ILO'nun 131 sayılı Asgari Ücret Sözleşmesi'ni iktidarımızın ilk döneminde onaylayacağız. Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nu işçinin belirleyici olduğu, gerçek müzakerenin yapıldığı demokratik bir yapıya kavuşturacağız. Asgari ücreti açlık sınırının üzerinde, yoksulluğu azaltan ve yaşamı güvence altına alan bir düzeyde belirleyeceğiz. Emeğin milli gelirden aldığı payı büyüten bir gelir politikası kuracağız" dedi.
CHP Çalışma ve Sosyal Güvenlik Politika Kurulu Başkanı ve Ankara Milletvekili Gamze Şengel Taşcıer, 2026 yılı asgari ücrete ilişkin TBMM'de açıklama yaptı. Taşcıer, şunları söyledi:
"Milyonların yaşamını ilgilendiren asgari ücret tespit süreci tam 12 gün sürdü. Türkiye'nin yakın emek tarihinde işçinin masada olmadığı hiçbir döneme şahit olmadık. Milyonların geçimini belirleyen bir karar, emeğin gerçek sahipleri dışarıda bırakılarak alındı. Asgari ücret, sosyal diyalogla ve ortak akılla değil, sarayın talimatıyla belirlendi. Emekçinin sesinin duyulmadığı, sendikaların etkisizleştirildiği bu süreç yaşadık. Çalışma hayatında adalet duygusunu zedeleyen ve emek mücadelesinde derin kırılma yaratan tarihsel bir eşik olarak kayda geçti.
"Kaybeden yine emekçi oldu"
Üstelik bu tablo, yalnızca kapalı kapılar ardında yürütülen bir pazarlıkla sınırlı kalmadı. Biz insanların hayatıyla kumar oynamayın çağrısı yaparken, iktidarın tercihleri bu ülkenin emekçisini yasadışı bahis sitelerinde oyuncak etti. Masada yer almayan işçi adına rakamlar kulislerde dolaştı, ücret bir hak olarak korunması gerekirken yasa dışı bir düzenin konusu haline getirildi. İşçinin sofrası, geçim mücadelesi ve yaşamı üzerine bahis kuponu yapıldı. Sürprizler, ihtimaller ve hatta Erdoğan'ın gönül endeksi konuşuldu ve 12 günün sonunda devletin açıklamadığını kumar baronları ilan etti. Asgari ücreti 30 bin liranın altında tahmin edenler bir lira koyup iki aldılar. Kaybeden yine emekçi oldu. Bu tablo, emek politikalarının geldiği noktayı bütün açıklığıyla ortaya koyuyor; milyonların yaşamı piyasanın insafına bıraktığı gösteriliyor. ve bu şartlar altında 'toplumsal barış ve dayanışma şuurundan' söz etmek, gerçek sorunları kavramaktan uzak bir şuursuzluktur.
28 bin 75 lira olarak açıklanan asgari ücretin hangi bilimsel verilerle hesaplandığını bilmiyoruz. Ancak Türkiye'de asgari ücretin nasıl bir siyasal tercih sonucu belirlendiğini, bu tercihin hangi hukuki boşluklara yaslandığını ve milyonlarca emekçinin hayatında nasıl bir geçim krizine dönüştüğünü net biçimde görüyoruz. 'Enflasyona ezdirmemek' iddiasıyla asgari ücreti enflasyonun altında belirlemek tam da AK Parti'ye yakışan bir zihni sinir projesidir. Hatırlayalım. TÜİK, 2024 yıl sonu enflasyonunu yüzde 44,38 olarak açıklamıştı. Buna karşılık 2025 yılı için geçerli asgari ücret artışı yüzde 30'da kaldı. Yani asgari ücretli 2025 boyunca 14 puanlık bir kayıpla yaşamak zorunda bırakıldı. Yıl içinde de yüksek seyreden enflasyonla ücretliler ezildikçe ezildi. Lokmaları küçüldükçe küçüldü. TÜİK, son açıkladığı veri ile 'oluşan enflasyon'u yüzde 31,07 olarak ilan etmişti. Böylece 11 ayda asgari ücret 6 bin 500 lira erimiş durumda oldu.
"Açıklanan asgari ücret daha şimdiden açlık sınırının üç bin lira altındadır"
Ancak dün asgari ücret 1 Ocak 2026'dan itibaren de geçerli olmak üzere yüzde 27 artırıldı. Yani ücretler üst üste ikince kez açıklanan enflasyonun altında tutuldu. Geçen yıldan kalan yüzde 14'lük kaybı telafi etmek bir yana, bu seneden de üzerine yüzde 4 kayıp eklediler. Bunu da kamufle etmek için yeniden değerleme oranını yüzde 25 belirleyip, bu oranın üzerinde zam yaptık diye müjde verdiler. Oysa açlık sınırı ekim ayından beri 28 bin 75 liranın üzerindedir. Açıklanan asgari ücret daha şimdiden açlık sınırının üç bin lira altındadır. Üreten, vergi veren, sosyal güvenlik sistemini ayakta tutan bu kesim, ücretleriyle ailesinin en temel ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma gelmiştir. AK Parti iktidarı bir yandan TÜİK eliyle 'enflasyon düşüyor' masalıyla algı üretmeye çalışadursun diğer yandan kendi açıkladığı oranları bile ücret artışlarında esas almıyor. Bu, açıkça ve süreklilik gösteren bir ücret baskılama politikasıdır. Dolayısıyla sorun enflasyonun ne olduğu ya da nereden nereye düştüğü değildir. Sorun, emeğin milli gelirden aldığı payın bilinçli olarak küçültülmesidir. Asgari ücretin bugün sefalet ücretine dönüşmesinde yapısal tercihler de etkilidir.
"AKP enflasyonu yükseltiyor diyerek sorumluluğu emekçiye yıkıyor"
AKP enflasyonu yükseltiyor diyerek sorumluluğu emekçiye yıkıyor. 'Ellerini taşın altına koymalarını bekliyoruz' diyerek işverene sitem ediyor. Ama ne hikmetse tek bir sorumluluk dahi hissetmiyor. Oysa Uluslararası Çalışma Örgütü ILO'nun 131 sayılı Asgari Ücret Sözleşmesi'ni onaylamayan bizzat Ak Parti iktidarıdır. Çünkü ILO asgari ücreti; işçinin ve ailesinin insan onuruna yakışır bir yaşam sürdürebilmesini esas alan bir ücret olarak tanımlamaktadır. Her fırsatta, her konuda aileyi dilinden düşürmeyen Ak Parti iktidarı, konu işçinin ailesini geçindirmeye geldiğinde kulağının üstüne yatmakta ve bu sözleşmeyi yıllardır sümen altı etmekte. Barınma, beslenme, ulaşım, eğitim ve sosyal yaşama katılım gibi temel unsurların ücret belirleme sürecinin merkezine alınmasını zorunlu kılan bu sözleşmenin neden onaylamadığına ilişkin iktidarın bugüne kadar söylediği tek bir söz yoktur. AKP iktidarı asgari ücretin hangi toplumsal ve insani ölçütlerle belirleneceğini düzenleyen 131 sayılı sözleşmeye taraf olmamayı tercih etmiştir. Böylece asgari ücret, sosyal bir hak olmaktan uzaklaştırılmış, idari bir işlem haline indirgenmiş, siyasi takdir alanının içine hapsedilmiştir.
"Açıklanan her rakam yoksulluğu yönetmenin teknik bir unsuruna dönüşmektedir"
Bugün 131 sayılı sözleşme yürürlükte olsaydı, asgari ücret hiçbir koşulda açlık sınırının altında kalmayacaktı. İşçinin masada fiilen yer almadığı bir komisyon karar alamayacaktı. Asgari ücretin belirlenme süreci, yalnızca yürütmenin iradesine bırakılmayacaktı. Erdoğan'ın gönül endeksi değil, yaşamın gerçekleri belirleyici olacaktı. Açıklanan ücretler yargı denetimine açık olacak, insan onuruna aykırı bulunan tutarlar için hukuki başvuru yolları işletilebilecekti. Bugün yaşanan tablo, bu güvencelerin tamamının sistem dışına itilmiş olmasının sonucudur. Mevcut sistemde işçi temsilinin etkisizleştirildiği, karar süreçlerinin kapalı devre yürütüldüğü, toplumun geniş kesimlerini ilgilendiren bir ücretin dar bir idari çerçevede belirlendiği görülmektedir. Mevcut koşullarda açıklanan her rakam, yoksulluğu azaltan bir araç olmaktan çıkmakta, yoksulluğu yönetmenin teknik bir unsuruna dönüşmektedir. Bugün Kamerun ve Kenya gibi ülkeler, ILO'nun 131 sayılı sözleşmesini imzalayarak asgari ücreti insan onuru temelinde düzenleme yükümlülüğü altına girmiştir. İktidar sözcüleri tarafından dünyanın en büyük ekonomileri arasına girdiği ifade edilen ülkemizin bu sözleşmenin dışında tutulması, ekonomik gerekçelerle açıklanabilecek bir durum da değildir. Aksine; AKP'nin emeğe bakış açısıyla, ücretin toplumsal rolüne dair siyasal yaklaşımla ve tercih edilen ekonomik modelle ilgilidir.
"Bir ülkede emeğin payı küçüldükçe büyüme kağıt üzerinde kalır"
Bir ülkede emeğin payı küçüldükçe büyüme kağıt üzerinde kalır. Siz istediğiniz kadar hile hurdayla milli geliri artarın gerçekte yurttaşın o gelirden aldığı payı azaltırsanız emek hakettiği değeri almaz. Biz buradan açık bir tutum ortaya koyuyoruz. Asgari ücret pazarlık konusu yapılamaz. Asgari ücret, iktidarı siyasi hesaplarına göre belirlenemez. Asgari ücret, işveren hassasiyetine endekslenemez. Çünkü bugün her iki çalışandan birinin asgari ücret ve çevresindeki ücretlerle geçinmeye çalıştığı ülkemizde asgari ücret, yaşamın kendisidir ve insan onuru temelinde bir hak olarak ele alınmak zorundadır. Biz CHP olarak bu hakkı hayata geçireceğiz. ILO'nun 131 sayılı Asgari Ücret Sözleşmesi'ni iktidarımızın ilk döneminde onaylayacağız. Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nu işçinin belirleyici olduğu, gerçek müzakerenin yapıldığı demokratik bir yapıya kavuşturacağız. Ücret belirleme sürecini şeffaf, hesap verebilir ve yargı denetimine açık hale getireceğiz. Asgari ücreti açlık sınırının üzerinde, yoksulluğu azaltan ve yaşamı güvence altına alan bir düzeyde belirleyeceğiz. Emeğin milli gelirden aldığı payı büyüten bir gelir politikası kuracağız. Çalışanların ücretini enflasyon karşısında koruyan, alım gücünü yıl boyunca güvence altına alan bir sistemi hayata geçireceğiz. Türkiye'nin buna gücü vardır. Bu ülkenin emeği, üretimi ve kaynakları var. Eksik olan şey, emeği merkeze alan siyasal iradedir. Biz bu iradeyi emekten yana kurma sorumluluğunu taşıyoruz. İnsan onuruna yakışır bir ücret, bir ayrıcalık değildir. Bu, en temel toplumsal haktır."
CHP Çalışma ve Sosyal Güvenlik Politika Kurulu Başkanı ve Ankara Milletvekili Gamze Şengel Taşcıer, 2026 yılı asgari ücrete ilişkin TBMM'de açıklama yaptı. Taşcıer, şunları söyledi:
"Milyonların yaşamını ilgilendiren asgari ücret tespit süreci tam 12 gün sürdü. Türkiye'nin yakın emek tarihinde işçinin masada olmadığı hiçbir döneme şahit olmadık. Milyonların geçimini belirleyen bir karar, emeğin gerçek sahipleri dışarıda bırakılarak alındı. Asgari ücret, sosyal diyalogla ve ortak akılla değil, sarayın talimatıyla belirlendi. Emekçinin sesinin duyulmadığı, sendikaların etkisizleştirildiği bu süreç yaşadık. Çalışma hayatında adalet duygusunu zedeleyen ve emek mücadelesinde derin kırılma yaratan tarihsel bir eşik olarak kayda geçti.
"Kaybeden yine emekçi oldu"
Üstelik bu tablo, yalnızca kapalı kapılar ardında yürütülen bir pazarlıkla sınırlı kalmadı. Biz insanların hayatıyla kumar oynamayın çağrısı yaparken, iktidarın tercihleri bu ülkenin emekçisini yasadışı bahis sitelerinde oyuncak etti. Masada yer almayan işçi adına rakamlar kulislerde dolaştı, ücret bir hak olarak korunması gerekirken yasa dışı bir düzenin konusu haline getirildi. İşçinin sofrası, geçim mücadelesi ve yaşamı üzerine bahis kuponu yapıldı. Sürprizler, ihtimaller ve hatta Erdoğan'ın gönül endeksi konuşuldu ve 12 günün sonunda devletin açıklamadığını kumar baronları ilan etti. Asgari ücreti 30 bin liranın altında tahmin edenler bir lira koyup iki aldılar. Kaybeden yine emekçi oldu. Bu tablo, emek politikalarının geldiği noktayı bütün açıklığıyla ortaya koyuyor; milyonların yaşamı piyasanın insafına bıraktığı gösteriliyor. ve bu şartlar altında 'toplumsal barış ve dayanışma şuurundan' söz etmek, gerçek sorunları kavramaktan uzak bir şuursuzluktur.
28 bin 75 lira olarak açıklanan asgari ücretin hangi bilimsel verilerle hesaplandığını bilmiyoruz. Ancak Türkiye'de asgari ücretin nasıl bir siyasal tercih sonucu belirlendiğini, bu tercihin hangi hukuki boşluklara yaslandığını ve milyonlarca emekçinin hayatında nasıl bir geçim krizine dönüştüğünü net biçimde görüyoruz. 'Enflasyona ezdirmemek' iddiasıyla asgari ücreti enflasyonun altında belirlemek tam da AK Parti'ye yakışan bir zihni sinir projesidir. Hatırlayalım. TÜİK, 2024 yıl sonu enflasyonunu yüzde 44,38 olarak açıklamıştı. Buna karşılık 2025 yılı için geçerli asgari ücret artışı yüzde 30'da kaldı. Yani asgari ücretli 2025 boyunca 14 puanlık bir kayıpla yaşamak zorunda bırakıldı. Yıl içinde de yüksek seyreden enflasyonla ücretliler ezildikçe ezildi. Lokmaları küçüldükçe küçüldü. TÜİK, son açıkladığı veri ile 'oluşan enflasyon'u yüzde 31,07 olarak ilan etmişti. Böylece 11 ayda asgari ücret 6 bin 500 lira erimiş durumda oldu.
"Açıklanan asgari ücret daha şimdiden açlık sınırının üç bin lira altındadır"
Ancak dün asgari ücret 1 Ocak 2026'dan itibaren de geçerli olmak üzere yüzde 27 artırıldı. Yani ücretler üst üste ikince kez açıklanan enflasyonun altında tutuldu. Geçen yıldan kalan yüzde 14'lük kaybı telafi etmek bir yana, bu seneden de üzerine yüzde 4 kayıp eklediler. Bunu da kamufle etmek için yeniden değerleme oranını yüzde 25 belirleyip, bu oranın üzerinde zam yaptık diye müjde verdiler. Oysa açlık sınırı ekim ayından beri 28 bin 75 liranın üzerindedir. Açıklanan asgari ücret daha şimdiden açlık sınırının üç bin lira altındadır. Üreten, vergi veren, sosyal güvenlik sistemini ayakta tutan bu kesim, ücretleriyle ailesinin en temel ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma gelmiştir. AK Parti iktidarı bir yandan TÜİK eliyle 'enflasyon düşüyor' masalıyla algı üretmeye çalışadursun diğer yandan kendi açıkladığı oranları bile ücret artışlarında esas almıyor. Bu, açıkça ve süreklilik gösteren bir ücret baskılama politikasıdır. Dolayısıyla sorun enflasyonun ne olduğu ya da nereden nereye düştüğü değildir. Sorun, emeğin milli gelirden aldığı payın bilinçli olarak küçültülmesidir. Asgari ücretin bugün sefalet ücretine dönüşmesinde yapısal tercihler de etkilidir.
"AKP enflasyonu yükseltiyor diyerek sorumluluğu emekçiye yıkıyor"
AKP enflasyonu yükseltiyor diyerek sorumluluğu emekçiye yıkıyor. 'Ellerini taşın altına koymalarını bekliyoruz' diyerek işverene sitem ediyor. Ama ne hikmetse tek bir sorumluluk dahi hissetmiyor. Oysa Uluslararası Çalışma Örgütü ILO'nun 131 sayılı Asgari Ücret Sözleşmesi'ni onaylamayan bizzat Ak Parti iktidarıdır. Çünkü ILO asgari ücreti; işçinin ve ailesinin insan onuruna yakışır bir yaşam sürdürebilmesini esas alan bir ücret olarak tanımlamaktadır. Her fırsatta, her konuda aileyi dilinden düşürmeyen Ak Parti iktidarı, konu işçinin ailesini geçindirmeye geldiğinde kulağının üstüne yatmakta ve bu sözleşmeyi yıllardır sümen altı etmekte. Barınma, beslenme, ulaşım, eğitim ve sosyal yaşama katılım gibi temel unsurların ücret belirleme sürecinin merkezine alınmasını zorunlu kılan bu sözleşmenin neden onaylamadığına ilişkin iktidarın bugüne kadar söylediği tek bir söz yoktur. AKP iktidarı asgari ücretin hangi toplumsal ve insani ölçütlerle belirleneceğini düzenleyen 131 sayılı sözleşmeye taraf olmamayı tercih etmiştir. Böylece asgari ücret, sosyal bir hak olmaktan uzaklaştırılmış, idari bir işlem haline indirgenmiş, siyasi takdir alanının içine hapsedilmiştir.
"Açıklanan her rakam yoksulluğu yönetmenin teknik bir unsuruna dönüşmektedir"
Bugün 131 sayılı sözleşme yürürlükte olsaydı, asgari ücret hiçbir koşulda açlık sınırının altında kalmayacaktı. İşçinin masada fiilen yer almadığı bir komisyon karar alamayacaktı. Asgari ücretin belirlenme süreci, yalnızca yürütmenin iradesine bırakılmayacaktı. Erdoğan'ın gönül endeksi değil, yaşamın gerçekleri belirleyici olacaktı. Açıklanan ücretler yargı denetimine açık olacak, insan onuruna aykırı bulunan tutarlar için hukuki başvuru yolları işletilebilecekti. Bugün yaşanan tablo, bu güvencelerin tamamının sistem dışına itilmiş olmasının sonucudur. Mevcut sistemde işçi temsilinin etkisizleştirildiği, karar süreçlerinin kapalı devre yürütüldüğü, toplumun geniş kesimlerini ilgilendiren bir ücretin dar bir idari çerçevede belirlendiği görülmektedir. Mevcut koşullarda açıklanan her rakam, yoksulluğu azaltan bir araç olmaktan çıkmakta, yoksulluğu yönetmenin teknik bir unsuruna dönüşmektedir. Bugün Kamerun ve Kenya gibi ülkeler, ILO'nun 131 sayılı sözleşmesini imzalayarak asgari ücreti insan onuru temelinde düzenleme yükümlülüğü altına girmiştir. İktidar sözcüleri tarafından dünyanın en büyük ekonomileri arasına girdiği ifade edilen ülkemizin bu sözleşmenin dışında tutulması, ekonomik gerekçelerle açıklanabilecek bir durum da değildir. Aksine; AKP'nin emeğe bakış açısıyla, ücretin toplumsal rolüne dair siyasal yaklaşımla ve tercih edilen ekonomik modelle ilgilidir.
"Bir ülkede emeğin payı küçüldükçe büyüme kağıt üzerinde kalır"
Bir ülkede emeğin payı küçüldükçe büyüme kağıt üzerinde kalır. Siz istediğiniz kadar hile hurdayla milli geliri artarın gerçekte yurttaşın o gelirden aldığı payı azaltırsanız emek hakettiği değeri almaz. Biz buradan açık bir tutum ortaya koyuyoruz. Asgari ücret pazarlık konusu yapılamaz. Asgari ücret, iktidarı siyasi hesaplarına göre belirlenemez. Asgari ücret, işveren hassasiyetine endekslenemez. Çünkü bugün her iki çalışandan birinin asgari ücret ve çevresindeki ücretlerle geçinmeye çalıştığı ülkemizde asgari ücret, yaşamın kendisidir ve insan onuru temelinde bir hak olarak ele alınmak zorundadır. Biz CHP olarak bu hakkı hayata geçireceğiz. ILO'nun 131 sayılı Asgari Ücret Sözleşmesi'ni iktidarımızın ilk döneminde onaylayacağız. Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nu işçinin belirleyici olduğu, gerçek müzakerenin yapıldığı demokratik bir yapıya kavuşturacağız. Ücret belirleme sürecini şeffaf, hesap verebilir ve yargı denetimine açık hale getireceğiz. Asgari ücreti açlık sınırının üzerinde, yoksulluğu azaltan ve yaşamı güvence altına alan bir düzeyde belirleyeceğiz. Emeğin milli gelirden aldığı payı büyüten bir gelir politikası kuracağız. Çalışanların ücretini enflasyon karşısında koruyan, alım gücünü yıl boyunca güvence altına alan bir sistemi hayata geçireceğiz. Türkiye'nin buna gücü vardır. Bu ülkenin emeği, üretimi ve kaynakları var. Eksik olan şey, emeği merkeze alan siyasal iradedir. Biz bu iradeyi emekten yana kurma sorumluluğunu taşıyoruz. İnsan onuruna yakışır bir ücret, bir ayrıcalık değildir. Bu, en temel toplumsal haktır."
Kaynak: ANKA / Güncel
Asgari Ücret Tespit Komisyonu, Milletvekili, Asgari Ücret, Politika, Ekonomi, Türkiye, Ankara, Güncel, Ankara, Türkiye, Politika, Milletvekili, Asgari Ücret, Asgari Ücret Tespit Komisyonu, Ekonomi, Güncel, Haberler
- AK PARTİ
- AVRUPA BİRLİĞİ
- AZERBAYCAN
- BASKETBOL
- BELEDİYE
- BEŞİKTAŞ
- CHP
- ÇEVRE
- DEM
- DİPLOMASİ
- DOĞA
- DONALD TRUMP
- DEVLET BAHÇELİ
- EĞİTİM
- EKREM İMAMOĞLU
- ELON MUSK
- EMEKLİ
- EMLAK
- ENERJİ
- ENFLASYON
- ESNAF
- FENERBAHÇE
- FİKSTÜR
- FİLİSTİN
- FUTBOL
- GALATASARAY
- GASTRONOMİ
- GAZZE
- GÜNCEL
- GÜVENLİK
- GÖÇMEN
- HAKAN FİDAN
- HASTANE
- HAYVAN HAKLARI
- HIRSIZLIK
- HUKUK
- IRAK
- İNSAN HAKLARI
- İRAN
- İSRAİL
- İSTANBUL
- İŞÇİ
- İTFAİYE
- JANDARMA
- JOSE MOURINHO
- KAZA