Su kaynakları tehlikede: Sapanca Gölü neden kuruyor?
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Seyfi Kılıç, dünyada kuruyan gölleri ve tehlike altındaki Sapanca Gölü'nün neden bu duruma geldiğini AA Analiz için kaleme aldı.
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Seyfi Kılıç, dünyada kuruyan gölleri ve tehlike altındaki Sapanca Gölü'nün neden bu duruma geldiğini AA Analiz için kaleme aldı.
***
Her ne kadar dünyadaki toplam su miktarı okyanuslar, atmosfer ve toprakta devasa miktarlarda olsa da bunların çok küçük bir kısmı tatlı su olarak insanların kullanımına hazır durumdadır. Uzun yıllar boyunca, hem nüfusun ve tarımsal faaliyetlerin az olması hem de su depolama ve aktarma teknolojilerinin yetersizliği nedeniyle insanlar su kaynaklarının yalnızca küçük bir kısmını kullanabilmiştir. Ancak 20. yüzyılın ortalarından itibaren özellikle beton teknolojisinin yaygın kullanımının nüfus artışı ve artan tarımsal ve endüstriyel faaliyetlerle birleşmesi sonucunda daha önceleri çok sınırlı olan su kullanımında yenilenebilme oranlarının üzerine çıkma eğilimi gözlenmiştir.
Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında gelişen kalkınma anlayışı, hem gelişmiş hem de sömürgecilikten yeni kurtulmuş ülkelerde tarımsal üretimi hızla artırma baskısı ve kentleşmenin doğurduğu sorunları ortaya çıkararak su kaynakları üzerindeki baskıyı artırmıştır. O dönemlerde bu tür faaliyetlerin çevresel etkilerinin henüz tam olarak kavranamaması ve kalkınmakta olan ülkelerin acil ve büyük döviz ihtiyaçları sulu tarım yapılan arazilerde önemli artışlara sebep olmuştur.
Dünyada kuruyan göl örnekleri
Söz konusu artışların tatlı su kaynakları olan göller ve nehirlerin doğal dengesini bozacak kadar artması tüm dünyada çevresel etkilerin hızla hissedilmesine yol açmıştır. Bu sorunların en bilinen ve büyük örneği ise Sovyetler Birliği döneminde ortaya çıkan ve günümüze kadar devam eden Aral Gölü'nün kuruması olmuştur. Batı bloku ile her konuda mücadele etme amacı güden Sovyetler Birliği, tarımsal ürün artışını sağlamak adına Orta Asya'nın iki büyük nehri olan Seyhun ve Ceyhun nehirlerinden elde edilecek sularla geniş alanları sulama ve dolayısıyla da endüstriyel bir tarım ürünü olan pamuk üretimini artırmayı planlamıştır.
İlk başlarda yolunda giden bu yöntem, aşırı su çekimi nedeniyle Aral Gölü'ne ulaşan suları kestiği için gölün zaman içinde kurumasına yol açmıştır. Tarihteki en büyük çevresel felaketlerinden biri olan bu sorun, 1991 yılında Sovyetler Birliği'nin dağılmasına rağmen üzerinden geçen yaklaşık 35 yıllık bir dönem boyunca çözüme kavuşmak bir yana daha da kötüleşmiştir. Artık Aral Gölü değil Aralkum Çölü olarak adlandırılan bu bölgede eski gölün tabanında oluşan çöl ile birlikte yüksek miktarda toz geniş alanlara rüzgar ile yayılmakta ve insan, hayvan ve bitki yaşamını yok etmektedir. Sadece gölün kuzeyinde küçük bir alanda su bulunmakta ve göl artık gerçek büyüklüğünün ancak yüzde 10'u kadar su tutabilmektedir. Bu kadar büyük bir çevresel felaket ortada iken yapılan yanlışlardan dersler çıkarılmadığı görülmektedir.
Yakın zamanda ortaya çıkan bir başka büyük sorun ise İran'da yaşanmıştır. İran'ın batısında bulunan bölgede yer alan Urmiye Gölü de tıpkı Aral Gölü gibi aşırı su kullanımının yarattığı sorunlar nedeniyle yok olmak üzeredir. İklim değişikliğinin bir sonucu olarak yağışların azalması ile birlikte gölü besleyen nehir sularının göle ulaşmaması sonucu gölün kapladığı alan küçülmeye başlamış ve 2011 yılına gelindiğinde göl yedi metre alçalmıştır. Gölü besleyen 25 barajın inşası da bu sonucun ortaya çıkmasında etkilidir. İran genelinde görülen kuraklığın sonucu olarak başkent Tahran'ın taşınması dahi gündeme gelmiştir. Urmiye Gölü'nün çölleşme ile birlikte tabanından kalkan tozların Azerbaycan'ın başkenti Bakü'ye kadar ulaştığı gözlenmektedir.
Bahsedilen bu iki örnek en bilinen ve etkileri en can yakıcı olan göl kayıpları ve dolayısıyla çevresel etkileri en olumsuz örneklerdir. İklim değişikliği ve yanlış su politikaları sonucu dünya genelinde birçok başka coğrafyalarda da benzer sonuçların ortaya çıktığı görülmektedir. Bu sonuçların etkilerini azaltmak amacıyla Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) ile birlikte diğer kuruluşlar da eylem planları hazırlamakta ve üye devletlere yönelik faaliyetler gerçekleştirmektedir.
Dünyanın kullanılabilir su kaynaklarının yaklaşık yüzde 90'ını içeren göllerin hızla küçülmeye devam etmesi, içerdikleri kirlilik ve organik madde yoğunluğunu da artırmaktadır. UNEP dünya genelinde dört bin büyük göldeki kirlilik ve su miktarını takip etmekte ve çözüm önerileri getirmektedir. Ancak bu şekildeki uluslararası çabaların sonuç doğurabilmesi için ulusal politikaların da aynı yönde geliştirilmesi gerekmektedir.
Ulusal politikaların yanı sıra bu politikaların yerelde uygulanabilmesi de ciddi dirençlerle karşılaşabilmektedir. Bunun sebebi ise yerelde oluşan ve ulusal düzeyde etki kapasitesine sahip olan kesimlerin varlığıdır. Mevcut su yönetimi uygulamalarından kısa dönemli olsa da çıkar sağlayan ve bunun değişmesinden rahatsız olacak olan bir kesimin her alanda ciddi direnişi bulunmaktadır. Uluslararası ve ulusal politikaların etkili olabilmesi için öncelikle bu kesimlerle ilişkilerin yönetilmesi gerekmektedir.
Sapanca Gölü neden kuruyor?
Türkiye özelinde baktığımızda ise dünya genelinden çok da farklı bir tablo ortaya çıkmamaktadır. Basına da yansıyan haberlerde Eber, Akşehir, Bafa, Beyşehir, Burdur, İznik, Seyfe ve Sapanca göllerinde gözlenen su seviyesindeki düşüşlerin izlendiği ve acil eylem planlarının devreye alındığı görülmektedir.
Sapanca Gölü ise son dönemde en çok dikkat çeken göller içinde yer almaktadır. Gölün ihtiva ettiği suyun evsel ve endüstriyel kullanım nedeniyle devamlı azalması gölün yüzeyinin geri çekilmesine neden olmaktadır. Bölgede son yıllarda turizm nedeniyle inşa edilen yazlıkların ve diğer yerleşimlerin atık sularının da göle karıştığı görülmektedir ki bu, gölün evsel kullanım için daha az uygun hale gelmesine neden olmaktadır.
Evsel kullanımın yanı sıra Sapanca Gölü'nün sularının azalmasına neden olan bir başka sebep ise şişe su sektörünün gölü besleyen sular üzerinde kurmuş oldukları tesislerdeki üretimdir. Gölü besleyen 12 dere bulunmakta ve bunların kesilmesi göle giden su miktarını azaltmaktadır. Göl çevresinde yeni yerleşimlerin yeşil alanları kaldırarak yeraltı sularının beslenmesini engellemesi de eklenince, Sapanca Gölü'nün su seviyesinin azalması sorunu ortaya çıkmaktadır.
Bu sorunun önüne geçilmesi için yüzey akışı, yeraltı akışı ve toplam su çekiminin devamlı gözden geçirilmesi ve kontrol altında tutulması gerekmektedir. Dünyada daha önce görüldüğü gibi, göllerin kuruması çevresel, ekonomik ve toplumsal sorunlara yol açmaktadır. Bu sorunun önüne geçmek için, kısa vadede kazanç sağlayan ama uzun vadede tüm topluma zarar veren uygulamalara son verilmelidir.
[Dr. Seyfi Kılıç, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesidir.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
***
Her ne kadar dünyadaki toplam su miktarı okyanuslar, atmosfer ve toprakta devasa miktarlarda olsa da bunların çok küçük bir kısmı tatlı su olarak insanların kullanımına hazır durumdadır. Uzun yıllar boyunca, hem nüfusun ve tarımsal faaliyetlerin az olması hem de su depolama ve aktarma teknolojilerinin yetersizliği nedeniyle insanlar su kaynaklarının yalnızca küçük bir kısmını kullanabilmiştir. Ancak 20. yüzyılın ortalarından itibaren özellikle beton teknolojisinin yaygın kullanımının nüfus artışı ve artan tarımsal ve endüstriyel faaliyetlerle birleşmesi sonucunda daha önceleri çok sınırlı olan su kullanımında yenilenebilme oranlarının üzerine çıkma eğilimi gözlenmiştir.
Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında gelişen kalkınma anlayışı, hem gelişmiş hem de sömürgecilikten yeni kurtulmuş ülkelerde tarımsal üretimi hızla artırma baskısı ve kentleşmenin doğurduğu sorunları ortaya çıkararak su kaynakları üzerindeki baskıyı artırmıştır. O dönemlerde bu tür faaliyetlerin çevresel etkilerinin henüz tam olarak kavranamaması ve kalkınmakta olan ülkelerin acil ve büyük döviz ihtiyaçları sulu tarım yapılan arazilerde önemli artışlara sebep olmuştur.
Dünyada kuruyan göl örnekleri
Söz konusu artışların tatlı su kaynakları olan göller ve nehirlerin doğal dengesini bozacak kadar artması tüm dünyada çevresel etkilerin hızla hissedilmesine yol açmıştır. Bu sorunların en bilinen ve büyük örneği ise Sovyetler Birliği döneminde ortaya çıkan ve günümüze kadar devam eden Aral Gölü'nün kuruması olmuştur. Batı bloku ile her konuda mücadele etme amacı güden Sovyetler Birliği, tarımsal ürün artışını sağlamak adına Orta Asya'nın iki büyük nehri olan Seyhun ve Ceyhun nehirlerinden elde edilecek sularla geniş alanları sulama ve dolayısıyla da endüstriyel bir tarım ürünü olan pamuk üretimini artırmayı planlamıştır.
İlk başlarda yolunda giden bu yöntem, aşırı su çekimi nedeniyle Aral Gölü'ne ulaşan suları kestiği için gölün zaman içinde kurumasına yol açmıştır. Tarihteki en büyük çevresel felaketlerinden biri olan bu sorun, 1991 yılında Sovyetler Birliği'nin dağılmasına rağmen üzerinden geçen yaklaşık 35 yıllık bir dönem boyunca çözüme kavuşmak bir yana daha da kötüleşmiştir. Artık Aral Gölü değil Aralkum Çölü olarak adlandırılan bu bölgede eski gölün tabanında oluşan çöl ile birlikte yüksek miktarda toz geniş alanlara rüzgar ile yayılmakta ve insan, hayvan ve bitki yaşamını yok etmektedir. Sadece gölün kuzeyinde küçük bir alanda su bulunmakta ve göl artık gerçek büyüklüğünün ancak yüzde 10'u kadar su tutabilmektedir. Bu kadar büyük bir çevresel felaket ortada iken yapılan yanlışlardan dersler çıkarılmadığı görülmektedir.
Yakın zamanda ortaya çıkan bir başka büyük sorun ise İran'da yaşanmıştır. İran'ın batısında bulunan bölgede yer alan Urmiye Gölü de tıpkı Aral Gölü gibi aşırı su kullanımının yarattığı sorunlar nedeniyle yok olmak üzeredir. İklim değişikliğinin bir sonucu olarak yağışların azalması ile birlikte gölü besleyen nehir sularının göle ulaşmaması sonucu gölün kapladığı alan küçülmeye başlamış ve 2011 yılına gelindiğinde göl yedi metre alçalmıştır. Gölü besleyen 25 barajın inşası da bu sonucun ortaya çıkmasında etkilidir. İran genelinde görülen kuraklığın sonucu olarak başkent Tahran'ın taşınması dahi gündeme gelmiştir. Urmiye Gölü'nün çölleşme ile birlikte tabanından kalkan tozların Azerbaycan'ın başkenti Bakü'ye kadar ulaştığı gözlenmektedir.
Bahsedilen bu iki örnek en bilinen ve etkileri en can yakıcı olan göl kayıpları ve dolayısıyla çevresel etkileri en olumsuz örneklerdir. İklim değişikliği ve yanlış su politikaları sonucu dünya genelinde birçok başka coğrafyalarda da benzer sonuçların ortaya çıktığı görülmektedir. Bu sonuçların etkilerini azaltmak amacıyla Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) ile birlikte diğer kuruluşlar da eylem planları hazırlamakta ve üye devletlere yönelik faaliyetler gerçekleştirmektedir.
Dünyanın kullanılabilir su kaynaklarının yaklaşık yüzde 90'ını içeren göllerin hızla küçülmeye devam etmesi, içerdikleri kirlilik ve organik madde yoğunluğunu da artırmaktadır. UNEP dünya genelinde dört bin büyük göldeki kirlilik ve su miktarını takip etmekte ve çözüm önerileri getirmektedir. Ancak bu şekildeki uluslararası çabaların sonuç doğurabilmesi için ulusal politikaların da aynı yönde geliştirilmesi gerekmektedir.
Ulusal politikaların yanı sıra bu politikaların yerelde uygulanabilmesi de ciddi dirençlerle karşılaşabilmektedir. Bunun sebebi ise yerelde oluşan ve ulusal düzeyde etki kapasitesine sahip olan kesimlerin varlığıdır. Mevcut su yönetimi uygulamalarından kısa dönemli olsa da çıkar sağlayan ve bunun değişmesinden rahatsız olacak olan bir kesimin her alanda ciddi direnişi bulunmaktadır. Uluslararası ve ulusal politikaların etkili olabilmesi için öncelikle bu kesimlerle ilişkilerin yönetilmesi gerekmektedir.
Sapanca Gölü neden kuruyor?
Türkiye özelinde baktığımızda ise dünya genelinden çok da farklı bir tablo ortaya çıkmamaktadır. Basına da yansıyan haberlerde Eber, Akşehir, Bafa, Beyşehir, Burdur, İznik, Seyfe ve Sapanca göllerinde gözlenen su seviyesindeki düşüşlerin izlendiği ve acil eylem planlarının devreye alındığı görülmektedir.
Sapanca Gölü ise son dönemde en çok dikkat çeken göller içinde yer almaktadır. Gölün ihtiva ettiği suyun evsel ve endüstriyel kullanım nedeniyle devamlı azalması gölün yüzeyinin geri çekilmesine neden olmaktadır. Bölgede son yıllarda turizm nedeniyle inşa edilen yazlıkların ve diğer yerleşimlerin atık sularının da göle karıştığı görülmektedir ki bu, gölün evsel kullanım için daha az uygun hale gelmesine neden olmaktadır.
Evsel kullanımın yanı sıra Sapanca Gölü'nün sularının azalmasına neden olan bir başka sebep ise şişe su sektörünün gölü besleyen sular üzerinde kurmuş oldukları tesislerdeki üretimdir. Gölü besleyen 12 dere bulunmakta ve bunların kesilmesi göle giden su miktarını azaltmaktadır. Göl çevresinde yeni yerleşimlerin yeşil alanları kaldırarak yeraltı sularının beslenmesini engellemesi de eklenince, Sapanca Gölü'nün su seviyesinin azalması sorunu ortaya çıkmaktadır.
Bu sorunun önüne geçilmesi için yüzey akışı, yeraltı akışı ve toplam su çekiminin devamlı gözden geçirilmesi ve kontrol altında tutulması gerekmektedir. Dünyada daha önce görüldüğü gibi, göllerin kuruması çevresel, ekonomik ve toplumsal sorunlara yol açmaktadır. Bu sorunun önüne geçmek için, kısa vadede kazanç sağlayan ama uzun vadede tüm topluma zarar veren uygulamalara son verilmelidir.
[Dr. Seyfi Kılıç, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesidir.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
Kaynak: AA / Güncel
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler, Sapanca Gölü, Ekonomi, Siyaset, Güncel, Çevre, Doğa, Siyaset, Sapanca Gölü, Öğretim Üyesi, Uluslararası İlişkiler, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Doğa, Ekonomi, Çevre, Güncel, Haberler
- AK PARTİ
- AVRUPA BİRLİĞİ
- AZERBAYCAN
- BASKETBOL
- BELEDİYE
- BEŞİKTAŞ
- CHP
- ÇEVRE
- DEM
- DİPLOMASİ
- DOĞA
- DONALD TRUMP
- DEVLET BAHÇELİ
- EĞİTİM
- EKREM İMAMOĞLU
- ELON MUSK
- EMEKLİ
- EMLAK
- ENERJİ
- ENFLASYON
- ESNAF
- FENERBAHÇE
- FİKSTÜR
- FİLİSTİN
- FUTBOL
- GALATASARAY
- GASTRONOMİ
- GAZZE
- GÜNCEL
- GÜVENLİK
- GÖÇMEN
- HAKAN FİDAN
- HASTANE
- HAYVAN HAKLARI
- HIRSIZLIK
- HUKUK
- IRAK
- İNSAN HAKLARI
- İRAN
- İSRAİL
- İSTANBUL
- İŞÇİ
- İTFAİYE
- JANDARMA
- JOSE MOURINHO
- KAZA