Yorum Haber: Tüm İnsanlık 80 Yıl Önce 2. Dünya Savaşı'nda Elde Edilen Zafere ve Sonrasında Kurulan Düzene Sahip Çıkmalı
BEİJİNG, 23 Aralık (Xinhua) -- Dünya 80 yıl önce faşizme karşı verilen savaşta büyük zafer kazandı.
BEİJİNG, 23 Aralık (Xinhua) -- Dünya 80 yıl önce faşizme karşı verilen savaşta büyük zafer kazandı. On milyonlarca insanın hayatı pahasına faşist güçleri yenilgiye uğratıp uygarlığı savunan insanlık, savaşın yol açtığı enkazın arasında gelecekteki felaketleri önlemek umuduyla savaş sonrası merkezinde Birleşmiş Milletler'in bulunduğu bir uluslararası düzen kurdu.
Japonya Başbakanı Takaiçi Sanae ise bu büyük savaşta elde edilen zaferin 80. yıldönümünde tarihin akışına ters düşen bir açıklamada bulundu. Takaiçi, 7 Kasım'da parlamentoda yaptığı konuşmada, "Taiwan'da ortaya çıkabilecek acil bir durumun" Japonya'nın "varlığını tehdit eden bir durum" oluşturacağını açıkça dile getirerek Çin'e karşı güç kullanımı imasında bulundu.
Takaiçi'nin sözleri geniş çaplı şok ve endişeye yol açtı. Sadece Çin'in içişlerine açık bir müdahale değil, aynı zamanda savaş sonrası uluslararası düzene de açık bir meydan okuma örneği teşkil eden bu ifadelerin dünyaya son derece tehlikeli ve yanlış bir mesaj verdiği kanaati öne çıktı.
Barış yanlısı olan herkes için görüşleri tartışılmazdır. Saldırganlık tarihini aklama ve savaş sonrası düzeni parçalama çabaları ve militarizmin yeniden canlanmasını onaylayıcı adımlar, uluslararası toplumun kararlı muhalefetiyle karşılaşacak ve kesinlikle başarısız olacaktır. Ulusal egemenlik ve toprak bütünlüğünü korumaya dair sarsılmaz bir iradesi bulunan Çin halkının, 2. Dünya Savaşı'nda faşizme karşı zorluklarla elde edilen zaferi el üstünde tutma azmi de son derece güçlüdür.
TARTIŞMA GÖTÜRMEZ TARİHİ GERÇEKLER
Çin'in doğusundaki Jiangsu eyaletinde bulunan Nanjing Müzesi'nde cam bir vitrinde sergilenen antika duvar saati, saat 09.00'da durmuş akrep ve yelkovanıyla bir kader anına işaret ediyor. Saatin kadranında, "Çin'in Harekat Alanı'nda düzenlenen Japonya'nın teslimiyet töreninde kullanılan saat" ifadeleri yer alıyor.
Teslimiyet antlaşmasının imza töreni 9 Eylül 1945'te Nanjing'de gerçekleşti. Japonya'nın o dönemdeki Çin Seferi Ordusu Başkomutanı Okamura Yasuji, Japonya'nın resmi Teslimiyet Belgesi'ni Çin'e verdi. Japonya'nın o dönemki Dışişleri Bakanı Shigemitsu Mamoru da bundan 7 gün önce Tokyo Körfezi'nde demirleyen USS Missouri adlı ABD savaş gemisinde Çin'in de aralarında bulunduğu Müttefik Devletler'e teslim olduklarına dair belgeyi imzalamıştı.
Japonya'nın yenilgisi, Taiwan'ın Çin'e geri dönüşünü yasallaştıran savaş sonrası uluslararası düzenin kurulmasında önemli bir tarihi dönüm noktası oldu.
Taiwan eski dönemlerden bu yana Çin'in kutsal topraklarının bir parçası olagelmiştir. 1894'te 1. Çin-Japon Savaşı'nı başlatan Japonya daha sonra Qing hükümetini adil olmayan Shimonoseki Antlaşması'nı imzalamaya zorladı. Bu antlaşma sonucu Japonya'nın Taiwan'ı kolonileştirdiği 50 yıl boyunca ada, sayısız zulmün yaşandığı karanlık bir dönemden geçti.
Çin, ABD ve İngiltere Aralık 1943'te Taiwan ve Penghu Adaları da dahil olmak üzere Japonya'nın Çin'den çaldığı tüm toprakların iade edilmesini öngören Kahire Deklarasyonu'nu yayımladı. Tarihsel gerçeklerin kabul edilmesi anlamına gelen deklarasyondaki "iade" terimi, Taiwan'ın aslen Çin'e ait olduğu yönündeki yasal iddiayı da ifade ediyordu.
Çin, ABD ve İngiltere'nin 1945 yılının temmuz ayında imzaladığı Potsdam Bildirisi daha sonra Sovyetler Birliği tarafından da kabul edildi. Bildiride, "Kahire Deklarasyonu'ndaki şartlar uygulanacak ve Japonya'nın egemenliği Honshu, Hokkaido, Kyushu, Shikoku adaları ve belirlenecek küçük adalarla sınırlı olacak" ifadeleri yer alıyordu.
Yasal olarak bağlayıcılığı bulunan bildiri, Taiwan'ın Çin'e geri dönüşü için sağlam bir yasal dayanak sağladı. Japonya, teslim belgelerinde "Potsdam Bildirisi'nin hükümlerini iyi niyetle uygulayacağı" taahhüdünde bulunmuştu.
Çin hükümeti aynı yıl 25 Ekim'de Taiwan üzerindeki egemenlik haklarını yeniden kullanmaya başladığını duyurdu. Müttefik güçlerin, Çin Harekat Alanı'nda bulunan Taiwan eyaletinin Japonya tarafından teslimini kabul töreni Taipei'de düzenlendi. Çin o andan itibaren, uluslararası hukuki geçerliliği olan bir dizi belgeyle Taiwan'ı hem hukuki hem de fiili olarak geri kazanmış oldu.
Ekim 1971'de, BM Genel Kurulu'nun 26. oturumunda Çin Halk Cumhuriyeti'nin tüm haklarını iade etme ve Çin hükümetinin temsilcilerini Çin'in tek meşru BM temsilcileri olarak tanımaya yönelik 2758 sayılı karar ezici bir çoğunlukla kabul edildi.
Taiwan da dahil olmak üzere tüm ülkeyi kapsayan kararla Çin'in Birleşmiş Milletler'deki temsiline ilişkin siyasi, hukuki ve usule ilişkin meseleler kesin olarak çözüme kavuşmuş oldu. Çin'in Birleşmiş Milletler'de sadece bir sandalyesi olduğunun açıkça belirtildiği karar, "iki Çin" ya da "bir Çin, bir Taiwan" yaklaşımını ortadan kaldırdı.
Böylelikle bir yandan tek Çin ilkesiyle ilgili uluslararası bir uzlaşı oluşurken diğer yandan da tek Çin ilkesi, Çin-Japonya ilişkilerinin normalleşmesinin siyasi temelini de oluşturdu. 1972 tarihli Çin-Japonya Ortak Bildirisi'nde, "Japonya Hükümeti, Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti'ni Çin'in tek yasal hükümeti olarak tanımakta" ve "Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Taiwan'ın Çin Halk Cumhuriyeti topraklarının ayrılmaz bir parçası olduğunu yinelemektedir. Japonya hükümeti, Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti'nin bu tutumunu tam olarak anlayıp saygı duymakta ve Potsdam Bildirisi'nin 8. maddesi uyarınca tutumunu kararlılıkla sürdürmektedir" ifadeleri yer aldı.
Bu tutum, Japonya hükümetinin ciddi taahhüdünün ve 2. Dünya Savaşı'nda yenilgiye uğrayan bir ülke olarak yerine getirmesi gereken uluslararası yükümlülüklerin belirlendiği, Çin ve Japonya'nın imzaladığı üç siyasi belgede de açıkça teyit edildi.
Bu nedenle Takaiçi'nin göreve başladıktan kısa bir süre sonra Taiwan ile ilgili yaptığı kışkırtıcı açıklamalar, 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana bir Japon liderin "ilk kez dile getirdiği" ifadeler olarak kayda geçti. Japonya'nın 1945'teki yenilgisinden bu yana ilk kez bir Japon lideri resmi bir ortamda "Taiwan'a ilişkin herhangi bir olağanüstü durumun, Japonya için de olağanüstü bir durum teşkil edeceğini" savunarak, bunu kolektif öz savunma hakkının kullanılmasıyla ilişkilendirdi. Ayrıca Japonya'nın Taiwan meselesine askeri müdahalede bulunma niyeti ilk kez dile getirilmiş oldu ve ilk kez Çin'e karşı güç kullanma tehdidinde bulundu.
Bu kışkırtıcı açıklamalar, uluslararası hukuk ve uluslararası ilişkileri düzenleyen temel normları ciddi şekilde ihlal etmekte, 2. Dünya Savaşı sonrasında kurulan uluslararası düzeni ciddi şekilde zedelemekte ve hem tek Çin ilkesine hem de iki ülke arasındaki dört siyasi belgenin özüne aykırı düşmektedir. Çin-Japonya ilişkilerinin siyasi temelini ciddi şekilde tehlikeye atmış bulunan bu ifadeler, Çin halkında derin üzüntüye yol açmıştır.
Takaiçi'nin atıfta bulunduğu sözde "San Francisco Antlaşması", Japonya ile ayrı bir barış anlaşması yapmak amacıyla Çin Halk Cumhuriyeti ve Sovyetler Birliği gibi 2. Dünya Savaşı'nın önemli tarafları hariç tutularak imzalanmıştır. Bu antlaşma, Çin, ABD, İngiltere ve Sovyetler Birliği'nin de aralarında bulunduğu 26 ülkenin 1942 yılında imzaladığı BM Deklarasyonu'ndaki düşmanlarla ayrı bir ateşkes veya barış anlaşması yapılmaması hükmüne aykırıdır ve BM Antlaşması'nın ve uluslararası hukukun temel ilkelerini ihlal etmektedir.
Tarihi gerçekleri değiştirmek mümkün değildir. Birçok belgeye dayanan Taiwan'ın Çin'in ayrılmaz bir parçası olduğu gerçeği de doğrulanabilirdir ve hukuki olarak desteklenmektedir. Bu, zamanla değişmeyecek ve siyasi manipülasyonlarla zayıflatılmayacak bir gerçektir.
Japonya, geçmişindeki saldırganlıkla yüzleşmeli, işlediği suçlar üzerine derinlemesine düşünmeli ve samimi şekilde özür dilemelidir. Takaiçi'nin, Japonya'nın "varlığını tehdit eden bir durum" olarak ifade ettiği, Taiwan hakkındaki hatalı açıklamaları ve askeri müdahale tehditleri, 2. Dünya Savaşı'nın zaferle sonuçlanan sonuçlarına açıkça meydan okumakta ve özü itibarıyla 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan uluslararası düzeni reddedip Japon militarizmini yeniden canlandırma amacını gütmektedir.
ÇİN'İN BARIŞ VE ADALETE BAĞLILIĞI
Geçmişini gerçek anlamda sorgulamayı reddettiği ve askeri alanda genişlemesini hızlandırdığı açıkça görülen Japonya, yeniden bölgesel istikrarsızlığın kaynağı olma riski taşıyor. Takaiçi'nin geri gitmeye yönelik tutumu ise hem ülke içinde hem de dışında ciddi muhalefetle karşılaşmış durumda.
Takaiçi'nin 2. Dünya Savaşı sonrası Japonya'nın yaptığı barış taahhüdünü terk etmesi ve toplumsal uzlaşıyı bozması, geçmişteki hataların tekrarlanıp ülkenin savaşın alevlerine sürüklenebileceği yönündeki kamuoyu endişelerini artırdı. Bazı eski başbakanlar, onu sınırları aşmakla eleştirirken, birçok milletvekili ve sivil toplum örgütü de başbakanlık görevini yerine getirme niteliklerini sorguladı. Akademisyenler ve medya kuruluşları, Takaiçi'nin pervasız eylemlerinin Japonya'yı diplomatik olarak izole etme ve ekonomisine zarar verme riski taşıdığı uyarısında bulundu.
Bölgesel düzeyde ise Takaiçi yönetiminin tehlikeli hamleleri, Asya-Pasifik bölgesinde uzun süredir kalıcı barış ve kalkınmayı koruyan savaş sonrası kurulan uluslararası düzeni tehlikeye attı. Rusya, Güney Kore ve Myanmar gibi ülkeler konuya ilişkin eleştirilerini dile getirdi.
Küresel sahnede de Takaiçi'nin Japonya'nın "varlığını tehdit eden bir durum" ile Taiwan sorunu arasındaki bağlantı kuran ifadeleri, uluslararası toplumun militarizmle ilgili acı hatıralarını bir kez daha canlandırdı. Avustralya Vatandaşlar Partisi Ulusal Başkanı Robert Barwick, Takaiçi'nin açıklamalarının "hem Japonya'nın hem de tüm bölgenin güvenliğini" baltaladığını ifade etti.
Bugünün dünyası geçmiştekine pek benzemediği gibi bugünün Çin'i de bir asır öncesine göre çok farklı.
Barışı her daim el üstünde tutan Çin halkı, barışçıl birleşme yönündeki çabalarını azimle sürdürüyor. Öte yandan Çin, ulusal egemenlik ve toprak bütünlüğü gibi önemli konularda asla taviz vermeyecek ve boyun eğmeyecektir. Çin, içişlerine müdahale veya ulusal yeniden birleşme hedefini engellemeye yönelik tüm girişimleri kararlı karşı önlemlerle bertaraf edecektir.
Çin halkı, 80 yıl önce Japon militarizmine karşı ulus olarak hem hayatta kalma ve yenilenme hem de insanlık için adalet savaşı verdi. Çin, zor kazanılan bu barışı koruma konusunda bugün daha da yetkin ve kararlıdır.
Günümüzün hakim eğilimleri olan barış ve kalkınma, tüm halkların ortak arzusudur. BM'nin kurucu üyesi ve BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi olan Çin, tarihin doğru tarafında kararlılıkla durmaya devam edecektir. Çin, barış yanlısı tüm ülke ve halklarla birlikte 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan uluslararası düzeni koruyacak, bu savaşta elde edilen zaferi savunacak ve barış ve adalet bayrağını dalgalandırmayı sürdürecektir.
Kaynak: Xinhua / Güncel
Diplomasi, Güncel, Aralık, Dünya, Dünya, Aralık, Diplomasi, Güncel, Haberler
- AK PARTİ
- AVRUPA BİRLİĞİ
- AZERBAYCAN
- BASKETBOL
- BELEDİYE
- BEŞİKTAŞ
- CHP
- ÇEVRE
- DEM
- DİPLOMASİ
- DOĞA
- DONALD TRUMP
- DEVLET BAHÇELİ
- EĞİTİM
- EKREM İMAMOĞLU
- ELON MUSK
- EMEKLİ
- EMLAK
- ENERJİ
- ENFLASYON
- ESNAF
- FENERBAHÇE
- FİKSTÜR
- FİLİSTİN
- FUTBOL
- GALATASARAY
- GASTRONOMİ
- GAZZE
- GÜNCEL
- GÜVENLİK
- GÖÇMEN
- HAKAN FİDAN
- HASTANE
- HAYVAN HAKLARI
- HIRSIZLIK
- HUKUK
- IRAK
- İNSAN HAKLARI
- İRAN
- İSRAİL
- İSTANBUL
- İŞÇİ
- İTFAİYE
- JANDARMA
- JOSE MOURINHO
- KAZA