Beyinde 'yara izi': Cinsiyetçilik kadınların sağlığını nasıl etkiliyor?
Gündelik hayatta açıktan yapılmayan cinsiyetçilik çoğu zaman görmezden geliniyor.
Gündelik hayatta açıktan yapılmayan cinsiyetçilik çoğu zaman görmezden geliniyor. Ancak araştırmalar, beynin bazı kısımlarında hasarlar bırakmak da dahil olmak üzere, bunun kalıcı psikolojik ve fizyolojik etkileri olabileceğini gösteriyor.
Eğer gece geç saatlerde ıslık çalınmasına ya da laf atılmasına maruz kaldıysanız, bunun ne kadar strese yol açtığını bilirsiniz. Savunma içgüdüsü harekete geçebilir, kendinizi fiziksel olarak sarsılmış ve savunmasız hissetmenize neden olabilir.
Bütün kadınlar bu tür deneyimler yaşamıştır ve hepimizin karanlıkta anahtarlarımızı elimizde tutarak eve yürüdüğümüz zamanlar olmuştur.
Hatta her ihtimale hazırlıklı olmak için ben üniversitede karate kulübüne bile katıldım ve rakibimi nasıl yere fırlatacağımı ve acıya neden olacak baskıyı nasıl uygulayacağımı öğrendim.
İstenmeyen cinsel ilgi o an bir tehdit yaratmıyorsa, genellikle gözardı edilir. Ancak bu, kalıcı bir psikolojik etkisinin olmadığı anlamına gelmez.
Araştırmalar gündelik hayattaki cinsiyetçiliğin bile insanların bedenleri ve yaşamları boyunca devam eden yansımalarının olabileceğini gösteriyor.
"Aslında mesele kadın ve erkek arasındaki iktidar, statü ve kaynakların dengesizliğiyle ilgili." - Patricia Homan
Kadın hakları hareketi geçtiğimiz yüzyılda pek çok başarıya imza attı. Pek çok ülkede eşit ücret artık yasal bir zorunluluk ve cinsiyet ayrımcılığı yasalara aykırı. Kadın liderler de giderek yaygınlaşıyor.
Ancak toplumsal cinsiyet eşitliğinin durma noktasına geldiği, hatta geriye doğru gittiği yönünde endişeler var.
Pek çok yerde aynı iş için kadınlara daha az ücret ödenmeye devam ediliyor ve kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet artıyor.
Küresel ölçekte rakamlar endişe verici; neredeyse üç kişiden birinin fiziksel ya da cinsel şiddete ya da her ikisine de maruz kaldığı söyleniyor.
Ayrıca, patronluk taslanmak veya küçümsenmek gibi günlük hayata nüfuz edebilen cinsiyetçiliğin üstü kapalı biçimleri de var.
Kkadınların daha nazik veya duygusal olmaya, erkeklerin ise daha rasyonel veya dominant olmaya yatkın olduğu gibi, iyi niyetliymiş gibi görünen cinsiyetçi iltifatlar da cabası.
Bu varsayımların kökleri, kalıplaşmış toplumsal cinsiyet yargılarına dayanıyor. Bu yargılar da kadınların toplum içerisindeki "ikincil statüsünü" güçlendirebiliyor.
Florida Eyalet Üniversitesi'nden sosyolog Patricia Homan ve meslektaşları tarafından Lancet dergisinde yayımlanan bir rapora göre, ABD'de kadın sağlığına ilişkin bilgiler yakın zamanda hükümetin bir internet sitesinden silindi ve değiştirildi.
Raporun özetinde, "Eklenen bilgiler, kadınların bedenlerini zayıf ve korunmaya muhtaç olarak, transları da tehdit olarak çerçeveleyerek biyolojik cinsiyet özcülüğünü güçlendiriyor" ifadesine yer verildi.
Biyolojik cinsiyet özcülüğü, biyolojik cinsiyetin [erkek ve kadın] insanın tüm özelliklerini, davranışlarını, rollerini belirleyen temel ve değişmez bir özellik olduğu fikrini savunur.
İnternet sitesinden kaldırılan içerik, anne ve üreme sağlığı hizmetleriyle ilgiliydi. Bu, ilaçlara, doğum kontrolüne, acil bakıma ve kürtaj hizmetlerine erişim hakkında bilgi sağlayan, ancak artık kullanılmayan bir internet sitesine bağlantıyı da içeriyordu.
ABD Sağlık ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'ndan bir yorum talep ettik ancak haber yayımlanana kadar bir yanıt alamadık.
Biraraya getirildiğinde bunların hepsi, "yapısal cinsiyetçiliği" oluşturuyor. Homan "yapısal cinsiyetçilik"i sosyal kurumların içerisindeki iktidar ve kaynak dağılımındaki sistematik eşitsizlik olarak tanımlıyor.
"Bu aslında kadın ve erkek arasındaki iktidar, statü ve kaynakların dengesizliğiyle ilgili" diye açıklıyor.
Beyinde 'yara izi'
Kadın sağlığı üzerindeki etkileri şaşırtıcı olmayan bir şekilde büyük olabilir ve her zaman hemen görülmeyebilir.
29 ülkede 7 bin 800'den fazla beyin taramasını analiz eden büyük bir çalışma, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin kadınların beynini fiziksel olarak değiştirdiğini ortaya çıkardı.
Araştırma, cinsiyet eşitsizliğinin yüksek olduğu ülkelerde yaşayan kadınların, duygusal kontrol, dayanıklılık ile depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu gibi stresle ilişkili bozukluklarla ilişkili beyin bölgelerindeki kortikal kalınlığın daha ince olduğunu gösterdi.
Şili Papalık Katolik Üniversitesi'nde psikiyatrist olan Nicolas Crossley, geçen yıl kitabım için araştırma yaparken bana, kadınların deneyimlediği eşitsizliğin "beyinlerinde bir yara izi bıraktığını" söyledi.
Eşitsizliğin yol açtığı stresin bir sonucu olarak beynin değişebilmesinin nedeni, plastisite adı verilen bir süreç. Bu, beynin deneyimlediklerimize veya öğrendiklerimize nasıl uyum sağladığı ile ilgili.
Crossley, hokkabazlık gibi bir becerinin beyinde gözlemlenebilir değişiklikler gösterdiğini açıkladı; bunun sonucunda, kronik stres beynin doğal uyum sağlama yeteneğini engellediği için, sizi değersizleştiren bir toplumda yaşam boyu var olma çabası içinde olmak, kalıcı bir etkiye yol açacaktır.
En önemlisi, bu beyin farklılıklarının cinsiyet eşitliğinin daha fazla olduğu ülkelerde azaldığı bulundu ve erkeklerin beyinlerinde bu ölçüde gözlemlenmedi, ancak erkekler de eşitsizliğin fazla olduğu ülkelerde beyinlerinde daha fazla değişiklik yaşadı.
Crossley, "Yani cinsiyet eşitliğini iyileştirirseniz kadınların sağlığını da iyileştirirsiniz ve bunun da herkese daha az maliyeti olur" diyor.
Cinsiyet ayrımcılığının ruh sağlığı üzerindeki etkileri başka araştırmalarda da gözlemlendi. İngiltere'de yapılan bir araştırma, cinsiyet ayrımcılığına maruz kalan kadınların ruh sağlığının dört yıl sonra daha kötü olduğunu ortaya çıkardı.
Yaklaşık 3 bin kadın üzerinde yapılan araştırmada, her beş kadından birinin, kamusal alanlarda kendini güvende hissetmemekten, hakarete ya da fiziksel saldırıya uğramaya kadar değişen çeşitli şekillerde cinsiyetçilikle karşılaştığını bildirdi. Bu kadınların psikolojik sorun ve daha düşük yaşam tatmini bildirme olasılıkları üç kat daha fazla.
Araştırmanın baş yazarı ve Kings College London'dan psikolog Ruth Hackett, Crossley'in gözlemlerini tekrarlayarak şöyle diyor:
"Stresli deneyimlere tekrar tekrar maruz kalmak zaman içerisinde vücutta yıpranmaya yol açabilir ve ardından bu zararlı biyolojik değişiklikler zihinsel sağlığın da bozulmasına neden olabilir."
Birkaç yıl sonra Hackett, 52 yaş üstü kadınlarda da benzer sonuçların bulunduğu bir araştırma başlattı. Taciz veya daha az saygılı davranılması gibi cinsiyete dayalı ayrımcılığı bildirenlerin, altı yıl sonra ruh sağlıklarında bozulma, ayrıca daha fazla yalnızlık hissi, daha düşük yaşam memnuniyeti ve yaşam kalitesi görüldü.
Birlikte ele alındığında, bu sonuçlar cinsiyet ayrımcılığının kalıcı hasarlara yol açtığını gösteriyor.
Buna karşılık başka araştırmalar, cinsiyet eşitliğinin daha fazla olduğu toplumlarda yaşayan kadınların, daha eşit ilişkiler içindeki kadınlarda olduğu gibi, daha düşük depresyon oranlarına sahip olduğunu gösteriyor.
Ruh sağlığına etkilerinin ötesinde, kadınların bedensel sağlığı söz konusu olduğunda eşit olmayan tıbbi tedavi daha büyük bir sorunu oluşturur.
Kadınların fiziksel sağlık sorunlarına tıbbi alanda daha az önem verildiği bilimsel literatürde yoğun bir şekilde belgelenmiş durumda.
Bir çalışma, acil servislere başvuran kadınlara afyondan elde edilen ağrı kesici verme olasılığının erkeklere göre daha az olduğunu buldu.
2024 yılında yapılan bir araştırmaya göre, ağrı semptomları aynı olsa bile kadınlara diğer ağrı kesici verilmesi olasılığı da daha düşük.
Araştırmanın yazarları şunu belirtiyor: "Çalışmamız, ağrı yönetiminde cinsiyete bağlı sistematik bir eşitsizliği ortaya koyuyor: Acil servisten taburcu edilen bir kadın hastanın ağrı şikayeti nedeniyle tedavi görme olasılığı, erkek bir hastaya kıyasla önemli ölçüde daha düşük."
Yapısal cinsiyetçiliğin karmaşıklığı
Yapısal cinsiyetçiliğin bu kadar zararlı olmasının birbiriyle örtüşen pek çok ek nedeni var.
Patricia Homan, bunun kadınların adil ücret ve kendi kendine yetebilme gibi refahı destekleyen temel kaynaklara erişimlerini kısıtladığını açıklıyor.
Ayrıca aile içi şiddet, güvensiz çalışma ortamları ve kronik stres gibi zararlı deneyimlere maruz kalma ihtimallerini de artırabilir.
Ayrıca, erkekler için de dezavantajları var. İlk bakışta, genel olarak daha yüksek ücretlerden ve ev işlerine daha az emek harcamaktan fayda görebilirler, ancak Homan'ın açıkladığı gibi, yapısal cinsiyetçilik, erkeklerin şiddeti, madde bağımlılığını, risk almalarını ve sağlık hizmetlerinden kaçınmalarını teşvik eden toksik masküleniteyi besleyebilir.
Kişisel ilişkilerde, geleneksel toksik maskülenite normlarına uymak erkekler için de olumsuz sonuçlar doğurur.
19 binden fazla katılımcıyı içeren bir analiz, kadınlar üzerinde baskın olma, statü arayışı ve gelişi güzel cinsel ilişkiye girme gibi tutumları benimseyen erkeklerin ruh sağlığı sorunları yaşama olasılığının daha yüksek olduğunu buldu.
Çalışmanın yazarlarının belirttiği gibi, "Cinsiyetçilik sadece bir sosyal adaletsizlik değil, aynı zamanda bu tür tutumları benimseyenlerin ruh sağlıklarını olumsuz etkilemekte".
Diğer bir deyişle, erkekler katı cinsiyet normlarını içselleştirdiklerinde, bu durum sağlıklarını kalıcı şekillerde etkileyebilir.
Onlara ayrıcalık tanıyan sistemin kendisi, erkeklerin gerçekçi olmayan bir erkeklik anlayışına uymak zorunda hissetmelerine yol açabilir ve bu anlayış karşılanmazsa ruh sağlığı sorunlarına yol açabilir.
Ayrıca erkeklerin güçsüzleştirilmesi kadınları da olumsuz yönde etkileyebilir.
Erkeklerden sıklıkla beklenen güç ve statünün, daha fazla cinsel tacize yol açtığı ortaya kondu.
Çalışmalar, kendini güçsüz hissetmeye alışkın erkeklerin, başkaları üzerinde geçici güç sahibi olduğunda cinsel tacizde bulunma olasılıklarının daha yüksek olduğunu ortaya çıkardı.
Değişim nasıl teşvik edilir?
Çözüm olarak hepimizin başvurabileceği hem kişisel hem de toplumsal değişiklikler var.
Aileler gençlerle uygun davranışlar hakkında erkenden konuşabilir ve toplumsal cinsiyet klişelerine ve cinsiyetçi varsayımlara karşı dikkatli olabilir.
Toplumsal cinsiyet klişelerinin üç aylık bebeklere dahi empoze edilebildiğini unutmamak gerek…
Ebeveynler evdeki cinsiyetçi varsayımlara karşı da daha bilinçli olabilirler. En azından, erkeklerin kadınlara yönelik düşmanlık göstermesi, kadına yönelik şiddet olaylarının artmasıyla ilişkilendiriliyor.
Toplumsal düzeyde, bunlara karşı politikalar geliştirmek bu dengesizlikleri gidermeye yardımcı olabilir. Örneğin, tüm çalışanlara, kadın ve erkeklere, ücretli doğum izni sağlamak gibi.
Bu, birçok İskandinav ülkesinde başarıyla uygulamaya kondu. Kullanmamaları halinde yanan ücretli doğum izni, bu izni alan erkeklerin sayısını artırdı.
Bu da bakım vermeyi normalleştiyor ve buna değer atfediyor; evde kadınları daha fazla destekleyerek iş gücüne yeniden katılmalarına yardımcı oluyor ve ülke ekonomisine zararı da sınırlandırıyor.
Erkekler evde daha fazla bakım üstlendiğinde, erkekliğin ne olduğuna dair fikirleri zamanla değişebilir ve gelişebilir. Bakım vermeyi ve kadınları daha fazla desteklemeyi içeren bir anlayışa dönüşebilir, hatta "bakım veren erkeklik" olarak adlandırılan farklı bir erkeklik anlayışı geliştirebilir.
Homan, kadınların güçlendirilmesinin tüm topluma fayda sağladığını, çünkü güç sahibi kadınların sağlık hizmetlerine, eğitime, refah ve sosyal güvenlik programlarına daha fazla yatırım yapma eğiliminde olduğunu ve bunun da nüfusun daha geniş kesimlerin sağlığını iyileştirebileceğini açıklıyor.
"Aksine, yapısal cinsiyetçilik, bu alanlardaki kamu yatırımlarının azalmasına yol açarak erkekler de dahil olmak üzere herkesi olumsuz etkiliyor" diyor.
Ve son olarak, cinsiyetçiliğin sonuçları hakkında açıkça konuşmak, zararları konusunda farkındalığı artırmaya yardımcı olabilir.
Ayrımcılık hakkında konuşmanın, daha fazla destek anlamına gelebileceği için ruh sağlığı açısından da faydalı olduğuna dair kanıtlar var.
Bununla birlikte, sorunun yapısal olduğunu ve bireysel eylemin yeterli olmadığını da kabul etmemiz gerekiyor.
Şimdilik kanıtlar, kadınların sadece güvende hissettikleri değil, aynı zamanda sağlıklarının yapısal cinsiyetçilikten etkilenmediği bir dünyada yaşamaları için ne kadar yol kat edilmesi gerektiğini gösteren düşündürücü bir tablo çiziyor.
Ancak daha fazla insan bunun hakkında konuşursa değişim mümkün.
- AK PARTİ
- AVRUPA BİRLİĞİ
- AZERBAYCAN
- BASKETBOL
- BELEDİYE
- BEŞİKTAŞ
- CHP
- ÇEVRE
- DEM
- DİPLOMASİ
- DOĞA
- DONALD TRUMP
- DEVLET BAHÇELİ
- EĞİTİM
- EKREM İMAMOĞLU
- ELON MUSK
- EMEKLİ
- EMLAK
- ENERJİ
- ENFLASYON
- ESNAF
- FENERBAHÇE
- FİKSTÜR
- FİLİSTİN
- FUTBOL
- GALATASARAY
- GASTRONOMİ
- GAZZE
- GÜNCEL
- GÜVENLİK
- GÖÇMEN
- HAKAN FİDAN
- HASTANE
- HAYVAN HAKLARI
- HIRSIZLIK
- HUKUK
- IRAK
- İNSAN HAKLARI
- İRAN
- İSRAİL
- İSTANBUL
- İŞÇİ
- İTFAİYE
- JANDARMA
- JOSE MOURINHO
- KAZA