2025'te ayrımcılık küresel ölçekte kurumsallaştı
Irksal, etnik ve dinsel ayrımcılık 2025 yılında, yalnızca münferit nefret eylemleriyle sınırlı kalmadı, devlet politikaları, güvenlik uygulamaları, medya dili, spor kurumları ve dijital platformlar üzerinden kurumsal ve sistematik bir nitelik kazandığı bir dönem olarak kayıtlara geçti.
Irksal, etnik ve dinsel ayrımcılık 2025 yılında, yalnızca münferit nefret eylemleriyle sınırlı kalmadı, devlet politikaları, güvenlik uygulamaları, medya dili, spor kurumları ve dijital platformlar üzerinden kurumsal ve sistematik bir nitelik kazandığı bir dönem olarak kayıtlara geçti.
Uzmanlar, ayrımcılığın birçok ülkede geçici kriz refleksi olmaktan çıkıp kalıcı bir yönetişim pratiğine dönüştüğü uyarısında bulunuyor.
Avrupa'da 2025, ırkçı ve ayrımcı söylemlerin marjinal çevrelerden çıkarak ana akım siyasete yaklaştığı bir dönem olarak değerlendirildi.
İngiltere, Fransa, Almanya, Hollanda ve İskandinav ülkelerinde Müslümanlar ve göçmen kökenli topluluklar ibadet alanlarına yönelik saldırılar, başörtüsü yasakları, kamu politikaları ve medya söylemleri üzerinden artan baskıyla karşı karşıya kaldı. İnsan hakları kuruluşları, bu sürecin Avrupa genelinde kurumsallaşan bir dışlama eğilimine işaret ettiğini belirtti.
İngiltere'de Londra, Birmingham ve Manchester'da camilere yönelik kundaklama girişimleri ve İslamofobik duvar yazıları nedeniyle soruşturmalar başlatıldı. Müslüman kuruluşlar, başörtülü kadınlara yönelik fiziki saldırıların arttığını bildirirken, bu durumun toplumda güvenlik endişelerini derinleştirdiğini ifade etti.
İsviçre'nin İtalyanca konuşulan güney bölgesinde yer alan Ticino'da, yüzü tamamen kapatan burkanın kamuya açık alanlarda giyilmesini yasaklayan yasa yürürlüğe girdi. Söz konusu yasaya uymayanların 100 ila 10 bin İsviçre frangı arasında para cezası ödemek zorunda kalacağı bildirildi.
Almanya'da farklı eyaletlerde camilerin taşlandığı, duvarlarına ırkçı ve İslam karşıtı ifadeler yazıldığı olaylar kayda geçti. Müslüman çatı kuruluşları, saldırıların göçmen karşıtı ve aşırı sağcı söylemlerle paralel biçimde arttığına dikkati çekti.
Aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi (AfD), seçim kampanyası çerçevesinde göçmenler ve mültecilerin evlerine tek yön uçak bileti şeklinde el ilanları gönderdi.
İskandinav ülkelerinde Kur'an-ı Kerim yakma provokasyonları, dini özgürlükler ile ifade özgürlüğü arasındaki denge tartışmalarını yeniden gündeme taşıdı. İsveç ve Danimarka'daki eylemler, Müslüman topluluklar tarafından nefret suçu ve açık provokasyon olarak nitelendirildi.
Fransa'da başörtüsünün spor faaliyetlerinden eğitim alanına kadar geniş bir alanda yasaklanmasına yönelik girişimler, ayrımcılık tartışmalarının merkezinde yer aldı. Camiler ve İslami kuruluşlar üzerindeki idari ve mali denetimler, Müslüman kimliğin kamusal alandaki meşruiyetinin sorgulandığı eleştirilerini artırdı.
ABD'de aşırı sağcı siyasetçilerin İslam'ı hedef alan söylemleri tepki çekti
ABD'de aşırı sağcı siyasetçiler ve siyasi adayların İslam'ı ve Müslümanları hedef alan söylemleri kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. Sosyal medya kampanyaları ve propaganda videolarında Müslümanlar, ülkenin güvenliği ve toplumsal düzeni için tehdit oluşturan bir grup olarak sunuldu.
Bu tartışmaların odağındaki isimlerden biri, eyalet düzeyinde valilik adaylığıyla gündeme gelen Valentina Gomez oldu. Gomez'in sosyal medya hesaplarında Kur'an-ı Kerim'e yönelik provokatif eylemlerin yer aldığı videolar paylaşması ve Müslümanları suçla ilişkilendiren ifadeler kullanması, sivil toplum kuruluşları ve siyasi çevreler tarafından sert biçimde eleştirildi.
Bireysel provokasyonlar da kamuoyunda infial yarattı. Jake Lang adlı bir kişinin kamusal alanda bir domuz kafasıyla Kur'an-ı Kerim'i hedef alan bir provokasyon gerçekleştirdiği görüntüler, Müslüman topluluklar tarafından açık nefret suçu olarak nitelendirildi.
Müslüman Kardeşler (İhvan) hareketi ile Amerikan-İslam İlişkileri Konseyinin (CAIR) terör listesine eklenmesi yönündeki çağrılar ve girişimler, insan hakları kuruluşları tarafından delilsiz ve ayrımcı olarak eleştirildi. Uzmanlar, bu tür taleplerin Müslümanları kolektif biçimde kriminalize ettiğini vurguladı.
Spor alanında ırkçı ve ayrımcı vakalar öne çıktı
Irkçılık ve ayrımcılık, spor sahalarında da görünür hale geldi. Futbol başta olmak üzere birçok branşta sporcular, etnik kökenleri ve dini kimlikleri nedeniyle sözlü taciz, dışlama ve kurumsal engellemelerle karşı karşıya kaldı.
Fenerbahçe Beko'nun Partizan deplasmanında oynadığı maçta Sırp taraftarlar, 1389'daki I. Kosova Savaşı'nda Osmanlı Padişahı I. Murad'ı hançerleyerek şehit eden Milos Obiliç'i tasvir eden bir pankart açtı. Basketbol Avrupa Ligi, büyük tepki çeken ırkçı pankart dolayısıyla Sırp ekibine para cezası kesip tribün kapatma yaptırımı uygulanmasını kararlaştırdı ancak tribün kapatma cezasını erteledi.
Almanya'nın Dortmund kentinde Türklerin kurduğu Eving Selimiye Spor Kulübünün giriş tabelasının, arkasına kan rengini anımsatan kırmızı boyayla ırkçı ifadeler yazılarak bina girişine bırakıldığı bildirildi.
İngiltere Premier Lig'de Bournemouth forması giyen Antoine Semenyo, Liverpool'un Anfield Stadı'ndaki maçta ırkçı hakaretlere maruz kaldığını açıkladı. Olayın ardından başlatılan soruşturma, tribün kaynaklı ırkçılığın hala tam anlamıyla engellenemediğini ortaya koydu.
İspanya 1. Futbol Ligi'nde (La Liga) 26 Ekim'de oynanan ve El Clasico olarak adlandırılan Real Madrid-Barcelona maçında, Santiago Bernabeu tribünlerinden Barcelonalı futbolcular Lamine Yamal ve Raphinha'ya yönelik ırkçı hakaretler nedeniyle 3 kişinin gözaltına alındığı bildirildi.
İngiliz haber kanalı Sky News, Hollanda'nın başkenti Amsterdam'da UEFA Avrupa Ligi'nde yapılan Ajax–Maccabi Tel Aviv maçı öncesinde İsrailli taraftarların ırkçı sloganlar attığını gösteren görüntüleri sosyal medya hesaplarından kaldırdı.
İngiltere'de aşırı sağ görüşleri benimseyen ve beyazların üstünlüğünü savunan "Active Club England" adlı spor kulübünün, ABD ve Avrupa'daki neo-Nazi spor kulüplerinin izinden giderek "ırk savaşına" üye topladığı ortaya çıktı.
Fransa'da başörtülü sporcuların resmi müsabakalara katılımının engellenmesi, spor alanında dini kimlik temelinde ayrımcılık tartışmalarını gündeme taşıdı. Kadın sporcular ve hak örgütleri, bu uygulamaların eşitlik ilkesine aykırı olduğunu savundu.
Avustralya'da alt liglerde siyah futbolculara yönelik ırkçı tezahürat iddiaları da spor kurumlarının ayrımcılıkla mücadelede yetersiz kaldığı eleştirilerini yeniden gündeme getirdi.
Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği (FIFA), ırkçılığa maruz kalan futbolculara destek olmak için oyunu durdurma hakkı tanıdı.
ABD'de güvenlik ve göç politikaları tartışma yarattı
Kuzey Amerika'da ayrımcılık, güvenlik ve göç politikaları üzerinden sertleşti. ABD'de Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Dairesinin (ICE) uygulamaları, insan hakları örgütleri tarafından orantısız ve ayrımcı olarak nitelendirildi.
Bu kapsamda İngiliz gazeteci Sami Hamdi'nin ABD'ye girişinin ardından gözaltına alınması ve uzun süre tutuklu kalması dikkat çekti. Hamdi'nin Filistin meselesine ilişkin çalışmaları nedeniyle hedef alındığı iddiaları, basın özgürlüğü ve siyasi görüş temelinde ayrımcılık tartışmalarını gündeme taşıdı.
ABD'de 2025 yılında Asya ve Pasifik Adaları kökenli topluluklar, sertleşen göç ve güvenlik politikalarının hedefi haline geldi. Asya kökenli göçmenlere yönelik gözaltılar bir önceki yıla kıyasla üç kattan fazla artarak 2025'in ilk aylarında 3 bin 700'ün üzerine çıktı. Gözaltına alınanların büyük bölümünün herhangi bir sabıka kaydının bulunmadığı belirtilirken, insan hakları kuruluşları bu uygulamaların aileleri parçaladığı ve ayrımcı nitelik taşıdığı uyarısında bulundu.
Filistin yanlısı kampüs protestolarına katılan öğrencilerin gözaltı, disiplin soruşturmaları ve sınır dışı tehdidiyle karşı karşıya kalması da eleştirilere yol açtı.
ABD'nin New York kentindeki Columbia Üniversitesi'nde görev yapan eski ve mevcut 50 hukuk profesörünün, kampüsteki Filistin ile dayanışma protestolarını desteklemeleri nedeniyle işlerine son verildi.
ABD'de Somaliler ayrımcılık ve hedef göstermenin odağında
Somali kökenli topluluklar, ABD'de ırksal ve dinsel ayrımcılığın yoğunlaştığı gruplar arasında yer aldı. Minnesota eyaletinde Somalilerin yerel siyaset ve sivil toplumdaki görünürlüğü, aşırı sağcı çevreler tarafından hedef alındı.
Sosyal medyada Minnesota'nın "Somaliler tarafından ele geçirildiği" yönündeki iddialar gündeme taşınırken, uzmanlar bu söylemlerin ırkçı ve komplo temelli olduğuna dikkat çekti. Aşırı sağcı hesaplar, Somalileri güvenlik tehdidi olarak sunan paylaşımlar yaptı.
Somali kökenli Amerikalılar ise bu iddialara karşı sosyal medyayı etkin biçimde kullanarak yanlış bilgileri düzeltmeye yönelik kampanyalar yürüttü.
Ayrımcı tartışmalar, Donald Trump'ın Somali'yi aşağılayıcı ifadelerle nitelendirdiği sözleri ve Temsilciler Meclisi üyesi İlhan Omar'a yönelik hakaret içeren söylemleriyle daha da alevlendi.
Asya'da hukuki ve idari ayrımcılık derinleşti
Asya genelinde ayrımcılığın en belirgin boyutu, hukuk ve idare mekanizmaları üzerinden yürütülen uygulamalar oldu. Hindistan, Çin, Myanmar, Tacikistan ve Güneydoğu Asya'nın bazı ülkelerinde etnik ve dinsel kimlikler, "ulusal güvenlik" ve "yabancı etki" söylemleriyle hedef alındı.
Hindistan'da Vakıf Yasası'nda yapılan değişiklikler, Müslümanlara ait dini mülklerin merkezi denetime açılmasını mümkün kıldı. İnsan hakları kuruluşları, düzenlemeyi azınlık haklarının aşındırılması olarak değerlendirdi. Yasa değişikliğini izleyen süreçte protestolar, gözaltılar ve eyaletler arasında keyfi uygulamalar yaşandı.
Hindistan ile Pakistan arasında yaşanan askeri ve diplomatik gerilimin ardından özellikle Assam ve Batı Bengal bölgelerinde binlerce Müslüman, "Bangladeşli göçmen" oldukları iddiasıyla gözaltına alındı ve sınır dışı edildi. Hak savunucuları, vatandaşlık belgelerine rağmen yapılan bu işlemlerin etnik ve dinsel temelli toplu cezalandırma niteliği taşıdığına işaret etti.
Babri Mescidi'nin yıkıldığı alana inşa edilen Ram Tapınağı'nın devlet töreniyle açılması ve Başbakan Narendra Modi'nin törene katılması, Müslüman topluluklar tarafından devlet eliyle dışlama ve sembolik silme politikası olarak yorumlandı.
Orta Asya'da ise başörtüsü ve dini görünürlüğe yönelik yasaklar öne çıktı. Tacikistan'da başörtüsünün kamusal alandan dışlanması, Kazakistan'da yüzü örten kıyafetlerin yasaklanması ve Özbekistan ile Kırgızistan'daki fiili uygulamalar, özellikle Müslüman kadınları hedef aldı.
Dijital dünyada ayrımcılık ve sansür tartışmaları
Ayrımcılık tartışmaları dijital platformlar ve yapay zeka sistemlerine de yansıdı. Akademisyenler, bazı yapay zeka uygulamalarının belirli ülke ve toplumlar hakkında olumsuz içerikler üretirken bazı siyasi konularda kısıtlayıcı davrandığını belirtti.
Sosyal medya platformu X'in sahibi Amerikalı iş insanı Elon Musk'ın aşırı sağcı partilere destek veren paylaşımları Avrupa'da tepki çekti. Avrupalı liderler, Musk'ı "seçimlere ve ülkelerin iç işlerine müdahale etmekle" suçladı.
Sosyal medya platformları da sansür iddialarının merkezinde yer aldı. Filistin'i destekleyen paylaşımların görünürlüğünün düşürüldüğü ve bazı içeriklerin kaldırıldığı yönündeki şikayetler arttı.
Araştırmalar, ayrımcı ve ırkçı içeriklerin algoritmalar aracılığıyla daha fazla öne çıkarıldığını ortaya koydu. Uzmanlara göre etkileşim odaklı algoritmalar, nefret dilini besleyerek toplumsal kutuplaşmayı derinleştiriyor.
Kurumsal ve hukuki ayrımcılık davaları gündemde
Kurumsal ayrımcılık iddiaları, özel sektör ve kamu uygulamaları üzerinden yargı ve denetim kurumlarının gündemine taşındı.
Google, beyaz ve Asyalı çalışanlara diğer etnik kökenlerden gelen çalışanlara kıyasla daha iyi ücret ve kariyer fırsatları sunduğu iddiasıyla açılan dava kapsamında 28 milyon dolar ödemeyi kabul etti. Dava, teknoloji sektöründe yapısal ayrımcılık tartışmalarını yeniden alevlendirdi.
Türkiye'de ise Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK), sığınmacıların nikah ücretini 25 kat artırarak 10 bin liraya çıkaran Afyonkarahisar Belediyesi hakkında ayrımcılık yasağının ihlal edildiği gerekçesiyle üst sınırdan 204 bin 285 lira idari para cezası verdi.
TİHEK, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin toplu taşımada 30 yaş üstü öğrencilerden daha yüksek ücret almasını da ayrımcılık yasağı kapsamında değerlendirerek para cezası uyguladı.
Ayrıca Bursa Büyükşehir Belediyesinin yalnızca Arapça tabelaların kaldırılmasına yönelik kararının da ayrımcılık yasağını ihlal ettiği hükme bağlandı. Kararda, diğer yabancı dillere işlem yapılmamasının eşitlik ilkesine aykırı olduğu vurgulandı.
TİHEK, çocukların tesettürlü mayo ile havuza girmesini engelleyen bir tatil sitesi yönetimine de din ve inanç temelinde ayrımcılık gerekçesiyle üst sınırdan idari para cezası verdi.
Uzmanlar, ayrımcılığın birçok ülkede geçici kriz refleksi olmaktan çıkıp kalıcı bir yönetişim pratiğine dönüştüğü uyarısında bulunuyor.
Avrupa'da 2025, ırkçı ve ayrımcı söylemlerin marjinal çevrelerden çıkarak ana akım siyasete yaklaştığı bir dönem olarak değerlendirildi.
İngiltere, Fransa, Almanya, Hollanda ve İskandinav ülkelerinde Müslümanlar ve göçmen kökenli topluluklar ibadet alanlarına yönelik saldırılar, başörtüsü yasakları, kamu politikaları ve medya söylemleri üzerinden artan baskıyla karşı karşıya kaldı. İnsan hakları kuruluşları, bu sürecin Avrupa genelinde kurumsallaşan bir dışlama eğilimine işaret ettiğini belirtti.
İngiltere'de Londra, Birmingham ve Manchester'da camilere yönelik kundaklama girişimleri ve İslamofobik duvar yazıları nedeniyle soruşturmalar başlatıldı. Müslüman kuruluşlar, başörtülü kadınlara yönelik fiziki saldırıların arttığını bildirirken, bu durumun toplumda güvenlik endişelerini derinleştirdiğini ifade etti.
İsviçre'nin İtalyanca konuşulan güney bölgesinde yer alan Ticino'da, yüzü tamamen kapatan burkanın kamuya açık alanlarda giyilmesini yasaklayan yasa yürürlüğe girdi. Söz konusu yasaya uymayanların 100 ila 10 bin İsviçre frangı arasında para cezası ödemek zorunda kalacağı bildirildi.
Almanya'da farklı eyaletlerde camilerin taşlandığı, duvarlarına ırkçı ve İslam karşıtı ifadeler yazıldığı olaylar kayda geçti. Müslüman çatı kuruluşları, saldırıların göçmen karşıtı ve aşırı sağcı söylemlerle paralel biçimde arttığına dikkati çekti.
Aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi (AfD), seçim kampanyası çerçevesinde göçmenler ve mültecilerin evlerine tek yön uçak bileti şeklinde el ilanları gönderdi.
İskandinav ülkelerinde Kur'an-ı Kerim yakma provokasyonları, dini özgürlükler ile ifade özgürlüğü arasındaki denge tartışmalarını yeniden gündeme taşıdı. İsveç ve Danimarka'daki eylemler, Müslüman topluluklar tarafından nefret suçu ve açık provokasyon olarak nitelendirildi.
Fransa'da başörtüsünün spor faaliyetlerinden eğitim alanına kadar geniş bir alanda yasaklanmasına yönelik girişimler, ayrımcılık tartışmalarının merkezinde yer aldı. Camiler ve İslami kuruluşlar üzerindeki idari ve mali denetimler, Müslüman kimliğin kamusal alandaki meşruiyetinin sorgulandığı eleştirilerini artırdı.
ABD'de aşırı sağcı siyasetçilerin İslam'ı hedef alan söylemleri tepki çekti
ABD'de aşırı sağcı siyasetçiler ve siyasi adayların İslam'ı ve Müslümanları hedef alan söylemleri kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. Sosyal medya kampanyaları ve propaganda videolarında Müslümanlar, ülkenin güvenliği ve toplumsal düzeni için tehdit oluşturan bir grup olarak sunuldu.
Bu tartışmaların odağındaki isimlerden biri, eyalet düzeyinde valilik adaylığıyla gündeme gelen Valentina Gomez oldu. Gomez'in sosyal medya hesaplarında Kur'an-ı Kerim'e yönelik provokatif eylemlerin yer aldığı videolar paylaşması ve Müslümanları suçla ilişkilendiren ifadeler kullanması, sivil toplum kuruluşları ve siyasi çevreler tarafından sert biçimde eleştirildi.
Bireysel provokasyonlar da kamuoyunda infial yarattı. Jake Lang adlı bir kişinin kamusal alanda bir domuz kafasıyla Kur'an-ı Kerim'i hedef alan bir provokasyon gerçekleştirdiği görüntüler, Müslüman topluluklar tarafından açık nefret suçu olarak nitelendirildi.
Müslüman Kardeşler (İhvan) hareketi ile Amerikan-İslam İlişkileri Konseyinin (CAIR) terör listesine eklenmesi yönündeki çağrılar ve girişimler, insan hakları kuruluşları tarafından delilsiz ve ayrımcı olarak eleştirildi. Uzmanlar, bu tür taleplerin Müslümanları kolektif biçimde kriminalize ettiğini vurguladı.
Spor alanında ırkçı ve ayrımcı vakalar öne çıktı
Irkçılık ve ayrımcılık, spor sahalarında da görünür hale geldi. Futbol başta olmak üzere birçok branşta sporcular, etnik kökenleri ve dini kimlikleri nedeniyle sözlü taciz, dışlama ve kurumsal engellemelerle karşı karşıya kaldı.
Fenerbahçe Beko'nun Partizan deplasmanında oynadığı maçta Sırp taraftarlar, 1389'daki I. Kosova Savaşı'nda Osmanlı Padişahı I. Murad'ı hançerleyerek şehit eden Milos Obiliç'i tasvir eden bir pankart açtı. Basketbol Avrupa Ligi, büyük tepki çeken ırkçı pankart dolayısıyla Sırp ekibine para cezası kesip tribün kapatma yaptırımı uygulanmasını kararlaştırdı ancak tribün kapatma cezasını erteledi.
Almanya'nın Dortmund kentinde Türklerin kurduğu Eving Selimiye Spor Kulübünün giriş tabelasının, arkasına kan rengini anımsatan kırmızı boyayla ırkçı ifadeler yazılarak bina girişine bırakıldığı bildirildi.
İngiltere Premier Lig'de Bournemouth forması giyen Antoine Semenyo, Liverpool'un Anfield Stadı'ndaki maçta ırkçı hakaretlere maruz kaldığını açıkladı. Olayın ardından başlatılan soruşturma, tribün kaynaklı ırkçılığın hala tam anlamıyla engellenemediğini ortaya koydu.
İspanya 1. Futbol Ligi'nde (La Liga) 26 Ekim'de oynanan ve El Clasico olarak adlandırılan Real Madrid-Barcelona maçında, Santiago Bernabeu tribünlerinden Barcelonalı futbolcular Lamine Yamal ve Raphinha'ya yönelik ırkçı hakaretler nedeniyle 3 kişinin gözaltına alındığı bildirildi.
İngiliz haber kanalı Sky News, Hollanda'nın başkenti Amsterdam'da UEFA Avrupa Ligi'nde yapılan Ajax–Maccabi Tel Aviv maçı öncesinde İsrailli taraftarların ırkçı sloganlar attığını gösteren görüntüleri sosyal medya hesaplarından kaldırdı.
İngiltere'de aşırı sağ görüşleri benimseyen ve beyazların üstünlüğünü savunan "Active Club England" adlı spor kulübünün, ABD ve Avrupa'daki neo-Nazi spor kulüplerinin izinden giderek "ırk savaşına" üye topladığı ortaya çıktı.
Fransa'da başörtülü sporcuların resmi müsabakalara katılımının engellenmesi, spor alanında dini kimlik temelinde ayrımcılık tartışmalarını gündeme taşıdı. Kadın sporcular ve hak örgütleri, bu uygulamaların eşitlik ilkesine aykırı olduğunu savundu.
Avustralya'da alt liglerde siyah futbolculara yönelik ırkçı tezahürat iddiaları da spor kurumlarının ayrımcılıkla mücadelede yetersiz kaldığı eleştirilerini yeniden gündeme getirdi.
Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği (FIFA), ırkçılığa maruz kalan futbolculara destek olmak için oyunu durdurma hakkı tanıdı.
ABD'de güvenlik ve göç politikaları tartışma yarattı
Kuzey Amerika'da ayrımcılık, güvenlik ve göç politikaları üzerinden sertleşti. ABD'de Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Dairesinin (ICE) uygulamaları, insan hakları örgütleri tarafından orantısız ve ayrımcı olarak nitelendirildi.
Bu kapsamda İngiliz gazeteci Sami Hamdi'nin ABD'ye girişinin ardından gözaltına alınması ve uzun süre tutuklu kalması dikkat çekti. Hamdi'nin Filistin meselesine ilişkin çalışmaları nedeniyle hedef alındığı iddiaları, basın özgürlüğü ve siyasi görüş temelinde ayrımcılık tartışmalarını gündeme taşıdı.
ABD'de 2025 yılında Asya ve Pasifik Adaları kökenli topluluklar, sertleşen göç ve güvenlik politikalarının hedefi haline geldi. Asya kökenli göçmenlere yönelik gözaltılar bir önceki yıla kıyasla üç kattan fazla artarak 2025'in ilk aylarında 3 bin 700'ün üzerine çıktı. Gözaltına alınanların büyük bölümünün herhangi bir sabıka kaydının bulunmadığı belirtilirken, insan hakları kuruluşları bu uygulamaların aileleri parçaladığı ve ayrımcı nitelik taşıdığı uyarısında bulundu.
Filistin yanlısı kampüs protestolarına katılan öğrencilerin gözaltı, disiplin soruşturmaları ve sınır dışı tehdidiyle karşı karşıya kalması da eleştirilere yol açtı.
ABD'nin New York kentindeki Columbia Üniversitesi'nde görev yapan eski ve mevcut 50 hukuk profesörünün, kampüsteki Filistin ile dayanışma protestolarını desteklemeleri nedeniyle işlerine son verildi.
ABD'de Somaliler ayrımcılık ve hedef göstermenin odağında
Somali kökenli topluluklar, ABD'de ırksal ve dinsel ayrımcılığın yoğunlaştığı gruplar arasında yer aldı. Minnesota eyaletinde Somalilerin yerel siyaset ve sivil toplumdaki görünürlüğü, aşırı sağcı çevreler tarafından hedef alındı.
Sosyal medyada Minnesota'nın "Somaliler tarafından ele geçirildiği" yönündeki iddialar gündeme taşınırken, uzmanlar bu söylemlerin ırkçı ve komplo temelli olduğuna dikkat çekti. Aşırı sağcı hesaplar, Somalileri güvenlik tehdidi olarak sunan paylaşımlar yaptı.
Somali kökenli Amerikalılar ise bu iddialara karşı sosyal medyayı etkin biçimde kullanarak yanlış bilgileri düzeltmeye yönelik kampanyalar yürüttü.
Ayrımcı tartışmalar, Donald Trump'ın Somali'yi aşağılayıcı ifadelerle nitelendirdiği sözleri ve Temsilciler Meclisi üyesi İlhan Omar'a yönelik hakaret içeren söylemleriyle daha da alevlendi.
Asya'da hukuki ve idari ayrımcılık derinleşti
Asya genelinde ayrımcılığın en belirgin boyutu, hukuk ve idare mekanizmaları üzerinden yürütülen uygulamalar oldu. Hindistan, Çin, Myanmar, Tacikistan ve Güneydoğu Asya'nın bazı ülkelerinde etnik ve dinsel kimlikler, "ulusal güvenlik" ve "yabancı etki" söylemleriyle hedef alındı.
Hindistan'da Vakıf Yasası'nda yapılan değişiklikler, Müslümanlara ait dini mülklerin merkezi denetime açılmasını mümkün kıldı. İnsan hakları kuruluşları, düzenlemeyi azınlık haklarının aşındırılması olarak değerlendirdi. Yasa değişikliğini izleyen süreçte protestolar, gözaltılar ve eyaletler arasında keyfi uygulamalar yaşandı.
Hindistan ile Pakistan arasında yaşanan askeri ve diplomatik gerilimin ardından özellikle Assam ve Batı Bengal bölgelerinde binlerce Müslüman, "Bangladeşli göçmen" oldukları iddiasıyla gözaltına alındı ve sınır dışı edildi. Hak savunucuları, vatandaşlık belgelerine rağmen yapılan bu işlemlerin etnik ve dinsel temelli toplu cezalandırma niteliği taşıdığına işaret etti.
Babri Mescidi'nin yıkıldığı alana inşa edilen Ram Tapınağı'nın devlet töreniyle açılması ve Başbakan Narendra Modi'nin törene katılması, Müslüman topluluklar tarafından devlet eliyle dışlama ve sembolik silme politikası olarak yorumlandı.
Orta Asya'da ise başörtüsü ve dini görünürlüğe yönelik yasaklar öne çıktı. Tacikistan'da başörtüsünün kamusal alandan dışlanması, Kazakistan'da yüzü örten kıyafetlerin yasaklanması ve Özbekistan ile Kırgızistan'daki fiili uygulamalar, özellikle Müslüman kadınları hedef aldı.
Dijital dünyada ayrımcılık ve sansür tartışmaları
Ayrımcılık tartışmaları dijital platformlar ve yapay zeka sistemlerine de yansıdı. Akademisyenler, bazı yapay zeka uygulamalarının belirli ülke ve toplumlar hakkında olumsuz içerikler üretirken bazı siyasi konularda kısıtlayıcı davrandığını belirtti.
Sosyal medya platformu X'in sahibi Amerikalı iş insanı Elon Musk'ın aşırı sağcı partilere destek veren paylaşımları Avrupa'da tepki çekti. Avrupalı liderler, Musk'ı "seçimlere ve ülkelerin iç işlerine müdahale etmekle" suçladı.
Sosyal medya platformları da sansür iddialarının merkezinde yer aldı. Filistin'i destekleyen paylaşımların görünürlüğünün düşürüldüğü ve bazı içeriklerin kaldırıldığı yönündeki şikayetler arttı.
Araştırmalar, ayrımcı ve ırkçı içeriklerin algoritmalar aracılığıyla daha fazla öne çıkarıldığını ortaya koydu. Uzmanlara göre etkileşim odaklı algoritmalar, nefret dilini besleyerek toplumsal kutuplaşmayı derinleştiriyor.
Kurumsal ve hukuki ayrımcılık davaları gündemde
Kurumsal ayrımcılık iddiaları, özel sektör ve kamu uygulamaları üzerinden yargı ve denetim kurumlarının gündemine taşındı.
Google, beyaz ve Asyalı çalışanlara diğer etnik kökenlerden gelen çalışanlara kıyasla daha iyi ücret ve kariyer fırsatları sunduğu iddiasıyla açılan dava kapsamında 28 milyon dolar ödemeyi kabul etti. Dava, teknoloji sektöründe yapısal ayrımcılık tartışmalarını yeniden alevlendirdi.
Türkiye'de ise Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK), sığınmacıların nikah ücretini 25 kat artırarak 10 bin liraya çıkaran Afyonkarahisar Belediyesi hakkında ayrımcılık yasağının ihlal edildiği gerekçesiyle üst sınırdan 204 bin 285 lira idari para cezası verdi.
TİHEK, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin toplu taşımada 30 yaş üstü öğrencilerden daha yüksek ücret almasını da ayrımcılık yasağı kapsamında değerlendirerek para cezası uyguladı.
Ayrıca Bursa Büyükşehir Belediyesinin yalnızca Arapça tabelaların kaldırılmasına yönelik kararının da ayrımcılık yasağını ihlal ettiği hükme bağlandı. Kararda, diğer yabancı dillere işlem yapılmamasının eşitlik ilkesine aykırı olduğu vurgulandı.
TİHEK, çocukların tesettürlü mayo ile havuza girmesini engelleyen bir tatil sitesi yönetimine de din ve inanç temelinde ayrımcılık gerekçesiyle üst sınırdan idari para cezası verdi.
Kaynak: AA / Güncel
İnsan Hakları, Güvenlik, Güncel, Medya, Spor, Spor, Medya, Güvenlik, İnsan Hakları, Güncel, Haberler
- AK PARTİ
- AVRUPA BİRLİĞİ
- AZERBAYCAN
- BASKETBOL
- BELEDİYE
- BEŞİKTAŞ
- CHP
- ÇEVRE
- DEM
- DİPLOMASİ
- DOĞA
- DONALD TRUMP
- DEVLET BAHÇELİ
- EĞİTİM
- EKREM İMAMOĞLU
- ELON MUSK
- EMEKLİ
- EMLAK
- ENERJİ
- ENFLASYON
- ESNAF
- FENERBAHÇE
- FİKSTÜR
- FİLİSTİN
- FUTBOL
- GALATASARAY
- GASTRONOMİ
- GAZZE
- GÜNCEL
- GÜVENLİK
- GÖÇMEN
- HAKAN FİDAN
- HASTANE
- HAYVAN HAKLARI
- HIRSIZLIK
- HUKUK
- IRAK
- İNSAN HAKLARI
- İRAN
- İSRAİL
- İSTANBUL
- İŞÇİ
- İTFAİYE
- JANDARMA
- JOSE MOURINHO
- KAZA