Draghi kesenin ağzını açtı…
Ekonomik toparlanmanın yavaşlaması ve deflasyon endişelerinin geri dönmesi Avrupa Merkez Bankası’nın varlık alım programında daha kararlı adımlar atmaya zorlayan etmenler olarak öne çıkmıştır. Negatif faiz tartışmalarının büyük merkez bankaları nezdinde bu kadar büyüdüğü bir ortamda, küresel piyasalar da AMB’nin üzerine büyük bir yük yüklemişti, hali hazırdaki 10 bps mevduat faizi indirimi ve parasal genişleme beklentileri son dönemde Euro’yu zayıflatmışken, AMB’nin bu beklentilerin ötesine geçmesiyle beraber piyasa tepkisinin ilave hareketler ortaya çıkardığını görmekteyiz. Aralık’ta su tabancası kullanmayı tercih eden AMB, Mart ayında bazukayı kullanmak durumunda kalmış görüntüsü vermektedir.
Aralık ayında varlık alım miktarlarına herhangi bir ayarlama yapmayan AMB, sadece programı Mart 2017’ye uzatmakla yetinmişti. Sonrasında karşılaşılan veri seti ise, özellikle enflasyon konusundaki sıkıntıların ayyuka çıktığını göstermişti. Nitekim; Şubat ayında manşet enflasyon yıllık bazda yüzde 0,2’lik gerilemeye işaret ederken, petrol fiyatlarının dahil olmadığı çekirdek enflasyonda da yıllık bazda sert bir gerileme söz konusu oldu.
En önemli tartışmalar şu anda negatif mevduat faizi oranı üzerinde gerçekleşmektedir. Bu tartışmaların ana ekseni de negatif faizin finansal sistem içerisinde yarattığı riskler. Bu risklerin en önemlilerinden birisi bankaların karlarının erimesidir. Negatif faizin ana amacı, bireylerin parayı bankalara yatırmaları yerine harcamalarını teşvik etmek, bankaların da daha çok kredi vermesini sağlamak; böylece de ekonomik aktiviteyi canlandırarak enflasyona katkıda bulunmak. Negatif mevduat faizi artık daha da negatif, ancak en azından beklenen kadar bir indirim söz konusudur. Mevduat faizinde beklenen indirimin çok ötesine gidilmedi. Refinansman ve marjinal borç verme faizinde yapılan 5’er bps’lik indirim ile bu genişleme beklentileri karşılanmaya çalışılmış. Ancak yapılan indirim miktarları bakımından refinansman faizinde ve marjinal borç verme faizinde daha çok teknik ayarlama oldu diyebiliriz. Genişlemenin boyutunu artıran bir başka hamle de, bankalara yönelik 4 yıl vadeli LTRO programı oldu.
AMB’nin varlık alım programında, Aralık 2015’teki “hata”dan sonra Almanya’nın muhalefetine rağmen daha ciddi adımlar atmak konusunda kararlı olduğunu gördük. Tabii hali hazırdaki deflasyon tehdidinin ve aşağı revize edilen büyüme beklentileri eşiğinde, ekonomik toparlanmanın en azından hızlı değil, daha ılımlı seviyelerde olabileceğini gösterdiğini söylemeliyiz. Draghi’nin varlık alım programının gerekirse Mart 2017 sonrasına da uzayabileceğini belirtmesi, ekonomik toparlanmanın yavaş ve zamana yayılan bir şekilde olacağını teyit etmektedir. Sonuçta, para politikalarından mucize beklenmemesi gerektiğinin, en azından sorunlu ülkelerdeki borç sorunları konusunda yapısal eksikliklerin giderilmesinin daha önemli olduğunun farkında olmalıyız. Draghi de her fırsatta yapısal reformların gerekliliğinden bahsetmektedir.
Paketin beklenenden kuvvetli gelmesi piyasanın ilave tepkiler vermesine neden oldu. Euro/dolar paritesinde 1,0850’ye doğru bir gevşeme olmakla birlikte, Avrupa faizlerinde de aşağı yönlü hareketin sert olduğu görülmektedir. Fransa 10 yıllıklarının getirisi yüzde 0,44, Almanya 10 yıllıklarının getirisi yüzde 0,18 seviyelerine kadar geri geldi. Dolar/TL tarafında 2,88 seviyesine doğru bir gevşeme meydana geldi. Gelişmekte olan ülke kur sepetinde gelişen Avrupa para birimlerinde değer kaybı, diğer para birimlerinde değer kazancı görülmektedir. Değer kazançlarının nedeni, güçlü genişleme paketinin oluşturduğu fon akımı beklentisidir. Türk lirasının da olumlu olmakla beraber sınırlı bir reaksiyon verdiğini söyleyebiliriz. Ancak Türk lirasında bu hareketin uzun vadeye yayılmasını beklemiyoruz. Daha anlamlı etki Borsa İstanbul tarafında görülebilir, 80.000 uzun süredir izlenen bir seviye olmakla birlikte aşılması halinde yukarı yönlü hareketin de devamı beklenebilir.