Türkiye Ekonomisine Rus Uçağı Düştü
Geçen haftaya, hava sahamızı ihlal eden Rus uçağının düşürülmesiyle başladık. Her ne kadar uluslar arası sözleşmelerle açıkça belli olan süreçler dahilinde bile olsa, hem zamanlama hem de Rusya’nın dünya üzerindeki askeri gücüne gölge düşürecek bir olay olması münasebetiyle ciddi bir problem olarak sadece ülke gündemini değil dünya gündemini değiştiren bir olaydı.
Son dönemde bütün dünyayı etkileyen ve ardı ardına gelen bir çok ekonomik kriz atlattık. 2009 Yılındaki başta Amerika ve Avrupa olmak üzere ortaya çıkan ekonomik krizi, ekonomi yelpazesini Afrika’ya çevirerek en az hasarla atlatan ülkeydik. 2010 yılı ortasında başlayan Arap Baharı etkisiyle bu sefer ekonomik kriz sosyal bir infiale yol açarak büyüyen dalgalarla Suriye’de kendini mesken edinerek farklı bir boyuta geçti.
Türkiye bu süreçte baş aktör olarak Rusya ile çok ciddi bir ekonomik yaklaşım içine girdi. Ülkemizin stratejik konumu ve büyüyen ekonomisindeki süreç itibariyle, bütün krizlerden etkilenen durumdaydık. Bu krizlerden en az hasarla atlatan ülke olmamızı ekonomik enstrümanlarımızı her seferinde stratejik kullanarak çözümleye borçluyuz.
Mart 2011’den beri büyüyerek devam eden Suriye iç savaşı maalesef en yakın komşu olan Türkiye’yi bir çok alanda sıkıntıya düşürdü. Bunda iç savaşın her geçen gün çözülmez bir hale gelmesi ve aktörlerinin çıkarları doğrultusunda değiştiğinin de altını çizmek gerekiyor. Savaş başlamadan önceki dönemde çok iyi ilişkiler içinde olduğumuz Esad’a da baştan koyduğumuz tavır ve Esad’ın insanlık suçları dahil her türlü vicdansızlığa başvuracak kadar gözü dönmüş olması da bizi Suriye’den uzaklaştırdı.
Şu an Suriye içinde aktör olan büyük güçler dahil bütün organizmalar olaya stratejik açıdan yaklaşabilirken Türkiye buradaki çözümsüzlükten başta ekonomik olmak üzere bir çok alanda en çok etkilenen ülkedir. Sosyal açıdan mülteci sorunlarıyla, huzur açısından güvenlik tehdidiyle, politik açıdan da stratejik konumuyla karmaşık bir sarmal içindeyiz.
Rusya ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi büyük bir ekonomik ortaklık şeklinde sürdürülmektedir. Son dönemde felaket senaryoları çizilmekteyse de olay sanıldığı gibi vanayı kısmak veya turistik organizasyonları iptal etmek tehdidi içeremediği aşikardır. Bu tür büyük anlaşmalar uluslar arası güvencelerle yapılır. Bir çok da maddi yükümlülükler içerir. Kaldı ki bu ticaret ilişkisinde Rusya’nın bizden çok daha zararlı çıkacağı ortadadır.
Hali hazırda Akkuyu Nükleer santrali gibi ciddi bir yatırımda söz konusuyken. Elbette ki bazı turistik etkinliklerin iptali, meyve-sebze ihracatında sıkıntı ve inşaat alanında zorluklar mutlaka çıkacaktır. Olayın sıcaklığı ve Rusya tarihinde bir ilk olması münasebetiyle iplerin gergin olması beklenen bir durum olarak karşımıza çıkmakta.
Türkiye haklı olduğu konuların altını bir çok alanda sesli olarak ifade etmeye çalışıyor. Büyük ülkeler bu gibi durumda kuyruğu dik tutmak zorundadır. Bunun için de Rusya bir çok alanda üstlendiği etkinlikle bu süreci biraz da kendi lehine kullanmak istiyor. Suriye, büyük bir satranç tahtasına dönüşmüş durumda. Sahada ki oyuncular piyonları rahatlıkla kullanabiliyor. Güç dengeleri durmadan değişiyor. Bununla beraber süreç de, her geçen gün işin içinden çıkılmaz bir hal alıyor.
Bir de olayın lider kısmına değinmek gerekiyor, olayı daha iyi değerlendirmek adına;
Esad ile Erdoğan kardeş ilişkisinin nereden nereye geldiğine (!) Bunun için Putin ile Erdoğan arasındaki güçlü ilişkinin de bu süreçte çok büyük bir etken olduğunun da altını çizmemiz gerekiyor.
Önümüzdeki günler suların durulduğu ve olumlu adımların atıldığı bir sürecin bizi beklediğini düşünüyorum. Ama Suriye’deki satranç masasında piyonların yerini at ve fillerin alacağını bununla birlikte daha da karmaşık bir sürecin bizi beklediğini de görmemiz gerekiyor.
Ülke ekonomimiz üzerindeki büyük sorunlardan biri olan Suriye’de ki iç savaşın bir an önce bitmesi, evinden yurdundan olan binlerce insanın da insanlık dışı durumdan bir an önce kurtulması dileğiyle…