17 Nisan Pazartesi...
Ülke olarak zor bir referandum sürecini geride bırakmaya hazırlanıyoruz. Anayasa'nın aksayan yönlerinin değiştirilmesini, çağa ayak uyduran, daha dinamik, demokratik, çoğulcu ve işlevsel bir hal alması ülkemiz menfaati için önemli bir husustur. Bu zamana kadar maalesef ki mecliste ortak bir çalışma pek mümkün olmadı. Olayın bu boyutunun değerlendirmesini sona bırakıyorum.
OHAL kapsamında olduğumuzu, yakın zamanda darbe girişimi atlattığımızı, yanı başımızda uzun süredir devam eden savaş sürecinin acımasızca sürdüğünü, bunlara paralel olarak da ekonomimizin baskı altında olduğunun altını çizmekte fayda var.
Türkiye ekonomisi son yıllarda yaşanan siyasi ve güvenlik eksenli risklerle ciddi bir sınav içerisindedir. Bu zorlu dönemde yaşanan gelişmeler son yıllarda yükseliş ivme içerisinde olan ekonomimizi zora sokmuş olsa da yakın zamanda atılan teşvik ve desteklerle en azından yakalanan ivmenin düşüşe geçmemesi, ekonominin canlı tutulması çabalanıyor. Kalıcı politikaların belirlenmesinde, sonucu ne olursa olsun en azından bir belirsizlik ortamının kalkması anlamında referandum sürecinin bitmesi önemli bir virajdır.
Son açıklanan ekonomik verilerde bize, bu zorlu süreçte hep karşımıza çıkan yabancı derecelendirme kurumlarının yaptığı olumsuz değerlendirmelerinin aksini göstermektedir. Sonuç itibariyle yabancı kuruluşların, yatırım yapan büyük fonların ve yatırımcıların kararlarında etkiliği olduğunu varsayarsak, içinde bulunduğumuz riskleri göz önünde aldığımızda daha "çekinceli" yaklaşmaları kendileri açısından doğru olabilir. Fakat şu görülüyor ki durum ne olursa olsun, yaşanılan onca olumsuzluğa rağmen ekonomik anlamda bazı değerlerin ne kadar olgun olduğu, bu denli büyük sarsıntılara rağmen en az hasarla yola devam edildiğini görmemiz gerekiyor.
Referandum süreci boyunca iç politikada yaşanılan seçim propagandaları maalesef ki vatandaşın bilinçli karar verebilmesine çok da katkı sağlamadı. Değişikliklerin anlatılması, halkın bilinçlendirilmesinin yerine kargaşa hakimdi. Bu sadece siyaset kurumunda değil, gazeteciler, siyaset bilimciler, kamuoyundakiler tarafından da süreç bu şekilde sürdürüldü. Ve her siyasi parti referandum sürecinin sonlarına doğru söylemlerini ağırlaştırarak devam ettirdi. Buna bağlı olarak da seçmen yine eski geleneklere göre referandum sürecindeki oyunu kullanacağını düşünüyorum.
Sonuç ne olursa olsun 17 Nisan günü bizi bambaşka bir Türkiye beklemiyor. Yine kaldığımız yerden devam ediyor olacağız. Şayet "Evet" çıkarsa, ufak tefek siyasi gerginlikler olsa da belki süreç içinde anlatılamayan bir çok nokta çözüme kavuşması için daha sakini bir ortam olacaktır. Burada kafalarda soru işareti olan noktaların giderilmesinde muhalefet partilerine de çok iş düşüyor. Şayet "Hayır" çıkarsa, yine ufak tefek siyasi gerginlikler çıkacağını seçmenin geniş katılımlı bir anayasa değişikliğini işaret ettiği anlaşılacaktır. Yakın zamandaki seçim tecrübelerimiz bize hem halkın cumhurbaşkanlığı seçe konusundaki, hem de 7 Haziran 2015 seçimlerinde halkın süreçleri ne kadar da iyi analiz ettiğini bize göstermiştir.
Referandum sonucunda ne çıkarsa çıksın ekonomimiz üzerindeki belirsizlik süreçlerinin birinden kurtulmamız bakımından olumlu bir yansıması olacağını düşünüyorum. Referandum sonucu gelince bütün kesimlerle iletişim halinde olduğum bu süreçte gözlemlerime göre "EVET" tarafının biraz daha ağır bastığını söylemem gerekiyor. Sonuç ne olursa olsun akabinde atılacak adımların ülkemiz için çok daha önemli olduğunu unutmamak gerekiyor.