Avrupa Birliği fonları kesecekmiş (!)
Türkiye'nin Avrupa Birliği ile olan ilişkilerinin geçmişine baktığımızda uluslararası tahammülleri çok zorlayan bir süreç yaşadığımızı görüyoruz. 1959 yılında başlayan ve zaman içerisinde bir çok sebepten dolayı sürüncemede kalmış bir süreçten bahsediyoruz.
Sürecin dönüm noktası 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki'de yapılan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi'dir. Bu süreçle birlikte ilişkiler yeni bir ivme kazanmış ve taraflar aynı masa etrafında toplanmaya başlamıştır. Avrupa Birliği'nin birçok alanda belirlediği kriterler, başta yaşam kalitesi ve özgürlükler alanında olmasıyla birlikte temelinde ekonomik bir güç birliği yatmaktadır. Süreç içinde 1999 yılından bu yana 13 ülke daha birliğe kabul edilmiş olmasına rağmen Türkiye hala sonuç alamamıştır. Hele ki Kıbrıs'ın birliğe dahil edildiği siyasi konjüktör, Bulgaristan ve Macaristan'ın ekonomik durumu sorgulanması gereken önemli hususlardır. Birlik kurallarını hangi alanlarda esnetilebildiğini, birliğe gerçek anlamda alınmak istenilen ülkeler için atılan adımlarda gördük.
Türkiye için ise süreç yaklaşık son 3 yıldır durma noktasına gelmiştir. Bir çok aday ülkeye birliğe dahil olma sürecinde sağlanan siyasi ve ekonomik esnemeler, başta terör olmak üzere zor süreçlerden geçen Türkiye açısından tam tersine işlemiştir. Birliğin değerlerlerine yakışmayan bir yaklaşımla, sadece münferit ülke bazında değil ortak görüş olarak bir tutum sergilenmektedir. Diğer alanlar bir yana bir de buna entegrasyona destek amaçla birliğin aday ülkelere sağlanan fonlarla ilgili alması muhtemel kararlar sürecin askıya alınmasına doğru ilerlemeye devam ediyor.
Son çeyrek yüzyılda yaşanan ekonomik krizler, Avrupa'nın yanı başındaki ortadoğuda gelişen süreçler ve buna bağlı terör olayları birliğin geleceği hakkında soru işaretlerini de beraberinde getiriyor. Birlik ülkelerindeki siyasi gelişmelere paralel milliyetçi akımların ağırlığını kazandığını, bununla birlikte birliğin dışa kapalı bir şekle bürünmesine sebep oluyor. Birlik ülkelerindeki başta Yunanistan, Portekiz, İspanya ve İtalya'daki ekonomik sıkıntılar da birliğin işlevselliğini yitirmesine sebep oluyor.
Bu süreçte Türkiye ekonomik anlamda birlik ülkelerindeki bir çok ülkeden çok daha iyi durumda olduğunun altını çizmemiz gerekiyor. 1999 yılındaki Türkiye ile günümüzdeki Türkiye arasında her alanda büyük fark vardır. O dönem belki de vazgeçilmezimiz olan Avrupa Birliği, şu an itibariyle asıl bizim onları sorgulamamıza neden olan bir noktaya gelmiş durumdadır. Öyle ki toplumda da bu yönlü bir referandum yapılması durumda, birliğe katılımın askıya alınması yönünde bir karar çıkacağını düşünüyorum.
Türkiye'nin birlik reformlarına paralel hedefler dahilinde yoluna devam etmesi katılsak da katılmasak da kendi menfaatimizedir. Buna birlik fonlarının katkısı elbette ki yadsınamaz düzeydedir. Fakat tam bir entegrasyon şu anki şartlarda imkansız gibi gözüküyor.
Üyelik sürecinde üzerine düşeni yapmak isteyen bir ülkeyi kazanmak için çaba harcamak yerine, üyelik sürecini etkileyen sorunlara çözüm üretmek yerine, bizim kadar büyük bir ülkenin birliğin dinamiklerini olumsuz etkileyeceğini düşünüyorlar. Diğer önemli bir husus ise en azından orta vadede Avrupa Birliği Türkiye'yi; Ortadoğuyla arasında güvenli bölge olarak görmek istiyor. Türkiye'nin birliğe alınması sınırlarının güvenliği açısından büyük bir tehlike olduğunu düşünüyorlar.