Haberler

Bavul Ticareti Özelinde Tekstil Sektörüne Bakış

Ömer Aydın

Ömer Aydın

Yönetim Danışmanı / Yeni Medya Elektronik Yayıncılık A.Ş.
04.05.2024 06:20

Bavul ticareti denince aklımıza İstanbul ve özelde de; Laleli, Osmanbey, Bomonti, Merter ve Güngören gibi dev lokasyonlar ile buralardaki ülkemizin güzide tekstil firmaları gelmektedir.

Söz konusu satış tekniği ile yıllarca ülkemize gelen müşteriler, ürünleri alıp yanlarında ülkelerine götürdüler veya bu işlerin lojistiğini sağlayan firmalar aracılığı ile ürünleri ülkelerine ulaştırdılar.

Uygulanan satış teknikleri zamanla değişti. Özellikle son dönemde ulaşım ve konaklama maliyetlerinin artması vb. nedenlerden dolayı müşteriler ülkemize eskisi kadar gelmemekte ve sektör tabiri ile "ayak sayısı" gün geçtikçe azalmaktadır. Bunu resmi kurumların raporlarından da teyit etmekteyiz. Ülkemizde, 2014 yılında 8,6 milyar dolar olan bavul ticareti hacmi, 2023 yılında 1.7 milyar dolara kadar düşmüştür. Bu sonuç bize almamız gereken tedbirler konusunda işaret olarak yeterli olmalıdır. Oturduğumuz yerden satış yapamayacağımız, mutlaka gelmeyen müşterilere ulaşmamız gerektiği çok açık.

Buna bir de küreselleşmenin körüklediği rekabet şartlarını ekleyince, artık bahsettiğim irili ufaklı işletmeleri daha da zor günler beklemektedir. Zira ülkemizdeki tekstil sektörünün dünyada çok ciddi rakipleri oluştu ve oluşmaya da devam etmektedir.

Yeni Pazarlama Stratejileri Geliştirmek Şart

Bu pazarlardaki işletmelerin eskisi gibi gelmeyen veya çok daha az gelen müşterilerin yerine çözüm üretmeleri gerekmektedir.

En etkin çözüm; müşteri gelmiyorsa siz müşteriye gitmelisiniz. Yani direkt ihracat yapmalısınız.

Her şeyden önce bulunduğumuz pazarda faaliyet gösterirken sahip olduğumuz organizasyon yapısını değiştirmeden, ürün ve hizmetlerimizin kalitesini artırmadan ihracat çalışmalarına girmemeliyiz. İşletmemizi genel yönetim, tasarım, koleksiyon, doğru ürün, üretim, kalite kontrol, termin, sevkiyat vb. alanlar itibari ile gözden geçirmeli, fiziki ve insan kaynağına yönelik düzenlemeleri giderdikten sonra artık müşteri beklememeli, dış pazarlara açılmalıyız. Bu alanlarda rekabet edebilecek şartlara sahip olmalıyız.

Bunlardan çok daha önemli olan; ihracat yapacaksak mantığımızı değiştirmeli ve eski alışkanlıklarımızdan uzaklaşmalıyız. Bunun için karar vericilerin öncelikle kafa yapısını değiştirmesi gerekmektedir. Bundan sonra da;

  • ihracat bölümü oluşturulup, insan kaynağına yatırım yapılmalı,
  • tasarım ve ürün kalitesi geliştirilmeli, ürün çeşitliliği artırılmalı, farklı piyasalara farklı ürünler tasarlanmalı,
  • satış sonrası hizmetlere ağırlık verilmeli,
  • arge çalışmalarına ağırlık verilmeli,
  • dış pazarlara yönelik pazarlama çalışmaları (ziyaretler, fuarlar, B2B çalışmalarına iştirak, seo çalışmaları vb.) yapılmalı,
  • sosyal medya ve dijital pazarlama çalışmaları yürütmek,
  • depolama ve lojistik sistemleri güçlendirilmeli,
  • özellikle Avrupalı müşterilerin beklentileri doğrultusunda, işletme alt yapımız sosyal denetimleri başarı ile atlatacak düzeyde olmalı,
  • müşteri memnuniyeti sağlama konusunda yeterli bilinç oluşmalı, hizmet kalitesi geliştirilmeli,
  • teknolojik gelişimler yakından takip edilmeli,
  • tek bir pazara bağlı kalmadan dünyanın her tarafına yönelik koleksiyon oluşturulmalı ve ters pazarlarda (yaz yaşanan yerlerde yazlık, yarım kürenin kış yaşanan yerlerinde de kışlık ürün) satış yapılmalı,
  • ihracatta iyi olan ülke firmalarımızın uygulamalarını incelenmelidir.

Markalaşma Çalışmalarına Gereken Önemi Vermeliyiz

Markaya yapılan yatırımlar, rekabette işletmeyi ön plana çıkaracak ve rakiplerden farklılaştıracaktır. Geç kalınmış olsa da; bahsettiğim piyasalardaki birçok firma hala daha markalarına yatırım yaparak, direkt ihracat yapabilir ve gittikçe küçülen bavul ticaretinden olan beklentilerini minimize edip, direkt ihracat yapabilirler.

Elbetteki dünyanın çeşitli ülkelerindeki potansiyel müşterilerimiz ürün ve hizmet beklentileri birbirinden farklı olacaktır. Bunları karşılayacak işletme altyapısını kurmalıyız. Özellikle doğal kumaşları tercih eden bir piyasada, sentetik kumaşlarla başarılı olmayı düşünmek hayalcilikten öteye götürmeyecektir.

Sektörde çok başarılı ve katma değerli ürünler üreten firmalar, ihracatı benimsemedikleri için iç piyasa ile ve bavul ticareti, dolaylı ihracat gibi yöntemlerle yetinip, dış ticarete yönelmekte geç kaldılar. Üretim kaliteleri ve alt yapıları uygun olmasına rağmen, hala müşteri bekleyen firmalar mutlaka direkt ihracat yoluna girmeliler.

Tasarım ve modelhanesi güçlü olmayan, üretim ve kalite güvence sistemi rekabet şartlarından uzak olan tekstil işletmelerinin ucuz ve klasik ürünleri ile rekabet edebilme şansı her geçen gün azalmakta ve kısa vadede de bu firmalar yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır.

Marka olmak için gerekli adımları atmalıyız. Bunu yaparken de ticari tarafımızı yok etmemeliyiz.

Tüm bu çalışmaları yapan bu piyasalardaki firmalar; ülkemizin en büyük pazarı olan Avrupa Pazarına rahatlıkla tekstil ürünlerini satabileceğini görecektir.

title