Haberler

DHA YURT ÖZEL GÜNDEMİ

İdlib şehitleri için Palandöken'in zirvesinde dua ettilerSURİYE'nin İdlib kentinde Esed rejimi unsurlarının hava saldırısı sonucu şehit olan askerler için Erzurumlular, deniz seviyesinden 3 bin 176 metre yükseklikteki Palandöken dağının zirvesine çıkıp, Kur'an-ı Ker'im okuyarak dua etti.

İdlib şehitleri için Palandöken'in zirvesinde dua ettiler

SURİYE'nin İdlib kentinde Esed rejimi unsurlarının hava saldırısı sonucu şehit olan askerler için Erzurumlular, deniz seviyesinden 3 bin 176 metre yükseklikteki Palandöken dağının zirvesine çıkıp, Kur'an-ı Ker'im okuyarak dua etti. Şehit haberlerinin Türk milletinin yüreğine bir ateş gibi düştüğünü söyleyen esnaf Muhittin Olçun, "Allah şanlı Türk ordusunu muzaffer kılsın. Şehadet şerbeti içen tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyoruz" dedi.

Kent merkezinden araçlarla Palandöken Kaya Merkezinin giriş noktasına gelen yaklaşık 10 kişi, Gondol-lifle zirveye çıktı. Karla kaplı dağda daire şeklinde sıralanan Erzurumlular yanlarında getirdikleri Kur'an-ı Ker 'imi okuyarak dua etti. Sıfırın altında 6 dereceye varan soğukta kayak yapanların şaşkın bakışları arasında Muhittin Olçun'un okuduğu dualara hep bir ağızdan amin diyen Erzurumlular, "Allah askerimizin ayağına taş değdirmesin" dedi.

6 Şubat'ta da Erzurum'u doğal afetlerden korumak için 487 yıl önce Pir Ali Baba tarafından başlatılan 'Bin bir Hatim' geleneği kapsamında doğaya 2001 ekmek bıraktıklarını belirten esnaflığın yanı sıra din adamlığı ve televizyon programcılığı da yapan Muhattin Olçun şöyle konuştu:

"Askerlerimiz için çok üzüldük, ağladık. Onlar için geldik buraya, 101 Yasin, Tabareke, Amme, İhlas, Fatiha ve Kur'an-ı Ker'im okuduk. Devletimize ve milletimize dua ettik. Allah devletimizi korusun, muhafaza etsin. Sayın Cumhurbaşkanımızı da destekliyoruz. Dağın zirvesine çıktık. Dualarımız onlarla beraber olacak. Biz de dualarımızla yanlarındayız. Dualar müminin aynasıdır, kalbidir. Dualar oldukça her şeyimiz dört dörtlük olur Allah'ın izniyle. Biz Erzurumlu olarak 2001 ekmeği de, 1001 hatim geleneğinde doğaya atmıştık. Dağın zirvesinde yapılan dualar kabul oluyor. Çünkü Hira mağaraları, tur dağı ayeti var. Burada Peygamber efendimiz çok dua etmiş, mağaralarda ibadetlerinde ilk ayet gelmiş, onun için yüksekte yapılan dualar ret olmuyor. Depremlerden, belalardan, hastalıklardan Allah korusun."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

------------------------------

-Gondol lift ile Palandöken kyak merkezine çıkmaları

-Palandöken kayak merkezinde Kuran-ı Kerim okumaları

-Kuran-ı Kerim okumlaraından detay

-Muhittin Olçun ile röp

-Drone ile çekilen detaylar

Haber: Turgay İPEK - Kamera: Zafer KUMRU / ERZURUM,,

=====================================

Elazığ'da depremin izleri siliniyor konteyner kente yerleşimler sürüyor

ELAZIĞ'da merkez üssü Sivrice ilçesinde meydana gelen ve 41 kişinin yaşamını yitirdiği 6.8 büyüklüğündeki depremin izleri siliniyor. Depremzede aileler için kalıcı konutlar inşa edilene kadar geçici barınmalarını sağlamak amacıyla AFAD tarafından 4 bin 806 konteynerin kurulumu bitme aşamasına geldi. Vali Çetin Oktay Kaldırım, altyapı hizmetleri tamamlandığını belirttiği Aşağı Demirtaş'ta 1061 ailenin konteyner kente taşınarak daha konforlu ağırlayacaklarını söyledi.

Merkez üssü Sivrice ilçesinde 24 Ocak günü meydana gelen 6.8 büyüklüğündeki depremin yaraları sarılıyor. 41 kişinin yaşamını yitirdiği depremin ardından AFAD ve Kızılay tarafından 1 Mart itibarıyla Elazığ'da depremzedelerin çadır, yatak, battaniye, konteyner, ısıtıcı gibi bir çok ihtiyacının giderilmesi için 352 milyon 401 bin lira harcama yapıldı. Depremzedeler için yürütülen sosyal çalışmalar kapsamında ise 107 bin kişiye psikososyal destek sağlandı.

Depremin ardından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nca yapılan hasar tespitinin ardından risk oluşturan yapıların yıkım çalışmaları da sürüyor. Kentte yeni konutların inşasına başlanırken, konutlarına yerleşecekleri güne kadar AFAD tarafından kurulan konteyner kentlerine taşınmalar sürüyor. Aşağı Demirtaş'ta 1061 konteynerin yer aldığı alanda incelemede bulunan Elazığ Valisi Çetin Oktay Kaldırım, konteynerlerin kurulumlarının tamamlandığını ifade ederek, taşınma işlemenin ise devam ettiğini söyledi.

'HIZLICA VATANDAŞIMIZI BURAYA ALACAĞIZ'

Konteyner kentinin bulunduğu alanda alt yapı çalışmalarının bitirildiğini aktaran Vali Kaldırım, "Aşağı Demirtaş diye nitelendirdiğimiz Elazığspor tesislerinin yanında bulunan alanın altyapısını tamamladık. Etap etap vatandaşımıza açmaya başladık. Dün 10 vatandaşımızı aldık, bundan sonra hızlı bir şekilde vatandaşımızı buraya alacağız. Burada 1016 konteyner bulunuyor. Sosyal donatılarıyla, kitap kafesine kadar düşünülmüş bir mekan. Spor alanları, oyun alanları, oyun grupları çocuklarımızın özellikle sınava girecek çocuklarımızın ders çalışma mekanları, mescidi, kafesi, marketine kadar gerçekten iyi planlanmış" dedi.

1 YILDA YENİ KONUTLARIN İNŞASI BİTECEK

Vali Kaldırım, depremzedeler için inşa edilen konutların tamamlanana kadar konteyner kentte barınacaklar için her türlü konforu sağladıklarını belirterek, şunları söyledi:

"İçinde her türlü donatının olduğu anasınıfının dahi olduğu güzel mekanı çok hızlı bir şekilde devreye aldık. Kurulumu tamamlanan Doğukent'te 900, Kırklar Mahallesi'nde ise 456 ailenin konteyner kente yerleşimler sürüyor. Vatandaşlarımızı bu tür daha denetimli, daha güvenli altyapısı daha iyi ve aile için daha yaşanabilir mekanlara almış olacağız. Zira içlerinde her türlü donatı var. Mutfağı, ıslak zeminleri, lavabosu, banyosu var. Sıcak suyu güneş enerjisi ile sağlıyoruz. Vatandaşımızın 1 yıla kadar kalabileceği geçici mekanlar burası. Buralarda vatandaşımızı daha konforlu şekilde ağırlayacağız. Bir yıl içinde de kalıcı konutları inşallah tamamlayıp vatandaşımızı konutlarına almayı planlıyoruz."

Konteyner kente yerleşen depremzede Mehmet Hanifi Öztürk, evinin depremde ağır hasar gördüğünü belirterek, "Allah razı olsun devletimizden. Devletimiz bize Aşağı Demirtaş'ta konteyner verdi. Burada ikamet edeceğiz. Rabbim kimseyi devletsiz bırakmasın" dedi.

Görüntü Dökümü

--------

Konteyner kentten görüntü

Çalışmalardan görüntü

Vali Kaldırım'ın açıklamaları

Röportajlar

Haber-Kamera: Ahmet ÇÖTELİ ELAZIĞ,

======================================

5 yıldır kapalı olan 800 yıllık tarihi cami ibadete açılıyor

ŞANLIURFA'nın simgesi olan Balıklıgöl yerleşkesinde bulunan zeminindeki kayma ve su sızıntısı nedeniyle 5 yıldır kapalı tutulan 800 yıllık tarihi Döşeme Camisi, Arnavutluk, İtalya ve Yunanistan'dan gelen ekiplerin yaptığı çalışmalarla restore edildi. Zemini sağlamlaştırılan ve su sızıntısı önlenen caminin Ramazan ayında ibadete açılması hedefleniyor.

Dünyanın tek doğal akvaryumu olarak kabul edilen Balıklıgöl Yerleşkesi'ndeki Döşeme Camisi'nin zemininde, 13 yıl önce aşırı kirlilik nedeniyle Balıklıgöl'deki suyun boşaltılarak temizlenmesinin ardından kayma meydana geldi. 2015 yılında Vakıflar Şanlıurfa Bölge Müdürlüğü'nce yürütülen restorasyonda ilk önce zemindeki kaymayı önlemek için 'jet-grout' olarak adlandırılan özel bir yöntemle zemin ana kayaya sabitlendi. 5 yıldır önü alınamayan kayma nedeniyle camide oluşan çatlaklar ve su sızması nedeniyle ibadete kapalı caminin bir an önce faaliyete geçmesi için ekipler, bazı bölümleri ziyarete açtı.

ÜÇ ÜLKEDEN EKİP GELDİ

Geçtiğimiz yıl da İtalya, Yunanistan ve Arnavutluk'tan 3 ayrı inşaat firması, restorasyon çalışmalarına destek vermek için teknik ekip gönderdi. Camide su birikmesini engelleyebilmek için çalışmalara başlayan ekipler, özel 'bio' karışımlarla hazırlanan sıvaları kullanmak için de hazırlık yaptı. Cami inşaatında çalışan yabancı ekipler, aynı zamanda inşaatta çalışan ustalara yönelik uygulamalı eğitimler veriyor. Geliştirdikleri özel sıvayla caminin nasıl nemden korunması gerektiğini, taşların güçlendirilip sudan etkilenmemesi önlenmeye çalışıldı.

RAMAZAN AYINDA FAALİYETE GİRECEK

Vakıflar Bölge Müdürlüğü yetkilileri, Döşeme Camii restorasyonunu çok zor ve kapsamlı olduğunu belirterek, "Restorasyonumuz tamamlanma aşmasına geldi. Döşeme Camii'nin ibadete açılışı Ramazan ayı olarak planlanıyor. İbadete açıldıktan sonra da cami avlusu ve üstünde kalan aksaklıklar giderilecek. Öncelikle 1987 ve 2009 yıllarında Balıklıgöl'ü temizlerken suyun boşaltılması sırasında camimizde suya doğru bir kayma meydana geldi. Eğer Vakıflar Bölge Müdürlüğümüz müdahale etmemiş olsaydı camimizin suya doğru yıkılma tehlikesi söz konusuydu" dedi.

HER YIL BİNLERCE KİŞİ ZİYARET EDİYOR

Hazreti İbrahim'in ateşe atıldığına inanılan makamın bulunduğu alanda inşa edilen ve Balıklıgöl'ün güneybatı kıyısında yer alan Döşeme Camisi, Osmanlı döneminde medrese, mezarlık ve Hazreti İbrahim'in doğduğu mağaradan oluşan bir külliyeye dönüştürüldü. Son olarak 1810 yılında temelinden restore edilerek günümüzdeki halini alan cami, Balıklıgöl kıyısında bulunması nedeniyle her yıl binlerce yerli ve yabancı ziyaretçiyi ağırlıyor.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

-------------------------------

-Döşeme Camiinde çalışan işçiler

-Kapıları kapalı olan camiyi merak edenler

-Camiyi ziyaret edenlerle yapılan röp.

-Balıklıgölden genel görüntü

-Genel ve detay görüntüler

Haber: Ali LEYLAK-Kamera: Ömer ŞULUL -ŞANLIURFA - DHA)

=================================

50 ilin beklediği Karadeniz- Akdeniz Otoyolu'nda sona geliniyor

OSMANLI Padişahı Sultan Abdülaziz döneminde ilk kez gündeme gelen, 2'nci Abdülhamid zamanında projesi çizilen 145 yıllık Karadeniz- Akdeniz Otoyolu Projesi'nin yıl sonuna kadar tamamlanması hedefleniyor. 5 ili direkt, 50 ili dolaylı ilgilendiren 818 kilometrelik otoyol projesiyle, Karadeniz ile Akdeniz kara yolu bağlantısı 6 saate inecek.

Osmanlı Padişahı Sultan Abdülaziz döneminde 'Dereyolu' olarak ilk kez gündeme getirilen Karadeniz- Akdeniz yolu projesi, 2'inci Abdülhamid tarafından Fransız mühendislere çizdirildi. Çalışmaları ilk olarak Ordu'dan başlatılan projenin ilk temeli de 1929 yılında dönemin Ordu Valisi Ali Kemal Aksüt tarafından atıldı. 1933 yılında güzergah tartışmaları nedeniyle çalışmalar durduruldu. 1970'li yıllarda, proje yeniden gündeme getirildi, ancak bu kez Sovyet işgalinde tankların Karadeniz'den İç Anadolu'ya kolayca ulaşmasını sağlayabileceği gerekçesiyle çalışmalar tekrar durduruldu. Rafa kaldırılan ve hayal olan proje, 2004 yılında Ordu'nun Mesudiye İlçesi Topçam'da yapımına başlanılan Topçam Barajı ve Ulaşım Yolları adıyla yeniden gündeme getirildi. Baraj yapılırken ilk etapta 'Dereyolu' olarakta bilinen Topçam Barajı Ulaşım Yolları Projesi'yle, proje değiştirilerek devamında Karadeniz-Akdeniz Otoyol Yol Projesiyle sürdü.

145 YILLIK RÜYA

145 yıllık rüya olan Karadeniz- Akdeniz Yolu'nun ihalesi 2008 yılında yapıldı. Orta ve Doğu Karadeniz'i Akdeniz'e bağlayacak 818 kilometrelik yol; Ordu, Sivas, Kayseri, Kahramanmaraş, Adana ve Hatay ili sınırları içinden geçip, Karadeniz'in kapılarını İç Anadolu ve Akdeniz'e bağlayacak. 5 ili direkt, 50 ili dolaylı ilgilendiren Karadeniz-Akdeniz Yolu, Karadeniz'e kıyısı olan ülkelere de, Ordu ili üzerinden ihracatta önemli rol sağlayacak.

ULAŞIMI KISALTACAK

Projenin en önemli etaplarından olan Ordu'da 121 kilometrelik, Ordu- Mesudiye yolu ise 88 kilometreye düşecek. 2.5 saatlik Ordu-Mesudiye yolu 1 saate inerken, tünel ve viyadüklerle Ordu- Sivas arası ulaşım 2 saate, Ordu-İskenderun ise 6-7 saate düşecek. Ordu-Mesudiye arasında 10 kilometrelik kısımda süren çalışmaların yıl sonuna tamamlanması hedefleniyor.

'İHRACATÇILARIMIZ KARADENİZ'E DAHA KOLAY ULAŞACAK'

Ordu Ticaret ve Sanayi Odası (OTSO) Başkanı Servet Şahin, Karadeniz-Akdeniz Yolu projesinin 50 ili ilgilendirdiğini belirterek, projenin bu yıl tamamlanmasıyla büyük bir avantaj sağlanacağını söyledi. Özellikle Akdeniz ve İç Anadolu Bölgesi'ndeki ihraç ürünlerinin Karadeniz'e ulaştırılmasında büyük kolaylık olacağını, 5 ili de doğrudan ilgilendiren yolun ülke ekonomisine de önemli katkılar sağlayacağını anlatan Servet Şahin, "Sivas'tan Ordu'ya ulaşım daha kolay olacak. Akdeniz ve İç Anadolu'dan kara yoluyla Ordu'ya ulaşan ürünler sanayicilerimiz tarafından Karadeniz'e kıyısı olan ülkelere daha kolay şekilde ulaştırılmış olacak. Ticarette en önemli şey ulaşım. Bu yol en verimli, en kısa yol olacak. Yolun bu yılın ortalarında biteceğini taahhüt ettiler, bende buna inanıyorum. Bizim için Ordu- Giresun Havalimanı'ndan sonra en önemli proje. Hatta havalimanından daha önemli proje. Bu yol bittiğinde Sivaslı Ordu'da denize inecek. İhracatçılarımız Karadeniz'e kıyısı olan ülkelere daha kolay ulaşacaklar. Daha önce 12 saat gidilen yol 6 saatte Karadeniz'i Akdeniz'e bağlayacak. Çalışmalarda Ordu-Mesudiye arasında 10 kilometrelik bir alan kalmıştı, tünelde çalışma sürüyor. Sivas tarafından çalışma kalmadı, inşallah yıl sonuna tamamlanacak" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

------------------------------

-Yapımı biten yoldan görüntüler (drone)

-Tünellerden görüntüler (drone)

-Yolun geçtiği Melet vadisinden görüntüler (drone)

-Yoldan detay görüntüler

-Servet Şahin ile röportaj

Haber-Kamera: Nedim KOVAN-ORDU-DHA

===============================

Asırlık otel kimsesizlerin yuvası oldu

İZMİR'in tarihi Kemeraltı Çarşısı'nda yer alan ve kentin en eski binalarından biri olan tarihi otel, 1900'lü yıllardan beri faaliyet gösteriyor. Asırlık otelde, ziyaretçilerin yanı sıra kimsesizler ve evsizler de kalıyor.

Tarihi Kemeraltı Çarşısı'nda bulunan ve önceleri han olarak kullanılan tarihi yapı, 1900'lü yılların başında otel olarak faaliyet göstermeye başladı. Son yıllara kadar genellikle turistlerin konakladığı 46 odalı tarihi otel, kimsesizlerin de yuvası oluyor. 30- 35 yıl gibi uzun süreden beri kalanların da olduğu asırlık otel, İzmir'in en eski otellerinden biri olarak kabul ediliyor. Otelin 38 yıldır işletmeciliğini yapan İlyas Çamtaş (79), kimsesi olmayan ve evsiz kişilerin de uzun yıllardır otelde konakladığını belirterek, "Eskiden 'heybeli turist' dediğimiz çantalı turistler geliyordu. Son zamanlarda onlar pek gelmiyor. Bizim odalarımızda banyo olmadığı için çoğu kalmıyor. Bazıları da buranın nostalji olmasından dolayı 1- 2 gün kalıp gidiyorlar. Kimsesi olmayan, evsiz ve 20- 30 senedir burada kalan arkadaşlarımız da var. Biraz ben yardım ediyorum biraz da kendi çabalarıyla kalıyorlar. Rahatsız oldukları zaman doktora götürüyoruz, gerektiğinde ücret almayıp yardımcı oluyoruz" dedi.

'BURADA BİR AİLE ORTAMI VAR'

Oteldeki arkadaşlık ortamının gayet güzel olduğunu vurgulayan Çamtaş, "Burada bir aile ortamı var. Arkadaşlıklar gayet güzel. Şimdiye kadar herhangi bir şikayet duymadık. Oteldeki herkes karınca kararınca geçinip gidiyor. Ben bu binanın bu şekilde kalmasını istiyorum. Mal sahibi tadilat yapmak istiyor. Tedirginiz bu konuda. Bu yaştan sonra benim başka iş yapmama imkan yok" dedi.

Eşiyle boşandıktan sonra tarihi otele geldiğini ve 35 sene ile en uzun süredir bu otelde konaklayan kişi olduğunu anlatan İhsan Adnan Ercan (62), "35 senedir burada kalıyorum ve en uzun süredir kalan kişi benim. Burası güvenli bir otel, aileler dahil herkes kalabilir. Odalarda banyo ve tuvalet olmaması dışında her şey güzel. Boşandıktan sonra bir arkadaşımın vasıtasıyla buraya geldim ve o günden beridir burada kalıyorum. İlyas ağabey benim amcam, ağabeyim ve her şeyim olur. İnşallah otelin başına bir şey gelmezse sürekli burada kalmayı planlıyorum" dedi.

'BURASI BİR OTEL DEĞİL, BİR EV'

Evde sorunları olduğu için bu otelde kalmaya başladığını aktaran Aysel Yeşilyaprak (59), "Bu otelde 2- 2.5 aydır kalıyorum. Evde sorunlarım olduğu için buraya geldim. Eşyalarım orada kaldı. Burası bir otel değil bir ev, benim bir evim oldu. Allah razı olsun, izin veriyorlar kalıyorum. Buradaki arkadaşlık ortamı gayet güzel.  Bu otelin patronu İlyas ağabey, sadece bir patron değil. Bize ağabeylik ve babalık yapıyor, yardımcı oluyor. İmkanım olduğu sürece burada kalmayı düşünüyorum" diye konuştu.

Yaklaşık 20 senedir tarihi otelde çalıştığını belirten Emine Şengül (60) ise "1990'lı yıllardan bu yana bu otelde çalışıyorum. Bazen burada kalıyorum bazen evime gidiyorum. Buradaki arkadaşlarımızın hepsi iyi. Büyüklerle ağabey ve abla, küçüklerle de kardeş gibiyiz. Beraberce geçinip gidiyoruz. Kimsenin kimseye bir zararı yok. Herkes birbirine yardımcı olmaya çalışıyor" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

Otelden ve odalardan görüntüler

Genel detaylar

İlyas Çamtaş ile röportaj

Aysel Yeşilyaprak ile röportaj

Emine Şengül ile röportaj

İhsan Adnan Ercan ile röportaj

Haber - Kamera: Ahmet Turhan ALTAY/İZMİR, DHA)

=================================

Prenses heykelinin bakımsız hali yürek burkuyor

MARMARİS'in kırsal Orhaniye Mahallesi'ndeki Kızkumu Plajı'nın simgesi 'Prenses' heykelinin yıpranmış hali, görenlerin yüreğini burkuyor. Orhaniye Mahalle Muhtarı Cem Dinç, kimliği belirsiz kişi veya kişilerce eli kırılan, doğal koşullar nedeniyle iyice yıpranan heykeli kendi imkanları ile turizm sezonu öncesinde yenileyeceğini söyledi.

Marmaris'in turistik kırsal mahallelerinden Orhaniye Mahallesi'nde bulunan 400 metre uzunluğunda ve 3.5 metre genişliğindeki kızıl kumların oluşturduğu 'Kızkumu Plajı', tatilcilerin ve turistlerin ilgisini çekiyor. İlçeye 36 kilometre mesafede bulunan ve uzaktan bakanlara deniz üzerinde yürüyor izlenimi veren plaja, 23 yıl önce bir 'Prenses' heykeli dikildi. Plajın adını aldığı 'Kızkumu' efsanesinin baş karakteri olan 'Prenses'i tasvir etmek için konulan heykel, turistlerin de ilgisini çekti. Heykelle selfie yapıp, fotoğraf çektirenlerin sosyal medyada paylaşmalarıyla da plaja ilgi arttı. Hem plajı hem de heykeli merak edenler sayesinde bölgeye gelen ziyaretçi sayısı da arttı. Ancak hikayesi ile dikkat çeken 'Prenses' heykelinin bakımsızlığı, son zamanlarda tepki topluyor. Doğa olayları nedeniyle zamanla eskiyen, bazı uzuvları vandallar tarafından kırılan heykelin, yaklaşan turizm sezonu öncesinde bölgeye yakışır hale getirilmesi gerektiğini belirten Orhaniye Mahalle Muhtarı Cem Dinç, "Orhaniye, Marmaris'imize tatile gelen yerli ve yabancı turistlerin ziyaret etmeden gitmediği bir yerdir. Mayıs ile Ekim ayları arasında Marmaris'in kış nüfusu olan günlük 100 bin mahallemizi ziyaret etmekte. Prenses heykeli, buranın sembolü. Gelen herkesin büyük ilgisini çeken heykel, Kızkumu efsanesini dünyaya yaydı. Efsaneye konu olan 'Prenses' heykeli, koya eski işletmecileri tarafından tarihçesi ile birlikte yerleştirilmişti. Turizm sezonu gelmeden, gelecek olan yerli ve yabancı konuklarımıza rezil olmadan 'Prenses' heykelini kendi imkanlarımla yenileteceğim" dedi.

KIZKUMU EFSANESİ

Efsaneye göre Bybassos Kralı'nın kızı güzel prenses ile bir balıkçı birbirlerine aşık olurlar. Kız geceleri sahile çıkıp, kandille balıkçıya işaret verir, balıkçı da karşı kıyıdan sandalıyla gelir ve buluşurlar. Kral bir gece kızını takip ettirerek durumu öğrenir. Bunun üzerine kral, askerlerine kızını kumsalda yakalayıp, elindeki ışığı alarak balıkçıya işaret vermelerini ve balıkçıyı yakalamalarını emreder. Askerler kralın emrini yerine getirir. Balıkçı karşı kıyıdan ışığı görünce, kayığına binip, kürek çekmeye başlar. Kız askerlerin elinden kurtulup denizin ortasındaki delikanlıya doğru koşmaya başladığı anda bir mucize gerçekleşir ve kızın her adımıyla su, kuma dönüşür. Arkadan koşan askerlerin üzerlerindeki ağırlık onları suya batırdığı anda bir asker ok ve yayına sarılır. Amacı delikanlıyı vurmaktır ama ok kıza saplanır. Efsaneye göre de kumların rengi kızın kanıyla kırmızıya dönüşür. Balıkçı, okla vurulan prensesi alıp kayığıyla uzaklaşır ve bir daha ikisini gören olmaz.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

Hakim bir tepeden Kızkumu Plajı'nın görüntüsü

Kızkumu Plajı'nda deniz üzerinde yürüyen vatandaşlar görüntü

Kızkumu Plajı girişine konulan efsaneye konu olan prenses heykelinin görüntüsü

Yıpranmış hasar görmüş Prenses heykelinden görüntü

Genel ev detay görüntüler

Haber - Kamera: Ali GÜNDOĞAN / MARMARİS (Muğla),

===================================

Uzmanından 'Düzensiz uyku, aşırı kafein tüketimi panik atağa sebep olabilir' uyarısı

MANİSA Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Arzu Dalmış, panik atağın, heyecan ile karıştırıldığının altını çizdi. Dalmış ayrıca, düzensiz uyku ve aşırı olarak kafein içeren ürünler tüketmenin panik atağa neden olabileceğini belirterek, uyarıda bulundu.

Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Arzu Dalmış, heyecan ile panik atağın birbirine karıştırıldığını söyledi. Panik atağın toplumda görülme oranın yüzde 2 -3 civarında olduğunu ve genelde 25 ile 45 yaş grubu arasında görüldüğüne dikkati çekti. 'Panik' ve 'atak' sözcükleri keskin bir anlam ifade ettiği için hastalara, sıkıntılarını anlatma noktasında cazip hale geldiğini vurgulayan Uzman Psikiyatrist Dalmış, "Dolayısıyla sıkıntılı da olsa, heyecanlı da olsa hasta, 'Ben de panik atak var' diyor. Oysaki panik atağı, gerçek bir tehlike olmaksızın, beklenmedik bir anda gelen fiziksel belirtiler ve bunlara eşlik eden yoğun korku tablosudur. Yaklaşık 10 dakika içinde şiddetlenir, 20 ila 30 dakika kadar sürer, çok nadiren 1 saate kadar ulaşır. Belirtileri ise, bir anda başlayan kalp çarpıntısı, titreme, terleme, göğüste sıkışma, nefes alamıyormuş gibi olma, üşüme gibi durumlar olabiliyor. Ancak bunların hepsi aynı anda olamayabiliyor. Tüm bu fiziksel belirtilerin hepsine yoğun ölüm korkusu, aklımı kaçıracağım korkusu veya çevreye ve bedene yabancılaşma duyguları da eşlik edebiliyor. Aslında baş dönmesi, çarpıntı gibi masum belirtileri kişi, bir felaket olacakmış gibi yorumluyor" dedi.

'KADINLARDA ERKEKLERE GÖRE DAHA FAZLA GÖRÜLÜYOR'

Psikiyatrist Dalmış, panik atağın kadınlarda erkeklere oranla daha fazla görüldüğünün alçını çizip, "Bir de şehir ortamında daha stresli bir yaşam olduğu için kırsala göre iki kat daha fazla görüyoruz. Düzensiz uyku, kafeini fazla tüketme de panik atağa sebep olabilir. Panik atağı yaşayan kişinin hayatı bir nevi açık cezaevi yaşantısına dönebiliyor. Çünkü daha önce panik atak yaşayan kişi, bunu yaşadığı yerlere gitmemeye çalışır. Örneğin otomobilinde yakalandıysa otomobil kullanmamaya başlar. Kişinin sosyal ortamı gün geçtikçe küçülür. İlk panik atak acil servislik yapar. Ancak bir dahaki sefere kişi hastaneye gitmez çünkü 20 ya da 30 dakika içinde geçeceğini bilir. Panik atağa yakalanmamak için her zaman düzenli uyku ve kafeinden uzak durmak gerekiyor" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

-Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi'nden görüntü

-Psikiyatri Uzmanı DR. Arzu Dalmış ile röp.

Haber - Kamera: Cemil SEVAL / MANİSA,

===========================

Antalya'nın yaban hayatı fotokapanda

Doğa Koruma ve Milli Parklar (DKMP) 6'ncı Bölge Müdürlüğü Antalya Şube Müdürlüğü'nün fotokapan çalışmaları kapsamında anavatanı Türkiye olan alageyikler, vaşaklar ile karakulak ve yaban keçileri doğal ortamında görüntülendi.

Antalya, Isparta ve Burdur illerinden sorumlu kapsayan DKMP 6'ncı Bölge Müdürlüğü'ne bağlı, Antalya Şube Müdürlüğü'nün, Antalya'nın çeşitli bölgelerindeki fotokapan çalışmalarında, çeşitli yaban hayvanları kameralarla görüntülendi. Görüntülerde, Toros dağlarının çeşitli kesimlerinde anavatanı Türkiye olan alageyikler ile yaban keçileri, karakulak, bir anne vaşak ile yavrusu yer alıyor. Antalya Şube Müdürü İsmail Kaya ve orman yüksek mühendisi Hasan Uysal ve şube müdürlüğü ekiplerinin çalışmaları neticesinde hazırlanan ve Antalya'nın zengin yaban hayatının yer aldığı yaklaşık dört dakikalık görüntüler, DKMP 6'ncı Bölge Müdürlüğü'nün sosyal medya hesaplarından da paylaşıldı.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

------------------------------

-Vaşaktan görüntü

-Vaşakın orman içinde gidişleri

-Yaban keçilerinden görüntü

-Keçinin kameraya yaklaşması

-Keçinin kamerayı farketmesi

-Alageyiğin kamera önünden geçmesi

-Alageyik sürüsünden görüntü

Haber-Kamera: Mehmet ÇINAR/ANTALYA,

=============================

Toplu ulaşım araçlarına detaylı temizlik

ANTALYA'da,  virüs kaynaklı salgın hastalıkların önüne geçmek ve yayılmasını önlemek amacıyla 32 tramvay ve resmi plakalı 180 otobüs, son seferlerinin ardından özel donanımlı 16 kişilik ekip tarafından temizleniyor. Antalya'da her gün yaklaşık 1 milyon kişinin kullandığı belediyeye ait toplu taşıma araçlarında virüs ve bulaşıcı hastalıklara karşı hijyen tedbirleri, koronavirüs salgını da göz önüne alınarak daha da artırıldı. Gün içinde binlerce Antalyalıya hizmet verilen araçlar, son seferlerin ardından detaylı temizlik işleminden geçiriliyor. Antalya Büyükşehir Belediyesi'ne ait 32 tramvay ile günlük rotasyona göre sefere çıkılan 180 resmi plakalı otobüsün, her gün son seferlerden sonra kapsamlı iç ve dış temizlikleri yapılıyor.

HER GECE 16 KİŞİLİK EKİP ÇALIŞIYOR

Sağlık Bakanlığı onaylı ilaçlarla araçların dış yüzeyi, araç içi metal plastik yüzeyleri ve tüm iç alanı ilaçlanarak steril hale getiriliyor. 16 kişilik ekip, dünyayı etkileyen koronavirüsü de dikkate alıp özel kıyafetlerle gün içinde binlerce kişinin kullandığı otobüsleri temizliyor. Bu işlemle bakteri ve bulaşıcı hastalıkların toplu taşıma araçları ile yayılmasının önüne geçilmesi amaçlanıyor.

Tramvay ve otobüsler, 24.00 ile 06.00 saatleri arasındaki temizlik işleminin ardından sefere çıkıyor.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

--------------

Halk otobüsünün gelişi ve dışının yıkanması

Özel kıyafet giyen görevlilerin araç içinde

El tutma, koltukların silinmesi

Tramvay içinde sprey sıkılması ve koltuklar

Temizlikden detay görüntüler

HABER: Ahmet İSTEK -KAMERA: ANTALYA,

===========================

Çin'in Türkiye yatırımı son 5 yılda yüzde 120 arttı

EKONOMİST Dr. Selman Özgün, son 5 yılda Çin'in Türkiye yatırımlarında yüzde 120'lik artış yaşandığını belirterek, "Türkiye'de yatırım yapmak, Türkiye'ye yönelmek, Türkiye'de yeni girişimlerde bulunmak isteyen Çinli sayısı artmış durumda" dedi.

Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği (GYODER) üyesi Helmann Consturaction firması Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Selman Özgün, Türkiye'deki yabancı konut satışları hakkında bilgi verdi. Dr. Selman Özgün, Türkiye genelinde 2019'da bir önceki yıla göre yüzde 14.7'lik artışla satış rekoru kırıldığını anlattı. 2019'da yabancıya 45 bin 483 konut satıldığını belirten Dr. Özgün, 2020 yılı sonunda ise bu sayının 55 binlere ulaşmasını beklediklerini söyledi. Yabancıya konut satışında İstanbul'un birinci, Antalya'nın ikinci ve Ankara'nın üçüncü olduğunu anlatan Dr. Selman Özgün, "Antalya ikinci il ama üçüncü Ankara ile arasında ciddi fark var. Antalya, Ankara'nın yaklaşık 3 katı yabancıya konut satışı yapmış durumda. Antalya ile birinci İstanbul arasındaki fark giderek azalmaktadır" diye konuştu.

SON 5 YILDA ÇİN'İN TÜRKİYE YATIRIMLARI YÜZDE 120 ARTTI

Pekin-Londra tren hattının yapılacağını belirten Dr. Selman Özgün, eski İpek Yolu güzergahında yapılacak tren hattının ticaretin yönünü değiştirebilecek bir proje olduğunu anlattı. Çinli şirketlerin son dönemde büyük oranda yatırım yapığını söyleyen Dr. Özgün, Türkiye'deki yatırımlarının 15 milyar doları geçtiğini açıkladı. Son 5 yılda Çin'in Türkiye yatırımlarında yüzde 120'lik artış yaşandığını anlatan Dr. Selman Özgün, Çin merkezli şirket sayısının bini aştığını söyledi. Bu yatırımların 2 katına çıkarılacak durumda olduğunu belirten Dr. Özgün, "Geçen dönemde Çinliler, Pekin-Londra tren hattı projesi nedeniyle daha çok lojistik alanında yatırım yapmak istedi. Lojistik merkezleri özellikle Antalya, Mersin, İstanbul gibi liman şehirler. Girişimde ve yatırımda bulundular. Lojistiğin yanında ayrıca sağlık, turizm, tarım ve diğer yatırımlarda da girişimde bulundular" dedi.

ÇİNLİ YATIRIMCI GÜVENLİ LİMAN ARAYIŞINDA

Dünyadaki ticaret dengesinin değiştiğini vurgulayan Dr. Selman Özgün, Çin'in çok kalabalık nüfuslu bir ülke olduğunu anlattı. Çin'deki konut fiyatlarının yüksek olduğunu vurgulayan Dr. Özgün, Çinlilerin yeni yatırım arayışlarına girdiğini söyleyerek, "Çin'de çok ciddi hava kirliliği var. Ülkelerini terk edip, iyi ülkelerde, iyi şartlarda çocuklarının eğitim alıp geleneksel ve kalabalık toplumdan uzaklaşmak istiyorlar. Bu yüzden kendilerini dışarıdaki güvenilir limanlara taşınmak istiyor. Türkiye olarak en güvenli ülkelerin başında gelmekteyiz" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

-------------------------------

-Selman Özgün ve DHA Muhabirinin sohbet etme görüntüsü

-Selman Özgün'den detay

-Selman Özgün'ün açıklamaları

HABER -KAMERA: Aslı DURAN /ANTALYA,

===============================

'Akdeniz foklarını yatak odasında rahat bırakın'

SU ALTI Araştırma Derneği Akdeniz Foku Araştırma Grubu (SAD-AFAG) Koordinasyon Kurulu Başkanı Cem Orkun Kıraç, Akdeniz foklarının Antalya falezlerindeki mağaraları yuva olarak kullandığını belirterek, bölgede denize girenleri uyardı. Kıraç, "Fokların yatak odası olarak görülen mağara ve çatlaklara girmeyin. Siz nasıl yatak odanızda yabancı birini istemezseniz onlar da istemez" dedi.

Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) tarafından nesli küresel ölçekte tehlikedeki hayvanlar grubu içinde olduğu belirtilen Akdeniz foklarının avlanması 1977 yılında yasaklanırken, 1991 yılından itibaren de yaşam alanlarının korunmasına başlandı. Yaşam alanlarının koruma altına alınmasıyla Akdeniz foklarını sayısında az da olsa artış gerçekleşti.

SAD-AFAG Koordinasyon Kurulu Başkanı Cem Orkun Kıraç, Akdeniz foklarının hassas, ürkek ve utangaç canlılar olduğunu söyledi.

Akdeniz fokunun son günlerde Antalya'nın falezler bölümünde sıkça görülmesinden  mutluluk duyduğunu aktaran Kıraç, "O bölgede 4 Akdeniz foku olduğunu biliyoruz. Bu foklar kış aylarında falezlerdeki mağara ve çatlaklarda yaşıyor. Yaz aylarında ise Olympos, Adrasan ve Gelidonya bölgesine göçüyor. Belki birkaçı orada kalıyor olabilir" dedi.

Akdeniz foklarının insanlara zarar vermeyeceğini vurgulayan Kıraç, şöyle konuştu:

"İnsanlardan şunu istiyoruz. Bir mağara ve yaşam alanı olan çatlaklara girmeyin. İkincisi, tur teknelerini mağaralar önünde demirleyip gürültü yapmayın. Bunun dışında Akdeniz fokunun yaşadığı çevrede denize girmenin, dalış yapmanın, balık tutmanın ve kano yapmanın hiçbir sakıncası yok. Onları rahatsız eden mağaralarına girilmesi ve hemen evlerinin önünde yapılan gürültü. İnsanlar bu iki unsura dikkat ettiği takdirde, Akdeniz fokları ürkmez ve korkmaz. Evinde yaşamaya devam eder. Aslında mağaralar onların yatak odası. Siz nasıl yatak odanızda yabancı birini istemezseniz, onlar da istemez."

Akdeniz foklarının boylarının 2 ila 2.30 metre arasında değiştiğini, yetişkinlerinin 300 kilograma kadar ağırlaştığını hatırlatan Kıraç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Falezlerde yaşayan foklar yetişkin diyebileceğimiz büyüklükteler. Dünya üzerinde 33 tür fok arasında tek ve çift yaşamayı seçmiş tek tür Akdeniz fokudur. Onlar sürü olarak yaşamak yerine tek ve çift olarak yaşamayı seçti. Son 20 yılda yaşam alanlarının daralması, evlerinde rahatsız edildikleri için yaşam alanlarından çekilmeleri bu türü tehdit eden başlıca unsur. Çünkü burada yavruluyor, burada yavrusunu büyütüyor. Neslin devamı için betonlaşmamış, el değmemiş alanlar bırakmamız lazım. İnsanların onların mağaralarına girmesi kaçmalarına neden oluyor. Tur teknelerinin, kanocuların bunlara çok dikkat etmesi lazım. Etik olarak, vicdanen mağaralara girmek doğru değil zaten. Mağaralara girildiğinde yaşam alanını terk etmek zorunda kalıyorlar ve neslini devam ettiremiyor. Bu çatlak ve mağaralar Akdeniz foklarının yatak odası. Dolayısıyla yatak odalarına kimse girmesin."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

--------------------------------

-Falezlerin dibindeki foklarından yakın plan

-Falezlerden görüntü

-Plaj ünitesinden foklara pan

-Fokların yakın plan yüzerken

HABER: İbrahim LALELİ- KAMERA: ANTALYA,

================================

Hukuk profesörü, 'Anayasa'yı roman kurgusunda kitaplaştırdı

ANTALYA'da, hukuk profesörü Ayşe Odman Boztosun, kızının kahramanı olduğu 'Anayasa Candır' adlı kitabında, anayasayı, devlet, özgürlükler, temel haklar ve hukuku bir roman kurgusu içinde anlattı. Çizimler ve emojilerle süslenen kitap, 11-12 yaşından itibaren her yaşa hitap ediyor.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan, yüksek lisansını Oxford Üniversitesi'nde yapan ve 2009'dan bu yana Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak görev yapan Prof. Dr. Ayşe Odman Boztosun, 'Anayasa Candır' adlı kitabında, devlet, özgürlükler, temel haklar ve hukuk gibi soyut kavramları somutlaştırarak, bir roman kurgusu içinde anlattı. Kitabının ana karakterini kurgularken 13 yaşındaki kızı Esma Zeynep'ten ilham alan Prof. Dr. Boztosun, kitabındaki 'Zeyno' karakterinin, 'Akış' adlı uzay aracıyla çıktığı yolculukta devletle söyleşirken, hem anayasayı ve anayasal düzeni tanıdığını, hem de bir vatandaş olmanın farkına ve tadına vardığını belirtti.

'ÖYKÜLERİN GÜCÜYLE SOYUT KAVRAMLARI SOMUTA İNDİRMEK İSTEDİM'

25 yıllık hukukçu öğretim üyesi, aynı zamanda 17 ve 13 yaşında iki çocuk annesi olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Boztosun, 'Anayasa Candır' adlı kitabı yazma öyküsünü, şöyle anlattı:

"Çocuklarım Mehmet Kerem ve Esma Zeynep'i masallarla büyüttüm. Öykülerin gücünü de o zaman keşfettim. Bir hukuk profesörü olarak anlatma sorumluluğunda olduğum kavramlar, soyut kavramlar olması nedeniyle anlaşılması zor kavramlar. İşte bu kavramları somuta indirmek gerektiğini fark edince böyle bir kitap yazmak istedim."

'HER ŞEY BİR SU DAMLASIYLA BAŞLIYOR'

Anayasa Candır'da her şeyin bir su damlasıyla başladığını anlatan Prof. Dr. Boztosun, "Bu su damlası anayasa oldu. Su saflığın, bereketin, temizliğin simgesidir. Saf bir su damlası olan anayasa, yavrusu devleti de iyi, temiz ve bereketli kılıyor. Kitabımda devleti bir bulut olarak simgeleştirdim. Tüm toplumsal hayatı kapsayan, her yere yayılan bir düzen bulutu. Özgürlüklerin karakterleri de kelebekler. Yaşam özgürlüğünden, bilim, sanat, düşünce, inanç, vicdan ve haberleşme özgürlüğüne kadar her biri ayrı bir kelebek" dedi.

'ANNEM ÇOK BEĞENDİ'

Anayasa Candır kitabını annesi Zeynep Demircioğlu'nun (75) da zevkle okuduğunu anlatan Prof. Dr. Ayşe Odman Boztosun, "Annem kitabımı okuduktan sonra 'Keşke bize de gençken devlet, anayasal düzen bu şekilde anlatılsaydı. O zaman vatandaş olarak devletimizle çok daha güçlü bağlar kurardık' demişti" diye konuştu.

'ESMA ZEYNEP KİTABA İLHAM VERDİ'

Kızı Esma Zeynep'in kitaba ilham veren kişi olduğunu söyleyen Prof. Dr. Boztosun, kızının da tıpkı kitabın ana karakteri Zeyno gibi sorular soran, öğrenmek isteyen günümüzün gençlerinden olduğunu söyledi. Prof. Dr. Boztosun sözlerini şöyle sürdürdü:

"Kitaptaki Zeyno bugünü simgeleyen Z kuşağı genci. İçten, rahat, akıllı sorular soran. Gerçekten öğrenmek istiyor. Öğrenmek istediği kavramlar anayasa, devlet hukuk, özgürlükler, haklar. Bunları sorarak öğreniyor. Zeyno, akıl ışınlarıyla Akış diye bir uzay aracıyla yolculuğa çıkıyor. Aslında kendi içsel yolculuğuna çıkıyor. Zeyno devlet ile söyleşerek hem anayasayı ve anayasal düzeni tanıyor; hem de bir vatandaş olmanın farkına ve tadına varıyor. Bu kitap tamamen mantıksal bağlar üzerine kurulu bir yolculuk öyküsü. Eğlenceli, heyecanlı bölümler de var. İçinde Zeyno ile devletin duygularını ifade eden çizimler ve emojiler de var. Küçük küçük heyecanlı kısımlar var. Sıkılmadan zevkle okunabileceğini düşünüyorum."

TÜRKİYE'DE BU ŞEKİLDE YAZILAN İLK KİTAP

"Anayasa'yı toplumun büyük kesimi okumuyor. Ayrıca bunun çok hacimli bir kitap olduğunu sanıyor. Bazıları da anayasa deyince hukuk külliyatının tamamı zannediyor" diyen Prof. Dr. Boztosun, şöyle devam etti:

"Bazı kişiler de anlayamayacaklarını düşünerek belki hiç kapağını açmıyor. Bu kitapla, Türkiye'de ilk kez Anayasa'mız hepimizin anlayacağı bil dille bir roman kurgusu içinde yazılmış ve okuyucuyla paylaşılmış oldu."

'KİTABA İLHAM VERMEK ÇOK GURUR VERİCİ'

Kitabın ilham kaynağı 8'inci sınıf öğrencisi Esma Zeynep ise annesinin yazdığı kitabın kahramanı olmanın çok gurur verici olduğunu belirterek, "Özellikle alanında yazılan ilk kitabın kahramanı olmak çok mutlu edici" dedi. Esma Zeynep, kitabın ilk okuyucusu olduğunu da belirtti. Kitabı okuduğunda çok karmaşık olarak düşündüğü hukukun işleyişinin ne kadar kolay olduğunu anladığını söyleyen Esma Zeynep, "Kitabı okuduktan sonra annem gibi hukukçu olmayı bile düşündüm" dedi.

'EN ÇOK KELEBEKLER VADİSİNİ SEVDİM'

Annesinin yazdığı ve kendisinin kahramanı olduğu Anayasa Candır kitabındaki en sevdiği bölümün tüm özgürlüklerin anlatıldığı kelebekler vadisi olduğunu söyleyen Esma Zeynep, "Kelebekler çok hoşuma gitti. Oradaki kelebekler çok güzel şekilde tasvir edilmişti. Bizim özgürlüklerimizi temsil eden bütün kelebeklerin renkli şekilde anlatılması, aklımda çok güzel yer aldı" diye konuştu.

'KÜÇÜK PRENS VE SOFİ'NİN DÜNYASI'NI HATIRLATIYOR'

Anayasa Candır kitabının içtenliği ve yalınlığıyla Küçük Prens ve Sofi'nin Dünyası'na benzetildiğini söyleyen Prof.Dr. Boztosun, bundan da mutluluk duyduğunu söyledi. Prof.Dr. Boztosun, "Küçük Prens ile olan benzerliği, Anayasa Candır'ın da evrensel mesajlar vermesi. Sofi'nin Dünyası ile olan benzerliği ise aklın ve sorgulamanın değerinin vurgulanması" dedi.

KİTAP ORTAOKUL VE LİSELERE ULAŞTIRILACAK

Kitabının doğu illerinden başlayarak ortaokullara ve liselere ulaştırılmasına yönelik bir sosyal girişimcilik modeli üzerine çalıştıklarını da sözlerine ekleyen Prof.Dr. Boztosun, "Hedefimiz Anayasa Candır'ın yaygın bilinirliğe sahip olması ve insanımızın bu kitap üzerinden Anayasa'mızı tanıması, anayasal özgürlüklerinin ve haklarının farkına varması, vatandaşlık bilincini geliştirerek ve devletin işleyişini anlayarak 'Devlet benim' diyebilmesi" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

------------------------------

-RÖP1: Prof. Dr. Ayşe Odman Boztosun ile röportaj

-RÖP2: Kızı Esma Zeynep ile röportaj

-Anayasa kitabındaki bir madde ve yazdığı kitaptaki kurgu karşılığı

-DHA Muhabiri Selma Kunar ile birlikte yürürken

-Hukuk Fakültesi dış plan

-Prof. Dr. Ayşe Odman Boztosun, okulda ders anlatırken

HABER: Selma KUNAR- KAMERA: Ahmet İSTEK/ANTALYA,


Kaynak: Demirören Haber Ajansı / Güncel

Antalya Akdeniz Ordu Güncel Haberler

title