Ayşegül Doğan'dan Feti Yıldız'a "Kırmızı Çizgi" Yanıtı: "Kırmızı Çizgiler Yerine Gelin, Barış Hukukunu Ortaya Koyalım"

Güncelleme:
Facebook'da Paylaş Twitter'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş Google News'de Paylaş

DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız'ın "Kırmızı çizgileri"ne ilişkin açıklamasını değerlendirdi. Doğan, "Partimizin programı, tüzüğü, bugüne kadar bu uğurda ödediği bedeller, göze aldığı riskler ortada. Dolayısıyla bizim Feti Yıldız ve tüm siyasi partilere az önce söylemek istediğim de buydu. Kırmızı çizgiler yerine gelin böyle çizgiler koymayalım. Barış hukukunu ortaya koyalım" dedi.

(ANKARA) - DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız'ın "Kırmızı çizgileri"ne ilişkin açıklamasını değerlendirdi. Doğan, "Partimizin programı, tüzüğü, bugüne kadar bu uğurda ödediği bedeller, göze aldığı riskler ortada. Dolayısıyla bizim Feti Yıldız ve tüm siyasi partilere az önce söylemek istediğim de buydu. Kırmızı çizgiler yerine gelin böyle çizgiler koymayalım. Barış hukukunu ortaya koyalım" dedi.

DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, partisini dün yapılan Merkez Yürütme Kurulu toplantısına ve Türkiye'de güncel gelişmelere ilişkin Genel Merkezde basın toplantısı düzenledi.

Doğan, asgari ücrete yapılan yüzde 27'lik zam sonrasında belirlenen yeni asgari ücretin 28 bin 75 lira olmasına ilişkin "Biz DEM Parti olarak asgari ücretin en az 46 bin TL olması gerektiğini söyledik. Oysa açıklanan asgari ücret ne? 28 bin 75 lira olarak açıklandı. Bu kabul edilemez bir şey. Biz buna yalnızca kabul edilemez deyip geçmiyoruz. Buna karşı mücadele ediyoruz. Bu şartlar altında yaşamak zorunda bırakılanlarla birlikte mücadele mücadele ediyoruz ve emeğin değersizleştirilmesine karşı da mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimizi ifade ediyoruz" dedi.

Doğan'ın konuşmasında öne çıkan konular ise şöyle:

"Yürütülen süreç müspet, menfi bir şekilde tartışılıyor. Biz olumlu tartışılmasından yanayız. Umutların kırılmamasından, aksine güçlendirilmesinden yanayız çünkü diyoruz ki: 'Farklı fikirler süreci zayıflatmaz. Eleştiriler ve öneriler süreci zayıflatmaz. Aksine güçlendirir ama maksatlı saldırılar süreci zayıflatmaya dönüktür.' Birinci aşamayı geride bıraktığımızı daha önce de sizlerle paylaşmıştık. MYK'mız elbette ikinci aşamayı değerlendirdi çünkü ikinci aşamanın eşiğindeyiz. İkinci aşama DEM Parti için yasal düzenlemeleri ifade ediyoruz. Bizim için siyasi zeminin hukukla desteklenmesini ancak bununla tescillenebileceğini ifade ediyor.

Biliyorsunuz son günlerde DEM Parti İmralı Heyeti'nin hem Sayın Öcalan'la görüşmesi hem de o görüşmenin akabinde siyasi partilerle yine görüş alışverişinde bulunması, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş'la bir araya gelmesi ve görüşmeler sonrası yaptığı açıklamalar da bize şunu gösteriyor. Tartışmalar bu şekilde olduğu için net bir cümleyle ifade etmek istiyorum. 'Süreç tıkanmış, süreç yavaşladı mı? Süreç rölantide mi? Süreç ilerliyor mu? İlerliyorsa nasıl ilerliyor?' soruları var. Net bir cümleyle ifade etmek gerekirse sürecin ilerlediğini söyleyebiliriz. Süreç ilerliyor. Her şeye rağmen ilerliyor. Algılara rağmen ilerliyor. Olması gereken hızda olmamasına rağmen ilerliyor. Olması gereken hızdan kastımız şu toplumsal beklenti görünen çok açık toplumsal beklenti bu hukuki düzenlemelerin bir an evvel hayata geçirilmesi. Hem demokratikleşmenin sağlanması hem de artık ihtiyaç duyulan adaletin geciktirilmeden sağlanabilmesi için adım atılmasıdır.

Neticede siyasi partiler de geçtiğimiz haftalarda Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'na ilişkin kendi raporlarını ayrı ayrı sundular. Raporlar tartışma yarattı. Her siyasi parti kendi bulunduğu yerden meseleye bakışını da bir şekilde ortaya koymuş oldu. Bu vesileyle Kürt sorununa siyasi partilerin bakışı da bu raporlar aracılığıyla Komisyon'a ve tutanaklara yansımış oldu. Bir tartışma konusu da oluşturdu. Eksik bulanlar var, hayal kırıklığı yaşayanlar var. Biz DEM Parti olarak tabii ki sorunun neden ve sonuç ilişkisini kurabilmiş raporların önemli olduğunu düşünüyoruz. Ancak bu konuda eksiklik yaşayan siyasi partilerin ya da eksik bulunan bazı raporların da olduğunu ifade etmeliyiz. Bunların da süreç içerisinde tamamlanmasını ümit ediyoruz.

İkinci aşamanın çok önemli eşiği ortak rapor. Komisyon'dan beklentinin tıpkı Komisyon'un kurulduğu zaman ifade ettiği yazılı olarak da açıkladığı, kamuoyuna Sayın Kurtulmuş'un da Komisyon Başkanı olarak açıkladığı konu biz Komisyon'dan Türkiye olarak, yani Cumhuriyet Halk Partisi olarak değil, bir yasal düzenlemeye ilişkin teklifte bulunmasını bekliyoruz. Her siyasi parti bu konuya ilişkin farklı pozisyona sahip olabilir.  Bu pozisyonlara ilişkin tartışmalar yürüyebilir. Bu pozisyonslara ilişkin eleştiriler olabilir, öneriler olabilir. Tüm siyasi partiler de bu eleştiri önerileri demokratik bir olgunlukla karşılamalı ve gayretleri bunu gidermeye dönük olmalı. Önümüzdeki dönemde de ortaklaşabilecekleri nokta Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu yasal düzenlemelere ilişkin olmalı. Siyasi partiler şartlarla, olmazlarla değil olurlarla masaya gelmeli çünkü beklenen bu, ihtiyaç da bu. O halde eşik dediğimiz yere hızla atlayabileceğimiz bir ortak rapor yazım komisyonundan oluşturulduğunu biliyorsunuz. Tabii ki bu komisyon tek başına devasa Kürt meselesini ve dolayısıyla Türkiye'nin demokrasi sorununu çözemez ama bunun için ortak bir teklif çıkarabilir ve bu toplumsal konsensüsü Meclis'te bir barış mesaisi dönüştürebilir. Ortak bir zeminin inşa edileceği kritik bir aşamada kritik bir sorumlulukla karşı karşıya komisyon beklentimiz, temennimiz ve bütün gayretimiz bu çalışmanın hızlı ve rasyonel bir şekilde ilerlemesidir.

"COVID düzenlemesi adeta bir hukuk krizi haline geldi"

Siyasi partilerin raporlarından da görmüşsünüzdür. Bazı siyasi partiler Kürt sorunu demekten imtina etmiş. Oysa sorun apaçık ortada Kürt sorunu. Bunu Türkiye'de böyle adlandırmasak da Türkiye dışında böyle konuşuluyor. Bölgesel etkileri itibariyle böyle. Uluslararası etkileri itibariyle böyle. Sorunu doğru tanımlayınca, doğru teşhis edince, doğru tespit edince gerçekçi yöntemlerle ilgili ilerlemekte daha kolay olabilir. Bu raporun yine ilgili komisyonlara yani Meclis'in ilgili komisyonlarına ve Genel Kurulu'na ortak tavsiyeler sunmasından bahsettik.

Yargı paketlerine sığdırılamayacak kadar çok önemli konu başlıklarını hayati meseleleri yargı paketleri üzerinden takip ediyoruz. 11. Yargı Paketi de böyle takip edildi. Mevcut sorunları çözmek için getirilmesi gereken ya da öyle düzenlenmesi gereken paketler ne yazık ki bu sorunlara deva olabilecek şekilde düzenlenmiyor, çare olmuyor. Yeni sorun alanları oluşturuyor. Yeni eşitsizlikler yaratıyor. Yeni adaletsizlik biçimleri üretmeye devam ediyor. 11. Yargı Paketi de bu açıdan baktığımızda buna hakikaten kötü bir örnek teşkil etti. COVID düzenlemesi adeta bir hukuk krizi haline geldi. Yine eşitsizlik dolayısıyla adalet vaadi yerine gelmedi. Toplumun adalet duygusu bir kez daha incindi. Siyasi tutsakları kapsamadı, görmezden gelindi. Hiçbir yargı paketi bugüne kadar Türkiye'de adalet ve eşitlik sunmadı. Bundan sonra sunmasını en azından temenni ediyoruz. 11. Yargı Paketi ile ilgili çokça tartışma oldu ama tüm tartışmalara rağmen geçti. Bundan sonra önümüzdeki günlerde yapılacak hukuki ve yasal düzenlemelerle toplamında bahsettiğimiz bu eşitsizliklerin, adaletsizliklerin ve anti antidemokratik uygulamaların giderilmesini bekliyoruz. Bunun için mücadele edeceğiz.

"Tehdit olarak ifade edilen konular ve konu başlıkları diyalog yoluyla çözülebilir"

Suriye'de 10 Mart Mutabakatı ile ilgili biliyorsunuz çeşitli tartışmalar var, çeşitli açıklamalar görüyoruz. Biz de yakından ve dikkatle takip ediyoruz. Yalnızca takip etmiyoruz. Bu konuda da mücadele ediyoruz. Çeşitli diplomatik görüşmeler yürütüyoruz çünkü biliyoruz ki demokratik bir Suriye aynı zamanda Orta Doğu'daki demokrasiye katkı sağlayacak. Türkiye'deki demokrasiye katkı sağlayacak. Tıpkı Türkiye'deki demokratikleşmenin bölgesel etkilerinin olabileceği gibi orada yaşanan gelişmeler de burayı etkiliyor ve etkileyecek. Biz başta 10 Mart Mutabakatı olmak üzere diğer tüm sorunlu alanlarla ilgili diyalog ve müzakere yönteminin esas alınması gerektiğini düşünüyoruz. Demokratik bir süreç için yapılması gereken bu. Tıpkı Türkiye'de olması gereken gibi ancak tehdit olarak ifade edilen konular ve konu başlıkları diyalog yoluyla çözülebilir. Tehdit değil bir fırsata dönüştürülebilir diyalog kurarak tehdit olarak görünen esasında tehdit teşkil etmeyen konular.

"TFF caydırıcılık şöyle dursun adeta teşvik edercesine bir ceza verdi"

Eğer birine dönük ırkçılık yapılıyorsa bu bir gün hepimize dönebilir. Bunu herhangi bir küfür ya da tezahürat deyip geçiştiremeyiz. Konumuz daha önce nasıl Beyaz Toros tesadüfen seçilmediyse bu defa Leyla Zana ismi de tesadüfen seçilmedi. Tribünlerde yaşananlara kötü tezahürat, çirkin söz, kötü söz deyip geçiştiremeyiz. Böyle yaklaşamayız. Bu ırkçılık, adını koymak gerekir. Bu cinsiyetçilik, adını koymak gerekir. Leyla Zana Kürt olduğu için hedef alındı. Bunu da açıkça söylemek gerekir. Leyla Zana Kürtlerde temsil ettiği değerler dolayısıyla hedef alındı. Bunu yalnızca onun şahsına dönük bir hedef alma olarak değerlendirmemek gerekir. Daha ötesinde söylenmek istenenleri görmek ve buna göre pozisyon almak gerekir. Hamasetten, kandan, çatışmadan beslenenler kesinlikle kaybedecekler. Ancak gelin onlara karşı birlikte mücadele edelim. Gelin sesimizi birlikte yükseltelim. Kime yapıldığına bakmadan ırkçılığın karşısında duralım. Kime yapıldığına bakmadan cinsiyetçiliğin karşısında duralım.

İnsan hakkı savunuculuğu, demokratlık, barış istemek, barış için mücadele etmek, hak savunucusu olmak bunu gerektirir. Eğer bunu bir kurtuluş olarak görüyorlarsa Kürt'e yapıldıysa susalım, Ermeni'ye yapıldıysa susalım, eleştirel gazetecilik yapılan birine yapıldıysa susalım, görmeyelim demek bu çemberin dışındaymış gibi düşünenlerin kurtarmadı, kurtarmayacak. O yüzden gelin Kürtlere ve kadınlara yönelik bu ırkçı, cinsiyetçi saldırıyı, bu nefret söylemini bir tesadüf olarak değerlendirmek ya da işte TFF'nin futbol disiplin kurulunun ifade ettiği gibi çirkin ve kötü tezahürat demek yerine adını koyarak karşısında pozisyon alalım. Üstelik ne yapıyor Futbol Federasyonu? Beklenen bu değil. Beklenen sporun bir ülkedeki barış arayışına, bir ülkedeki demokrasi arayışına katkı sunması, karşısında durması değil. Teşvik gibi bir ceza var ortada. Caydırıcılık şöyle dursun adeta teşvik edercesine bir ceza veriliyor. Sanki mükafatlandırılmak isteniyor bu insanlar.

Diyarbakır'da 4 Ocak'ta miting düzenlenecek

Önümüzdeki dönem planlamaları takdir edersiniz ki ağırlıklı olarak barış ve demokratik toplum süreci ile ilgili ekmek ve barış kampanyamız bir yandan çeşitli şekillerde devam edecek. Merkezi Örgütlenme Komisyonumuz ve diğer komisyonlarımız bu başlıklarla ilgili planlamalar netleştikçe sizlerle paylaşacaklar. Biz de paylaşacağız ancak yeni yılın ilk mitingine ilişkin ben buradan size bir bilgilendirmede bulunmak istiyorum. Diyarbakır'da Demokratik Kurumlar Platformu 4 Ocak'ta "Umut ve Özgürlük" mitingi düzenleniyor, İstasyon Meydanı'nda olacak. Mitinginde DEM Parti ve pek çok kurum, pek çok siyasi partinin bulunacağı bir mitingden bahsediyoruz. Bu mitingle ilgili çok çeşitli manipülasyonlar yapıldı, çok farklı algılar yaratılmaya çalışıldı.

"Hala Demirtaş ve Yüksekdağ ve Kobani kumpas davası tutsaklarının neden içeride olduklarına dair hukuken yanıt verilemiyor"

Aramızda olması gereken arkadaşlarımız hala aramızda değiller. DEM Parti adına 2025 yılının tüm Türkiye halklarının yeni yılını bütün yaşanan bu adaletsizliklere rağmen, mücadele kararlılığı ve azmimizle bunları başaracağımıza dönük inancımızla kutluyorum. Ancak eksiğiz, yarımız, yoksunuz. Bu eksiklik, yarım kalma hali ve yoksun kalma halinin önümüzdeki yıl, hatta önümüzdeki yıla kalmadan giderilmesini istiyoruz. Bakınız hala Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları uygulanmıyor. Hala AYM kararları uygulanmıyor. Hala Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ve Kobani kumpas davası tutsaklarının neden içeride olduklarına dair hukuken yanıt verilemiyor. Bunu bütçe görüşmelerinde Adalet Bakanı Sayın Yılmaz Tunç'a da sorduk. Bir dakika dahi içeride kalması hakikaten anayasal olarak bir suç teşkil ediyor. Bir darbe anayasasının bile gerekleri yerine getirilmiyor. Biz bu yeni yıla arkadaşlarımızla, özlediklerimizle, hasret kaldıklarımızla birlikte girmek ve onlarla mücadelemizi güçlendirmek istiyorduk. Bunu hala istiyor istiyoruz. Temenni ediyoruz. Bunun için mücadele ediyoruz. Bir an önce gerçekleşmesini istiyoruz."

Doğan, basın açıklamasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız'ın "Kırmızı çizgileri" olduğuna ilişkin açıklamasının hatırlatılması üzerine Doğan, şöyle konuştu:

"Merkez Yürütme Kurulumuzda da tartışıldığı gibi biz kırmızı çizgilerle masaya gitmek yerine olurlarla masaya gitmek gerektiğini düşünüyoruz. Bu konudaki tavrımız da son derece açık bizim. Hiç bir gizli saklı tarafı da yok. Raporumuzda bildiğiniz gibi komisyona iletildi, farklı şekillerde tartışılmaya çalışıldı. Ayrılıkçı bir rapormuş gibi konuşmaya çalışanlar bile oldu. Aksine biz bir arada yaşamın nasıl mümkün olabileceğine ilişkin sorulara en gerçekçi yanıt veren siyasi parti nasıl olabilir? Eşitlikle olabilir, adaletle olabilir, özgürlükle olabilir. Bu konuda en tutarlı siyasi parti neden DEM Parti? Bu konuda da bir tevazu göstermemize sanıyorum gerek yok. Mücadelemiz ortada. Partimizin programı, tüzüğü, bugüne kadar bu uğurda ödediği bedeller, göze aldığı riskler ortada. Dolayısıyla bizim Feti Yıldız ve tüm siyasi partilere az önce söylemek istediğim de buydu. Kırmızı çizgiler yerine gelin böyle çizgiler koymayalım. Barış hukukunu ortaya koyalım. Rasyonel bir biçimde ortaya koyalım. Şimdi silah bırakmış bir örgütten bahsediyoruz. Hatta silahlarını yakmış bir örgütten bahsediyoruz. Böyle bir siyasal irade ortaya koymuş. Kendini fesetmiş bir örgütten bahsediyoruz. Apaçık bir 27 Şubat çağrısı vardır. Biz bunu Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı olarak ifade ediyoruz. Bir stratejik karardan bahsediyoruz. Bunun bir stratejik karar olduğunu, bunun bu şekilde değerlendirilmesi gerektiğini Sayın Öcalan da defaatle ifade etti.

"Kırmızı çizgilerle değil, olurlarla, asgari müştereklerle ortak bir dil yaratmak durumdayız"

Türkiye'de silah bırakanlar, bu konuda stratejik karar verenler, fesh olmuş bir örgütün mensupları Türkiye'ye nasıl dönecekler? Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarından bahsediyoruz. Şimdi gerçek bu. Bu gerçeğe çare üretmek siyasetin işi. Kavga ederek değil, konuşarak, diyalogla, temasla, tekrar ediyorum, kırmızı çizgilerle değil, olurlarla, asgari müştereklerle ortak bir dil yaratarak, o dili yöntemde ve uygulamada göstererek, bütüncül bir şekilde parçalayarak, parçalara ayırarak ya da kategorize ederek değil, bir bütün yaklaşarak bir çözüm bulmak durumundayız. Hangi parti olursa olsun bu şekilde yaklaşmalı. O yüzden biz DEM Parti olarak ortak rapor yazım sürecinde ilgili komisyonlara ve Meclis Genel Kurulu'na farklı düşünen siyasi partilerin farklılıklarını ve özgürlüklerini koruyarak ancak Türkiye'nin genelinin 86 milyonun geleceği için ortak noktalarda buluşabileceklerini düşünüyoruz."

Kaynak: ANKA / Güncel