2026 Bütçesi TBMM Genel Kurulu'nda... Dem Partili Sancar: 13, 14 Ayı Bulan Bu Süreçte Barış Hukukun Sütunlarını Çoktan Dikmiş Olmamız Gerekiyordu

Güncelleme:
Facebook'da Paylaş Twitter'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş Google News'de Paylaş

DEM Parti Şanlıurfa Milletvekili Mithat Sancar, "Barış kalıcı değilse zaten barış durumundan söz edemeyiz, bunun için de barış hukukuna ihtiyacımız var. Şimdi, barış hukukunu kurmanın zamanıdır. Aslında geciktik bile, 13, 14 ayı bulan bu süreçte barış hukukun sütunlarını çoktan dikmiş olmamız gerekiyordu. Meclis, barışın hukukunu kurarak yeni yüzyılı demokrasi, özgürlük, eşitlik üzerine inşa etme imkanına sahiptir" ifadesini kullandı.

(TBMM) - Dem Parti Şanlıurfa Milletvekili Mithat Sancar, "Barış kalıcı değilse zaten barış durumundan söz edemeyiz, bunun için de barış hukukuna ihtiyacımız var. Şimdi, barış hukukunu kurmanın zamanıdır. Aslında geciktik bile, 13, 14 ayı bulan bu süreçte barış hukukun sütunlarını çoktan dikmiş olmamız gerekiyordu. Meclis, barışın hukukunu kurarak yeni yüzyılı demokrasi, özgürlük, eşitlik üzerine inşa etme imkanına sahiptir" ifadesini kullandı.

TBMM Başkanvekili Bekir Bozdağ'ın başkanlığında toplanan TBMM Genel Kurulu'nda Cumhurbaşkanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın 2026 yılı bütçeleri görüşülüyor. Bütçeler üzerinde grubu olan siyasi partiler görüş ve önerilerini dile getiriyor.

DEM Parti Muş Milletvekili Sümeyye Boz Çakı, bütçe harcamalarının yüzde 99'unun cari transferlerden oluştuğunu belirterek, bunun bütçenin gerçek işlevini ortaya koyduğunu söyledi. Cari transferlerin, halktan, işçiden, emekçiden ve küçük esnaftan toplanan kaynakların aşağıdan yukarıya yeniden dağıtılması anlamına geldiğini ifade eden Boz Çakı, bütçenin toplumun refahı yerine sistemin açıklarını kapatmaya hizmet ettiğini kaydetti.

Kriz derinleşirken kamusal desteklerin artması gerekirken her yıl budandığını belirten Boz, "Ekonominin daraldığı, yoksulluğun arttığı bir dönemde tasarrufun hep aşağılardan, hep tabandan başlaması işte bu bütçenin sınıfsal yapısını çok net ortaya koyuyor" dedi.

SGK'nin yalnızca mali bir kurum olmadığını, milyonlarca yurttaşın tedaviye erişiminin kapısı olduğunu vurgulayan Boz Çakı, sözlerini şöyle sürdürdü:

"2025'te sağlık harcamalarının yüzde 60'ın üzerine çıkmasına rağmen işsiz kalan, güvencesiz kalan yurttaşlar prim borcunu ödeyemediği için tedavi alamadı, muayene olamadı ve aynı zamanda tahlil yaptıramadı. Sayıştay raporlarına göre SGK'nin 318 milyar TL alacağı var ve bu alacağın en büyük kısmı ise işverenlerden oluşuyor ancak devlet ne yapıyor? Gidip büyük işverenlerden, patronlardan bu vergileri tahsil etmek yerine yine işçinin, emekçinin, yoksulun ümüğünü sıkıyor, oraya dadanıyor.

Emeklilere geldiğimizde 5510 sayılı Yasa'yla kamu emekçileri kazanılmış olan haklarının önemli bir kısmını yitirdi, maaşları yoksulluk sınırının çok çok altına düştü, hatta açlık seviyesine geriledi. Sayın Bakan, günün sonunda başka mecralarda da yaptığınız gibi siz de gelip bu kürsüden emeklilik sistemini öveceksiniz, asgari ücretin Avrupa'dan daha iyi durumda olduğunu savunacaksınız ki hatta, yaptınız da. 'Biz emeklilerin primini ödemesi çok zor olmasına rağmen yirmi yıl ödeme aldık ama onlara kırk yıl boyunca ödeme yapıyoruz' dediniz ve bu haliyle Raci Kaya'ya da ilham kaynağı oldunuz ki kalkıp emeklilerin maaşlarının düşük olmasını onların çok yaşamasına bağlayabildi örneğin."

Sancar: Dünyada ve bölgede yaşanan değişim siyasal mimarinin kökten değişmesidir

DEM Parti Şanlıurfa Milletvekili Mithat Sancar, yıllardır barışı savunduklarını ve barışı konuştuklarını belirterek, barış kavramının bu topraklarda çoğu zaman naiflikle eş tutulduğunu söyledi. Barış savunucularının, en kırılgan ateşkeslerde dahi barışı inşa etme imkanını aradığını ifade eden Sancar, yıllardır barışı savunduklarını ve barışı konuştuklarını belirterek, barış kavramının bu topraklarda çoğu zaman naiflikle eş tutulduğunu söyledi.

Barışı inşa etmenin yolunun toplumsal müzakere ve demokratik siyasetten geçtiğini vurgulayan Sancar, 27 Şubat barış ve demokratik toplum deklarasyonuna dikkat çekti. Bu deklarasyonun ruhunun, konuşarak tek bir kişinin bile hayatının kurtarılabilmesini en büyük görev olarak gördüğünü ifade eden Sancar, söz konusu açıklamanın 22 Ekim 2024'te yapılan konuşmaya tarihi bir karşılık olduğunu söyledi. Sancar, şu ifadeleri kullandı:

"'Silah konuşmanın önünde engelse o zaman bu engeli kaldırmakla başlayalım, konuşarak çözüme gidelim', 'diyalogla çözümü yaratalım' demektir. Aslında, çatışma, nefret, kin ve savaş zihinlere yerleştirildiğinde kolayca dönüştürülemiyor, bunu dünyadaki pek çok tecrübeden biliyoruz ama bizim bunu dönüştürme sorumluluğumuz var. Şimdi içinde bulunduğumuz dönem bu sorumluluğun hayati bir hal aldığı zaman dilimidir. Dünyada ve bölgede yaşanan değişim basit bir düzenleme değil, siyasal mimarinin kökten değişmesidir.

Bugüne kadar hep Orta Doğu'da yaşanan gelişmelerin Türkiye'ye etkisini konuştuk, şimdi Türkiye'den Orta Doğu'ya yayılacak etkileri konuşma zamanı. Gelin, hep birlikte Orta Doğu'yu barış ve demokrasi yoluyla dönüştürmenin öncüsü olalım ve hep birlikte modelini oluşturalım. Büyük barışı ancak böyle kurabiliriz. Başta Suriye olmak üzere, bölgenin tümünü kapsayacak demokratik, eşitlikçi, özgür bir düzenin yolunu bizler hep birlikte kuralım.

"Meclis, barışın hukukunu kurarak yeni yüzyılı demokrasi, özgürlük, eşitlik üzerine inşa etme imkanına sahiptir"

Barış kalıcı değilse zaten barış durumundan söz edemeyiz, bunun için de barış hukukuna ihtiyacımız var. Şimdi, barış hukukunu kurmanın zamanıdır. Aslında geciktik bile, 13, 14 ayı bulan bu süreçte barış hukukun sütunlarını çoktan dikmiş olmamız gerekiyordu. Barış hukukunun üç boyutu var. Biri, çatışmasızlığı kalıcı hae getirmek ve bunu sağlayacak hukuksal düzenlemeleri yapmak; barış hukukunun birinci boyutu bu. Çatışmayı ancak böyle kalıcı olarak sonlandırabiliriz ama çatışmayı bitirmek barışı sağlamaya yetmez. İki, çatışmayı doğuran sorunları çözmeye yönelik yöntemler geliştirmek ve düzenlemeler yapmaktır. Çatışmanın bir sebebi, bir kaynağı vardır, burada da adı Kürt sorunudur. Bu sorunu çözecek yolları açalım, temelleri atalım, bunun hukukunu oluşturalım. Üçüncü, barışı bütünsel hale getirecek çalışmalar, düzenlemeler, tedbirlerdir. Bunların da temelinde demokratikleşme ve demokratik toplumun inşası yer alır.

Bu Meclis tarihi bir görevle karşı karşıyadır. Barışın hukukunu kurarak yeni yüzyılı demokrasi, özgürlük, eşitlik üzerine inşa etme imkanına sahiptir. Biz, acılar haber olmasın diye barış bir hukuk olmalıdır diyoruz. Bölünme korkusu yıllardır, nesillerdir taşınan bir büyük yük ama bu yükten kurtulalım. Barış bizi ayırmaz, birleştirir; yine deklarasyona bakın, evet, entegrasyon, bütünleşmeden söz ediliyor. Biz de diyoruz ki: Bütünleşmenin, eşit ve özgür bir şekilde bir arada yaşamanın garantisi barış savunuculuğudur, barış yoludur."

Doğan: Halkın gündemi İletişim Başkanlığının gündeminde değil

DEM Parti Şırnak Milletvekili Ayşegül Doğan, İletişim Başkanlığının "yalanı hakikat gibi gösterme ve yayma" işlevi gördüğünü belirterek, bu durum değişmediği sürece eleştirilerini sürdürmeye devam edeceklerini söyledi. İletişim Başkanlığında değişen tek unsurun başkan olduğunu, uygulamaların ise aynı şekilde sürdüğünü ifade eden Doğan, kamu iletişimi gerekçesiyle propaganda yapıldığını dile getirdi.

İletişim Başkanlığının partizanlık yaptığını ve dezenformasyonu sürdürdüğünü kaydeden Doğan, erişim engelleri ve sansür uygulamalarıyla düşünce ve ifade özgürlüğünün suç haline getirildiğini belirtti. Doğan, şöyle konuştu:

"Bu ülkede en hızlı çalışan teknoloji nedir diye sorarsanız, erişim engeli. En hızlı, en seri çalışan teknoloji erişim engeli. İletişim Başkanlığına göre bir de hür olması gerekenleri söyleyelim -Anayasa'ya aykırılık bizde artık esas ya- ne? Sansür hürdür, yasak hürdür, medyayı baskı altına almak hürdür ama 'Basın hürdür, sansür edilemez' ilkesi uygulanmaz. Özgür haber dolaşımını ve halkın bilgiye erişimini engellemek yine İletişim Başkanlığının temel stratejilerinden biri. İletişimsizliği de bir iletişim stratejisi olarak benimseyen bir Başkanlık performansı sergiliyor. İletişimi genişletmek yerine daraltan, kesen, iletişim olanaklarını kısıtlayan bir İletişim Başkanlığı; olabilir mi böyle bir şey? Ekonomik kriz olabilir, adaletsizlik olabilir, yoksulluk olabilir, ülkede kırk yıllık bir çatışma sonlanıyor olabilir, buna bir barış arayışı olabilir, demokratik bir çözüm imkanından bahsediyor olabiliriz hatta deprem dahi olabilir ama halkın gündemi İletişim Başkanlığının gündeminde değil. Çünkü İletişim Başkanlığının saati şahlanan Türkiye'ye göre ayarlanmıştır. Söylemi ve eylemi toplumun hakikat ayarlarını bozmaya yöneliktir."

Oluç:  Cumhuriyetin ikinci yüzyılında demokratikleşme ve demokratik bir cumhuriyet olma hedefinin tartışılması gerekiyor

DEM Parti Antalya Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin sorunlarına değinerek, sistemin aşırı merkezileşmiş bir yapı oluşturduğunu kaydetti. Türkiye'deki merkezileşme düzeyinin dünyadaki demokratik başkanlık sistemlerinden çok daha yüksek ve karmaşık olduğunu ifade eden Oluç, bu durumun kaçınılmaz olarak irrasyonalite yarattığını aktardı. Oluç, aşırı merkezileşmiş bir sistemle geniş bir coğrafyaya sahip olan Türkiye'nin demokratik biçimde yönetilemeyeceğini dile getirdi.

Merkezi yetkilerin dengelenmesi gerektiğini vurgulayan Oluç, bazı yetkilerin siyasal ve hukuksal alanda paylaşılması, bazılarının ise yerellere devredilmesi gerektiğini söyledi. Yerel demokrasinin güçlendirilmesi ile yerinden ve yerelden yönetim anlayışı ve mekanizmalarının geliştirilmesinin gerekli olduğunu belirten Oluç, şu ifadeleri kullandı:

"Bu sistem asimetrik ilişkiler yaratmıştır. Yargı, yasama ve yürütme yani kuvvetler ayrılığı açısından baktığımızda bu asimetriyi yaşadığımız çok aşikardır. Kuvvetler ayrılığının işleyebilmesi için bu asimetrinin çözülmesi gerekmektedir.  Bir başka örneğini ekonomi kararlarında geçmişte yaşadık, faiz, enflasyon kararları ve tartışmalarını unutmadık ve sonuçlarıyla bugün halen uğraşıyoruz bütün toplum olarak. Kısacası, yürütme asimetrisinin düzeltilmesi gerekiyor.

Bu sistem demokratik değil, kuvvetler ayrılığının işlememesinin yanı sıra, denge denetleme mekanizmaları da işlemiyor. Yasama organı yani bu Meclis denge-denetleme görevlerini yerine getiremiyor. Ayrıca, hukukun üstünlüğü konusunda yaşanan sorunlar ve yürütmeyle olan ilişkisi de ortada. Bunlar demokratik olmanın bütün özelliklerini sağlamak için yeterli değil. Türkiye'deki sisteminin katılımcı ve müzakereci bir demokrasi anlayışına ve evrensel demokratik hak ve özgürlüklere dayanması diğer önemli başlıklardır. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında demokratikleşme ve demokratik bir cumhuriyet olma hedefi, bölgesinde güçlü bir ülke ve toplum olma hedefi, bölgesel ve yerel sorunları çözen bir ülke olma hedefi varsa eğer işte bu konuların tartışılması gerekiyor."

Kaynak: ANKA / Güncel
Haberler.com
500

Haberler.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve haberler.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.

title