Haziran ayında Birleşik Krallıkta yapılan referandumda AB’den ayrılma kararının alınması küresel çapta finansal piyasalar üzerinde deprem etkisi yaratmıştı. Ayrılık kararının ardından Dolar karşısında son otuz bir yılın en düşük seviyesine gerileyen İngiliz Sterlinine paralel olarak Euro’nun da değer kaybettiğini, Japon Yeni’nin hızlı bir şekilde değer kazandığını izledik. Aynı süreçte altın ons fiyatı güvenli liman talebiyle 1375 Dolar seviyesini test etti.

Artçı dalgaların sürmesi beklenen Brexit depremi sonrasında Birleşik Krallıkta siyasi kadrolar yeniden şekil kazanırken para politikasında da ufak değişiklikler yapılmaya başlandı. 6 yıldır devam eden görevini bırakan başbakan D.Cameron’ın yerine Theresa May geldi. 1997 yılında milletvekili ve 2010 yılında içişleri bakanı olan T.May, demir leydi lakaplı M.Thatcher’dan sonra İngiltere tarihinde başbakanlık görevini üstlenen ikinci kadın siyasetçi oldu. T.May aynı zamanda 1892 yılından sonra en uzun içişleri bakanlığı yapan siyasetçi olarak da tarihteki yerini aldı. Referandum sürecinde AB’de kalmayı destekleyen T.May, referandum sonrasında AB’den çıkış için Brüksel ile yapılacak görüşmeleri başlatacak olan Lizbon Antlaşmasının 50.maddesininin yılsonuna kadar yürürlüğe sokulmaması gerektiğini söyledi. T.May’in başbakan olmasının ardında Londra eski belediye başkanı olan ve referandum sürecinde kendinden sıklıkla bahsettiren Boris Johnson’da dışişleri bakanlığına getirildi.

Ayrılık kararının ardında Londra havası gibi puslanan İngiltere ekonomisi için kredi derecelendirme kuruluşları pek olumlu açıklamalar yapmadı. Moody’s İngiltere’nin notunu durağandan negatife çekti, referandum sonucunun orta vadede ekonomik büyüme üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceğini belirtti. S&P ise İngiltere’nin kredi notu “AAA” seviyesinden “AA” seviyesine çekti. Benzer bir not indirimi Fitch’den geldi. İngiltere’nin notunu AA+ ‘dan AA’ya indiren Fitch, daha önce %2 olarak açıkladığı büyüme öngörüsünü %0.9’a revize etti. 

Yaşanan gelişmeleri yakından takip eden İngiltere Merkez Bankası (BoE) ise piyasaları destekleyecek adımlar atmaya başladı. Referandum sonrasında birçok kez kameraların karşısına geçen başkan M.Carney, Brexit sonrasında istikrarı sağlayacak araçlarımız var mesajı verdi. Bu süreçte piyasaları rahatlamak adına bankaların risk ağırlıklı varlıklar için olan ek sermaye tamponunu %0.5’den %0’a indiren BoE tüketici ve kurumsal kredilerinin kapasitesinde 150 Milyar Sterlinlik artış yaptı.  

Temmuz ayı toplantısında para politikasında değişiklik yapmayan BoE, Ağustos ayı toplantısı için açık kapı bıraktı. Piyasaların faiz indirim beklentisine karşı BoE’nin yaptığı açıklamadan, Brexit’in neden olduğu ve olacağı ekonomik etkilerin henüz net olarak görülmemiş olmasından dolayı para politikasında değişikliğe gidilmediği anlaşılıyor. Açıklamadan anlaşıldığı kadarıyla faiz indirimi konusu henüz masadan kalmış değil, Ağustos ayında yayınlanacak olan enflasyon raporu sonrasında konunun yeniden görüşülmesi bekleniyor. 4 Ağustos 2016 tarihinde yapılacak olan BoE PPK toplantısında alınacak kararlar ve aynı gün yayınlanacak enflasyon raporunda açıklanacak olan ekonomiye ilişkin beklentilerin önemi artmış durumda.

Temmuz ayı içinde açıklanan PMI endekslerinde yaşanan sert düşüş sonrası faiz indirim beklentilerinin giderek arttığı bu dönemde, 2016 yılı ikinci çeyrek ekonomik büyüme oranı ise ilk çeyreğin üzerinde %2,2 oranında açıklandı. Referandumun tarihinin ikinci çeyreğin sonu olduğu düşünülecek olursa üçüncü çeyrek ekonomik büyüme oranında bu olumlu seyrin devam edip etmeyeceğini görmek gerekecek.

Son olarak, yakın dönemde gerçekleşen bir diğer gelişmenin varlığından da bahsetmekte yarar var. Referandum sonrasında AB’de kalmak isteyenlerin İngiliz Parlamentosuna verdiği itiraz dilekçeleri 4 milyonu geçti ve parlamentoda düzenlenecek oturumda tartışılmaya uygun bulundu. İlgili oturum 5 Eylül tarihinde gerçekleştirilecek.