Haberler

Osmanlı ve Balkan Vakıfları

Abdurrahmangazi Vakfı Genel Başkanı Muhammed Emek Osmanlı ve Balkan Vakıflarını anlattı.

Abdurrahmangazi Vakfı Genel Başkanı Muhammed Emek Osmanlı ve Balkan Vakıflarını anlattı.

Emek, "Vakıf ve Vakıfçılık sadece geçmişin mirasını sahiplenmek değil, aynı zamanda gelecek kuşaklara anlamlı eserler bırakabilmektir" dedi.

Emek, Vakıf medeniyetinin insanları zulmetten nura kavuşturan son ve ekmel din olan İslam'ın son Nebi ve Resulü Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimizin Medine-i Münevverede ki hurma ağaçlarını vakfetmekle başladığını belirterek, "Müteakiben; Hülafai

Raşidin, Emeviler, Abbasiler, Asya'da İslam'la müşerref olmuş Müslüman-Türk Devletleri Vakıf kültürünü

devam ettirir. Selçuklular döneminde Vakıf Medeniyeti zirveye çıkan Vakıf Medeniyeti Osmanlılarla zirve tırmanışına devam ederek kurumsal bir yapıya kavuşur. Vakıf kişilerin kendilerine ait menkul veya gayrimenkul mallarını ve yahut nakit paralarını cemiyetin yararına bağışlamaları olarak tanımlanabilir. Değişen Dünya'da Vakıfcılık da gün geçtikçe önem kazanıyor, sosyal yaşamın düzenlenmesinde ve değerlerin ön plana çıkartılmasında Vakıflar başrolü oynamaktadırlar. Türkiye ve çevresi coğrafyamızda da verdikleri hizmet ve uzun ömürleri ile önemli bir yere sahip olan vakıflarımız bulunmaktadır" diye konuştu.

VAKIFLAR TÜRK-İSLAM TARİHİNDE SON DERECE ÖNEMLİ BİR ROL OYNAMIŞLARDIR

Vakfın kökeninin asrısaadete kadar dayandığını, İslamiyet'le birlikte yepyeni bir yapı kazandığını anlatan Emek, "Vakıflar Türk-İslam tarihinde son derece önemli bir rol oynamışlardır. Osmanlı döneminde ise toplumdaki sosyal dengenin büyük bir ölçüde vakıflar tarafından sağlandığını biliyoruz. Osmanlı kendi bütçesinden han, hamam, çeşme, sebil gibi sosyal tesisler yaptırmamıştır. Çünkü Osmanlı'ya bunları yaptırmak devletin görevi değildir. Devletin görevi vatandaşa can

ve mal güvenliği sağlamak, asayiş tayin etmek, sınırları korumak ve devlet düzenini her şeyin üzerinde tutmaktır. Bu nedenle Anadolu, Avrupa, Balkanlar, Kuzey Afrika Suriye, Hicaz, Irak, Filistin gibi yerlerde yüzlerce cami, köprü, medrese, kervansaray, İmarethane, Zaviye gibi eserler vakıflar yoluyla fertler tarafından inşa edilmiştir. Osmanlı Devleti sosyal tesisler yaptırmamakla birlikte bu eserlerin kurulmasına ön ayak olmuş, teşvik edici bir rol oynamıştır. Zira vakıf kuranların başında öncelikle padişahlar, hanedan mensubu şehzadeler ve sultanlar gelmektedir. Osmanlı idaresi sistemi içerisinde, vakıfların yönetim açısından ve mali açıdan özerklikleri vardı. Arazilerin ve gayrimenkul mülklerin vakfedilebilmesi için her şeyden önce mülk olması şartı. Vakıf müessesinin nasıl çalışacağı, ne maksatla yapıldığı, nasıl yönetileceği gibi hususlar doğrudan doğruya vakıf, yani vakıf kuran kişi tarafından belirlenirdi ve vakfiye denilen bir yazılı metin halinde tespit edilirdi. Vakıf koşullarını kimse, hükümdar bile değiştiremez ve bozamazdı. Vakıfların toplum hayatında yer ettiği fonksiyon çeşitliliğini ve önemini belirtmek bakımından hangi hizmetler için vakıfların oluşturulduğundan kısaca bahsetmek gerekir." Diye konuştu.

Osmanlı'da önemli vakıfların başında medrese vakıfları geldiğini söyleyen Emek, "Padişah, Sultan ve hayırseverlerin yaptırdıkları Darüşşifa ve İmar haneler ücretsiz muayene ve tedavi yapıyor, bedava ilaç veriyordu. İnsan sağlığı önemli alanlar dışında, bugün için garip gelebilecek alanlarda da vakıf kurulmuştur; Gurabhane-i Laklakan adıyla yaralı Leyleklerin tedavisi maksadıyla hayvan hastaneleri kuş köşkü adı verilen, kuşların barına bileceği yerler yapan ve bunların bakımını üstlenen vakıflar, İstanbul'da boğazda insanlar temiz hava alsın ve boğazın güzelliklerini seyretsin diye liman ve köşk yapan vakıflar, Öğrencilere piknik yaptıran, kızlara çeyiz hazırlayan vakıflar bu ilginç ve vakıflarda çeşitliliği gösteren örnekler olarak sunulabilir. Hayır, sahiplerinin yaptırdıkları eserler ve hizmetler arasında cami, mescit, imarethane, yol, köprü, çeşme gibi bilinenlerin dışında sokak, deniz feneri, konak, iskele, mumhane, şeker hane, Pazar, hisar ve benzeri yüzlerce hayrat saymak mümkündür. Vakıfçılık anlayışı doğrultusunda beş asırdan fazla bir süre Osmanlı idaresinde kalan Balkan coğrafyasına iskan politikası çerçevesinde Anadolu'dan binlerce aile yerleştirilmiş, bölgede Türk-İslam nüfusu yoğunlaştırılmıştır, buna paralel olarak da yoğun bir imar faaliyeti gerçekleştirilmişti. Osmanlılar Balkanlarda bu süre zarfında 15 binden fazla eser inşa etmişti. İnşa edilen bu eserler yüzyıllarca bu bölgede yaşayan insanların hizmetine sunulmuştu. Cami, tekke-zaviye mektep, medrese, kütüphane, çarşı, çeşme gibi farklı mimari yapılar devlet ve vakıflar eliyle bölgeyi daha yaşanabilir kılmıştır" şeklinde konuştu.

ANADOLU'DAN BALKANLARA YAŞANAN YERLEŞTİRME POLİTİKA SONUCUNDA TAŞINAN VAKIF KÜLTÜRÜ, BALKAN SAVAŞLARI SONRASINDA TEKRAR ANADOLU'YA GÖÇ İLE TERSİNE DÖNMÜŞTÜR

"Anadolu'dan Balkanlara yaşanan yerleştirme politika sonucunda taşınan vakıf kültürü, Balkan savaşları sonrasında tekrar Anadolu'ya göç ile tersine dönmüştür" diyen Emek, daha sonra şunları kaydetti; "Balkan kökenli birçok vakıf faaliyetlerini Anadolu'da sürdürmeye başlamıştır. Bu anlamda Anadolu Balkanları etkilediği gibi Anadolu'da Balkanlar ve Rumeli'den büyük ölçüde etkilenmiştir. Bu eserleri Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Kosova, Makedonya, Romanya, Sırbistan ve Karadağ gibi yerlerde görmekteyiz. Mevcut şehirler yeni bir anlayışla imar ve ihya edilirken yeni şehirler ve yerleşim yerleri de kurulmuş. Bu suretle bölgeye Türk şehir dokusunun yanı sıra yeni hayat tarzı, ticaret ve medeniyette getirilmiştir. Ancak 1800 yıllardan itibaren Osmanlı Devletini bölgeyi terk etmek zorunda kalması bu coğrafya da kalan Osmanlı eserlerinin hızla tahrip edilmesine neden oldu. Milliyetçilik anlayışının etkisi ile bölgede bulunan Osmanlı eserleri yok edilmeye başlandı. Yeni şehir planlarının uygulamaya konulduğu bu dönemde Osmanlıya ait eserlerin yeri yoktu. Bu çerçevede örneğin Bulgaristan da şehirlerin modern bir görünüme kavuşturulması adına Osmanlı dönemini hatırlatan cami, minare, hamam, medrese, tekke, mezarlık, türbe gibi eserlerle bunların yaşamını temin eden vakıf ve dükkanlar belediye imar planlarına dahil edilerek istihkam edildi. Yolların genişletilmesi, belediye binası, hastane, tiyatro, müze, kilise, kışla, bahçe vs. yapımı gibi amaçlarla yıkıldı. Ancak asıl amaç şehirlere Hristiyan - Bulgar karakterini yansıtmaktı. Bu politika Bulgaristan' da ve diğer pek çok Balkan ülkesinde başarılıda oldu. Geçmişin izlerinin silinmesi adına yaşanan yıkım faaliyeti sonucunda şehirler tarihlerini ve ruhlarını kaybederek Osmanlı kimliğinden uzaklaştırıldı. Türk ve Müslüman nüfusun olduğu bölgelerde ise eserlerin bir kısmı ayaktadır. Mesela Macaristan da nüfus kalmayınca 700 eserden sadece 28 i bu güne ulaşabilmiştir. Onlarda turistik maksatla kullanılmaktadır. Kosova, Bosna-Hersek ile Makedonya da Müslüman nüfus fazla olduğu için birçok eser varlığını koruyabilmiştir. Dolayısıyla eserlerin en büyük sorunu sahiplenilmeme, bakımsızlık, milliyetçi saldırılar, doğal afetler, kasıtlı müdahale ve yanlış restorasyonlardır. Bu mimari yapılardan Romanya Babadağ 'daki Sarı Saltuk Türbesi; Arnavutluk Kruya'da Sarı Saltuk Türbesi; Bosna -Hersek Blagay'da Sarı Saltuk Türbesi ;Bulgaristan Obroçiste-Balçık'ta Akyazılı Tekkesi ve İmareti ; Köstendil'de Koca İshak Paşa Köprüsü,Ulu Dere Harmanlı Köprüsü ;Budapeşte'de Gül Baba Türbesi ;Kosova

Pristine'de Sultan Murat Hüdavendigar

Türbesi; Üsküp'te Sultan Murat Camii,Karagöz Paşa Medresesi,Hünkar Hamamı,Şehabettin Paşa Hamamı; Saraybosna'da Gazi Hüsrev Bey Camii; Sofya da

Mahmut Paşa Camii ve Kervansarayı,Şumnu da Şerif Halil Paşa Camii,Saat Kulesi,Yunanistan Kavala 'da Mehmet Ali Paşa Medresesi, Yeniden inşa edilen Mostar Köprüsü;

Manstır-Bitola Pirlepe'de saat kuleleri; Peç 'te Kazım Paşa Camii gibi çeşitli örnekler günümüze kadar ulaşmıştır." - ERZURUM

Kaynak: İhlas Haber Ajansı / Yerel

Mehmet Ali Paşa Bulgaristan Saraybosna Yerel Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title