Haberler

Tokat Ünlülerin Aranjmanıydı, Şimdi Un Fabrikasında Çalışıyor

Ünlülerin aranjmanıydı, şimdi un fabrikasında çalışıyorİSTANBUL'da yıllarca stüdyo müzisyenliği, mimari akustik ve aranjörlük işleriyle uğraşan, ünlülerle çalışan Memet Duru (65) eşiyle birlikte daha sakin bir yaşam sürmek amacıyla Tokat'ın Erbaa ilçesine yerleşip kayınpederine ait un...

Ünlülerin aranjmanıydı, şimdi un fabrikasında çalışıyor

İSTANBUL'da yıllarca stüdyo müzisyenliği, mimari akustik ve aranjörlük işleriyle uğraşan, ünlülerle çalışan Memet Duru (65) eşiyle birlikte daha sakin bir yaşam sürmek amacıyla Tokat'ın Erbaa ilçesine yerleşip kayınpederine ait un fabrikasında çalışmaya başladı.

3 çocuk 2 torun sahibi Memet Duru, 1970'te lisede gitar çalarak müzik hayatına başladı. Daha sonra Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde (ODTÜ) Siyasal Bilimler eğitimi alan Duru, müzikten kopamadı. Üniversitenin ardından Amerika Birleşik Devletleri'nin New York kentinde bulunan Mannes Collage'de müzik teknolojisi eğitimi alan Duru, 48 yıl müzik sektöründe stüdyo müzisyenliği, akustik ve aranjörlük çalışmaları yaptı. Timur Selçuk, Melih Kibar gibi sanatçılarla çalışan ve Nükhet Duru, Sezen Aksu, Nil Burak, İlhan İrem gibi ünlünün albümlerinde aranjörlük yapan Duru, 3 yıl önce iç mimar olan eşi Tuğba Duru (47) ile tanışarak ikinci evliliğini yaptı. Memet ve Tuğba çiftinin Deniz(2) isimli bir erkek çocukları oldu. İstanbul yaşamından bıkan Memet-Tuğba Duru çifti, daha sakin bir yaşam sürdürmek için Tokat'ın Erbaa ilçesine yerleşti. Memet Duru, 6 ay önce kayınpederi Necdet İzgin'e ait un fabrikasına çalışmaya başladı. Memet Duru, fabrikadaki işçilerle birlikte un üretimi ve nakliye, eşi Tuğba Duru ise fabrikanın yönetim işlerini üstlendi. Duru, fabrikanın yönetim bölümünün yanındaki odaya ise ses kayıt ekipmanları ve gitarını koyarak kendine özel bir bölüm oluşturdu.

YILLARCA ÜNLÜ SANATÇILARLA ÇALIŞTI

Müziğe lisede okurken, Timur Selçuk'un okulları için verdiği yardım konserinde gitar çalarak başladığını anlatan Memet Duru Biz eli yüzü düzgün 3 kişi Timur'a çaldık. Timur kendi klavyesiyle çaldı. Ertesi sene ben bir gruba girdim. Yine amatörüm, lise daha bitmemiş. O grupta Yaz Baltacıgil var, Melih Kibar var, Ercan Turgut var. Ben de onlara takıldım. Bir lokalde çalıyoruz. İstanbul yelken kulübünde yaz boyunca çaldık. Hepimiz lisedeyiz. Yaz bitti herkes okuluna gitti. Ertesi yıl bir arkadaşımız çıktı dedi ki 'Timur bu sene gazinoda çalışmaya başlayacak, grup olarak sizi istiyor' dedi. Bu grup Timur ile çalmaya başladı. İşte orada herkesin hayatı değişti. Ben o sene üniversiteye girdim. Melih üniversitedeydi zaten. Bir kişi İstanbul Devlet Senfoniden geldi aramıza katıldı. ve biz o sene ilk defa plak kaydına girdik. Ama orkestranın plağı. Yani enstrümantal plak. Kim enstrümantal plak yapar da kim satar Ama Timur Selçuk orkestrası. Bir parça çıktı içinden 4 hafta liste başı oldu. Biz şaşırdık. Nasıl oluyor böyle bir şey diye. O parça sömürüldü. Bir tane kanal var televizyonda zaten. Ona sinyal müziği olmuş. Öbür filmin backgroundu olmuş. Sinemaya gidiyorsunuz bu çalıyor, kafeye gidiyorsunuz o çalıyor. Öyle bir şey haline geldi iş. Sonra herkes dedi ki 'Biz bu işi yapalım'. ve bu işe geçtik. Okullara da devam ettik ama sonra bu işe geçtik. Sonra stüdyo müzisyeni olarak çalışmaya başladım. Sahneden çok stüdyoda çalıyordum ben. 1975 yazından sonra aşağı yukarı 1980'e kadar bu şekilde devam etti. 80'de artık sahnede bir şeyler çalmayı tamamen bıraktım. Sadece stüdyoda çalıyordum. Bir de çok yazıyorduk. Sürekli orkestrasyon işleri. Müzikaller. Rahmetli Egemen Bostancı vardı. Ben oradaki müzikallerin bir kısmında müzik direktörlüğü yapıyordum. Muazzam bir stüdyo işidir o bitmek bilmez. Dolayısıyla çok da sahne falan uğraşamadık. Çok da tercihim değildi. Sonuna kadar hep stüdyoda çalıştım. Bir defa Zülfü Livaneli'yle konsere çıktım sadece dedi.

'BEN DE ANLARIM BU İŞTEN DİYENLER ÇIKTI'

Profesyonel anlamda sektörlerin çok bozulduğunu, bu nedenle mesleği bırakmaya karar verdiğini anlatan Mehmet Duru, Aslında müzikten emekli olunmaz. Ama akustikten olunur. Akustik bilimsel mühendislik gibi bir şeydir çünkü. Bizim Tuğba ile tanışmamız da akustikle ilgili bir iş neticesindedir. Beraber onunla mimari akustik işleri yaptık. Çok da keyifli işler yaptık. Fakat sektörler çok bozuldu. Ahlak da bozuldu profesyonel anlamda. 'Abi ben kaç senelik nalburum ya ben de anlarım bu işten' diyen insanlar çıktı ortaya. Biz de yavaş yavaş güneye bir yere yerleşelim, bırakalım bu işi dedik. Onun üzerine emekli ettik kendimizi. Sonra bu oldu. Tuğba'nın babasının sahip olduğu bir yer burası. Buranın kuruluşu çok eski. 1864'de burası hayata geçmiş. Su değirmeniymiş eskiden. Zamanla köhnemiş. Babası Tuğba'ya teklif etmiş. Fakat Tuğba benim buraya gelmeyi kabul edeceğim konusunda tereddüt yaşıyormuş meğerse. Sordu bana, hiç düşünmeden kabul ettim. Şimdi hiçbir şikayetim yok. Şu ara un yapmak, un tevzi ve satışı dışında neredeyse hiçbir şey yapamıyoruz. Zamanımız olmuyor. Ben şu anda burada bir plak kaydı yapabilirim. Öyle bir sistemim var içeride. Yaparım yani. Ama öyle bir şeye zamanım yok. Belki bir iki ay sonra. Biraz daha normalleşip gene işin içine biraz müziği katarım diye ümit ediyorum diye konuştu.

'DAHA SADE BİR YAŞAM İÇİN'

Hep bir arayış içinde olduklarını daha çok, güneye geçip sade bir hayat yaşamak istediklerini söyleyen Tuğba Duru ise Aslında un fabrikası yoktu aklımızda. Artık İstanbul bizi boğmaya başladı.Orada çok verimli çalıştığımıza inanmıyorduk. Şehrin kendi gürültüsü, kendi koşulları çok ağırlaşmaya başladı bizim için. Hep bir arayışımız vardı, projelerimiz vardı zaten. Daha çok güneye geçmeyi, daha sade bir hayat yaşamayı istiyorduk. Yine tarımla uğraşmak istiyorduk. Doğa ile iç içe olmak istiyorduk. Ben hayvanlara çok düşkünüm. Eşimde o konuda sağ olsun destekler. Bir süre sonra babamın içinde olduğu koşullar bizi yönlendirdi. Yaşı 80'i geçti. Buradaki bir ticari bir takım dinamiklere uyum sağlayamıyordu. Önce satmasını istedik. Bizim buraya gelmek gibi bir planımız yoktu. Ama babam aileden kalma değirmenin maddi ve manevi bağlarını anlattı. Ben önce eşime açtım konuyu. O da 'Olabilir' dedi. Baktım niyeti var, babamı çağırdım. Babamla oturduk, yazdık, çizdik. Onun tecrübelerini dinledik. Sonra ağabeyimi çağırdık. Çünkü 30 yıldan fazla buraya emek vermiş biriydi ama o bizden daha önce ayrıldı. Mart ayında buraya geldik ifadelerini kullandı.

Kaynak: Demirören Haber Ajansı / Güncel

Tokat Güncel Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title