Haberler

Ankara: Sezer'in "Vakıflar Kanunu"nu İade Gerekçesi

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, "Azınlık Çoğunluk" Ayrımı Yapılmadan Cemaat Vakfı Türünde Bir Vakfın Türkiye'de Kurulmasının Hiçbir Biçimde Olanaklı Olmadığını Belirterek, "Bu Nedenlerle, Eskiden Kurulmuş Cemaat Vakıflarına, Bu Niteliklerini Değiştirmemelerine Karşın, Ekonomik ve Siyasal Güç Elde Edecekleri Biçimde Yeni Haklar ve Ayrıcalıklar Tanınmasını ve Bunların Mülhak Vakıf Statüsünden Çıkarılarak Yeni Bir Vakıf Türü Biçiminde Yaşayan Hukuksal Varlıklar Olarak Sosyal Yaşama Katılmalarını Sağlayacak Düzenlemeleri, Lozan Antlaşması'yla, Türkiye Cumhuriyeti'nin Kuruluş İlkelerinin Ortaya Konulduğu Anayasal İlkelerle, Mevcut Hukuk Sistemiyle, Anayasa'nın Ayrıcalıkları Yasaklayan 10. Maddesiyle ve Ayrıca Ulusal Çıkarlarla ve Kamu Yararıyla Bağdaştırmak Olanaklı Değildir" Dedi.

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, "azınlık çoğunluk" ayrımı yapılmadan cemaat vakfı türünde bir vakfın Türkiye'de kurulmasının hiçbir biçimde olanaklı olmadığını belirterek, "Bu nedenlerle, eskiden kurulmuş cemaat vakıflarına, bu niteliklerini değiştirmemelerine karşın, ekonomik ve siyasal güç elde edecekleri biçimde yeni haklar ve ayrıcalıklar tanınmasını ve bunların mülhak vakıf statüsünden çıkarılarak yeni bir vakıf türü biçiminde yaşayan hukuksal varlıklar olarak sosyal yaşama katılmalarını sağlayacak düzenlemeleri, Lozan Antlaşması'yla, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ilkelerinin ortaya konulduğu anayasal ilkelerle, mevcut hukuk sistemiyle, Anayasa'nın ayrıcalıkları yasaklayan 10. maddesiyle ve ayrıca ulusal çıkarlarla ve kamu yararıyla bağdaştırmak olanaklı değildir" dedi.

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, yayımlanmasını uygun bulmadığı 5555 sayılı "Vakıflar Kanunu"nun 5, 11, 12, 14, 16, 25, 26, 41 ve 68. maddelerinin bir kez daha görüşülmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na geri gönderdi. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan açıklamada, Cumhurbaşkanı Sezer, iade gerekçesinde, yayımlanmasını uygun bulmadığı maddelerdeki düzenlemeleri belirtti. İncelenen Yasa'nın, vakıfları, sosyal devlet olmanın kimi gereklerini üstlenebilecek 'ekonomik aktörler' olarak öngördüğü ve kuralların bu anlayış ve yaklaşımla kabul edildiğinin anlaşıldığını belirten Sezer, "Başka bir deyişle, vakıflar, sosyal ve siyasal yaşam içinde bir sivil toplum örgütü olarak öngörülmüştür. Yalnızca hayır için topluma hizmet etme kurumları olan vakıfların, ekonomik aktör, siyasal ve sosyal bir örgütlenme modeli, demokratik kitle örgütü ya da sivil toplum örgütü olarak nitelendirilmesine olanak bulunmamaktadır. Bu nedenle, yasakoyucunun incelenen Yasa'da ortaya koyduğu yaklaşımla oluşturulan yapılanmanın 'vakıf' niteliği taşımayacağı açıktır" diye konuştu.

Yasa'yla, vakfın yönetiminin, amacının ve mallarının serbestçe değiştirilmesi ya da değiştirilmesine izin verilmesi durumunda ortaya çıkan yapının, hukukun tanımladığı biçimiyle vakfın özel hukuk tüzelkişiliği olarak nitelendirilmesine olanak kalmayacağını kaydeden Sezer, oysa, yasakoyucunun, vakfiye ya da vakıf senedinde kural olup olmadığını aramaksızın, incelenen Yasa'nın, 5. maddesinin üçüncü fıkrasında, yeni vakıfların, vakıf senedinde yazılı amaçlarını gerçekleştirmek üzere, Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne bildirimde bulunmak koşuluyla şube ve temsilcilik açabilmesini, 12. maddesinin birinci fıkrasında, vakıfların mal edinebilmesini ve malları üzerinde her türlü işlemde bulunabilmesini, 16. maddesinin, üçüncü fıkrasında, mülhak vakfa ilişkin hayrat taşınmazın özgülenebilmesini, son fıkrasında, cemaat vakıflarına ilişkin, kısmen ya da tümüyle hayrat olarak kullanılmayan taşınmazların, vakıf yönetiminin istemi üzerine Vakıflar Meclisi kararıyla, aynı cemaate ilişkin başka bir vakfa özgülenebilmesi ya da vakfın akarına dönüştürülebilmesini, 25. maddesinin ikinci fıkrasında, vakıfların, yurt içi ve yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan ayni ve nakdi bağış ve yardım alabilmesini; yurt içi ve yurt dışındaki benzer amaçlı vakıf ve derneklere ayni ve nakdi bağış ve yardımda bulunabilmesini, 26. maddesinin birinci fıkrasında, vakıfların, amacını gerçekleştirmeye yardımcı olmak ve vakfa gelir sağlamak amacıyla, Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne bilgi vermek koşuluyla iktisadi işletme ve şirket kurabilmesini, kurulmuş şirketlere ortak olabilmesini olanaklı kıldığını vurguladı.

VAKIF ÖZEL HUKUK TÜZELKİŞİLİĞİ NİTELİĞİ

Yasakoyucunun, yukarıda belirtilen yaklaşımının tersine, vakıf özel hukuk tüzelkişiliği niteliğinin gereği olarak, incelenen Yasa'da, vakfiye ya da vakıf senedini gözeterek kimi düzenlemeler yaptığının da görüldüğüne dikkat çeken Sezer, şunları kaydetti:

"Gerçekten, incelenen Yasa'nın 8. maddesinde, yeni vakıfların organlarının tamamlanmasının öncelikle vakıf senedindeki kurallara göre yapılması öngörülmüş, 14. maddesinde, eski vakıfların vakfiyelerindeki koşulların yerine getirilmesine eylemli olarak ya da hukuken olanak kalmaması durumunda, Vakıflar Meclisi'nce bu koşulların değiştirilmesi, vakfedenin istencine aykırı olmaması koşuluna bağlanmış, 25. maddesinin birinci fıkrasında, vakıfların amaç ya da etkinlikleri doğrultusunda uluslararası etkinlik ve işbirliğinde bulunabilmesi, yurt dışında şube ve temsilcilik açabilmesi, üst kuruluş kurabilmesi ve yurt dışında kurulmuş kuruluşlara üye olabilmesi, bu konuların vakıf senedinde yer alması koşuluna bağlı kılınmış, 27. maddesinde, sona eren yeni vakıfların tasfiyesinden arta kalan mal ve haklar üzerinde öncelikle vakıf senedine göre işlem yapılması öngörülmüştür. Sonuç olarak Yasa'nın, vakıfların, yurt içinden ve yurtdışından bağış ve yardım alabilmesini ya da yurt içi ve yurt dışındaki benzer amaçlı vakıf ve derneklere bağış ve yardım yapabilmesini, yeni taşınmaz mal edinebilmesini, iktisadi işletme ve şirket kurabilmesini ya da kurulmuş şirketlere ortak olabilmesini, yeni vakıfların yurt içinde şube ve temsilcilik açabilmesini, mülhak vakıfların hayrat niteliğindeki taşınmazlarını özgüleyebilmelerini, cemaat vakıflarının, kısmen ya da tümüyle hayrat olarak kullanılmayan taşınmazlarının, vakıf yönetiminin istemi üzerine Vakıflar Meclisi kararıyla, aynı cemaate ilişkin başka bir vakfa özgndnı kaydeden Sezer, oysa, yasakoyucunun, vakfiye ya da vakıf senedindeülenebilmesi ya da vakfın akarına dönüştürülebilmesini, vakfiyelerinde ya da vakıf senetlerinde kural bulunması koşuluna bağlamayan 5. maddesinin 3. fıkrası, 12. maddesi, 16. maddesinin 3. ve son fıkraları, 25. maddesinin 2. fıkrası ve 26. maddesi, hukukun genel ilkeleriyle Anayasa'nın 2. maddesinde yer verilen hukuk devleti niteliğinin gereği olan hukuk güvenliği ilkesiyle, Anayasa'nın örgütlenme özgürlüğü ve mülkiyet hakkına ilişkin 33 ve 35. maddelerindeki kurallarla bağdaşmamaktadır."

"CEMAAT VAKIFLARININ VARLIKLARI LOZAN ANTLAŞMASI'NA DAYANMAKTADIR"

Cumhurbaşkanı Sezer, Yasa'nın 3. maddesinde, bu Yasa'da geçen "vakıflar" sözcüğünün, mazbut, mülhak, cemaat ve esnaf vakıflarıyla yeni vakıfların tümünü kapsadığının belirtildiği, madde düzenlemelerinde de vakıflar bağlamında cemaat (azınlık) vakıflarıyla ilgili esaslı değişiklikler yapıldığını belirtti. Bu değişikliklerin öncelikle Lozan Antlaşması yönünden incelenmesi gerektiğini, "Çünkü, cemaat (azınlık) vakıflarının varlıkları Lozan Antlaşması'na dayanmaktadır" sözleriyle özetleyen Sezer, "Lozan Antlaşması, Türkiye Devleti'nin uluslararası düzlemde hukuksal ve siyasal kuruluş belgesidir. Lozan Antlaşması'yla, Türkiye Cumhuriyeti'nin Ulusal And sınırları içinde, özgür ve bağımsız bir devlet olarak varlığı tanınmış ve Türkiye Cumhuriyeti dünya uluslar ailesine bağımsız bir devlet olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla, Lozan Antlaşması, Cumhuriyet dönemi hukuk sisteminin temelini oluşturmaktadır. Bu niteliği nedeniyle, antlaşma kuralları anayasal değerdedir. Nitekim, Anayasa Mahkemesi, Lozan Antlaşması'nda yer alan 'karşılıklı işlem' ilkesini, 'anayasal değerde' kabul ederek 'anayasallık bloku'na katmış ve denetiminde ölçü norm olarak kullanmıştır. Bu nedenle, yasakoyucunun, kabul ettiği yasalarda Lozan Antlaşması kurallarını göz önünde bulundurması hukuksal gerekliliktir. Lozan Antlaşması'nın, 'Akalliyetlerin Himayesi' başlıklı Üçüncü Faslı'nda yer alan 37-45. maddelerinde, azınlık olarak nitelendirilen 'gayrimüslim Türk tebaa'nın kimi bireysel haklarının yanı sıra kolektif/grup haklarının korunması da düzenlenmiştir. Antlaşma'nın, 37. maddesiyle, Türkiye, bu fasılda yer alan kuralların temel yasalar olarak tanınmasını, hiçbir yasanın, yönetmeliğin, tüzüğün ve resmi işlemin bu kurallara aykırı ya da çelişir olmamasını ve bu kurallardan üstün sayılmamasını yükümlenmiştir" şeklinde sözlerini sürdürdü.

CEMAAT VAKIFLARI

Yasa'da cemaat vakıflarına ilişkin olarak getirilen en önemli değişikliğin, bunların mülhak vakıf statüsünden uzaklaştırılarak, Türk Medeni Yasası'na göre kurulan yeni vakıflara yakınlaştırılması olduğunu belirten Sezer, Yasa'nın 5. maddesinin dördüncü fıkrasında, esnaf vakıflarının mülhak vakıflara ilişkin kurallara bağlı olduğunun belirtilmesine karşılık, cemaat vakıflarına ilişkin benzer bir düzenleme yapılmadığını dikkat çekti. Yasa'nın ilgili diğer kurallarında da, mazbut, mülhak ve yeni vakıflardan ayrı olarak cemaat vakıflarından söz edildiğine bildiren Sezer, "Hatta, Yasa'nın 41. maddesiyle, cemaat vakıflarının, mülhak vakıflardan ayrı olarak, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün en üst karar organı olan Vakıflar Meclisi'ne bir asıl ve bir yedek üye seçmesi esası getirilmiştir" dedi. "Dolayısıyla, yasakoyucunun cemaat vakıflarını eski vakıflar arısında ayrı bir tür olarak nitelendirdiği açıkça ortadadır" diyen Sezer, "Bunun sonucunda, Türk Devrimi'nin tasfiye ettiği 'Şer-i Hukuk' düzeni içinde kurulmuş eski vakıfların tasfiyesini amaçlayan yaklaşımın ve bu yaklaşımın gereği olarak tüm eski vakıflar üzerinde Vakıflar Genel Müdürlüğü aracılığıyla kurulan oldukça sıkı izin ve denetim sisteminin, neredeyse tümüyle ortadan kaldırıldığı görülmektedir" dedi. Bu bağlamda, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün, 2762 sayılı Yasa'yla cemaat vakıfları üzerindeki sıkı denetimi kaldırdığını, eski vakıf olmalarına karşın, bu vakıfların, mazbut vakıflar arasına alınmasının önünün kesildiğini vurgulayan Sezer, şöyle devam etti:

"Çünkü, Yasa'nın 7. maddesinin 1. fıkrasına göre, 10 yıl süreyle yönetici atanamayan ya da yönetim organı oluşturulamayan mülhak vakıflar, ancak mahkeme kararıyla mazbut vakıflar arasına alınabilmekte, cemaat vakıfları mülhak vakıflar arasından çıkarıldığından bu vakıfların yargı kararıyla da mazbut vakfa dönüştürülmesi engellenmiş olmaktadır. İncelenen Yasa'yla, cemaat vakıflarının, mülhak vakıflar arasından çıkarılıp yeni vakıflara benzer ayrı bir tür gibi değerlendirilmesinin doğal sonucu olarak, bu vakıfların amaç ve etkinlikleri doğrultusunda giderek gelişmelerine de olanak sağlanmaktadır."

Cemaat (azınlık) vakıflarının, Türkiye'de yaşayan ve Türk yurttaşı olan, Ermeni, Yahudi ve Rumlar tarafından Osmanlı Hukuk düzeni içinde kurulan, Lozan Antlaşması gereğince 2762 sayılı Vakıflar Yasası'yla tüzelkişilik kazandırılan dini ve hayri kurumlar oluğunu hatırlatan Sezer, "İncelenen Yasa'yla cemaat vakıfları için getirilen düzenlemelerin ortaya çıkardığı hukuksal tablonun, Anayasa Mahkemesi'nin kararında değinilen tablodan oldukça farklı olduğu tartışmasızdır. Çünkü, incelenen Yasa'yla getirilen düzenlemelerle, yukarıda da belirtildiği gibi, cemaat vakıflarının mülhak vakıflar arasından çıkarılıp yeni vakıflara benzer ayrı bir tür gibi değerlendirilmesinin doğal sonucu olarak, bu vakıfların amaç ve etkinlikleri doğrultusunda giderek gelişmelerine ve etkinliklerini artırmalarına olanak sağlanmaktadır" dedi.

Medeni Yasa'nın 101. maddesinin üçüncü fıkrasında, Cumhuriyet'in Anayasa ile belirlenen niteliklerine ve Anayasa'nın temel ilkelerine, hukuka, ahlaka, ulusal birliğe ve ulusal çıkarlara aykırı ya da belli bir ırk ya da cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulması yasakladığını işaret eden Sezer, cemaat vakıflarının korunmasının dayanağını oluşturan Lozan Antlaşması'nın Türkiye Cumhuriyeti'nin benimsediği çağdaş, laik hukuk düzeni ile gereğinin sağlandığını, konu yönünden anlamının ise, Medeni Yasa'nın 101. maddesiyle somutlaştırıldığını vurguladı.

"Medeni Yasa'nın 101. maddesiyle getirilen kesin yasak karşısında, azınlık çoğunluk ayrımı yapılmadan cemaat vakfı türünde bir vakfın Türkiye'de kurulması hiçbir biçimde olanaklı değildir" diyen Sezer, "Bu nedenlerle, eskiden kurulmuş cemaat vakıflarına, bu niteliklerini değiştirmemelerine karşın, ekonomik ve siyasal güç elde edecekleri biçimde yeni haklar ve ayrıcalıklar tanınmasını ve bunların mülhak vakıf statüsünden çıkarılarak yeni bir vakıf türü biçiminde yaşayan hukuksal varlıklar olarak sosyal yaşama katılmalarını sağlayacak düzenlemeleri, Lozan Antlaşması'yla, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ilkelerinin ortaya konulduğu anayasal ilkelerle, mevcut hukuk sistemiyle, Anayasa'nın ayrıcalıkları yasaklayan 10. maddesiyle ve ayrıca ulusal çıkarlarla ve kamu yararıyla bağdaştırmak olanaklı değildir" şeklinde konuştu.

TÜRK MEDENİ YASASI'NA GÖRE KURULAN VAKIFLARIN NASIL SONA ERDİRİLECEĞİ

Türk Medeni Yasası'na göre kurulan vakıfların nasıl sona erdirileceğinin ise, Medeni Yasa'nın 116. maddesinde düzenlendiğini anımsatan Sezer, maddeye göre, amacının gerçekleşmesinin olanaksız duruma gelmesi ve değiştirilmesine de olanak bulunmaması durumunda, vakfın kendiliğinden sona ereceğinin mahkeme kararıyla sicilden silineceği; yasak amaç güttüğü ya da yasak etkinliklerde bulunduğu sonradan anlaşılan ya da amacı sonradan yasaklanan vakfın amacının değiştirilmesine olanak bulunmaması durumunda da, vakfın denetim makamının ya da Cumhuriyet savcısının başvurusu üzerine duruşma yapılarak dağıtılacağının belirtildiğini hatırlattı. Bu kuralların, 'yeni vakıf' olmadığı için cemaat vakıflarına uygulanamayacağının ortada olduğuna dikkat çeken Sezer, şunları kaydetti:

"Buna karşılık, incelenen Yasa'yla cemaat vakıfları mülhak vakıf statüsünden uzaklaştırılarak yeni vakıf statüsüne yakınlaştırıldığından, bunların yönetim organının oluşturulamaması durumunda mazbut vakıflar arasına alınmasına olanak bulunmadığı gibi, cemaat vakıflarının tüzelkişiliklerinin sona ermesine ilişkin herhangi bir düzenlemenin de bulunmadığı, başka bir anlatımla, bu konunun boşlukta bırakıldığı görülmektedir. Bu nedenlerle, incelenen Yasa'nın 12., 14., 16., 25., 26. ve 41. maddelerinin Anayasa'nın Başlangıç bölümüne, 2., 3., ve 5. maddelerine aykırı olduğu sonucuna varılmaktadır."

Kaynak: İhlas Haber Ajansı / Güncel

Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title