Haberler

Grizu Faciası

Dünya Madencilik Tarihinde Grizu Faciaları ve Büyük Yürüyüşle İz Bırakan Zonguldak, 3 Mart 1992 Tarihinde Kozlu Ocaklarında Yitirdikleri 263 Madenci İçin Dua Edip Gözyaşı Döküyor.

Dünya madencilik tarihinde grizu faciaları ve büyük yürüyüşle iz bırakan Zonguldak, 3 Mart 1992 tarihinde Kozlu ocaklarında yitirdikleri 263 madenci için dua edip gözyaşı döküyor.

TTK Kozlu Müessese Müdürlüğü'nde, 3 Mart 1992'de 263 madencinin can verdiği grizu faciası, havzadaki en fazla ölümlü iş kazası olma özelliğini taşıyor.

16 yıl önce yaşanan acıyı yüreklerine gömen madenciler, canları pahasına çıkardıkları kömürle ülke ekonomisi için kambur olmadıklarını adeta haykırıyor. Kömüre bağlı ekonomiden kurtulamayan Zonguldak'ta, yüzlerce metre yerin altından kömürle birlikte kentin umudu da çıkarılıyor. Zira, kömür üretiminin artması yeni işçilerin alınması, on binlerce işsiz gencin iş umudunun tazelenmesi demek. Bazılarının cesetlerinin 5 yıl sonra bulunabildiği faciada, yaşamını yitiren yüzlerce maden işçisinin adları kent merkezindeki Maden Şehitleri Anıt Parkı'nda yaşatılırken her yıl anma törenleri gerçekleştiriliyor. 16 yıl boyunca dünya madencilik tarihinde yaşanan en büyük grizu olarak bilinen Kozlu'daki grizuda 16:00 vardiyasında çalışan işçilerin neredeyse tamamı yaşamını yitirmiş, geriye yüzlerce trajedi kalmıştı. Grizu'da toplam 263 madenci ölürken yüzlerce işçi de yaralı kurtulmuştu.

Zonguldak en büyük acıyı bu tarihte yaşadı; herkes kendi yakınını arıyor, ocaktan gelen acı haberler yürekleri dağlıyordu. Faciadan geriye boynu bükük çocuklar ve gözüyaşlı eşler, anne ve babalar kalmıştı. Hastaneler cesetlerle dolmuş, tabutlar dışarılara konur olmuştu. Olayın üzerinden yıllar geçti ama tartışmalar ve iddialar bitmedi. Kimi ihmal var gerekçesiyle Türkiye Taşkömürü Kurumu'nu (TTK) suçladı, kimi başka nedenler ve iddialar ortaya attı. Olayın gerçek sebebinin anlaşılamadığı söylendi. Çünkü ocak tahrip olmuştu ve yanan ocakların sönmesi için su basılmıştı. Cesetler, suların çekilmesiyle alınabildi. Trajedi, ülkeyi yasa boğmuş ve kamuoyu iş güvenliğini tartışır olmuştu. Bu felaketten sonra maden ocaklarında işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında tedbirler artırıldı, maske zorunluluğu getirildi.

FACİADAN NASIL KURTULDULAR? O günleri yaşayan Recep Bostancı, soğukkanlı yapısının işe yaradığını söyledi. Faciadan nasıl kurtulduğunu anlatırken adeta tüylerinin diken diken olduğunu anlatan Bostancı, şöyle konuştu: "Bizim olduğumuz yere gelen yoğun dumandan korunmak için sıhhiye ile beraber önce sıhhiye odasına sığındık. Orada yapabileceğimiz şeyleri planlamaya çalıştık. Sıhhiye arkadaş 'Bir an önce 1 no'lu kuyu dibine kaçalım' dedi. Ben ise telefon konuşmalarından duymuş olduğum uyarıyı dikkate alarak patlamadan kaynaklanan sıkışmış havanın bizim olduğumuz emici kuyu yönüne geleceğini, bu nedenle kalmamız gerektiğini söyledim. Bu arada sıhhiye odasının kablo giriş deliklerinden basınçlı duman püskürterek içeriye girmeye başladı. Sıhhiyenin daha da paniklemesi cesaretimi biraz daha artırdı. Hemen delikleri, elime geçirdiğim gazete ve benzeri şeylerle tıkadıktan sonra sıhhiyeci arkadaşa sakin olmamız gerektiğini anlatmaya çalıştım. İçme suyuyla gömleklerimizi çıkartıp ıslatarak nefes almamızı, bu şekilde bulunduğumuz odadaki havanın bizi en az yarım saat idare edeceğini söyleyerek arkadaşı sakinleştirmeye çalıştım." Sıhhiye odasının etrafındaki dumanın çok yoğun olduğunu anlatan Bostancı, sözlerine şöyle devam etti: "Öyle ki kapının önündeki florasan lambası gaz yoğunluğundan mum ışığı gibi görünüyordu. Bu durum 10 dakika kadar sürdü. Duman yoğunluğunu kaybetmeye, biz de içinde bulunduğumuz durumun stresini atmaya başladık. 15 dakika sonra büyük bir şok yaşamış oldukları her hallerinden belli, göz bebekleri büyümüş ve korku içinde 4 arkadaş yanımıza geldi. Durum değerlendirmesi yaptıktan sonra 1 no'lu kuyu dibine geçtik. Oradan 2 no'luya geçtik. Bu arada bizim bulunduğumuz yerdeki bütün arkadaşlar ölmüştü. Zaten onların üretim yerinde sığınma şansları da yoktu." ARKADAŞLARINI KURTARMAK İÇİN GERİ DÖNDÜLER Bostancı ve beraberindeki 5 arkadaşı telefon görüşmelerinden -425 katında ağır yaralanmaların olduğunu ve acil yardıma ihtiyaç olduğu haberini alır. Bostancı da yardım etme önerisinde bulunur. Telefonun ucundaki yetkili, beklemelerini emreder. Ancak Recep Bostancı ve arkadaşları boş durmaz ve bulundukları kattaki kartiyerdekilere yardım etmeye karar vererek geri döner. Recep Bostancı, olayın başladığı anda bulundukları kuyunun kartiyerlere giden yolundan gelen dumanı, sobayı yakma sırasında ateş çıkmadan önce yoğun bir duman çıkmasına benzetti. Ekiptekiler manzarayı görünce aralarında 'Saklanmasaydık o an hepimiz ölecektik. Ölen arkadaşlarımızın bir seçeneği yoktu' diye konuşurlar. Recep Bostancı ve beraberindeki arkadaşları, tulumba dairesine geçerek dışarısıyla telefon görüşmesi yapar.

BÜYÜK PANİK Dışarıdaki insanların kendilerinden daha panik olduğunu ifade eden Bostancı, şöyle konuştu: "Bizi sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Biz de onları sakinleştirmeye çalışıyorduk. Onlar bizden daha fazla paniklemişlerdi. Saat 22:45'te 1 no'lu kuyudan dışarı çıktığımızda çoluk-çocuk, ana-baba insanların bize bakışları yıkıldığım andı. O sahne hala gözümün önünden gitmiyor. Hayatımın ilk grizusunu (inşallah son olur) -200 metrede yaşadığım halde olayın asıl şokunu kuyu başında bekleyen insanların biçare, umutsuz, zayıf ve aciz bakışlarında yaşadım" Bostancı, olayın ardından günlerce evine kapandığını, yaşadıklarını, gördüklerini; gözünün önünde yitirdiği arkadaşları unutamadığını söyledi. O kadar büyük olay karşısında nasıl soğukkanlı olabildiğine bir anlam veremediğini anlatan Bostancı, bunu şöyle ifade ediyor: "Olaydan sonra 10 gün evden çıkacak gücü kendimde bulamamıştım. Şimdi düşünüyorum da 'grizu faciasında o kadar soğukkanlı olmam acaba algılama gücümün yetersizliğinden mi yoksa Yüce Yaradan'ın bana verdiği bir l'enle kalmamız gerektiğini söütuf mu?' diyerek ben hamdediyorum." ÇOCUĞUNU HASTANEYE GÖTÜRDÜ, HAYATTA KALDI Grizu faciasında bütün mesai arkadaşlarını kaybeden Ali Ekim de inanılmaz şekilde kurtulanlardan biri. 5 yıl önce maden ocaklarından emekli olan Ekim, hayat ile ölüm arasındaki ince sırra çok yaklaştığı anı şöyle anlattı: "Ben tabir caizse direkten döndüm" Ali Ekim, başından geçen esrarengiz olayı şöyle anlatıyor: "Oğlumu 4 Mart sabahı Ankara'ya kontrole götürecektim. Olayın olduğu akşam vardiyama girip sabah erkenden çıkacak ve oğlumu Ankara'ya götürecektim. İş elbiselerimi aldım, ocakta yiyeceğim erzağı aldım. Tam ocağa girecekken ocağa girmekten vazgeçtim. Arkadaşlar '1 yevmiyen gider, gel girelim' dediler; ama ben onlara 'Alın arkadaşlar benim erzağımı da siz yiyin. Ben girecektim ama vazgeçtim. Size kolay gelsin' dedim. Akşamdan gittik, otelde kalıyoruz. Radyodan acı haber geldi ve benim çalıştığım -560 katından ve bana 'gitme' diyen arkadaşlardan sağ kurtulan olmadı. O zaman oğlumun hastalığına dua ettim." Grizu faciasından sırlı bir şekilde kurtulan Recep Bostancı ve Ali Ekim, kahvehanede birbirine sarılarak hayatın, dostluğun önemini ifade ettiler. İki dost, "Hayat ne vazgeçilecek kadar ucuz ne de vazgeçilmeyecek kadar pahalı" diyor.

(OS-OS-HO-Y)

Kaynak: İhlas Haber Ajansı / Güncel

Haberler

title