Haberler

KADEM'in 8. Toplumsal Cinsiyet Adaleti Kongresi'nin sonuç bildirgesi açıklandı Açıklaması

Güncelleme:

Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) tarafından düzenlenen "Kadın ve Mekan" temalı 8'inci Toplumsal Cinsiyet Adaleti Kongresi'nin sonuç bildirgesi yayınlandı.

Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) tarafından düzenlenen "Kadın ve Mekan" temalı 8'inci Toplumsal Cinsiyet Adaleti Kongresi'nin sonuç bildirgesi yayınlandı.

İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü'nde düzenlenen kongrede 4 oturum yapıldı. 12 farklı konunun ele alındığı oturumların ardından kongrenin sonuç bildirgesi açıklandı.

Farklı kültür ve coğrafyalarda kamusal mekanın kadının varoluşsal gerilimler yaşadığı bir alan olduğu belirtilen bildirgede, kadınların 1980 sonrası Türkiye şartlarında özel mekanla kamusal alan arasındaki sınırı sivil toplum kuruluşları eliyle yeniden düzenlediklerinin görüldüğü anlatıldı.

28 Şubat döneminde başörtü yasağı nedeniyle mekan kaybına maruz kalan kadınların yaşadıkları zorluklar, ayrımcılıklar, hak ihlalleri ve bu zorlukların hayatlarına nasıl yansıdığı hakkındaki çalışmalar henüz yapılabilmekle beraber, karşılaşılan tabloda birbirinden farklı deneyimlerin göze çarptığı kaydedildi. Açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

"Evin cinsiyeti kadın olarak algılanmaya devam etse de çalışma hayatı ve koşullar kimi zaman başka iş bölümlerini de ortaya çıkarmıştır. Erkeklerin kendi ev ve aileleriyle ilgilenmelerinin 'erkeklik' vurgusu ve tanımı üzerinden ciddi toplumsal baskı ve eleştirilere neden olmasının yanı sıra şaşkınlık ve abartılı bir hayranlıkla karşılandığı görülmektedir. Evde çocuk bakan baba, toplumda çocuk bakanların büyük çoğunlukla kadınlar olması nedeniyle yardım ve dayanışma ağlarından uzak kalmakta, destek alamamaktadır. Bu gibi zorluklara ek olarak, erkeğin bakım ve ev işi konusunda daha özgür bir alana sahip olduğu, erkeklerden çocuk bakımı ve ev işi konusunda fazla bir beklenti olmadığı için yaptığı işlerin daha az eleştirildiği görülmektedir."

Kent mekanı açısından ötekileştirilen ve yalnızlaşan Suriyeli göçmen kadınların eve sıkışmak zorunda kaldığı dile getirilen bildiride, sanal bir mekan olarak medyada ise Suriyeli kadınların fuhuş, şiddet, ölüm suçu ile ilgili konularla ilişkilendirilmekte ya da yalnızca eş ve anne olarak görülüp mağduriyet kavramlarıyla ön plana çıkarıldığı aktarıldı.

Güney Kore kökenli bir pop müzik türü olan K-Pop'un özellikle genç kadınlar için bir faillik kaynağı ve kendini ifade biçimi haline geldiği belirtilirken, K-Pop fandomunun ve fan alanlarının özellikle genç kadınların güçlü hissedecekleri, kendilerini rahatça ifade edebilecekleri alanlara duyulan ihtiyacın aciliyetini yansıttığı kaydedildi.

Cami ve mescitlerin Hz. Muhammed dönemi fonksiyonelliğini yeniden kazanması beklendiğinin altı çizilen bildirgede, camilerin kadın ve erkeğin aynı şekilde faydalanabildikleri bir mekan olarak geleceğe aktarılabilmesi üzerinde düşünülmesi ve çözümler üretilmesi gerektiği vurgulandı. Bildirgede, özetle şu maddeler yer aldı:

"Kadın ve mekan ilişkisi çoğu kez karşımıza hiyerarşik bir düzlemin parçası olarak çıkmaktadır. Örneğin bizatihi edebiyat tarihi kurgulanırken kullanılan kavramlar, kelimeler kendi içinde hiyerarşi oluşturmakta ve edebiyat tarihleri hiyerarşik mekan olarak düzenlenmektedir. Piramidal dizilişin beden üzerindeki tezahüründe aklın erkekle, cinselliğin kadınla özdeşleşmesine ilişkin bilinç dışı çağrışımların izlerini taşıdığı da söylenebilir. Osmanlı'da genellikle harem içinde kaldığı düşünülen valide sultanlar ve hanedan hanımları özellikle imparatorluğun son dönemlerinde yapmış oldukları ekonomik yardımların yanı sıra cemiyetler adına düzenlenmiş olan organizasyonlara da katılmışlardır. İslam toplumunun bir parçası olan Endülüslü kadınların mekanla ilişkisine bakıldığında ise erkek egemen devlet idaresinde, onlarla bir arada bulundukları ve kritik görevler üstlendikleri, ilim tahsili, çalışma hayatı, sosyal ilişkiler gibi yaşamın farklı boyutlarında etkin oldukları, birçok toplumsal mekanı erkeklerle ortak kullandıkları görülebilmektedir. Minyatürlerde hiç göremediğimiz kadınların bizi rahatsız etmemesi, orada bir kadın varmış gibi davranılması, minyatürün daha ziyade kadınsız bir alan olarak algılanmasıyla ilgilidir. Kadının kendini göremediği mekanları içselleştirirken, hem metinlere hem resimlere hem de kendisine yabancılaştığı iddia edilebilir. Bu yabancılaşmanın bir başka sonucu da kadının içinde bulunduğu toplumda 'gerçek' bir varlığa sahip olmamasıdır."

Kaynak: AA / Güncel

İstanbul Üniversitesi Demokrasi Türkiye Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title