Haberler

Emzirmenin Psikolojik Boyutu Nedir?

Güncelleme:

Emzirmenin, Bebek İçin Yalnızca Beslenme ve Cinsellik Niteliği Değil, Tüm Yaşamı Boyunca Onu Etkileyecek "Bağlanma" Boyutu da Bulunmaktadır.

Emzirmenin Psikolojik Boyutu

Emzirmenin fizyolojik ve psikolojik boyutları, bilim insanları tarafından uzun zamandır araştırılan konular arasında yer almaktadır. Anne sütünün fizyolojik faydasının hiçbir gıdanın yerini tutmaması gibi, emzirme sırasındaki anne-çocuk ilişkisinin de neredeyse hiçbir ilişkinin yerini tutmadığını söyleyebiliriz. ALEV Anaokulu Rehberlik Servisi olarak, emzirmenin tıbbi faydalarını doktorlarımıza bırakıp, psikolojik yönünü anlatmak isteriz.

Emmenin Cinsel İşlevi: Büyü Zamanı-Haz Zamanı…

Nahit Motavallı (1999) beslenme zamanı geldiğindeki bebeğin davranışlarını şöyle tanımlar: "Beslenme zamanı yaklaştığında, anne göğsüne yaklaştığı an bebeğin aktiviteleri amaca yönelik ve organize olur, ağlaması durur, yumruklarını sıkar, ağzını açar, meme ucunu arar, kuvvetlice emer, süt gelmeye başlayınca rahatlama başlar, yumruklar açılır, gözler açılır, kapanır ve annenin kucağına kendini bırakır."

İlk defa Sigmund Freud tarafından "Oral Dönem" olarak isimlendirilen yaşamın bu ilk bir yıllık döneminin temel etkinliği emme-emzirilmedir ve doğumdan sonra bebeğin en duyarlı beden bölgesinin ağız olduğu düşünülmektedir.

Elda Abrevaya (2000): "Oral evrede bebek memeyi yalnız açlık nedeniyle değil, zevk için de emer. Birinci yılın sonunda ağız ve dudaklar, cinsel duyarlı bölge olarak etkinliğini yitirirler." diye belirtmektedir. Yani anne; çocuk için aslında hem besleyen, hem seven, hem de zevkini doyuran olarak birden çok işlevi aynı anda yerine getirmektedir.

Nahit Motavallı (2000) da; "Freud'un oral dönem diye adlandırdığı bu dönemde annesinin memesini emen bir bebeği izleme fırsatı bulan herkes bunun ilk cinsel deneyim olduğunu hissedebilir."diyerek emmenin cinsel yönüne dikkat çekmektedir.

Anne ile Buluşma: Bağlanma…

Emzirmenin bebek için yalnızca beslenme ve cinsellik boyutu olduğunu söyleyemeyiz. Bir de tüm yaşamı boyunca onu etkileyecek "bağlanma" boyutu bulunmaktadır.

Elda Abrevaya (2000) emzirme zamanlarını anne ile çocuk arasındaki bir "buluşma" olarak tanımlamış ve bebek için şunları söylemiştir: "Annesiyle bir buluşma gerçekleşmediğinde ve dolayısıyla onun ilgisinden yoksun kaldığında, bedeninde kaynaklanan içgüdüsel gerilimin yarattığı kaygıya tahammül edemez."

Melanie Klein'ın Haset ve Şükran (2008) adlı kitabına baktığımızda, emmenin cinsellik boyutunun yanısıra diğer boyutuyla ile ilgili şu satırlar göze çarpar: "Freud, bebeğin süt emmekten duyduğu mutluluğun cinsel doyumun ilk örneği olduğunu söylemişti. Bence bu yaşantılar sadece cinsel doyumun değil, daha sonraki bütün mutlulukların da temelini oluşturur ve bir başka insanla bütünleşme duygusunu mümkün kılar… Memeyle ilk ilişkiden tam olarak zevk alma yeteneği, çeşitli kaynaklardan alınacak başka zevklerin de temelini oluşturur."

Donald Winnicott'un "Anne Sütüyle Beslenme" (1999) isimli yazısına baktığımızda da benzer söylemler dikkat çekmektedir: "Yorucu emzirme süreci içinde anne ile bebek arasındaki bağ kadar kuvvetli hiçbir ilişkinin olamayacağı söylenmiştir. Emzirme sırasında meme çocuğunun anne ile olan ilişkisi oldukça yoğunlaşıp özel bir hale gelmektedir. Bu ilişki oldukça karışıktır… Kısacası söylememiz gereken şudur ki, anne sütü ile beslenmenin yerini başka birşeyin almasının pek kolay olmadığıdır… Göğüsten besleme zengin bir tecrübe kaynağı demektir."

Engin Geçtan (1997), Erik Erikson tarafından geliştirilen "İnsanın Sekiz Çağı" kuramındaki "Güven ya da Güvensizlik" dönemini Freud'un Oral Dönemi ile paralel anlatmıştır: "Bu dönem Freud'un oral döneminin karşılığıdır ve yaşamın ilk yılı boyunca sürer. Bu dönemde, bebeğin kendisine ve çevresine karşı güven geliştirip geliştiremeyeceği belirlenir… Bu dönemin olumlu boyutunu temel güven duygusunun gelişmesi oluşturur."

Orhan Öztürk (2004) bu dönemi John Bowlby'nin "bağlanma teorisi"ne göre açıklamıştır: "Üç-altı aylar arasında bebek giderek anneye yalnızca bağımlı olmakla kalmaz, ona karşı artan bağlanma (attachment) duygusu oluşur."

Görüldüğü gibi emzirme; hem beslenme, hem cinsellik, hem de güvenli ilişki kurma-bağlanma boyutunda oldukça önem taşımaktadır. Bu sebepledir ki, anne adayları ve yenidoğan annelerinin dikkatini biraz da olsa çekmek ve şu soruyu gündeme getirmek istedik: Besin değeri olarak "Anne sütüyle eşdeğer" üretilen mamalar, acaba haz, cinsellik ve bağlanma boyutlarında da eşdeğer nitelik taşıyorlar mı?

Kaynak: Bültenler / Sağlık

Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title