Haberler

TBMM Genel Kurulu'nda 23 Nisan Özel Oturumu

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Siyasi İktidarların Meşruiyetinin Temelinin Anayasa ve Hukuk Olduğunu Belirterek, Demokrasilerde Hiçbir İktidarın Kendi Meşruiyetiyle İlgili Tartışmaları Yeni Bir Anayasa, Yeni Bir Hukuk Yaparak Ortadan Kaldırmasının Mümkün Olmadığını Söyledi.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, siyasi iktidarların meşruiyetinin temelinin Anayasa ve hukuk olduğunu belirterek, demokrasilerde hiçbir iktidarın kendi meşruiyetiyle ilgili tartışmaları yeni bir Anayasa, yeni bir hukuk yaparak ortadan kaldırmasının mümkün olmadığını söyledi. Baykal, "Anayasa ve hukuk zafiyetleri oy oranları ile kapatılamaz. Seçim, Meclis'te ve hükümette kimin iktidar, kimin muhalefet olacağını belirler" dedi.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla özel gündemle toplanan TBMM Genel Kurulu'nda bir konuşma yapan CHP Genel Başkanı Baykal, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin dünyanın en eski 10 parlamentosundan biri olduğuna işaret etti. Genelde meclislerin yeni bir devletin kurulmasından sonra oluşturulduğuna dikkat çeken Baykal, Türkiye'de öyle olmadığını, tam tersine TBMM'nin devleti kurduğunu anlattı. Baykal, ulusal kurtuluş mücadelesini sürdürecek orduyu bu Meclis'in kurduğunu, savaşı bu Meclis'in yönettiğini vurguladı. Halkı Müslüman olan bir ülkede bir yandan dine saygı gösterilirken bir yandan da dinin devlet yönetiminde, hukukta ve eğitimde egemenliğine son vermenin, çağdaş bir anlayışla laikliği gerçekleştirmenin, Meclis'in en büyük ve dünyaya örnek olacak eserlerinden biri olduğunu ifade eden Baykal, o sayede egemenliğin gökten yere indiğini, hanedandan millete geçtiğini söyledi.

Cumhuriyet ile demokrasinin ayrılmaz bir bütün olduğunu dile getiren Baykal, cumhuriyetten uzaklaşılarak demokrasinin güçlendirilemeyeceğini, cumhuriyet azaltılarak demokrasinin artırılamayacağını söyledi. Cumhuriyet ve onun en önemli temellerinden biri olan laikliğin, demokrasinin vazgeçilmez koşulu olduğunu belirten Baykal, "Demokrasi ve özgürlük uğruna laiklikten vazgeçeceğiz derseniz demokrasiyi de tahrip etmiş olursunuz. Türk toplumunda İslamiyet, laiklik ve demokrasi bir altın üçgen oluşturmuştur.

Bunların tümüne aynı zamanda sahip çıkmak zorundayız" diye konuştu.

Batının yüzyıllar boyunca savaşarak, kan akıtarak ulaştığı laiklik anlayışına Türkiye'nin barış içinde, milli iradeye saygıyı zedelemeden, TBMM'nin ileri görüşlü yaklaşımları ve kararlarıyla ulaştığını vurgulayan Baykal, "Bizim laiklik anlayışımız devletin bütün inançlara, dinlere ve mezheplere saygı göstermesini ve eşit davranmasını gerektirir. Ama aynı zamanda hiçbir inancın, mezhebin ve dinin devletin yönetimini, hukukunu ve eğitimini etkilemesine izin vermeme ilkesine dayanır" dedi.

"ADI KONULMAMIŞ BİR KAPİTÜLASYON SİSTEMİNİ TÜRKİYE'YE KABUL ETTİREMEZLER" Bu devleti kuranların en güç koşullarda bile yabancıların hakimiyetine girmeyi kabul etmediklerini ifade eden Baykal, TBMM'nin dünyada örneği görülmemiş büyük devrimleri gerçekleştirirken hiçbir ülkenin baskısıyla, telkin ve tavsiyesiyle hareket etmediğini kaydetti. Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında da yabancıların baskılarına boyun eğmeye razı olanlar bulunduğunu hatırlatan Baykal, onlara karşı Atatürk'ün ve Meclis'in inançla direnmeyi bildiğini vurguladı. Bugün de Türkiye'nin milli egemenliğine, bağımsızlığına saygı göstermeyen bazı yabancı çevrelerin kendi arzularını, iradelerini Türkiye'ye dayatmaya çalıştıklarını örnekleriyle gördüklerini anlatan Baykal, Türkiye'yi yönetenlerin, aynen devletin kuruluş aşamasında TBMM'de görev alan milletin yürekli temsilcileri gibi, bu baskılara direnmelerini, Türkiye'nin egemenliğine ve bağımsızlığına kıskançlıkla sahip çıkmalarını beklediklerini söyledi. Baykal, şunları söyledi:

"Öyle anlaşılıyor ki bu baskıları bugün de sürdürmek isteyenler vardır. Lozan'daki kazanımlarımıza aykırı bazı taleplerini Türkiye'ye kabul ettirmek isteyenler vardır. Türkiye'nin bağımsızlığının en güçlü teminatlarından biri olan yüksek yargı organlarımıza baskı yapmaya yeltenenler vardır. Bundan daha da vahimi, bu dış baskıları tahrik ve teşvik eden bazı çevreler de vardır. Bunları şiddetle kınıyoruz ve inanıyoruz ki hiçbir iç ve dış güç, hiçbir siyaset adamı, hiçbir milletlerarası kuruluş Türk hakimlerinin özgür vicdanlarını etkileyemeyecektir. Biz, gerçek bağımsızlığımıza adli kapitülasyonları kaldırarak kavuştuk. Şimdi adı konulmamış bir kapitülasyon sistemini Türkiye'ye kabul ettirmeye hiç kimsenin gücü yetmeyecektir." İşgal ordularına ve onların hizmetkarı yerli işbirlikçilere karşı bir büyük milli bağımsızlık mücadelesi açan ve zafere ulaştıran iradenin, zafer sonrasında egemenliğin millete ait olduğunu ilan ettiğini hatırlatan Baykal, egemenliğin masa başındaki tartışmalarla, ilmi ya da dini fetvalarla davranılmadığını, tam tersine Mustafa Kemal önderliğinde asker ve sivillerin eşsiz gayretleri ve fedakarlıkları ile savaş meydanlarında kan ve can pahasına kazanılmış bir hak olduğunu vurguladı. Egemenliğin, dini siyasete alet eden otoritelerle ve onların fetvaları ile mücadele ederek ele geçirildiğini belirten Baykal, "O nedenle bizim egemenliğimiz işbirlikçi, teslimiyetçi değil millidir. Dine dayalı değildir, laiktir" diye konuştu.

"SEÇİM KİMİN İKTİDAR, KİMİN MUHALEFET OLACAĞINI BELİRLER" Siyasi iktidarların meşruiyetinin temelinin Anayasa ve hukuk olduğuna işaret eden Baykal, demokrasilerde hiçbir iktidarın kendi meşruiyetiyle ilgili tartışmaları yeni bir Anayasa, yeni bir hukuk yaparak ortadan kaldırmasının mümkün olmadığını ifade etti. Baykal, şöyle konuştu:

"Denetimsiz güç, güç değildir. Denetimsiz iktidar, demokratik değildir, meşru değildir. Anayasa ve hukuk zafiyetleri oy oranları ile kapatılamaz. Seçim, Meclis'te ve hükümette kimin iktidar, kimin muhalefet olacağını belirler. Hiçbir seçim sonucu, iktidarların hukuka ve Anayasa'ya bağlı kalma, yargı bağımsızlığına saygı gösterme zorunluluğundan kurtulma sonucunu doğurmaya yetmez. Laiklik anlayışı devletin bütün inançlara, dinlere, mezheplere saygı göstermesini ve eşit davranmasını gerektirir. Bu doğrudur ama laiklik anlayışı aynı zamanda hiçbir inancın, mezhebin, dinin, devletin hukukunu, eğitimini ve yönetimini oluşturmasına izin verilmemesini de gerektirir. Siyasetin referansı demokrasi olmaktan çıkar, inanç ve din olursa bunun sonucu kargaşa, çatışma ve karanlık bir otoriter rejimdir." Demokrasinin sağladığı olanakları, cumhuriyetin ve devletin milli ve laik kimliğini ortadan kaldırmak için kullanmanın tam bir aymazlık olduğunu belirten Baykal, iktidarların seçimden çıkmış olmasının, demokrasiyi güvence altına almayacağını söyledi. Baykal, şu ifadeleri kullandı:

"Dokunulmazlık zırhının arkasına saklanan başbakanlar, bakanlar, milletvekilleri demokrasilerde yoktur. Kendi suçları için af çıkaran bakanlar, milletvekilleri demokrasilerde yoktur. İktidar olanakları ile devlet bankalarını kullanarak yakınlarınıza yandan medya satın almak demokrasilerde yoktur. 'Anayasa'nın temel ilkelerini dini temellerde yeniden yorumlayacağız' diyenlere devletin en önemli görevlerini vermek, demokrasilerde yoktur. Devletin en önemli yönetim birimlerini cemaat, tarikat örgütlenmelerine teslim etmek demokrasilerde yoktur. Derslerde cihat çağrıları yapan kasetlerle lise öğrencilerinin beynini yıkayan bir kadrolaşma anlayışına Milli Eğitim Bakanlığı'nı teslim eden bir zihniyete demokrasilerde yer yoktur. Bütün bunların sonucunda bu uygulamaların sorgulanmasını engellemek için 'çoğunluğumuz vardır' deyip Anayasa'yı değiştirmeye kalkmak, unutulmamalıdır ki bu iktidarların kendi meşruiyet temellerinin sorgulanmasına yol açar." (ZÇ-CC-Y)

Kaynak: İhlas Haber Ajansı / Politika

Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title