Haberler

    Türk bayrağı ve İstiklal Marşımıza müsaade etmediler

    Türk profesyonel boks tarihinin ilk ve tek şampiyonu Fırat Arslan, Hürriyet'e özel açıklamalarda bulunduNerede doğdunuz ve çocukluğunuz nasıl geçti?

    Türk profesyonel boks tarihinin ilk ve tek şampiyonu Fırat Arslan, Hürriyet'e özel açıklamalarda bulundu

    Nerede doğdunuz ve çocukluğunuz nasıl geçti?

    Almanya'nın Bayern eyaletinde yer alan Augusburg kentinin Friedberg köyünde ailemizin altıncı ve son çocuğu olarak dünyaya geldim. Babam iyi bir pehlivandı ve kendisi ben henüz altı yaşımdayken ailemizi terk etti. Annem bizi zor şartlar altında yalnız büyüttü. Tek başına aldığı maaş bize yetmiyordu tabi ki. Çok günlerimiz oldu evde ekmekten başka bir şeyimiz yoktu. Kuru ekmek yemek zorunda kaldığımız çok günler geçirdik. Ancak o günlerime bile şükür ediyorum çünkü sağlığımız yerindeydi, ağabeylerimle bir aradaydık. Mutluyduk, huzurluyduk. Bu günlerimize de şükürler olsun tüm zorlukların üstesinden geldik. Belki o zorlukları çekmemiş olsaydım ben bugün bu başarıyı sağlayamazdım.

    Boksa nasıl başladınız ve kaç yaşındaydınız?

    O dönemler Sylvester Stallone'nin çevirmiş olduğu müthiş bir Rocky filmi furyası vardı. Meriç abim de o filmden etkilenerek boksa başladı. Çiğ yumurtalar içiyor, eşofmanlarla şehrin mahallelerinde koşuyorduk. Meriç abim çok iyi bir boksördü. Rahmetli Sinan Şamil Sam'ı yenerek Avrupa şampiyonluk kemerini alan yenilgisiz Arnavut boksör Luan Qrasinici'yi bile yenmişti. Ben de abimin en büyük hayranıydım. Ona antrenmanlarında yardımcı oluyor ve taktikler veriyordum. Benim verdiğim taktikler abimi de şaşırtmaya başladı bir süre sonra ve bunları nereden bildiğimi sordu birkaç kez. Henüz boksör değildim ancak boksta çalışkanlık ve kondisyonun çok önemli olduğunu o zamandan anlamıştım. Sonra abim yapılan haksızlıklardan bıktı. Almanya'da doğup büyüyen bir sporcu olarak Almanya şampiyonalarına bile katılamıyoruz. Bir Türk olarak Almanya'da kazandığın maçlar bile karşı tarafa veriliyor ve sürekli olarak Türklere haksızlıklar yapılıyor dedi ve bıraktı. Abim bırakınca kendisinden boksa başlamak için müsaade istedim. Bana dedi ki, müsaade veriyorum ama çok sert ve çok zor bir spor ayrıca Türklere çokta haksızlıklar yapılıyor. Ben her şeye rağmen boksa başlamaya kararlıydım ve yaşım da 18 olmuştu. İlk maçlarımın hepsini büyük bir başarı ile kazandım. Sonra baktım ki, sırf kuvvet ile olmuyor bu iş ve tekniğin önemini kavramaya başladım.

    Boks stilinizde değişikliğe mi gitmek zorunda kaldınız?

    Evet. Belirli bir yere gelmiştim ve daha güçlü rakipler çıkmaya başlamıştı karşıma ve ben onları tekniğimi geliştirerek yenebileceğimi anladım. İlk başta önüme sürekli olarak taşlar koymaya başladılar. Kabiliyetsizsin dediler, hızın yetmiyor, tekniğin yok, boyun kısa, reaksiyonların yetersiz gibi eleştiriler gelmeye başladı ve ben de tüm bu zorluklara rağmen mücadeleye karar verdim verdim ve kendi tekniğimi oluşturdum. Rocky filmlerinden etkilenerek dünya şampiyonu olacağım dedim ve bu rüyam 19 yıl sürdü. Ne kadar zor olduğunu bilseydim bu sözü vermezdim diyerek gülüyor Fırat Arslan. Beni eleştirenlerin görmediği şeyler vardı bende: Azim, cesaret, sert yumruklara karşı asla pes etmemem ve zekamı kullanmak. Çok çalıştım ve iyi kondisyon sahibi oldum. Beni başlangıçta ciddiye almayan antrenörüm dört sene sonra baktı ki, ben devleri yıkıyorum şaşırdı ve dedi ki; 'Fırat böyle devam ederse iki üç sene sonra kimse onu yenemeyecek'.

    Antrenörlerinizin bakış açısı mı değişti?

    Takım antrenörüm iyi değildi, dünya şampiyonu olabilmem için bölgenin en iyi antrenörüm seçtim ama o beni istemiyordu. Dört yıl boyunca benim yüzüme bile bakmadı ama beni sparring partneri olarak kullanıyor ve ağır sıklet boksörlerine dövdürmek istiyordu diyerek tekrar gülümsüyor Fırat Arslan. Dört yıl destek vermemesine rağmen tüm maçlarımı kazandım ve bu da onun ilgisini çekti. Üç kez Almanya şampiyonu olan boksöre karşı maçım olduğunu duyunca iki yüz kilometre yoldan gelmiş maçımı izlemeye. Çok çekişmeli bir maç geçiyordu. Tüm seyirciler beni galip görmesine rağmen yine hakemler rakibimi galip ilen ettiler. İzleyen herkes boksumu beğendi ve beni iltifat yağmuruna tuttular. Farklı lig takımlarından teklifler almaya baladım. Soyunma odasında üstüm başım kan içinde otururken bir baktım beni istemeyen antrenör Günther Meier odama girdi. Ben de düşündüm ki, evet şimdi beni övecek ve iltifat edecek. Ama söyledikleri karşısında şaşkınlığa uğradım. Bana dedi ki, 'Hayatımda bu kadar kötü boks yapan birisini görmedim ancak bu kadar kötü boks yapıp ta dünyanın zirvesindeki bir boksöre karşı böyle muhteşem bir maç çıkaran birisini de görmedim. Sen bir de boksu bilsen neler başarabilirsin düşünsene' dedi. Tabi ben şok olmuştum. Neyse sonra bana özel dersler vermeye başladı. Normalde grup halinde yapılan antrenmanlar vardı ancak o bana yalnız olarak dersler veriyordu.

    İlk büyük başarınızı ne zaman kazandınız?

    1992 yılında Türkiye'de askerliğimi yaptıktan sonra 1994 yılında Almanya'nın Friedrichshafen kentinde Türkiye ve Avusturya şampiyonu Sami Mısır'ı yendim. Ardından Türkiye şampiyonasına katılmak için lisans çıkardım ve sordum masraflarımı kim karşılayacak diye? Bana kendimin karşılayacağı söylendi. Benim maddi gücüm yoktu o zamanlar bunu söyleyince o zaman gelme dediler bana. Çaresiz kalmıştım ve Almanya'ya döndüm dünya çapında maçlara çıkabilmem için Alman vatandaşı olmam gerekiyordu ve vatandaşlığını alarak yoluma devam ettim. Yalnız Almanların organize ettiği maçlarda Türk bayrağı ve İstiklal marşımıza müsaade etmediler.

    Bu bende çok büyük bir acı olmasına rağmen yapabileceğim bir şey yoktu maalesef. Boks dünyasında ilerlemek istiyorsam bunlara katlanacaktım. 2016 yılında kendi yaptığım organizasyonlar ile Türk bayrağı ve İstiklal marşımız ile çıktım ringlere. Tabi ki, Alman bayrağı ve marşını da çıkardık ringlere çünkü biz burada ekmek paramızı kazanıyoruz ve iki ülkeye de saygımız sonsuzdur.

    Dövüşürken neler hissediyorsun?

    Daha soyunma odasındayken beynimdeki tüm sorunları bir kenara bırakıyorum ve sadece maçıma konsantre oluyorum. Maç sırasında hiç kimseye bakmıyorum ve sadece rakibim oluyor gözümün önünde. Adeta karanlık bir tünele girmişim ve gördüğüm tek şey çıkış ışığıymış gibi konsantre oluyorum. Benim hedefim her zaman kazanmaktır ne kadar canım yansa da kazanmanın peşindeyim sürekli. Zorlandığım yerlerde de dua ediyorum. Ne kadar zorlansam da sabırla sonuna kadar devam ediyorum. Maç en son saniyeye kadar sürer diye düşünüyorum ve oraya kadar da her şey olabileceğine inanıyorum. Hedefe ulaşmanın birkaç yolu olduğuna inanıyor ve ben kendi inandığım yoldan ulaşıyorum.

    Dünya şampiyonluklarını anlatır mısın?

    Virgil Hill, yirmi yıl boyunca şampiyon olmuş efsane bir isimdi. Onunla ringe çıkmak benim için büyük bir onurdu. Kendisini 2007 yılında çekişmeli bir maç sonunda puan ile yenerek dünya şampiyonu oldum. O günden beridir dünya sıralamasında birinci olmayı başardım. Zaman zaman insem de yine çıkmayı başardım. On beş yıldan beridir tüm federasyonların dünya sıralamışında ilk on arasındayım. Ben tıkandığım yerlerde hep çözüm arayan birisiyim ve hep uzman isimlerle çalıştım. Aradığım her sorunun çözümünü de Yüce Allah, karşıma en iyileri çıkardı.

    Çocukların olduktan sonra boks yaşantında neler değişti?

    Eşim Dilek, mükemmel bir insan. Aynı zamanda sağlıkçı olduğu için yaralanmalarımda bana veya antrenman partnerlerime yardımcı da oluyor. Boksun dışındaki tüm sorumluklarımı alarak yükümü de hafifletti. İkiz kızlarımız var ve üçüncü çocuğumuz da yolda. Öncelikle Allah'a şükürler olsun böyle güzel bir aileyi bana nasip ettiği için. Baba olmak dünyanın en güzel duygusu. Antrenman yaparken karşıma salıncaklar astım ve orada beni izliyorlar bitince de alkışlıyorlar. Maç yaparken beni motive ediyor baba olmak. Sonuçta ne için savaştığımı biliyorum. Ailem için mücadele ediyorum. Eşim ve çocuklarım benim tüm enerjim ve motivasyon kaynağım oldu. Her şeyi onlar için yapıyorum.

    Bundan sonraki hedeflerin nelerdir?

    Gelmiş geçmiş tüm sıkletlerde en yaşlı dünya şampiyonun olma fırsatım var. Efsane boksör Bernhard Hopkins'in Georg Foreman'a ait olan rekoru kırmıştı şimdi ben de ona ait olan rekoru kırmak istiyorum. Hopkins 49 yaşından 94 gün geçmişti ki, dünyanın en yaşlı şampiyonu oldu. Benim bu rekoru kırabilmem için 01 ocak 2020 itibarıyla dünya şampiyonu olmam gerekiyor ve şu an tüm ekibimle birlikte bunu başarmaya odaklanmışız.

    Hiç unutamadığın bir anın var mı?

    Tabi ki çok var ancak birisin anlatayım. 2001 yılında İngiltere şampiyonuna karşı İngiltere'de ringe çıkıyorum. Daha önceki iki maçımda yine haksızlıklar yapıldı ve kazandığım maçlarımı bana vermediler. Kariyerimde öyle bir noktaya gelmiştim ki, Meriç abim, gibi bu haksızlıklar karşısında boksu bırakma aşamasındaydım. Kendi kendime yemin etmiştim, şayet gelecek maçı kaybedersem boksu bırakacaktım. Rakibim benden birkaç kilo ağır geldi. Boyu da benden 12 santim uzundu. Anlaşmamızdan 7 kilo fazla çıktı rakip. Sordular buna rağmen maç yapar mısın diye, yaparım dedim. Maça çıktık, rakip ağır ve uzun boylu olmasının avantajlarını iyi kullanarak beni dört raunt çok kötü dövdü. Kulağımın zarı patlamıştı. Beşinci altıncı raundu kıl payı ben almıştım ancak sonradan öğrendim yine her zaman olduğu gibi ona vermişlerdi bu rauntları. Unvan maçı olmadığı için 8 raunttu karşılaşma ve iki raunt kalmıştı. Ben dayak yemekten, rakip dayak atmaktan yorulmuştu. Ben bu yorgunlukla onu yıkamayacağımı anladım ve altıncı raunttan sonraki molada köşemde yüce Allah'ıma dua ettim, (Yarabbim, boksta yolum varsa yalvarıyorum aç, yoksa burada kapansın bu sayfa) dedim. Yedinci raunda çıktık. Nasıl olduğunu anlayamadım ancak o yorgunlukla zar zor hafif bir aparkat attım. Rakibin kaşı çok büyük bir şekilde açıldı ve rakip gözünü tutarak eğilip maçı bıraktı. Hakem saymaya başladı ancak rakip çok kan kaybediyor ve maça dönemiyordu. Hakem maçı durdurarak elimden tutup kaldırdı ve beni galip ilan etti. Salondaki iki bin seyirci hakemi yuhalamaya başladı. Bir raunt daha idare etse maçı İngiliz kazanacaktı ve maçı sonlandırdığı için hakeme çok tepkiliydiler. Soyunma odamda Allah'a dua ederek, 'Herhalde benim yoluma devam etmemi istiyorsun ki, kazanmamı nasip ettin' dedim ve tekrar daha hırslı bir şekilde ringlerde savaşmaya başladım.

    Şu anki durumunuz nedir?

    Üç büyük boks federasyonunda ilk ondayım. Hatta birisinde bir numaradayım. Üç yıldır üst üste Almanya'nın en başarılı promotörü seçilen Erol Ceylan ve EC BOXİNG ile çalışıyorum. Erol Ceylan, boks dünyasında tanınan ve sayılan bir isim. Boks camiasında ulaşamadığı isim yok. Hatta şu an İstanbul'da temsilcilik açmak için gün sayıyor. Kendisiyle uzun yıllara dayanan güzel bir dostluğumuz var ve beni dünya rekoru kırma hedefimde destekliyor. Sonbahara doğru İstanbul'da dev bir boks galası düzenlemeye hazırlanıyor ve orada dünya şampiyonluğu maçı yapmayı planlıyoruz.

    Boksu ne zaman bırakacaksınız ve sonrasında neler yapacaksınız?

    Gelecek yıl rekoru kırayım veya kırmayayım bu spordaki 31 yıllık aktif kariyerimi sonlandırmayı düşünüyorum. Zaten eşim Dilek Arslan da ringe çıkmamı istemiyor endişeleniyor. Bıraktıktan sonra salon açarak, boks eğitimi vererek şampiyonlar yetiştirmeyi düşünüyorum. Ayrıca insanların sağlıklı yaşamalarına katkıda bulunmak amacıyla boks antrenmanlarını fitnes şeklinde vermeyi planlıyorum.

    Şayet Türkiye'den de teklifler gelirse ülkemdeki sporculara bilgi ve tecrübelerimi aktarmak isterim. Ayrıca beni profesyonel boks hayatımda destekleyen sponsorlarımdan başta Gazi olmak üzere Virsol, Sovit ve Kiliç'çya de buradan teşekkür etmek isterim.

    Vedat Alyaz: 'Fırat, yıllarca hasta annesine baktı'

    On yılı aşkın süreden beridir Fırat Arslan'ın basın danışmanlığı ve özel fotoğrafçılığını yapan Vedat Alyaz, sporcumuzun tarihinin başarılarla dolu olduğunu vurgulayarak, 'Üç kez WBA olmak üzere, dört kez de farklı federasyonlarda dünya şampiyonlukları vardır. Avrupa, Almanya, Kıtalar Arası olmak üzere sayısız defalar şampiyonluk kürsüsüne çıkmıştır. Türk boks tarihinin ilk ve tek dünya şampiyonudur. Aynı zamanda dürüst, alçak gönüllü ve efendi kişiliği ile de tüm dünyaya örnek bir insandır. Hatta rahmetli annesine son nefesine kadar kendi elleri ile bakmıştır. Ben bizzat gördüm: Annesi Demenz hastasıydı. Son dönemlerinde yatağa bağlı olarak yaşıyordu. Fırat, annesinin odasına bir kamera yerleştirmiş ve ekranı da antrenman salonuna koymuştu. Antrenman yaparken annesini seyrediyor, herhangi acil bir durum olduğunda koşarak gidip müdahale ediyordu. Son nefesine kadar bakıcıyla birlikte annesine bu şekilde bakmış olan vefalı da bir evlattır aynı zamanda' dedi.

    Kaynak: Hürriyet / Güncel

    Fırat Arslan Haberler

    500
    Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
    title