Elveda Doktor
Kötü bir alışkanlık, insanları yüceltmek için ölümlerini beklemek.
Kötü bir alışkanlık, insanları yüceltmek için ölümlerini beklemek. Özellikle bu topraklarda bunu çok fazla yapıyoruz. Yaşarken anlamaya çalışmadıklarımızı, kötü davrandıklarımızı ölümlerinden sonra göklere çıkarıyoruz.
O yüzden bu yazıyı yazarken kendimi kötü hissediyorum. Affet beni Socrates usta. Yaşarken sana hak ettiğin değeri fazla veremedik. Senin futbola ve -daha da önemlisi- dünyamıza yaptığın katkıyı yeterince anlatamadık.
İyi de zaten sen değil miydin, “Van Gogh veya Degas eserlerini yaparken meşhur olacaklarını bilselerdi aynı eserleri üretemezlerdi. Futbol da bir sanattır ve sanat icra ederken tadını çıkarmalısınız, 'kazanacak mıyım' diye düşünmemelisiniz” diyen?
***
Biz Socrates'i 1982 yılının bir Haziran gecesi tanıdık. Brezilya – SSCB karşılaşmasını izlemeye oturmuş ama karşımızda futbol değil bale gibi bir şey bulmuştuk. Dünyanın en yumuşak bilekli oyuncuları fethetmişti gönüllerimizi. Ne yazık ki, bir daha onlar gibisi gelmedi.
Ve o takımın kaptanı, büyük bir düşünürün adını almış olan Socrates'ti. Bir futbolcudan çok bir basketbolcuyu andırmasına rağmen futbolun en zarif halini oynayan, arkası dönük paslarıyla bizi kendimizden geçiren adam.
Hele ki iki Rus oyuncuyu çalımladıktan sonra dünyanın en iyi kalecisi Dassaev'e 30 metreden o golü attığında ağzımız açık kalmıştı.
Socrates daha sonra “Dünya Kupası'nı kazanan takım sonraki 4 yılın futbol anlayışını belirler. O kupada biz şampiyon olsaydık belki futbol başka bir yöne gidecekti, bizim oynadığımız 'fuetbol arte' fantezi ve eğlencenin son temsilcisiydi,” diyecektir.
***
Gelin bir de onun gerçekten kim olduğunu anlatalım.
Bir baba düşünün. Eğitimi yok. Amazonların neredeyse ortasında fakir bir ailede büyümüş. Ancak kendisine büyük bir kütüphane yapıyor. ve oğullarına hayran olduğu Yunanlı filozoflar Socrates ve Sofocles'in isimlerini koyuyor.
İşte o adamın oğlu, yani Socrates de asla sıradan bir futbolcu olmadı. Sıradan bir yıldız bile olmadı. Her şeyi çok farklı yaptı, söyledi, düşündü. Örneğin,
Ø Futbol oynarken aynı anda tıp okumuştu. Üstelik bütün sınavlarını başarıyla vermişti. Hatta futbolu bıraktığında bir süre Brezilya'nın az gelişmiş kasabalarına giderek mesleğini yapmıştı.
Ø Hayran olduğu kişiler sorulduğunda, ülkesinin futbol yıldızları Pele veya Garrincha'dan değil, hep Che Guevara, Fidel Castro ve John Lennon'dan bahsetmişti. Hatta iki oğluna Fidel ve Che isimlerini koymuştu.
Ø Corinthians gibi büyük bir kulüpte forma giyerken, hem Brezilya'nın elitist olmayan bu yegane takımını şampiyonluğa taşıdı, hem de ülkesindeki askeri rejime karşı “Corinthians Democracy” adında bir hareket başlatmıştı.
Ø Takımdaki bütün oyuncuların maçlara üzerinde “Democracia” yazan formalarla çıkmasına öncülük etti. Bunu, diğer herkesin askeri yönetime ses çıkarmaya korktuğu bir dönemde yaptı. Çoğuna göre Socrates, askeri cuntann devrilmesinde en büyük rolü oynayan kişiydi.
Ø O takım hakkında,“Oynadığım en iyi takımdı o, çünkü spordan fazlasıydı. Siyasi zaferlerim futbolda kazandıklarımdan çok daha önemli. Bir karşılaşma 90 dakika sonunda biter, ancak hayat devam eder,” demişti.
Ø Futbolunun zirvesindeyken 1,5 milyon kişinin önüne çıkmış ve yapılacak referandum sonucu serbest seçimlere ve demokrasiye geçilirse İtalya'ya (Fiorentina'ya) gitmekten vazgeçeceği taahhüdünü vermişti.
Ø Dünya Kupası dönüşü milyonlarca kişi takımı karşılamaya geldiğinde, onlara “Savunmacılara çalım atmak diktatörlere çalım atmaktan daha kolay. Siz zoru başaracak, Brezilya'ya demokrasi şampiyonluğunu getireceksiniz!” şeklinde seslenmişti.
Ø Futbolu bıraktığında ne yorumculuğu, ne de teknik adamlığı tercih etmişti. Bunun yerine üniversiteye yazılmış ve felsefe doktorası yapmıştı.
Ø Son zamanlarında müzikle uğraşmış ve hatta sahneye bir müzikal bile koymuştu.
Ø Ülkesinin son dönemde yaşadığı gelişimi ve başkan Lula'yı destekliyordu ama “Gelişime odaklanmamız doğru ama önceliği paraya veya ekonomiye değil insanların gelişimine vermek zorundayız,” demişti bir röportajında.
Ø Sırf yardım olsun diye, 50 yaşındayken İngiliz amatör kümede zor durumda olan bir kulübün başına geçmişi ve hatta sahaya bile çıkmıştı.
Gerçeküstü geliyor değil mi? Ancak Socrates böyle biriydi işte.
O beynini bedeninden daha fazla kullanan futbolcuların son örneklerindendi. O toplumu ve yöneticileri değiştirmek için futbolu araç olarak gören bir aktivistti.
The Times, onu, “felsefenin vücut bulmuş hali” olarak tanıtacak ve onun futbolun romantik çağlarına ait olduğunu yazacaktı. “İtalyanların İtalyan, Almanların Alman ve Brezilyalıların kusurlu tanrılar gibi oynadığı çağlara.”
***
Üstat keşke bu kadar çok içmeseydin şu içkiyi de 2014 Dünya Kupası hakkında yazmaya başladığın romanı görebilseydik. Oralarda oturup Brezilya'nın aşırı gerçekçi ve yaratıcılıktan uzak futbolunu eleştirebilseydin.
Son sözü yine sana bırakıyorum;
“1982'nin Brezilya takımı fantezinin, idealizmin ve pastoral şiirin sembolüydü. İtalya ise verimliliğin. Biz en azından ideallerimiz için savaşarak kaybettik. Bir de bugünün toplumuna bakın. İnsancıllığımızla temasımızı kaybettik. İnsanlar sonuçlarla güdüleniyor. Bir zamanlar bir futbol maçına görülmeye değer şeyler izlemeye giden insanlar, bugün bir savaş izlemeye gidiyorlar. ve tek önemli olan kimin kazandığı. Benim içinse güzellik her şeyden önce gelir. Zafer ikinci sıradadır. ve önemli olan tek şey keyif almaktır.”
Huzur içinde yat…