Haberler

Sokakta "Güven" Var

Savaş: kazanan tarafın olmadığı; kaybedenlerin ise her zaman masum, günahsız bebeklerin, çocukların, kadınların, gençlerin ve yaşlıların kısaca halkın olduğu, o karanlık oyun.Irakta, Suriye'de, Somali'de, Libya'da, Afganistan'da ve diğer yerlerde anlamsız savaş ve bedelini ödeyen masum insanlar, bedel ödetenler ise yine insanlar.

Savaş: kazanan tarafın olmadığı; kaybedenlerin ise her zaman masum, günahsız bebeklerin, çocukların, kadınların, gençlerin ve yaşlıların kısaca halkın olduğu, o karanlık oyun.Irakta, Suriye'de, Somali'de, Libya'da, Afganistan'da ve diğer yerlerde anlamsız savaş ve bedelini ödeyen masum insanlar, bedel ödetenler ise yine insanlar.Tunus'ta başlayan ve daha sonra diğer arap ülkelerine de sıçrayan halk ayaklanmaları ve 'Arap Baharı'nın Libya'daki yansımalarını yerinde takip etmek için önce Tunus'a buradan Cerba adasına ardından kara yolu ile Libya'nın başkenti Trablus'a gitmek üzere yola koyulduk. Savaşın soğuk yüzüyle daha ilk adımımızda Tunus sınırından Libya'ya girerken karşılaştık. Tunus tarafında pasaport işlemlerimizi yaptırdıktan sonra ara bölgeyi geçip Libya tarafına ulaştığımızda adeta terk edilmiş bir sınır kapısı vardı karşımızda. Hiçbir görevli kalmamış, binalar yakılmış, yıkılmış terk edilmişti. Trablus'a gitmek için önce Zaviye'ye gitmemiz oradan araç bularak başkente ulaşmamız lazımdı. Ancak, biz daha Zaviye'ye bile gidememiştik. Yanımızda mihmandar olmadığından ve daha önceden de araç ayarlama imkanımız bulunmadığından dolayı Tunus'tan çıktıktan sonra adeta yapa yalnız kalmıştık. Libya tarafında bölgeyi terketmeyen 3-5 araç da sınırı geçen kimseyi araçlarına almak istemiyordu. Konuştuğumuz bir şoföre Türkiye'den geldiğimizi ve Türk gazeteciler olduğumuzu söyledikten sonra bizi hemen aracına aldı ve Zaviye'ye kadar götürebileceğini söyledi. Bu şekilde Libya'nın içlerine doğru girmeye başladık. O dönemde Türk olmamızın avantajını ilk defa Tunus-Libya sınırında yaşadık. Daha bir kaç kilometre bile gitmeden savaşın karanlık yüzü her tarafta kendini iyice hissettirmeye başlamıştı. Geçtiğimiz kasabalar köyler adeta eski kovboy filmlerindeki terk edilmiş kasaba sahnelerini, ortalıkta rüzgardan uçuşan çalı parçalarını aratmıyordu. Hayat sanki birden durmuş ve her şey olduğu gibi kalmıştı. Adeta insanlar yok olmuştu. Etrafta yıkılmış, terk edilmiş evler, yanmış askeri ve sivil araçlar, tanklar; hayalet kasabalar gibi. Bu şekilde Zaviye'ye kadar geldik. Merkezde bir bina uluslararası basın mensupları için konaklama ve ihtiyaçlarını giderme merkezi haline getirilmişti. Geldiğimizde çok sayıda yabancı basın mensubu vardı. Hepsinin de tek amacı bir an evvele başkente gitmek idi. Ancak en önemli sorun araç ve şoför bulmak idi. Günlerdir orada bekleyip de araç bulamayan insanlar vardı ve biz bu ortamda Trablus'a gitmek istiyorduk. Yaptığımız sohbetler esnasında bir gence müslüman olduğumuzu ve Türkiye'den geldiğimizi söyleyince bize yardım etmek istedi ve bizi Trablus olmasa da yakın bir yerine kadar götürebileceklerini söyledi. Yarım saat sonra aynı genç yanında bir arkadaşı ile bizi özel araçlarına alarak yola koyulduk. Bir kez daha Türk olmamızın avantajı ile karşılaşmış olmamız bizi çok mutlu etti ve bir o kadar da güvenimizin ve cesaretimizin artmasına neden oldu. Zira selam verip Türk gazeteciler olduğumuzu söyleyince herkes bize elinden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışıyorlardı. Diğer yabancı gazeteciler ise bizim kadar şanslı değillerdi. Bizi arabalarına alıp yardımcı olan gençler Trablus'a yakın bir yerde geceyi geçirmek için uluslararası basın mensuplarının kaldığı bir otele getirdiler. Otelde hiçbir yer olmadığını hatta lobideki koltuklarda bile gece yatanların olduğunu öğrendik. Otele vardığımızda havanın kararması ve hiçbir yerin güvenli olmamasından dolayı yabancı basının yoğun olarak kaldığı o otelden yer olmasa dahi ayrılmak gibi bir şansımız yoktu. Bir müddet sonra bir görevli otelin hemen yanında ikişer üçer katlı villaların olduğunu belirterek oralarda kalabileceğimizi söyledi. Biz de bu duruma çok sevindik ve hemen evlere bakmaya gittik. Evleri görünce o ilk sevincimizden eser kalmamıştı. Zira odalar çok pis, yatacak yer yok ve iğrenç kokuyordu. En önemlisi de güvenli değillerdi. Bütün kapılar pencereler açık hem de karanlık idi. Üzerimizdeki teknik ekipmanlarımızı, paralarımızı ve kendi can güvenlğimizi düşünerek orada kalmaktansa sabaha kadar lobide oturmayı tercih ederek otele geri döndük. Bir müddet lobide oturuken bir adam geldi ve bize kim olduğumuzu sordu. Müslüman olduğumuzu ve Türkiye'den gelen Türk gazeteciler olduğumuzu söyledik. Bunun üzerine adam bir yere ayrılmamamızı söyledi ve gitti. Bir kaç dakika sonra yanımıza gelerek odamızın hazır olduğunu söyledi. Bu durum karşısında şok olmuştuk. Gösterdiği odaya gittik ve yerleştik. Odanın yandaki villalarda pek bir farkı yoktu, yataklar kullanılmış, çarşaflar, havlular pis, banyo adeta leş gibi idi. Ama bunların hiç biri bizim için dert değildi, zira can güvenliğimiz ve mal güvenliğimiz vardı. Temiz atletlerimizi yastıklara kılıf yaparak uyumaya geçtik. Yattıktan bir müddet sonra kapı çaldı. Kapıyı açtığımızda odanın gerçek sahipleri gelmiş ve bizim kim olduğumuzu ve odada ne aradığımızı sordular. Biz de bu odanın bizim olduğunu söyledik ama adamlar ısrarla çıkmamızı söylüyorlardı. Bu sıra bize odayı veren şahıs geldi ve gerçek oda sahiplerine bizim Türk olduğumuzu ve bu gece bu o dada kalacağımızı onların da başlarının çaresine bakmalarını söyleyerek adamları oradan uzaklaştırdı. Ertesi gün sabah erken saatlerde kalkarak Trablus'a hareket ettik. Kalacağımız otelde uluslararası basın mensuplarının dışında hiçbir misafir yoktu. Otelin tamamı gazeteci doluydu. Otele yerleştikten sonra kameralarımızı alıp etrafa en azından otel çevresine bakmak istedik. Diğer bütün yabancı basın mensupları çelik yelek, mihmandar, yerli ve memleketlerinden getirdikleri korumalar eşliğinde habere çıktıkları dikkatimize takılmıştı ve her kontrol noktalarında ellerinde silahlı kişiler tarafından durduruluyor ve çeşitli sorular sorulduktan sonra geçmelerine izin veriliyordu. Bizde ise durum tam tersi idi. Her hangi bir mihmandar ya da koruma olmadan yürüyerek şehirde çok rahat dolaşabiliyorduk. Kontrol noktalarından geçerken selam verip Türkiye'den gelen Türk gazeteciler olduğumuzu söyleyince hemen geçmemize izin veriyorlardı. Savaşın o korkunç yüzü başkentte de hakimdi. Libya'ya savaştan öncede gitmiş biri olarak Trablus'un o halini görünce çok üzülmüştüm. Yerlerde toz dahi olmayan, cıvıl cıvıl insanlarla dolu cadde ve sokaklar bu sefer terk edilmiş, yakılmış yıkılmıştı. Toz dahi olmayan yollarda binlerce boş mermi kovanları ile, yollarda kimliği belirsiz ellerinde silahlar olan her yaşta insanlar dolu idi. Savaştan bir kaç sene önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın Libya seyahati içinde Trablus'a gelmiş ve Libya lideri Muammer Gaddafi'nin sarayının bulunduğu Babil Aziziye' ye de gitmiştik. Adeta lahanayı andıran yüksek duvarlarla kat kat güvenlik sağlanmış, her tarafında ağır ve hafif silahlardan uçaksavar ve tanklara kadar her türlü askeri mühimmatla güvenliğin sağlandığı, içerisinde bir o kadar da lüks ve modern eşyalarla donatılmış Libya liderinin yaşadığı çadırların bulunduğu, deve çiftliklerinden, oyun alanlarına kadar herşeyin düşünülmüş olduğu saray adeta yerle bir olmuştu. İsyancıların Babil Aziziye'yi ele geçirmelerinin ardından eski şaşalı günlerinden eser kalmayan, yağmalanan, yakılan yıkılan saray bize kim olursan ol savaşta kazananın olmayacağını bir kez daha göstermiş oldu.Savaşın en acı yüzünü ise ..... gördük. 16 yıllık meslek hayatımda çok sayıda olaylarla karşılaşmış, kazalar, ölümler, parçalanmış cesetler görmüş biri olarak meslek hayatımın en zor görüntülerini de yine Libya'da çektim. O kadar acı görüntülerdi ki mozaiklenmiş olarak dahi çok kısa bir görüntüyü ancak yayına verebilmiştik. Bir barakada toplu ölümlerin olduğu haberini aldık ve hemen o bölgeye gittik. Olay yerine gidene kadar şehrin her yerinde Babil Aziziye de dahil olmak üzere cadde ve sokaklarda ölmüş insanlar dolu idi. Kimisi kokmuş, kimisi morarmış, kimisi davul gibi şişmiş cesetler. Bu görüntüler artık sıradan görüntülerdi bizim için. Ancak olay yerine gelince sıradanlık bitmiş, meslek hayatımın en kara görüntüleri ile karşı karşıya kalmıştım.Yüzlerce insan, çoluk çocuk, kadın erkek genç yaşlı her yaştan yüzlerce insan bir yere kapatılmış ve diri diri yakılmışlardı. Olay yerine geldiğimizde hala dumam tüten cesetler ve dehşet bir yanık et kokusu vardı.Yerlerde kaçmaya çalışan kömürleşmiş insan cesetleri. Nefes almakta bile zorlandığımız bir ortamda yüzlerce yanmış, kömür gibi olmuş insanların arasına girip çekim yapmak zorunda kalmamız. Biz görüntü alırken dahi acı çektiğimiz bir ortamda o insanlar diri diri yakılarak hayatlarına son verilmişti. ve işte o an savaşın gerçek yüzü bir kez daha karşımıza çıktı. İnsanoğlunun da dünyadaki en tehlikeli, en vahşi hayvandan daha da vahşi canlı olduğunu o an anladım. Bir Türk gazeteci olarak Libya'da görev yapmanın en büyük avantajını Türkiye'ye dönüş yolunda bir kez daha yaşadık ve bu yaşadığımız olay belki de bizim hayatımızı kurtardı. Şöyle ki; görevimizi tamamlayıp Türkiye'ye dönme günü geldi. Ülkeye sıkıntılı bir şekilde girdiğimiz gibi çıkışımızın da da sıkıntılı olacağının farkında idik. Yollar güvenli değildi ve kimse yola çıkmak istemiyordu. Bir araç kiraladık ve koyulduk geldiğimiz güzergahtan Tunus'a oradan da Türkiye'ye dönmek için yollara. Libya sınırına kadar çeşitli yerlerde çatışmalar olsa da ciddi sıkıntılar yaşamadan sınıra geldik. Libya tarafında kontrol olmadığından direktTunus tarafına geçtik. Ancak, Libya'dan kaçan vatandaşların oluşturduğu binlerce araçtan dolayı muazzam bir kalabalık vardı. Libyalı şoförün Tunuslu bazı kişilerle konuşmasının ardından sıraya fazla takılmadan gümrükten geçtik ve artık rahatız, Türkiye'ye gidiyoruz dedik kendi kendimize. Sınırdan sonra bir kaç kilometre gidince kontrol noktasında Tunuslu askerler tarafından aracın Libya plakalı olması ve şoförünün de Libyalı olmasından dolayı durdurulduk. Üstelik aracın da şoföründe sınırda işlemleri yapılmamıştı.Askerler pasaportlarımıza el koydular ve ileri gidemeyeceğimizi Libya'ya geri dönmemizi söylediler. Biz ise bu durumun mümkün olmadığını kendilerine anlatmaya çalıştık. Ancak, nuh diyor peygamber demiyorlardı. Bir müddet sonra bizim evraklarımızda bir problem olmadığından bizi geçirebileceğimizi ancak, şoförü ve aracı alıkoyacaklarını söylediler. Biz bu durumun mümkün olmadığını bu şekilde bizim gidemeyeceğimizi anlatmak istesek de kabul ettiremedik. Bir ara bana şoförü öldürmemi ve sonra şoförsüz olarak gitmemizi bile söylediler. Bu noktadan sonra biz de katil olmadığımızı tam tersine Türkiye'den gelmiş Türk gazeteciler olduğumuzu söyledik. Bunun üzerine askerler bir an duraksadılar ve başladık Türkiye üzerine sohbete. Sohbette Türkiye'nin çok güçlü ve güzel bir ülke olduğunu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı da çok sevdiklerini söylediler. Türk dizilerini de çok beğendiklerinin ve hiçbir bölümünü kaçırmadan takip ettiklerinin anlatan askerler en çok Kurtlar Vadisinin izlendiğini dizi saatinde herkesin evinde diziyi seyrettiklerinde bahsettiler. Dizideki Polat Alemdar'ın ülkelerinde Murat olarak tanındığını belirten askerler kendilerinin de Polat'a hayranı olduklarını mutlulukla bahsettiler. Türkiye ve Polat üzerine yapılan sohbetten sonra bir sıralama yapan askerler birinci sırada şimdiki Cumhurbaşkanı eski Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı, ikinci sırada 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü ve üçüncü sırada da Murat Alemdar'ı yani Kurtlar Vadisi'nin Polat'ı nı gösterdiler. Bu muhabbetten sonra oöför de dahil olmak üzere bütün pasaportları geri veren askerler, Erdogan ve Murat Alemdar'ın hatrına geçmenize izin veriyorum hadi gidin diyerek yolumuza devam etmemize izin verdiler. Böylelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Polat'ı sayesinde ülkemize sağ salim geri dönebildik. -Suçüstü müdahale örneği detay-İzmir Emniyet Müdür Yardımcısı Şerafettin Aslan röportaj

Kaynak: AA / Güncel

Türkiye Suriye Libya Politika Güncel Haberler

Bakmadan Geçme

Dün gece deprem oldu mu? İzmir'de, İstanbul'da, Ankara'da deprem mi oldu? 4 Mayıs dün gece deprem mi oldu? Kerim Rahmi Koç kimdir? Ali Koç'un oğlu Kerim Rahmi Koç kimdir? Fenerbahçe Beko Monaco maçında ne oldu? Fenerbahçe EUROLİG ceza alacak mı 2024? Kızılcık Şerbeti hangi üniversitede çekiliyor? Yalı Çapkını Seyran ölüyor mu? 4 Mayıs Konya'da elektrik kesintisi yaşanacak ilçeler! (GÜNCEL) MEDAŞ Konya elektrik kesintisi ne zaman bitecek? Temel Karamollaoğlu bırakıyor mu, istifa edecek mi? 4 Mayıs Gaziantep elektrik kesintisi! GÜNCEL KESİNTİLER Gaziantep'te elektrikler ne zaman gelecek? Gaziantep'te elektrik kesintisi! 4 Mayıs İstanbul elektrik kesintisi! ELEKTRİKLER NE ZAMAN GELECEK? İstanbul'da elektrik kesintisi! YALI ÇAPKINI 69. bölüm FRAGMAN İZLE! #127916 Yalı Çapkını 69. bölüm fragmanı yayınlandı mı? 4 Mayıs 2024 Antalya elektrik kesintisi! GÜNCEL KESİNTİLER Antalya'da elektrikler ne zaman gelecek? 4 Mayıs Manisa elektrik kesintisi! GÜNCEL KESİNTİLER! Manisa'da elektrik ne zaman gelecek? Manisa'da elektrik kesintisi! 4 Mayıs 2024 Resmi Gazete ATAMA KARARLARI! Bugünün kararları neler? 4 Mayıs Resmi Gazete yayımlandı! 32266 sayılı Resmi Gazete atamalar listesi! 4 Mayıs İzmir GEDİZ elektrik kesintisi! GÜNCEL KESİNTİLER! İzmir'de elektrik ne zaman gelecek? İzmir'de elektrik kesintisi! 4 Mayıs Ankara elektrik kesintisi! GÜNCEL KESİNTİLER! Ankara'da elektrikler ne zaman gelecek? Ankara'da elektrik kesintisi!
500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title