Haberler

Zümer Suresi okunuşu nasıldır? Zümer suresi Arapça yazılışı ve Türkçe meali nedir? Zümer Suresi oku ve dinle!

Güncelleme:

Zümer Suresi Kur'an-ı Kerim'in 39. suresidir. Zümer, "zümreler, gruplar" anlamına gelmektedir. Zümer Suresi'nin okunuşu ve yazılışı merak ediliyor. Peki Zümer Suresi okunuşu nasıldır? Zümer Suresi Arapça yazılışı nasıldır? Zümer Suresi Türkçe meali ve nuzülü hakkında bilgiler sizlerle.

Zümer Suresini okuyabilir ve faziletlerine nail olabilirsiniz. Zümer suresinin Tefsirine, Mealine, Arapça ve Türkçe okunuşuna, Türkçe anlamına yazımızdan bakabilirsiniz. Peki, Zümer Suresi okunuşu nasıldır? Zümer suresi Arapça yazılışı ve Türkçe meali nedir? Zümer Suresi oku ve dinle! İşte detaylar haberimizde...

ZÜMER SURESİ HAKKINDA BİLGİLER

Mekke döneminde inmiştir. 75 âyettir. Sûre, adını 71 ve 73. âyetlerde geçen "Zümer" kelimesinden almıştır. Zümer; zümreler, gruplar demektir. Sûrede başlıca, göklerde ve yerde Allah'ın birliğini gösteren deliller, mü'minlerin cennete, kâfirlerin cehenneme sevk edilecekleri konu edilmekte; kullar, ölüm gelip çatmadan Allah'a yönelmeye çağrılmaktadır.

ZÜMER SURESİ NUZÜL

Mushaftaki sıralamada otuz dokuzuncu, iniş sırasına göre elli dokuzuncu sûredir. Sebe' sûresinden sonra, Mü'min (Gåfir) sûresinden önce Mekke'de inmiştir. Allah'ın rahmetinden ümit kesilmemesi gerektiğini belirten 53. âyetten itibaren üç veya yedi âyetin Medine döneminde indiği yolunda rivayetler varsa da bu rivayetler zayıf bulunmaktadır (bk. İbn Âşûr, XXIII, 311).

ZÜMER SURESİ KONUSU

Sûrenin temel konusu Allah ve âhiret inancıdır. Bu çerçevede hiçbir şeyin Allah'a ortak ve denk tutulamayacağı, O'nun mutlak ve eşsiz yaratıcı olduğu, bu sebeple insanın her durumda O'na yönelip bağlanması gerektiği belirtilmekte; bu şekilde inanan ve yaşayanların ulaşacağı âhiret nimetlerine ve cennet hayatına dair bilgi verilmekte; inkârcıların olumsuz duygu ve davranışları değerlendirilmekte; bunların kötü sonuçları.

ZÜMER SURESİ FAZİLETİ

Hz. Âişe, Resûlullah'ın genellikle her gece yatmadan önce Zümer ve Benî İsrâil (İsrâ) sûrelerini okuduğunu söylemiştir (Tirmîzî, "Sevâbü'l-Kur'ân", 21).

ZÜMER SURESİ ARAPÇASI

Zümer Suresi okunuşu nasıldır? Zümer suresi Arapça yazılışı ve Türkçe meali nedir? Zümer Suresi oku ve dinle!

Zümer Suresi okunuşu nasıldır? Zümer suresi Arapça yazılışı ve Türkçe meali nedir? Zümer Suresi oku ve dinle!

Zümer Suresi okunuşu nasıldır? Zümer suresi Arapça yazılışı ve Türkçe meali nedir? Zümer Suresi oku ve dinle!

Zümer Suresi okunuşu nasıldır? Zümer suresi Arapça yazılışı ve Türkçe meali nedir? Zümer Suresi oku ve dinle!

Zümer Suresi okunuşu nasıldır? Zümer suresi Arapça yazılışı ve Türkçe meali nedir? Zümer Suresi oku ve dinle!

Zümer Suresi okunuşu nasıldır? Zümer suresi Arapça yazılışı ve Türkçe meali nedir? Zümer Suresi oku ve dinle!

Zümer Suresi okunuşu nasıldır? Zümer suresi Arapça yazılışı ve Türkçe meali nedir? Zümer Suresi oku ve dinle!

Zümer Suresi okunuşu nasıldır? Zümer suresi Arapça yazılışı ve Türkçe meali nedir? Zümer Suresi oku ve dinle!

Zümer Suresi okunuşu nasıldır? Zümer suresi Arapça yazılışı ve Türkçe meali nedir? Zümer Suresi oku ve dinle!

Zümer Suresi okunuşu nasıldır? Zümer suresi Arapça yazılışı ve Türkçe meali nedir? Zümer Suresi oku ve dinle!

ZÜMER SURESİ OKUNUŞU

Bismillahirrahmanirrahim

1- Tenzılül kitabi minellahil azızil hakım

2- İnna enzelna ileykel kitabe bil hakkı fa'büdillahe muhlisal lehüd dın

3- Ela lillahid dınül halıs Vellezınettehazu min dunihı evliya' ma na'büdühüm illa li yükarribuna ilellahi zülfa innellahe yahkümü beynehüm fı ma hüm fıhi yahtelifun innellahe la yehdı men hüve kazıbün keffar

4- Lev eradellahü ey yettehıze veledel lastafa mimma yahlüku ma yeşaü sübhaneh hüvellahül vahıdül kahhar

5- Halekas semavati vel erda bil hakk yükevvirul leyle alen nehari ve yükevvirun nehara alel leyli ve sehharaş şemse vel kamer küllüy yecrı li ecelim müsemma e la hüvel azızül ğaffar

6- Halekaküm min nefsiv vahıdetin sümme ceale minha zevceha ve enzele leküm minel en'ami zemaniyete ezvac yahlükuküm fı bütuni ümmehatiküm halkam mim ba'di halkın fı zulümatin selas zalikümüllahü rabbüküm lehül mülk la ilahe illa hu fe enna tusrafun

7- İn tekfüru fe innellahe ğaniyyün anküm ve la yerda li ıbadihil küfr ve in teşküru yerdahü leküm ve la teziru vaziratüv vizra uhra sümme ila rabbiküm merciuküm fe yünebbiüküm bima küntüm tü'melun innehu alımüm bizatis sudur

8- Ve iza messel insane durrun dea rabbehu münıben ileyhi sümme iza havvelehu nı'metem minhü nesiye ma kane yed'u ileyhi min kabül ve ceale lillahi endadel li yüdılle an sebılih kul temetta' bi küfrike kalılen inneke min ashabin nar

9- Emmen hüve kanitün anael leyli sacidev ve kaimey yahzerul ahırate ve yercu rahmete rabbih kul hel yestevillezıne ya'lemune vellezıne la ya'lemun innema yetezekkeru ülül elbab

10- Kul ya ıbadillezıne amenütteku rabbeküm lillezıne ahsenu fı hazihid dünya haseneh ve erdullahi vasiah innema yüveffes sabirune ecrahüm bi ğayri hısab

11- Kul innı ümirtü en a'büdellahe muhlisal lehüd dın

12- Ve ümirtü li en ekune evvelel müslimın

13- Kul innı ehafü in asaytü rabbı azabe yevmin azıym

14- Kulillahe a'büdü muhlisal lehu dını

15- F'büdu ma şi'tüm min dunih kul innel hasirınellezıne hasiru enfüsehüm ve ehlihim yevmel kıyameh e la zalike hüvel husranül mübın

16- Lehüm min fevkıhim zulelüm minen nari ve imn tahtihim zulel zalike yühavvifüllahü bihı ıbadeh ya ıbadi fettekun

17- Vellezınectenebüt tağute ey ya'büduha ve enabu ilillahi lehümül büşra fe beşşir ıbad

18- Ellezıne yestemiünel kavle feyettebiune ahseneh ülaikellezıne hedahümüllahü ve ülaike hüm ülül elbab

19- E fe men hakka aleyhi kelimetül azab e fe ente tünkızü men fin nar

20- Lakinillezınettekav rabbehüm lehüm ğurafüm min fevkıha ğurafüm mebniyyetün tecrı min tahtihel enhar va'dellah la yuhlifüllahül mıad

21- E lem tera ennellahe enzele mines semai maen fe selekehu yenabıa fil erdı sümme yuhricü bihı zer'am muhtelifen elvanühu sümme yehıcü fe terahü musferran sümme yec'alühu hutama inne fı zalike le zikra li ülil elbab

22- E fe men şerahallahü sadrahu lil islami fe hüve ala murim mir rabbih fe veylül lil kasıyeti kulubühüm min zikrillah ülaike fı dalalim mübın

23- Allahü nezzele ahsenel hadısi kitabem müteşebihem mesaniye takşeırru minhü ccüludüllezıne yahşevne rabbehüm sümme telınü cüludühüm ve kulubühüm ila zikrillah zalike hüdellahi yehdı bihı mey yeşa' ve mey yudlilillahü fe ma lehu min had

24- E fe mey yettekıy bi vechihı suel azabi yevmel kıyameh ve kıyle liz zalimıne zuku ma küntüm teksibun

25- Kezzebellezıne min kablihim fe etehümül azabü min hayüs la yeş'urun

26- Fe ezakahümüllahül hızye fil hayatid dünya ve leazabül ahırati ekber lev kanu ya'lemun

27- Ve le kad darabna lin nasi fı hazel kur'ani min külli meselil leallehüm yetesekkerun

28- Kur'anen arabiyyen ğayra zı ıvecil leallehüm yettekun

29- Darabellahü meseler racülen fıhi şürakaü müteşakisune ve racülen selemel li racül hel yesteviyani mesela elhamdü lillah bel ekseruhüm la ya'lemun

30- İnneke meyyitüv ve innehüm meyyitun

31- Sümme inneküm yevmel kıyameti ınde rabbiküm tahtesımun

32- Fe men azlemü mimmen kezebe alellahi ve kezzebe bis sıdkı iz caeh e leyse fı cehenneme mesvel lil kafirın

33- Vellezı cae bis sıdkı ve saddeka bihı ülaike hümül müttekun

34- Lehüm ma yeşaune ınde rabbihim zalike cezalü muhsinın

35- Li yükeffirallahü anhüm esveellezı amilu ve yecziyehüm ecrahüm bi ahsenillezı kanu ya'melun

36- E leysellahü bi kafin abdeh ve yühavvifuneke billezıne min dunih ve mey yudlilillahü fema lehu min had

37- Ve mey yehdillahü fema lehu mim müdıll e leysellahü bi azızin zintikam

38- Ve lein seeltehüm men halekas semavati vel erda le yekulünnellah kul eferaeytüm ma ted'une min dunillahi in eradeniyellahü bi durrin hel hünne kaşifatü durrihı ev eradenı bi rahmetin hel hünne mümsikatü rahmetih kul hasbiyellah aleyhi yetevekkelül mütevekkilun

39- Kul ya kavmı'melu ala mekanetiküm innı amil fe sevfe ta'lemun

40- Mey ye'tıhi azabüy yuhzıhi ve yehıllü aleyhi azabüm mükıym

41- İnna enzelna aleykel kitabe lin nasi bil hakk fe menihteda fe li nefsih ve men dalle fe innema yedıllü aleyha ve ma ente aleyhim bi vekıl

42- Allahü yeteveffel enfüse hıyne mevtiha velletı lem temüt fı menamiha fe yümsikülletı kada aleyhel mevte ve yürsilül uhra ila ecelim müsemma inne fı zalike le ayatil li kavmiy yetefekkerun

43- Emittehazu min dunillahi şüfea' kul e ve lev kanu la yemlikune şey'ev ve la ya'kılun

44- Kul lillahiş şefaatü cemıa lehu mülküs semavati vel ard sümme ileyhi türceun

45- Ve iza zükirallahü vahdehüşmeezzet kulubüllezıne la yü'minune bil ahırah ve iza zükirallezıne min dunihı izahüm yestebşirun

46- Külillahümme fatıras semavati vel erdı alimel ğaybi veş şehadeti ente tahkümü beyne ıbadike fıma kanu fıhi yahtelifun

47- Ve lev enne lillezıne zalemu ma fil erdı cemıav ve mislehu meahu leftedev bihı min suil azabi yevmel kıyameh ve beda lehüm minellahi ma lem yekunu yahtesibun

48- Ve beda lehüm seyyiatü ma kesebu ve haka bihim ma kanu bihı yestehziun

49- Fe iza messel insane durrun deana sümme iza havvelnahü nı'metem minna kale innema utıtühu ala ılm bel hiye fitnetüv ve lakinne ekserahüm la ya'lemun

50- Kad kalehellezıne min kablihim fe ma ağna anhüm ma kanu yeksibun

51- Fe esabehüm seyyiatü ma kesebu vellezıne zalemu min haülai seyüsıybühüm seyyiatü ma kesebu ve mahüm bi mu'cizın

52- E ve lem ya'lemu ennellahe yebsütur rizka li mey yeşaü ve yakdir önne fı zalike le ayatil li kavmiy yü'minun

53- Kul ya ıbadiyellezıne esrafu ala enfüsihim la taknetu mir rahmetillah innellahe yağfiruz zünube cemıa innehu hüvel ğafurur rahıym

54- Ve enıbu ila rabbiküm ve eslimu lehu min kabli ey yetiyekümül azabü sümme la tünsarun

55- Vettebiu ahsene ma ünzile ileyküm mir rabbiküm min kabli ey ye'tiyekümül azabü bağtetev ve entüm la teş'urun

56- En tekule nefsüy ya hasrata ala ma ferrattü fı cembillahi ve in küntü le mines sahırın

57- Ev tekule lev ennellahe hedani leküntü minel müttekıyn

58- Ev tekule hıyne teral azabe lev enne lı kerraten fe ekune minel muhsinın

59- Bela kad caetke ayatı fe kezzebte biha vestekberte ve künte minel kafirın

60- Ve yevmel kıyameti terallezıne kezebu alellahi vücuhühüm müsveddeh e leyse fı cehenneme mesvel lil mütekebbirın

61- Ve yüneccillahüllezınettekav bi mefazetihim la yemessühümüs suü ve la hüm yahzenun

62- Allahü haliku külli şey'iv ve hüve ala külli şey'iv vekıl

63- Lehu mekalıdüs semavati vel ard vellezıne keferu bi ayatillahi ülaike hümül hasirun

64- Kul e fe ğayrallahi te'mürunnı a'büdü eyyühel cahilun

65- Ve le kad uhıye ileyke ve ilellezıne min kablik lein eşrakte le yahbetanne amelüke ve le tekunenne minel hasirın

66- Belillahe fa'büd ve küm mineş şakirın

67- Ve ma kaderullahe hakka kadrihı vel erdu cemıan kabdatühu yevmel kıyameti ves semavatü matviyyatüm bi yemınih sübhünehu ve teala amma yüşrikun

68- Ve nüfiha fis suri fe saıka men fis semavati ve men fil erdı illa men şaellah sümme nüfiha fıhi uhra fe izahüm kıyamüy yenzurun

69- Ve eşrakatil erdu bi nuri rabbiha ve vüdıal kitabü ve cıe bin nebiyyıne veş şühedai ve kudiye beynehüm bil hakkı ve hüm la yuzlemun

70- Ve vüffiyet küllü nefsim ma amilet ve hüve a'lemü bima yef'alun

71- Vesıkallezıne keferu ila cehenneme zümera hatta iza cauha fütihat ebvabüha ve kale lehüm hazenetüha e lem ye'tiküm rusülüm minküm yetlune aleyküm ayati rabbiküm ve yünziruneküm likae yemiküm haza kalu bela velakin hakkat kelimetül azabi alel kafirın

72- Kıyledhulu ebvabe cehenneme halidıne fıha fe bi'se mesvel mütekebbirın

73- Vesıkallezınet tekav rabbehüm ilel cenneti zümera hatta iza cauha ve fütihat ebvabüha ve kale lehüm hazenetüha selamün aleyküm tıbtüm fedhuluha halidın

74- Ve kalül hamdü lillahillezı sadekana va'dehu ve evrasenel erda netebevveü minel cenneti hayüs neşa' fe nı'me ecrul amilın

75- Ve teral melaikete haffıne min havlil arşi yüsebbihune bi hamdi rabbihim ve kudıye beynehüm bil hakkı ve kıylel hamdü lillahi rabbil alemın

Zümer Suresi okunuşu nasıldır? Zümer suresi Arapça yazılışı ve Türkçe meali nedir? Zümer Suresi oku ve dinle!

ZÜMER SURESİ TÜRKÇE MEALİ

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

Kitab'ın indirilmesi mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah tarafındandır. (1) (Ey Muhammed!) Şüphesiz biz o Kitab'ı sana hak olarak indirdik. Öyle ise sen de dini Allah'a has kılarak O'na kulluk et. (2) İyi bilin ki, halis din yalnız Allah'ındır. Onu bırakıp da başka dostlar edinenler, "Biz onlara sadece, bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz" diyorlar. Şüphesiz Allah ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez. (3) Eğer Allah bir çocuk edinmek isteseydi, yarattıklarından dilediğini seçerdi. O bundan uzaktır, yücedir. O bir ve her şey üzerinde mutlak otorite sahibi olan Allah'tır. (4) Gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yaratmıştır. Geceyi gündüzün üzerine örtüyor, gündüzü de gecenin üzerine örtüyor. Güneşi ve ayı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Bunların her biri belli bir zamana kadar akıp gitmektedir. İyi bilin ki, o mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır. (5)

O, sizi bir tek nefisten yarattı. Sonra ondan eşini var etti. Sizin için hayvanlardan (erkek ve dişi olarak) sekiz eş yarattı. Sizi annelerinizin karnında bir yaratılıştan öbürüne geçirerek üç (kat) karanlık içinde oluşturuyor. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Mülk (mutlak hakimiyet) yalnız onundur. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O halde nasıl oluyor da haktan döndürülüyorsunuz? (6) Eğer inkar ederseniz şüphesiz ki Allah sizin iman etmenize muhtaç değildir. Ama kullarının inkar etmesine razı olmaz. Eğer şükrederseniz sizin için buna razı olur. Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez. Sonra dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O da size yaptıklarınızı haber verir. Çünkü O göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilir. (7) İnsana bir zarar dokunduğu zaman Rabbine yönelerek O'na yalvarır. Sonra kendi tarafından ona bir nimet verdiği zaman daha önce ona yalvardığını unutur ve Allah'ın yolundan saptırmak için O'na eşler koşar. De ki: "Küfrünle az bir süre yaşayıp geçin! Şüphesiz sen cehennemliklerdensin." (8) (Böyle bir kimse mi Allah katında makbuldür,) yoksa gece vakitlerinde, secde halinde ve ayakta, ahiretten korkarak ve Rabbinin rahmetini umarak itaat ve kulluk eden mi? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar. (9) (Ey Muhammed!) Bizim adımıza de ki, "Ey iman eden kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlar için (ahirette) bir iyilik vardır. Allah'ın yeryüzü geniştir. Sabredenlere mükafatları elbette hesapsız olarak verilir." (10)

De ki: "Şüphesiz bana, dini Allah'a has kılarak O'na ibadet etmem emredildi." (11) "Bana, müslümanların ilki olmam da emredildi." (12) De ki: "Eğer ben Rabbime isyan edersem, şüphesiz büyük bir günün azabından korkarım." (13) De ki: "Ben dinimi Allah'a has kılarak sadece O'na ibadet ediyorum." (14) "Siz de Allah'tan başka dilediğiniz şeylere ibadet edin!" De ki: "Şüphesiz hüsrana uğrayanlar kıyamet gününde kendilerini ve ailelerini hüsrana sokanlardır. İyi bilin ki bu apaçık hüsranın ta kendisidir." (15) Onlar için üstlerinde ateşten katmanlar, altlarında (ateşten) katmanlar vardır. İşte Allah kullarını bununla korkutur. Ey kullarım bana karşı gelmekten sakının. (16) Tağut'tan, ona kulluk etmekten kaçınan ve içtenlikle Allah'a yönelenler için müjde vardır. O halde kullarımı müjdele! (17) Sözü dinleyip de onun en güzeline uyanlar var ya, işte onlar Allah'ın hidayete erdirdiği kimselerdir. İşte onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir. (18) Hakkında azap sözü (hükmü) gerçekleşenler, hiç onlar gibi olur mu? Cehennemlikleri sen mi kurtaracaksın? (19) Fakat Rabbine karşı gelmekten sakınanlar için (cennette) üst üste yapılmış ve altlarından ırmaklar akan köşkler vardır. Allah gerçek bir vaadde bulunmuştur. Allah vadinden dönmez. (20) Görmedin mi, Allah gökten su indirdi de onu yeryüzündeki kaynaklara ulaştırdı. Sonra onunla renkleri çeşit çeşit ekinler çıkarıyor. Sonra ekinler kuruyor da onları sapsarı kesilmiş görüyorsun. Sonra da Allah onları kurumuş çer çöp haline getirir. Şüphesiz ki bunda akıl sahipleri için bir öğüt vardır. (21)

Allah'ın, göğsünü İslâm'a açtığı, böylece Rabbinden bir nur üzere bulunan kimse, kalbi imana kapalı kimse gibi midir? Allah'ın zikrine karşı kalpleri katı olanların vay haline! İşte onlar açık bir sapıklık içindedirler. (22) Allah sözün en güzelini; âyetleri, (güzellikte) birbirine benzeyen ve (hükümleri, öğütleri, kıssaları) tekrarlanan bir kitap olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların derileri (vücutları) ondan dolayı gerginleşir. Sonra derileri de (vücutları da) kalpleri de Allah'ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Kur'an Allah'ın hidayet rehberidir. Onunla dilediğini doğru yola iletir. Allah kimi saptırırsa artık onun için hiçbir yol gösterici yoktur. (23) Kıyamet günü kötü azaba karşı yüzüyle korunan kimse, (o gün) azaptan emin olan kimse gibi midir? Zalimlere, "Kazandıklarınızı tadın" denir. (24) Onlardan öncekiler de yalanladılar ve azap kendilerine farkına varamadıkları bir yerden geldi. (25) Böylece Allah dünya hayatında onlara zilleti tattırdı. Elbette ki ahiret azabı daha büyüktür. Keşke bilselerdi! (26) Andolsun, öğüt alsınlar diye biz bu Kur'an'da insanlar için her türlü misali verdik. (27) Biz onu, Allah'a karşı gelmekten sakınsınlar diye hiçbir eğriliği bulunmayan Arapça bir Kur'an olarak indirdik. (28) Allah, birbiriyle çekişen ortak sahipleri bulunan bir (köle) adam ile, yalnızca bir kişiye ait olan bir (köle) adamı örnek verdi. Bu iki adamın durumu hiç bir olur mu? Hamd Allah'a mahsustur. Hayır, onların çoğu bilmiyorlar. (29) (Ey Muhammed!) Şüphesiz sen öleceksin ve şüphesiz onlar da öleceklerdir. (30) Sonra şüphesiz siz kıyamet günü Rabbinizin huzurunda muhakeme edileceksiniz (31)

Kim, Allah'a karşı yalan uyduran ve kendisine geldiğinde, doğruyu (Kur'an'ı) yalanlayandan daha zalimdir? Cehennemde kafirler için kalacak bir yer mi yok!? (32) Dosdoğru Kur'an'ı getiren ile onu tasdik edenler var ya, işte onlar Allah'a karşı gelmekten sakınanlardır. (33) Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. İşte bu, iyilik yapanların mükâfatıdır. (34) (Allah,) işledikleri kötülükleri örtmek ve onlara yaptıklarının en güzeli ile karşılık vermek için (onları böyle mükafatlandırdı). (35) Allah kuluna yetmez mi? Seni O'ndan (Allah'tan) başkalarıyla korkutmaya çalışıyorlar. Allah kimi saptırırsa artık onun için bir yol gösterici yoktur. (36) Allah kimi de doğru yola iletirse artık onu saptıracak hiç kimse yoktur. Allah mutlak güç sahibi, intikam sahibi değil midir? (37) Andolsun, eğer onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan elbette, "Allah", derler. De ki: "Peki söyleyin bakalım? Allah'ı bırakıp da ibadet ettikleriniz var ya; eğer Allah bana herhangi bir zarar dokundurmak isterse, onlar Allah'ın dokundurduğu zararı kaldırabilirler mi? Yahut Allah bana bir rahmet dilese, onlar onun rahmetini engelleyebilirler mi?" De ki: "Allah bana yeter. Tevekkül edenler ancak O'na tevekkül ederler." (38) De ki: "Ey kavmim! Elinizden geleni yapın. Ben de yapacağım. Kişiyi rezil edici azabın kime geleceğini ve sürekli azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz!" (39-40)

(Ey Muhammed!) Biz sana Kitab'ı (Kur'an'ı) insanlar için, hak olarak indirdik. Kim doğru yola girerse, kendisi için girmiş olur. Kim de saparsa, ancak kendi aleyhine sapar. Sen onlara vekil değilsin. (41) Allah (ölen) insanların ruhlarını öldüklerinde, ölmeyenlerinkini de uykularında alır. Ölümüne hükmettiklerinin ruhlarını tutar, diğerlerini belli bir süreye (ömürlerinin sonuna) kadar bırakır. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. (42) Yoksa Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: "Hiçbir şeye güçleri yetmese ve düşünemiyor olsalar da mı?" (43) De ki: "Şefaat tümüyle Allah'a aittir. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra yalnız O'na döndürüleceksiniz." (44) Allah bir tek (ilah) olarak anıldığında ahirete inanmayanların kalpleri daralır. Allah'tan başkaları (ilahları) anıldığında bakarsın sevinirler. (45) De ki: "Ey göklerin ve yerin yaratıcısı olan, gaybı da, görünen âlemi de bilen Allah'ım! Ayrılığa düştükleri şeyler konusunda kulların arasında sen hükmedersin." (46) Eğer yeryüzünde bulunan her şey tümüyle ve onlarla beraber bir o kadarı da zulmedenlerin olsa, kıyamet günü kötü azaptan kurtulmak için elbette onları verirlerdi. Artık, hiç hesap etmedikleri şeyler Allah tarafından karşılarına çıkmıştır. (47)

(Dünyada) kazandıkları şeylerin kötülükleri karşılarına çıkmış, alay etmekte oldukları şey onları kuşatmıştır. (48) İnsana bir zarar dokunduğunda bize yalvarır. Sonra ona tarafımızdan bir nimet verdiğimizde, "Bu, bana ancak bilgim sayesinde verilmiştir" der. Hayır, o bir imtihandır. Fakat onların çoğu bilmezler. (49) Bunu kendilerinden öncekiler de söylemişti ama kazandıkları şeyler onlara hiçbir yarar sağlamamıştı. (50) Nihayet kazandıkları şeylerin kötülükleri onlara isabet etmişti. Onlardan zulmedenler var ya, kazandıkları şeylerin kötülükleri onlara isabet edecektir. Onlar Allah'ı aciz bırakacak değillerdir. (51) Bilmediler mi ki, Allah rızkı dilediğine bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için elbette ibretler vardır. (52) De ki: "Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." (53) Azap size gelmeden önce Rabbinize dönün ve O'na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. (54) Farkında olmadan azap size ansızın gelmeden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun ki, kişi, "Allah'ın yanında, işlediğim kusurlardan dolayı vay halime! Gerçekten ben alay edenlerden idim" demesin. (55-56)

Yahut, "Allah beni doğru yola iletseydi elbette O'na karşı gelmekten sakınanlardan olurdum" demesin. (57) Yahut azabı gördüğünde, "Keşke benim için dünyaya bir dönüş daha olsa da iyilik yapanlardan olsam" demesin. (58) (Allah şöyle diyecek:) "Hayır, öyle değil! Âyetlerim sana geldi de sen onları yalanladın, büyüklük tasladın ve inkarcılardan oldun." (59) Kıyamet günü Allah'a karşı yalan söyleyenleri görürsün, yüzleri kapkara kesilmiştir. Büyüklük taslayanlar için cehennemde bir yer mi yok!? (60) Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları başarıları sebebiyle kurtarır. Onlara kötülük dokunmaz. Onlar üzülmezler de. (61) Allah her şeyin yaratıcısıdır. O her şeye vekildir. (62) Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur. Allah'ın âyetlerini inkar edenler var ya, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir. (63) De ki: "Ey cahiller! Siz bana Allah'tan başkasına ibadet etmemi mi emrediyorsunuz?" (64) Andolsun, sana ve senden önceki peygamberlere şöyle vahyedildi: "Eğer Allah'a ortak koşarsan elbette amelin boşa çıkar ve elbette ziyana uğrayanlardan olursun." (65) Hayır, yalnız Allah'a ibadet et ve şükredenlerden ol. (66) Allah'ın kadrini gereği gibi bilemediler. Yeryüzü kıyamet gününde bütünüyle O'nun elindedir. Gökler de O'nun kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından uzaktır, yücedir. (67)

Sûr'a üflenir ve Allah'ın dilediği kimseler dışında göklerdeki herkes ve yerdeki herkes ölür. Sonra ona bir daha üflenir, bir de bakarsın onlar kalkmış bekliyorlar. (68) Yeryüzü Rabbinin nuruyla aydınlanır. Kitap (amel defterleri) ortaya konur. Peygamberler ve şahitler getirilir ve haksızlığa uğratılmaksızın aralarında adaletle hüküm verilir. (69) Herkese yaptığının karşılığı tam olarak verilir. Allah onların yaptıklarını en iyi bilendir. (70) İnkar edenler grup grup cehenneme sevk edilirler. Cehenneme vardıklarında oranın kapıları açılır ve cehennem bekçileri onlara şöyle derler: "Size içinizden, Rabbinizin âyetlerini size okuyan ve bu gününüze kavuşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?" Onlar da, "Evet geldi" derler. Fakat inkarcılar hakkında azap sözü gerçekleşmiştir. (71) Onlara şöyle denir: "İçinde ebedi kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların kalacağı yer ne kötüdür!" (72) Rablerine karşı gelmekten sakınanlar da grup grup cennete sevk edilirler. Cennete vardıklarında oranın kapıları açılır ve cennet bekçileri onlara şöyle der: "Size selam olsun! Tertemiz oldunuz. Haydi ebedi kalmak üzere buraya girin." (73) Onlar şöyle derler: "Hamd, bize olan vaadini gerçekleştiren ve bizi cennetten dilediğimiz yere konmak üzere bu yurda varis kılan Allah'a mahsustur. Salih amel işleyenlerin mükafatı ne güzelmiş!" (74)

Melekleri de, Rablerini hamd ile tesbih edip yücelterek Arş'ın etrafını kuşatmış halde görürsün. Artık kulların arasında adaletle hüküm verilmiş ve "Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur" denilmiştir. (75)

ZÜMER SURESİ SESLİ DİNLE

Zümer Suresini sesli şekilde dinleyebilir ve ardından tekrar ederek sesli şekilde okuyabilirsiniz. Zümer Suresi'ni Dİyanet'ten sesli şekilde dinleyebilirsiniz.

ZÜMER SURESİNİ SESLİ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ...

Zümer Suresi okunuşu nasıldır? Zümer suresi Arapça yazılışı ve Türkçe meali nedir? Zümer Suresi oku ve dinle!

ZÜMER SURESİ TEFSİRİ

Müfessirlerin çoğuna göre her iki âyette geçen "kitap" ile Kur'ân-ı Kerîm kastedilmiştir; ilk âyetteki kitapla bu sûrenin, ikincisiyle Kur'an'ın kastedildiğini düşünenler de vardır (Zemahşerî, III, 337). İbn Atıyye'nin tercih ettiği (IV, 517), bize de daha isabetli görünen diğer bir görüşe göre ilk âyetteki kitapla başlangıçtan itibaren bütün peygamberlere indirilen kitaplara, ikincisiyle de Kur'ân-ı Kerîm'e işaret edilmiş; yüce Allah'ın, önceki peygamberlere, insanlık için yol gösterici olan ve yasalar koyan kitaplar indirdiği gibi Hz. Muhammed'e de bu kitabı, Kur'an'ı indirdiği belirtilmiştir.

Râzî, Mu'tezile'nin görüşünden de yararlanarak ilk âyetteki azîz ve hakîm sıfatlarını bu bağlamda özetle şöyle açıklamaktadır (XXVI, 238): Azîz, "asla yenilemeyecek derecede güçlü"; hakîm, "arzularına göre değil hikmetin gereğine göre iş yapan" demektir; bu da Allah'ın evrendeki bütün olup bitenleri eksiksiz bildiği anlamına gelir. Buradan Allah'ın üçüncü bir niteliği ortaya çıkar ki o da hiçbir şeye muhtaç olmayışıdır. İşte âyetteki "el-azîzi'l-hakîm" kısmı Allah'ın bu üç sıfatını yani güçlü, kusursuz hikmet sahibi ve ihtiyaçtan münezzeh olduğunu ifade etmektedir. Bu sıfatlara sahip olan Allah'ın bütün yapıp yarattıkları kesinlikle iyidir, doğrudur; engel tanımayan mutlak gücü sayesinde, olağan üstü bir iletişim yolu olan vahiy ile indirdiği kutsal kitaplar da O'nun engin ilim ve hikmetinin dünyaya ve insanlığa yansıyan ışıklarıdır. 2. âyette Kur'an'ın indirilişini "gerçeğin bilgisi" (hak) kavramıyla ilişkilendiren ifade de bunu göstermektedir. Her iki âyette Kur'an'ın Allah katından geldiği gerçeğine itiraz edenlere cevap verilmektedir.

Allah, hiçbir şeye muhtaç olmadan dilediği her şeyi en doğru ve en iyi bir şekilde yapabilecek derecede güç, bilgi ve hikmet sahibidir; geçmişteki kutsal kitapları ve Kur'an'ı da O indirmiştir. Bu gerçek açıkça belli olduktan sonra, 2. âyette artık insanın görevinin, içten bir saygı ve bağlılıkla yalnızca Allah'a kulluk etmek olduğu sonucuna varılmıştır. Âyette bu saygı, bağlılık ve kulluk ihlâs kavramıyla ifade edilmektedir. İhlâs, "gerek ibadetleri gerekse diğer dinî ve ahlâkî davranışları riyâ ve gösterişten, çıkar kaygılarından uzak olarak yalnızca Allah rızası için yapmak" anlamına gelir.

"Katıksız (hâlis) din" deyimini, kelime-i şehâdete dayalı din veya İslâm dini şeklinde açıklayanlar olmuştur (Zemahşerî, III, 337). Ancak bu deyimi, daha açık olarak "her türlü şirkten, bâtıl inanç ve hurafelerden uzak bulunan; vahye dayanan ve kutsal kitabıyla, inanç ve amellere dair hükümleriyle orijinalliğini koruyan din" şeklinde anlamak isabetli görünmektedir.

"Sadece bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye onlara tapıyoruz" şeklindeki ifadelerinden de anlaşılacağı üzere Câhiliye putperestleri, Allah'ın varlığına ve yaratıcı gücüne inanmakla birlikte, putları aracı tanrılar kabul edip kendilerine şefaat edeceklerine inandıkları için onlara taparlardı. Görünür veya görünmez varlıklara tapan başka çok tanrılı din mensuplarıyla Hz. Îsâ'yı tanrı kabul eden hıristiyanlar da benzer bir anlayışa sahiplerdi (Taberî, XXIII, 193). Âyette, bu şekilde değişik bâtıl inanç gruplarıyla ilgili son hükmü Allah'ın vereceği, yani onları hak ettikleri şekilde cezalandıracağı belirtilmektedir. Yaratılmış ve sonlu, böyle olduğu için de eksik ve âciz varlıkları tanrı kabul etmek bir yalandan ibarettir, dolayısıyla bir küfürdür, yani gerçeği ters yüz etmek, inkâr etmektir; bu sebeple de hidayetten mahrum kalmayı gerektirir (Râzî, XXVI, 242). Bu suretle âyet şu gerçeği dile getirmektedir: Melekler veya cinler gibi görülmez varlıklara, güneş vb. gök cisimlerine, Hz. Îsâ veya başka bir beşere, ata ruhlarına veya bu sayılanların sembollerine, heykellerine tapanlar ve Allah'ı bırakıp bunları koruyucu (veli) ve kurtarıcı kabul edenler, onlardan medet umanlar hak yoldan sapmışlardır; bunların inançları yalandan ve küfürden ibarettir. Yegâne hak din, tevhid inancıdır; kurtuluşu hak edenler de sadece muvahhid (tek tanrı inancını benimseyen) müminlerdir.

Putperest Araplar Lât, Uzzâ, Menât gibi putların Allah'ın kızları olduğuna inanırlardı. Âyete göre farzımuhal Allah evlât sahibi olmak isteseydi, iddia edildiği gibi taş toprak cinsinden yapılmış şeyleri değil, yarattıkları içinden en güzel varlıkları seçerdi. Ama Allah ile yarattıkları arasında hangi şekilde olursa olsun bir baba-evlât ilişkisi söz konusu olamaz, Allah bundan münezzehtir; O'nunla yarattıkları arasındaki ilişki hâlik-mahlûk, ulûhiyyet-ubûdiyyet ilişkisinden ibarettir. Şu halde melekler, Îsâ, Muhammed veya herhangi bir canlı ya da cansız varlık, bunların hepsi yalnız ve yalnız O'nun mahlûkudur ve bunların her biri Hakk'ın yasalarına boyun eğerek, bazıları da bilinçli ve iradeli olarak O'nu hamd ile tesbih eder (İsrâ 17/44). "O mutlak otorite sahibi tek Allah'tır"; dolayısıyla O'nun herhangi bir varlıkla ne bir ortaklık ilişkisinden ne de babalık-evlâtlık ilişkisinden söz edilebilir.

Büyük âlem (makrokozmos) ve küçük âlem (mikrokozmos, insan) denilen iki varlık alanını yaratan gücün ululuk ve yetkinliğine dikkat çekilmektedir. "Hikmet ve fayda esasına göre" diye çevirdiğimiz "bi'lhakkı" deyimi, yaratma ve yönetmenin temelindeki ilâhî hikmete, yani eksiksiz kusursuz bilgiye ve yarara işaret eder. Buna göre yaratılışta saçmalıktan, anlamsızlık ve hikmetsizlikten söz etmek mümkün değildir; özünde her şey, iyidir, güzeldir, yararlıdır. Bütün İslâm âlimlerinin birleştiği bu inancın, en güzel ifadesini Gazzâlî'nin şu sözünde bulduğu kabul edilir: "İmkân âleminde halen mevcut olandan daha güzel, daha tam ve daha mükemmelinin bulunması mümkün değildir" (İhyâ', IV, 258; el-İmlâ' fî işkâlâti'l-İhyâ', V, 35-36). Evren hakkındaki bu iyimser düşünce, yine Gazzâlî'ye isnat edilen bir özdeyişte, "Leyse fi'l-imkân ebde'u mimmâ kân" (Var olandan daha mükemmeli mümkün değildir) şeklinde ifade edilmiştir. Allah'ın, "sürekli olarak geceyi gündüzün, gündüzü gecenin üstüne sarması"ndan maksat, gündüzden geceye geçilirken yavaş yavaş aydınlığın çekilip karanlığın bastırması, geceden gündüze geçilirken de tersine karanlığın yerini aydınlığın almasıdır. Âyetin bu cümlesi, "Geceyi gündüze ekler, gündüzü de geceye ekler" şeklinde de yorumlanmıştır (Şevkânî, IV, 515). Her gün tekrar ettiği için önemini fark edemediğimiz bu olaylar, ilâhî kudretin ve yaratılıştaki hikmetin durmadan tecelli ettiğini gösteren birer âyettir, işarettir. Güneş ve ayın, Hakk'ın yasalarına boyun eğerek semamızı süslemesi, ısı ve ışık vermesi de böyledir. İnsanlık âleminin bir tek candan, Âdem'den gelişi de evrenin oluşu ve işleyişi kadar muhteşem bir olaydır. Bu olay da düşünen aklı, hisseden kalbi dehşete düşürüp o yüce kudret karşısında secdeye kapandıracak derecede derin hikmetler taşıyan ilâhî tecellilerdendir. Âyet, bütünüyle insanlığın bu oluş süreci yanında her bir insanın ana rahmindeki yaratılış sürecine de veciz bir üslûpla değinmektedir. Müfessirler, "üç karanlık" tabirini, annenin karın duvarı, rahim duvarı ve cenini kuşatan zar (amnion zarı) içindeki karanlık tabakalar olarak açıklarlar. Bu karanlık tabakaları, rahim içinde birbirini kuşatan üç zarın teşkil ettiği tabakalar olarak anlamak da mümkündür. Bunların ilki, cenini koruyan, içi sıvı dolu amnion zarı, ikincisi amnionu dıştan kuşatan ve daha çok ceninin besin ve oksijen almasını sağlayan korion zarıdır. Rahim içini astar gibi kaplayan ve hamileliğin sonuna doğru gittikçe kalınlaşan üçüncü zar, üzerindeki kan damarlarıyla çocuk için besin deposudur. Hamilelikten sonra düştüğü için buna "düşen zar" (zara decidua) denilmektedir. Âyette bu tabakaların karanlık oluşuna bilhassa dikkat çekilmekle, bu karanlık ortamlarda olup bitenlerin dahi Allah'ın bilgisi ve kudreti sayesinde gerçekleştiğine; dışarıdan farkına bile varılmayan bu ortamda yaratılış harikalarının gerçekleştirildiğine işaret edilmiştir. "Türlü yaratılış safhalarından geçme" ifadesiyle, Hac (22/5) ve Mü'minûn (23/12-14) sûrelerinde açılımı verilen nutfe, alaka ve mudga safhalarının ve bundan sonraki gelişmelerin kastedildiği anlaşılmaktadır (İbn Âşûr, XXIII, 333-334). Rahim karanlığında döllenmiş hücreye (zigot) nutfe, hücrenin rahim cidarındaki asılı vaziyetine alaka denir. Bu suretle rahimde gelişimini sürdüren embriyo, önce mudga denilen şekilsiz etimsi bir parçaya dönüşür ve zamanla diğer aşamalarda kemikler oluşur; kemikler kaslar, damar ve sinirlerle kaplanarak insan bedeninin oluşumu tamamlanır. Hayvanlardan lutfedildiği bildirilen "sekiz eş", En'âm sûresinin 143-144. âyetlerinde zikredilen erkekli-dişili eşler olarak koyun, keçi, deve ve sığır çiftleridir.

Bütün bu kanıtlara ve uyarıcı açıklamalara rağmen Allah'a gereği gibi iman etmemekte direnenler bilmeliler ki Allah'ın hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı gibi insanların kendisine inanmalarına da ihtiyacı yoktur. Şu halde inkârcılar bu tutumlarıyla yalnız kendilerine zarar verirler. Her ne kadar Allah, kullarını inanıp inanmamakta özgür bırakmışsa da (Kehf18/29; İnsân 76/3), merhameti gereği kullarının iman edip kurtuluşa ermelerini ister, rızası bundadır; bu yüzden insanlara doğru yolu bulmaları için akıl vermekle kalmayıp ayrıca peygamberleri aracılığıyla gönderdiği kutsal kitaplarında varlığının ve birliğinin nice kanıtlarını göstermiş, inananlara müjdeler vermiş, inanmayanları ikaz etmiş ve böylece iman edip hükümlerini yerine getirmek suretiyle kendisine şükredenleri rızasına kavuşturacağını bildirmiştir. Onun rızası, yani kulundan hoşnut olup onu sevmesi ise bütün nimetlerin en büyüğü, en değerlisidir (bk. Tevbe 9/72). İnsanın ödevi, kendisini bu değerli nimete lâyık kılacak bir hayat geçirmektir.

Aklî melekeleri yerinde olan her insan kendinden sorumludur ve yaptığı kötülüğün sonucu da yalnız ona aittir; ne o başkasının günahını taşır, ne de başkası onun günahını taşır. Onun için özgür ve bilinçli olarak yaptığımız işlerin sorumluluğunu başkasına yıkmaya kalkışmamalıyız; suçumuzu günahımızı başka birinin yükleneceğini ümit etmemeli, kendi hayatımızın iyi ve kötü sonuçlarının kendimize ait olduğunu bilmeliyiz. Dünyada hukuk ve kamuoyu karşısında bu böyle olduğu gibi âhirette Allah'ın huzurunda da böyle olacak; hepimiz sonunda kalplerimizin derinliklerini, en gizli sırlarımızı dahi bilen rabbimizin divanına çıkıp dünyadayken yaptığımız her şeyi karşımızda bulacak, O'nun şaşmayan adaletiyle yargılanacağız.

Buradaki "insan"la öncelikle Kur'an'ın muhatapları arasındaki inkârcı kişilerin kastedildiği âyetin devamından anlaşılmaktadır. Başka yerlerde de belirtildiği gibi (meselâ bk. Bakara 2/177) gerçek mümin hem sıkıntılı zamanlarında hem rahat zamanlarında hep Allah ile olur, O'na güvenip dayanır. Bu bağlılığını kötü günlerinde isyan etmeden sabırla, iyi günlerinde azmadan şükürle gösterir. Allah'tan gelen her şeyi, "Lutfun da hoş, kahrın da hoş" diyerek karşılar. 9. âyet, inancında döneklik yapan biriyle her durumda Allah'a iman ve bağlılığını sürdürenin aynı değerde olamayacağını ifade etmektedir. Hâlis imanın ve samimi dindarlığın çok veciz bir özeti olan bu âyette, böyle bir dindarlığın en çarpıcı amelî tezahürü olan gece namazına, sorumluluk boyutu olan âhiret endişesiyle rahmet ümidine ve dindarlığın zihnî şartı olan bilgi donanımına dikkat çekilmiştir. İbadette dinî şuur ve duygu ne kadar yoğun olursa ibadetin değeri de o oranda yüksek olur. Bu yoğunluk geceleri daha da fazla olacağı için âyette özellikle gece ibadetinden söz edilmiştir. Derin dindarlığın diğer bir tezahürü de âhiret bilincinin canlı oluşudur. Ebedî hayata inanan iyi bir mümin, her durumda rabbine kulluk görevlerini yerine getirmekle birlikte, bir yandan da kulluğuyla O'nun merhamet ve sevgisini kazanmayı, bu sayede âhiret kurtuluşuna nâil olmayı arzular.

"Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" ifadesindeki "bilme"den maksat, bu âyetler bağlamında öncelikle, yalnız zor durumda kalındığı zaman değil, her zaman Allah'ı bilip tanımayı (ma'rifetullah), bu irfan sayesinde yaratılmışlara kul olmaktan kurtulup yaratana kul olmanın önemini kavramayı ifade eder. Bununla birlikte "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" cümlesi, daha genel olarak –hangi konuda olursa olsun– ilmin yani doğru bilginin Allah katında mutlak bir değer olduğuna işaret eder. Esasen iman da ilim sayesinde kazanılır. Nitekim kaynaklarda ilim, "bir şeyi gerçek yönüyle kavramak, gerçekle örtüşen inanç" (itikad) şeklinde tanımlanır (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, "İlm" md.; Cürcânî, et-Ta'rîfât, "el-İlm" md.). Kur'ân-ı Kerîm'de gerek dinî gerekse din dışı konularla ilgili olarak ilim kelimesi ve türevlerinin 750 defa geçmesi, bilginin ve bilme faaliyetinin önemine işaret eder. Kendisini de Allah'tan gelmiş bir bilgi olarak tanıtan Kur'an (Bakara 2/120), "Rabbim, ilmimi arttır!" diye Allah'a dua etmemizi öğütler. Hz. Peygamber de ilmi övmüş ve teşvik etmiştir (Tirmîzî, "İlim", 19). Âlimleri peygamberlerin vârisleri olarak gösteren hadis (Buhârî, "İlim" 10), bilginin değeri yanında ilim adamlarının, bilgilerini insanlığın hayrına kullanmakla sorumlu olduklarına da işaret eder. Buna göre, ilim bizâtihi bir değer olsa da birçok hadiste ilmin amelle bütünleşmesi gerektiğine vurgu yapılmıştır (meselâ bk. Müslim, "ez-Zikir ved'du'â", 73; İbn Mâce, "Mukaddime" Duâ", 2, 3). Şu halde davranış ve uygulama planında olumlu sonuçlar doğurmayan veya kötülüklere alet edilen bilgi, kıymeti bilinmemiş, şükrü eda edilmemiş bir nimet olup ayrıca sorumluluğu gerektirir. Nitekim bir hadiste, sadece basit dünyevî emellere ulaşmayı amaçlayan ve bu suretle bilgisini kötüye kullananlar "erdemsiz bilginler" diye anılmıştır (Dârimî, "Mukaddime", 29, 34; İslâm'da ilmin yeri ve müslümanların bilime katkıları konusunda bilgi için bk. İlhan Kutluer, "İlim", DİA, XXII, 109-114).

Müslüman sayılmanın vazgeçilmez şartı iman etmektir. Bununla birlikte âyette ayrıca, "Rabbe karşı gelmekten sakınma" olarak çevirdiğimiz takvâ ile "iyilik" olarak çevirdiğimiz hasene de iyi bir müslüman olmanın şartı olarak gösterilmiştir. Takvâ, Allah'a sorumluluk bilinciyle saygı gösterip buyruklarını titizlikle yerine getirmek suretiyle ilâhî cezadan korunmayı (bilgi için bk. A'râf 7/26); hasene ise doğru inançtan başlayarak, ister büyük ister küçük olsun her türlü iyi ve güzel halleri, erdemleri, tutum ve davranışları ifade eder (bk. En'âm 6/160). Âyette bu anlamda iyiliğin karşılığının da iyilik olacağı bildirilmektedir. Tefsirlerde çoğunlukla, karşılık olarak verilecek bu iyilik cennet olarak açıklanmışsa da âyette böyle bir sınırlama olmadığına göre bunu her türlü dünyevî ve uhrevî hayır ve mutluluk olarak anlamak daha isabetli görünmektedir.

"Allah'ın arzı geniştir" ifadesindeki "arz"dan cennetin kastedilmiş olabileceği yönünde zayıf bir görüş varsa da (Râzî, XXVI, 253), müfessirler genellikle bu ifadeyi hicrete işaret olarak anlamışlardır. Kuşkusuz her müslümanın, sosyal çevresinde veya ülkesinde inançlı ve erdemli olarak yaşayabileceği düzeyde bir özgürlük ortamının oluşması için çaba göstermesi; ayrıca özgür bir ortamda yaşıyorsa bunun değerini bilmesi gerekir. Ancak âyetteki "Allah'ın arzı geniştir" cümlesi, bir kimsenin, bulunduğu yerde dinî ve ahlâkî hayatını gerektiğince yaşama şartlarından yoksun kaldığı ve bu ortamı olumlu yönde değiştirme imkânı da bulamadığı takdirde, inandığı değerlerden vazgeçmeyip serbestçe yaşayabileceği başka bir ortam bularak oraya gitme alternatifini de dikkate alması gerektiğine işaret etmektedir. Bu, iş yerini değiştirmekten, başka bir ülkeye göç etmeye kadar her türlü yer değişikliğini kapsar. Nitekim bu âyetin gelmesinden birkaç yıl sonra Hz. Peygamber ve arkadaşları, bütün çabalarına rağmen Mekke'de dinlerini yaşama özgürlüğünü sağlayamayınca Allah'ın emri uyarınca Medine'ye göç etmişlerdir. İnsanın değerleri uğruna böylesine bir özveriyi göze alması büyük bir sabır ve kararlılık işi olduğu için âyette, "Sabredenlere mükâfatları hesapsız verilecektir" buyurulmuştur (bu konuda bilgi ve değerlendirme için bk. Nisâ 4/97-100).

ZÜMER SURESİ TEFSİRİNİN DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ...

Kaynak: Haberler.com / Gündem

Dini Gündem Güncel Haberler

Helikopterin enkazını bulan Akıncı, İran'da paniğe neden oldu: Füzelerimizin yeri ifşa oldu

Helikopterin enkazını bulan Akıncı, İran'da paniğe neden oldu: Füzelerimizin yeri ifşa oldu

Reisi'nin can verdiği helikopterin yanına giden Fulya Öztürk, enkazın başındaki ekiplere yardım teklif etti

Reisi'nin can verdiği helikopterin yanına giden Fulya Öztürk, enkazın başındaki ekiplere yardım teklif etti

İbrahim Reisi öldü, peki bundan sonra ne olacak? İran'da seçim için takvim belirlendi

İbrahim Reisi öldü, peki bundan sonra ne olacak? İran'da seçim için takvim belirlendi

Haydar Dümen'in eşi tefeci kurbanı! 30 milyonluk taşınmazını elinden aldılar, yetmedi buluşmaya çağırıp gasp ettiler

Haydar Dümen'in eşi tefeci kurbanı! 30 milyonluk taşınmazını elinden aldılar, yetmedi buluşmaya çağırıp gasp ettiler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title