Haberler

    Maria Sakkari ile kariyeri, Yunan-Türk kültürlerinin benzerliği ve yükselişi üzerine

    Güncelleme:

    Maria Sakkari, sponsoru Adidas’ın temin ettiği kırmızı tişörtü ile kamera karşısına geliyor.

    Maria Sakkari, sponsoru Adidas’ın temin ettiği kırmızı tişörtü ile kamera karşısına geliyor. Adidas bünyesindeki en genç sporculardan olan Sakkari, bir yandan saçını düzeltirken diğer yandan kulaklığının düşmemesi için uğraşıyor. Son hazırlıkların ardından röportajımız başlıyor.

    Baklava ve Türk kahvesi (işler birazdan değişecek), bir tenis oyuncusuyla konuşulacak ilk konu mu? Tabii ki değil. Fakat eğer konuştuğunuz isim Yunanistan vatandaşıysa ve bir de salgın döneminin baskılarından sıkılmışsa konuşmaya “tatlı” konularla başlamak doğru tercih olacaktır. Türk-Yunan kültürlerinin benzerliğine dair soruyu tamamlamamışken Sakkari, “Baklava... Evet, kesinlikle baklavayı seviyorum.” diyor. “Açıkçası Türkiye’ye gittiğim zaman yapmak istediğim ilk şeylerden biri baklava yemek oluyor. Sizin ülkenizdeki yemekleri seviyorum. Dondurmanız da çok güzel. Fakat kahve hem bizde hem de sizde aynı. Yunan kahvesi demeyi tercih ederim. Fakat baklava… Baklava inanılmaz bir şey.”

    24 yaşındaki Sakkari, baklavaya dair övgülerini belirtirken biraz da yemek dışı kültüre değiniyor. “Yunanistan’da yaptığım şeylerin neredeyse hepsi sizin ülkenizde de var. Mevsimler aynı geçiyor, ekonomi, tarım gibi unsurlar da benzer. Tarihlerimiz dolu ve bu etkileyici bence.”

    365 günün büyük bir kısmı yolculuklarda ve turnuvalarda geçen yetenekli raketin Türkiye’ye geliş amacı da aynı: Tenis.

    2016 ve 2018 yıllarında WTA İstanbul için ülkemize gelen Sakkari, 2018’de Çağla Büyükakçay’ı mağlup edip bir üst tura yükselmişti. Çağla ile olan maçını, “Tam rakamı hatırlamıyorum fakat Çağla’ya karşı iki-üç maç oynadım ve açıkçası, bu maçların hepsi zorlu ama eğlenceliydi. Çağla’nın ilginç bir tekniği var, sizi sürekli olarak zorluyor fakat siz de onu zorladığınızda ortada keyifli bir maç oluyor. 2018’de aldığım galibiyet değerliydi. O yıl ilk 30 sıralamasına girecektim ve Çağla’ya karşı aldığım o galibiyet, temel gibi bir şeydi.” diyor ve ekliyor: “Toprak kortta gerçekten de yükselişteydim. Sezon başında sert kortta biraz zorlanmıştım ama WTA İstanbul’da iyiydim.”

    İstanbul ve baklava tutkusunu bir kenara bırakıp kısaca “tatsız” konulara değiniyoruz. Koronavirüs süreci boyunca evde kalan Sakkari, “Zordu fakat biraz da rahatlatıcıydı. Fiziksel olarak daima diri kalmak için çalıştım. Kafamı boşaltıp geleceğe odaklanmaya çalıştım. Bazı tarihler konuşulsa da işlerin tam olarak ne zaman düzeleceğini bilmiyoruz.” diyor kulaklığını düzeltirken.

    Şu anda kadınlarda dünya 20 numarası olan Sakkari, son iki sezonda sergilediği performansla geleceğin olası Grand Slam şampiyonlarından biri olarak gösteriliyor. Peki, 25 Temmuz’da 24’ünü dolduracak olan raket nasıl oldu da tenisle tanıştı?

    “Küçüklüğümde çok enerjik biriymişim. Ailem bu enerjimi spor dallarında kullanmayı hedeflemiş. Beş-altı yaşlarımdayken ablam, sadece eğlenmek için gün boyu tenis oynuyordu. Raketi zor kaldırıyor, topu duvara fırlatıyordu. Bundan etkilenmiştim. İlk başlarda ben de sadece eğlenmek için tenis oynuyordum. Fakat ailem, günümün büyük bir kısmını tenise ayırdığımı görünce bunu bir meslek hâline getirmem gerektiğini düşündü. Tutkuluydum, disiplinliydim ve doğrusunu söylemem gerekirse yetenekliydim. Bütün bu şeyler bir araya gelince teniste bir kariyer yarattım.”

    Tabii Maria’nın tenis oyuncusu olmasındaki tek etken ablası değil. Zira annesi Angeliki Kanellopoulou; WTA ile Grand Slam turnuvalarında mücadeleci kimliğiyle öne çıkan bir raketti. 1987’de ilk 40 oyuncu arasına giren Angeliki Kanellopoulou, Grand Slam’lerde iki defa üçüncü tura kadar yükselmişti.

    Sakkari’ye annesiyle ilgili bir soru yönelteceğimi belirten rakamları okurken yüzündeki gülümseme biraz daha artıyor ve, “Annem ilk başlarda beni tenisten vazgeçirmeye çalışıyordu, biliyor musun?” diyor. Sonrasında bunun kısa dönemli bir şey olduğunu ekliyor ve annesinin tenis kariyerine dair konuşuyor, “Eh, o zamanlar daha doğmadığım için maçlarını hatırlayamıyorum elbette. YouTube’tan veya onun arşivinden bazı maçları izliyorum. Baktığınız zaman tarihe damga vuran bir başarısı yok fakat insanlarla konuştuğumda onun mücadeleci kimliği daima övülüyor. Kesinlikle haklılar. Annem korttaki her puanı maç puanı gibi oynuyormuş. Bu, etkileyici, ilham verici.”

    2012’de Yunanistan’ın Fed Cup takımıyla maçlara çıkan ve böylece profesyonelliğe adım atan Sakkari, 2015 Amerika Açık ile birlikte Grand Slam macerasına başladı. 2016’da WTA Wuhan Açık yarı finaline ulaşırken Caroline Wozniacki, Elene Vesnina ve Alize Cornet’i mağlup etti. Bu başarıların ardından Sakkari, sezon sona erdiğinde ilk 50 arasına giriyordu.

    2017’da ise Roland Garros dışında geri kalan üç Grand Slam’de üçüncü tura kadar yükseldi. Amerika Açık’ta Kiki Bertens’i mağlup ederek gündeme geldi. O yıllarda 20’lerine yeni giren Sakkari, “Bence bütün meslek dallarında ilk günler zorlu geçer. Heyecanlanırsınız fakat içinizde daima bir endişe vardır. Bu durum teniste de geçerli fakat buradaki süreç çok daha uzun. Kaybetmeye alışmanız lazım. Ancak bu şekilde kaybetmeyen biri olursunuz.” diyor ve ekliyor: “Kortta yer aldığım için mutluydum. Gelişeceğimi biliyordum. Bunu yapacaktım çünkü ‘en iyi’ olmaktan başka bir şey düşünmüyorum. Heyecan, eğlence, üzüntü, öfke bütün bu duygular geçici fakat başarı, kalıcı.”

    Bu sözleriyle Maria Sakkari, Sokrates’in “Başarının kalıcılığı güvencedir” düşünce yapısını hatırlatıyor. Ve bu durumda kortlara virgül koyup biraz daha özel hayata geçmemizin zamanı geliyor. Kamerada kendisi, beyaz duvarlar ve pencereler dışında arkadan kitaplar ve bir de televizyon görünüyor. Sözü açmak için mükemmel ipuçları. “Kitap okumayı seviyorum, genelde Antik kültüre dair şeyler okuyorum.” diyor Sakkari. “Favori filmime dair bir yorum yapmam çok zor. Anlık olarak hoşuma giden her şeyi seviyorum. Fakat Daniel Craig’in oynadığı filmleri (Sakkari, 7 Ocak 2020’de Daniel Craig’e mektup gönderdiğini söylemişti) daha çok seviyorum. O benim favori aktörüm. Kesinlikle bir numara!”

    Burada sözünü kesip James Bond serisine dair fikrini sorduğumda, “En iyi Bond, tabii ki de Craig" diyor gülerek.

    “Dizilerde ise Suits ve Money Heist (La casa de papel) favorilerim. Suits’in avukatlık temasını seviyorum. Geçen hafta The Last Dance’i bitirdim. Ve mükemmeldi! Bence her sporcunun izlemesi gereken bir belgesel. İlham verici, heyecanlandırıcı. Michael Jordan’ın oyuna tutkusunu görüyorsunuz. Scottie Pippen’ın bağlılığını görüp kendi kararlarınızı yeniden gözden geçiriyorsunuz. Her anlamda öğretici bir içerik. Ve yemekler… Yine bir favorim yok. Anneannemin yaptığı tüm yemekleri seviyorum.”

    Diğer tenis oyuncuları gibi Sakkari de yolculuklar ve turnuvalarda mekik dokuyor. Bu koşturmada bir hobi yaratamadığını fakat bu konuda tek bir şey istediğini söylüyor: “Ailemle veya arkadaşlarımla vakit geçirmek benim için çok önemli. Seyahat sırasında bazen fırsat bulup kitap okuyorum, dizi izliyorum, dinleniyorum fakat ailemle, sevdiklerimle vakit geçirmem biraz daha kısıtlı oluyor.”

    Kortlara tekrardan dönmeye hazırlanırken Giannis Antetokounmpo’dan yola çıkıp Yunanistan’ın spor kültürüne dair düşüncelerini soruyorum. “Giannis, Stefanos (Tsistipas) ve farklı alanlarda birçok yetenekli sporcuya sahibiz. Olimpiyatlarda madalyalar alıyoruz. Turnuvalarda kupalar kazanıyoruz. Bence bütün branşlarda ortalama üstü birçok isme sahip olmamız bir ayrıcalık. Buradaki insanların mutluluğunu görebilirsiniz.”

    Giannis demişken, onun NBA’de kazandığı süper yıldız etiketine dair yorumlar da yapıyor: “Maçlarda bir canavar gibi. Dominant, hızlı ve güçlü. Fakat açıkçası onu saha dışında tanısanız ne kadar sakin, sessiz ve bilgili biri olduğunu anlarsınız. Mütevazı ve herkesin fikrine önem veriyor. Mükemmel bir oyuncu fakat çok daha iyi bir insan.” Meslektaşı Stefanos hakkında ise, “Çok iyi bir oyuncu. Arkadaşız ve birbirimize destek oluyoruz. Annelerimiz biz doğmadan önce arkadaş olmuşlar. Yani Stefanos'la küçüklükten beri arkadaşız. Birbirimizi çok iyi tanıyoruz. Onun başarıları bana, benim başarılarım ona ilham oluyor.” diyor.

    Antrenmanını bitirip röportaj için zaman ayıran Maria Sakkari ile son konuşmalarımız biraz teknik biraz fizik biraz da gelecek üzerine oluyor. Amerika Açık ile Roland Garros’un art arda gelmesine dair yorumlarını teknik açıdan yapıyor Yunan raket: “Yeni dönemde alınan tedbirler ilk başta zorlayıcı olacak, bizleri etkileyecek. Fakat asıl etki kort değişiminde kaynaklanabilir. Avustralya Açık sonrasında toprak zemine geçtiğimiz için Amerika Açık-Roland Garros geçişi zor olmayabilir fakat bu sefer arada turnuva yok. Seyahat yükü fazla. Hazırlık süreci kısa. Normal şartlarda her zemin değişimi yaptığımızda fiziksel olarak bazı konularda farklı antrenmanlar yapıyoruz. Farklı kas gruplarımızı çalıştırıyoruz. Mental zorluğu da eklersek ilginç bir serüven olacak.”

    Tom Hill antrenörlüğünde yükseliş yakalayan Sakkari, onun felsefesine dair demeçler veriyor. “Hill ile kimyamız uyuyor. Mükemmel bir antrenör ve insan. Beni daima motive ediyor. Hatalarımı, eksikliklerimi düzeltmem için çok çalışıyor. Ayrıca maç içerisinde duygularımı kontrol etmeme de yardımcı oluyor. Teknik açıdan zor olan şeyleri bile onun sayesinde hızlı bir şekilde repertuvarıma ekliyorum.”

    Maria Sakkari, günümüz kadın tenis oyuncuları arasında uzun boy, hız ve güç kombinasyonunu en iyi uygulayan isimlerden biri. Sakkari, işin fiziksel yapı kısmına dair, “Güç ve hız en önemli olan şeyler. Çünkü boy uzunluğunuz doğuştan gelen bir şey. Eğer kısaysanız hızlısınızdır ve yapmanız gereken daha güçlü olup ivmeyi kendi tarafınıza çevirmek olur. Eğer uzunsanız kas kütlesi kazanmanız daha kolay olabilir ve yapmanız gereken hız kazanmaktır. Tabii yağ oranı, bel kalınlığı gibi şeyler de önemli” derken agresif tekniğini açıklıyor: “File önünde oynamayı seviyorum. Kendinizi oraya götürmek matematik işi. Tabii matematik teniste olunca şans da gerekiyor. File önüne gidince kontrol sizde fakat arka tarafın daima bir tehlike sinyali verdiğini hissediyorsunuz.”

    Favori vuruş stiline dair önce dropshot, ardından backhand diyor fakat aklına forehand de gelince bu konuda da net bir cevap veremeyeceğini söylüyor.

    Son sözleri ise gelecek hakkında.

    “24 yaşındayım. Kariyerim nasıl ilerler bilmiyorum. Emekli olduktan sonra teniste kalabilirim. Belki antrenör olurum ya da olmam. Şu an bu şeyleri düşünmüyorum. Çünkü bütün odak noktam en iyisi olmak üzerine kurulu. Bu hedeften şaşmamalıyım. Tıpkı James Bond gibi.”

    Kaynak: EuroSport.com / Spor

    Adidas Tenis Spor Haberler

    500
    Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
    title