Koçak'tan Ab'ye "Beni Neden Yalnız Bıraktınız?" Mektubu

AKP'den ihraç edilen Afyonkarahisar Milletvekili Mahmut Koçak'ın Avrupa Komisyonu'na bir mektup yazarak “ihracına sessiz kalınmasına” tepki gösterdiği ortaya çıktı.

Başbakan Erdoğan’a yönelttiği "Kasımpaşalılığı bırakması lazım" sözleriyle gündeme gelen ve parti yönetimine yönelttiği eleştiriler yüzünden AKP’den ihraç edilen Afyonkarahisar Milletvekili Mahmut Koçak’ın Avrupa Komisyonu’na bir mektup yazarak, "Avrupa Komisyonu, düşüncemi ifade etmemin engellenmesi karşısında neden sessiz kalıyor?" diye sorduğu ortaya çıktı.

“AB’NİN SUSKUNLUĞU İLKELERİNE TERS DÜŞÜYOR”

Gercekgündem.com sitesinin haberine göre, Koçak, AB Komisyonu Türkiye Temsilcisi Büyükelçi Hansjörg Kretschmer’e yolladığı mektupta, AKP’den düşüncelerini ifade ettigi için ihraç edildiğini ifade ederek, “Etnik grupların ve azınlıkların temel haklardan yararlanması konusunda son derece duyarlı olan AB kurumlarının, benim durumuma sessiz kalmasının, AB ilkeleriyle tezat oluşturduğu aşikardır” dedi.

Koçak, parti içinde tek adam liderliğine karşı savaştığı için ihraç edildiğini savunarak, “Ben herhangi bir etnik kümeye veya azınlığa mensup bir milletvekili olmuş olsaydım ve yukarıda ifade ettiğim nedenlerden dolayı cezalandırılsaydım, acaba AB kurumları, aynı suskunluk tutumu içinde olur muydu?” diye konuştu. Habere göre, Koçak’ın böyle bir mektup yolladığını kabul ettiği ancak konuya ilişkin konuşmak istemediği kaydedildi.

Mahmut Koçak’ın Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu'na hitaben yazdığı mektubun tam metni şöyle:

“Sayın Büyükelçi,

AB, hiç şüphesiz, demokratik rejimleri daha az kusurlu bir işleyişe kavuşturmanın uygar dünyanın sürdürülebilirliği açısından önemine inanan bir organizasyondur.

Avrupa Birliği idealini, özgürlük tutkunlarının gözünde değerli kılan şey, insana ait haklar konusundaki duyarlılığı ve tutarlılığıdır.

İnsan olmaktan ileri gelen haklar en başta özgür düşünebilme ve düşüncelerini özgürce ifade etme ve hatta düşüncelerinin propagandasını yapabilme haklarıdır.

Başta Kopenhag Kriterleri olmak üzere Avrupa Birliği’nin temel metinlerinin tamamında bu haklardan söz edilir ve Birlik açısından bu hakların varlığının ülkelerle ilişkilerde temel ölçütler olduğu kuvvetli bir biçimde vurgulanır.

Ancak son dönemlerde, AB’nin bu temel haklar konusundaki yorum ve tutumu, ülkemiz insanlarını olduğu gibi beni de endişelendirmekte ve hatta rahatsız etmektedir.

AB, insan hakları, düşünce hürriyeti ve ifade hürriyeti gibi konularda neredeyse sadece etnik kimlikler üzerinden bir duyarlılık geliştirmekte ve sanki bu hakların sadece etnik ve dini azınlıkların ihtiyaç duyduğu haklar olduğu yönünde bir anlayışa sahip bulunduğu izlenimi uyandırmaktadır. Benim halkım AB’nin tutumundan böyle bir sonuç çıkardığı için Türkiye’de AB’ye duyulan güven ve sempati yüzdesi hızla aşağılara düşmüştür.

Örnekse:

Bir süre önce mensubu bulunduğum parti olan AKP, kendi tüzük, program ve temel politika belgelerine tamamen aykırı olmak üzere beni AKP’den ihraç etmiştir. Bu ihraca dayanak teşkil edecek herhangi bir gerekçe ortaya konmazken benim parti içi demokrasinin geliştirilmesi, ülkede kurumlar arası ilişkilerin demokratikleştirilmesi ve parti liderliğinin tek adam liderliği olmaktan çıkarılması hususundaki görüşlerim ve açıklamalarım açıkça cezalandırılmıştır.

Diğer taraftan çok düşündürücü bir biçimde, etnik grupların ve azınlıkların temel haklardan yararlanması konusunda son derece duyarlı ve yönetimler üzerinde tacizkar olan AB kurumlarından, demokrasi mücadelesi veren ve bu nedenle de cezalandırılan; halkın oyuyla seçilmiş olduğu partisinden ihraç edilen bir parlamentere herhangi bir destek ve dayanışma tutumunun gösterilmemiş olması her bakımdan dikkat çekicidir.

Basın ve kamuoyunun gündemini uzun süre meşgul eden bu gelişme karşısında AB kurumlarının içine girdikleri suskunluk hali üzüntü vericidir ve aynı zamanda AB’nin demokrasi konusundaki görev tanımının çerçevesinin ne olduğunun yeniden gözden geçirilmesi zorunluluğuna işaret etmektedir.

Bu gelişmenin beraberinde ortaya çıkan tablo, aynı zamanda çok ironiktir: TBMM’de, Türk yasalarını AB müktesebatına uygun hale getiren yasaları yapan, düşünce ve ifade özgürlüğü konusundaki yasaların altında imzası olan bir kanun yapıcı üyesinin ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlama ve cezalandırma girişimi karşısında AB’nin sessiz kalması kendi ilkeleri açısından ne ölçüde büyük bir tezat oluşturduğu aşikârdır.

Basit bir soru sorma hakkım var ve ben bu hakkı kullanacağım:

Ben herhangi bir etnik kümeye veya azınlığa mensup bir milletvekili olmuş olsaydım ve yukarıda ifade ettiğim nedenlerden dolayı cezalandırılsaydım, acaba AB kurumları, aynı suskunluk tutumu içinde olur muydu?

Sonuç:

AB idealine inanan bir siyasetçiyim. Siyasi kariyerimin tamamı, vermiş olduğum yüksek yoğunluklu demokrasi mücadelesinden ibarettir.

Siyasi görevlerimin her aşamasında ülkemin AB standartlarına uyumlu bir uygarlık adası olması için çaba gösterdim. Demokrasi karşıtlığının prim yapmaya başladığı bir dönemde, son derece yanlış anlamalara yol açabilecek bu tutumunuzun, Türkiye’nin demokrasi sorunlarını gidermeye bir katkısı olmayacağı açıktır.

Haberler