Haberler

Melen Çayı'nın İstanbul'a Akıtılması ve Milli Ağaçlandırma Seferberliği Töreni

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul'un Sürekli Göç Almaya Mahkum Olmaması Gerektiğini Belirterek, "Dünyanın Neresine Giderseniz Gidin Bu Tür Büyük Kentler, Oraya Gelecek Olanlara Belli Bedeli Ödettirilen Kentlerdir" Dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul'un sürekli göç almaya mahkum olmaması gerektiğini belirterek, "Dünyanın neresine giderseniz gidin bu tür büyük kentler, oraya gelecek olanlara belli bedeli ödettirilen kentlerdir" dedi.

"İstanbul Su Temin Proje Çerçevesinde Büyük Melen Projesi'nin Birinci Kısım İnşaatlarının Tamamlanması ve Melen Çayı'nın İstanbul'a Akıtılması ve Milli Ağaçlanma Seferberliği Töreni", Grand Cevahir Otel Oditoryum Salonu'nda gerçekleştirildi. Törene Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Bayındırlık ve İskan Bakanı Faruk Özak, İstanbul Valisi Muammer Güler, Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve çok sayıda davetli katıldı.

Törende konuşan Başbakan Erdoğan, aynı anda iki önemli projenin heyecanını yaşadığını belirterek, "Birisi bizim için çok çok anlamlı Melen Suyu Projesi'nin açılış töreni. Diğeri ise Türkiye'nin aydınlık ve yeşil yarınları için yürütülecek milli ağaçlandırma seferberliğinin başlatılması. Doğa, ağacıyla, suyuyla, havasıyla ve toprağıyla ayrılmaz bir bütündür. Suya ecdadımız hanımı getirirken 'abıhayat' demişler. Ve 'su medeniyettir' demişlerdir. Biz bütün bu yapıyı bütünlüğü ele alarak çalışmalarımızı

sürdürdük. Melen suyu 23 Ekim'den itibaren İstanbullular tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Bu gelişmeler Anayasa değişikliği referandumu olduğu döneme denk geldiği için resmi açılışı yapamadık. Bu projenin İstanbul halkına ve Türkiye'ye hayırlı olmasını Allah'tan temenni ediyorum. Geçtiğimiz yaz aylarında tedirginliğini yaşadığımız susuzluk tehlikesiyle inşallah bir daha karşılaşmayacağız" dedi.

İstanbul'da nüfusun bu hızla artmaya devam etmesi durumunda su teminiyle ilgili çalışmaların daha da zorlaşacağını söyleyen Erdoğan, "Buna da bir çözüm getirmeliyiz. İstanbul sürekli olarak bu göçü almaya mahkum olmamalı. Bu ifadem yanlış anlaşılabilir. Ama dünyanın neresine giderseniz gidin bu tür büyük kentler, oraya gelecek olanlara belli bedeli ödettirilen kentlerdir. Dünyada New York, Paris, Londra böyledir. Hepsinin, orada yaşamanın bir farklı bedeli vardır. Ancak İstanbul'da öyle farklı bir bedel

yok. İsteyen istediği yere binayı konduruveriyor. Devletin hazinesine kondurulmuş bir bina, öbür tarafta hanımın bileziğini satarak daire alan bir insan ama ikisi eşit. Bunda bir adaletsizlik var. Tabii o kaçak binayı yapana da devlet elektriğini de, suyunu da götürüyor. Burada da bir adaletsizlik var. Bunların bir düzene konulması lazım. İşte biz bu düzeni kurmak istiyoruz" şeklinde konuştu.

Başbakan Erdoğan, 1994 yılında İstanbul'da görevi devraldığında İstanbul'un susuzluğunun ne noktada olduğunu birçok kişinin hatırlayacağını ifade ederek, "Ve ne noktadan ne noktaya nasıl geldik. O evlerin içinde bütün banyolardaki küvetlerin nasıl kullanma suyuyla doldurulduğunu bilir. Adeta bidon satan köşebaşı tüccarları ile İstanbul dolmuştu. Biz geldik o bidon satanlar ortadan kayboldu. Niye? Artık bidona ihtiyaç kalmamıştı. İstanbul'un suyu vardı. Şimdi de artık YTL değerli olduğu için dövize ihtiyaç

yok, döviz büroları kapanıyor. Bütün bunlar Türkiye'de bir değişimin adıdır. Su başta insan olmak üzere bütün canlıların hayatlarını sürdürmeleri için Allah'ın kullarına lütfettiği olmasa olmaz temel bir ihtiyaçtır. Su başlı başına bir medeniyettir. Biz aslında zengin bir su medeniyetinin insanlarıyız. Türkiye su kaynakları açısından zengin. Böyle tanım yapanlar var. Kullanılabilen su potansiyeli açısından ise yoksul bir ülkedir. Suyun medeniyet haline dönüşebilmesi için çalışmak, mevcut imkanları

değerlendirmek bizim görevimizdi. Biz bunu yapıyoruz. İktidara geldiğimizde söylemiştim. Türkiye'nin ırmakları, dereleri, akarsuları var ama sular akıp gidiyor. Nereye? Denizlere. Tutamadığımız, kullanamadığımız su bizim değildir. Ama bakıyorsunuz Greenpeace çıkıyor. Ayaklanıyorlar buraya baraj yapamazsınız. Niye? Doğaya saldırıyorsunuz. Kardeşim bak biz bu suyu insan için kullanıyoruz. İnsandan daha değerli varlık var mı? Eğer bu su denizlere akıp giderse bunun insana faydası var mı? Suyun olmadığı

yerde hastalık var. Suyun olmadığı yerde pislik var. Onun için bizim bu suya ihtiyacımız var. Bu başka yerden de gelmeyecek. Dolayısıyla bu denizlere giden suyu barajlarda rezerv edeceğiz. Ondan sonra da bunları en iyi şekilde kullanılır hale getireceğiz. Yine de onlar hayır diyorlar. Çünkü her yaklaşım ideolojik" diye konuştu.

Türkiye'nin günlük su tüketimi oranı itibariyle dünya ülkelerinin çok gerisinde olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Günlük su tüketiminde kişi başı yıllık 10 bin metreküptür. Ama Türkiye'de bu şu anda yıllık kişi başı bin 750 metreküptür. Onun için işimiz kolay değil çok çalışacağız. Ülkemizdeki ortalama içme ve kullanma suyu miktarını da süratle geliştirmenin gayreti içerisinde olacağız. Bakınız 1980'li yıllarda 98 litre/gün, 1990'da 192litre/gün, 2000'li yıllarda 210 litre/gün suya ulaşmışız. Dönemimizde

ciddi çalışmalarla süratle geliştirdik ve birçok baraj açtık. Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından 2003-2007 yılları arasında 366 tesis hizmete açıldı. Bunların 111'i baraj ve gölet, 81 adeti ise sulama projesi olarak yapıldı. Yarım asırdır hayali kurulan Ilısu ve Yusufeli Barajı dev projeleri de şimdi başlamış durumda. Bunları da engellemek istediler ama açtık ve şimdi onlar da başladı. İnşallah 15 gün sonra İzmir'de yıllar yılı konuşulan Ödemiş Beydağı Barajı'nı açıyoruz. Aynı gün 11 adet barajı daha hizmete

açacağız. Başkaları hep konuştu, biz ise iş yaptık. 1994 aynen bunun örnekleri ile doluydu. Şimdi de iktidarımız döneminde bu örnekleri vermeye devam ediyoruz" dedi.

İstanbul'un çöp dağlarından kurtarılıp bu hale getirildiğini ifade eden Başbakan Erdoğan, lazım. İşte biz bu düzeni kurmak istiyoruz" şeklkonuşmasını şöyle sürdürdü:

"İstanbul'un Kemerburgaz'ına gidemezdiniz. Çöplüklerin arasında kokulardan geçmek mümkün değildi. Ama şimdi gidin oraların ağaçlandırıldığını göreceksiniz. O çöplerden şimdi elektrik enerjisi ve gübre üretildiğini göreceksiniz. Bunları hep başardık. Çünkü biz gece rüyalarımıza giren bu konuları tek tek gerçekleştiriyoruz. Bazen parlamentoda çok komik şeyler oluyor. Farklı parti milletvekilleri 'filanca eseri biz başlamıştık' diyor. Ne başlaması var mı bir vesikan göster. Aynını geçmişte yaşadık. O zaman

da 'biz Istıranca dağlarındaki barajları yaptık' diyorlardı. O barajları ben Veysel beyi İSKİ'nin başına getirdim. Orada gittik, Düzdere Barajı'nın temelini attık. Ne vardı orada biliyor musunuz? Rahmetli Erdal İnönü ile bizden önceki belediye başkanının attıkları temel duruyordu. Ve İstanbul Valisi Sayın Kozakçıoğlu ile birlikte temeli attık ve tamamladık. Biz başladık, bitirdik. Bunlar dürüst de davranmıyorlar. Aynı şeyi geçen Meclis'te gördüm baktım farkında değil. Arkadaşlar Türkiye hep böyle

aldatılmış. 25 yıl önce temeli atılana sahip çıkanlar var bu ülkede. Biz bu değiliz. Biz temeli atarız, tarihi veririz ve o tarihte de bitiririz. Melen de böyle oldu. Melen'in de başlangıcı 1997. Ama maalesef o günden bugüne ortada yüzde 10 gibi bir üretim var. Biz görevi devraldık. Yaptığımız harcamayla şu ana kadar yaklaşık eski parayla 990 trilyon harcadık. Biz buna yakın bir rakam daha harcayacağız ve Melen suyunu İstanbul için çok daha verimli hale getireceğiz. Tabii ki sadece güncel sorunu

çözmenin yeterli olmadığını biliyoruz. İstanbul'un 3,5 yıllık değil 30-40 yıllık su sorununu çözecek projeler üzerinde kafa yoracağız. İstanbul bizim için bir vizyon kent. Burada bu tür aksaklıklar olamaz. 'İstanbul'un suyu yok' dedirtemeyiz."

Erdoğan, bugün itibariyle ağaçlandırma seferberliğini de başlattıklarını ifade ederek şunları söyledi:

"Özellikle Çevre ve Orman Bakanlığımızın çalışmaları Türkiye'yi rahatlatacak ve halkımızın yaşam biçimini inşallah o yeşil medeniyet istikametinde geliştirecektir. Bunun örneklerinden bir tanesi Türkiye'nin Birleşmiş Milletler (BM) Çevre Programı çerçevesinde düzenlediği bu ağaçlandırma kampanyalarıdır. Bu kampanyada iddialıyız. Ülkemiz 2007 yılındaki ağaç dikme çalışmalarıyla Avrupa'da birinci, dünyada üçüncü sırada yer almıştır. Bu işe ne kadar önem verdiğimizin ifadesidir. Bugün diyoruz ki ağaç

dikiniz ki; bir insan bile yeşillikler arasında olduğunu fark etsin. Onun için sizleri bu noktada ağaç yetiştirmeye özellikle teşvik eden cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bu noktadaki anlamlı ifadelerini bizler de geleceğe taşıyalım. Biz İstanbul TEM yolu ve E-5 yolu üzerinde milyonlarca ağaç diktik. Bunlarla İstanbul'u bir an önce yeşillendirelim istedik. Bu ağaçlar adeta İstanbul'un solunum merkezleri haline geldi. Biz gelecek nesillere yaşanabilir bir ülke bırakabilmek için uzun

soluklu bir çalışmaya başladık. Çevre Bakanlığı koordinatörlüğünde milli ağaçlandırma seferberliğini başlatıyoruz. Çevre duyarlılığı dünyanın gündemine son yıllarda gelmeye başlamıştı. Son BM Olağan Genel Kurulu'nda da iklim değişikliği lazım. İşte biz bu düzeni kurmak istiyoruz" şeklkonuşulmuştur. Halbuki biz sevgili Peygamberimizin 'kıyamet kopmaktayken bile elindeki fidanı dikmeyi ihmal etme' tavsiyesini eden bir inancın sahipleriyiz. Ağaçlandırma seferberliği kapsamında 2008-2012 yılları arasında

toplam 2 milyon 300 bin hektarlık alanın ağaçlandırılmasını planlıyoruz. Bu Trakya bölgemiz büyüklüğünde bir toprağın yeşille bezenmesi anlamına gelmektedir. Bunun için ilgili bütün kuruluşların bütçelerinde yeterli ödenekler ayrılacak, yer tahsisi konusunda gerekli destek sağlanacaktır. Gelecek yıllarda bu milli seferberlikte en başarılı illerle, kurum ve kuruluşlara ödülleri verilecektir. Bu konuda da halkımızla omuz omuza çalışarak ağaçlandıra seferberliğini hedefimize ulaştıracağız. Asında bir fidan

dikip ağaç haline getirme çocuk yetiştirmeye benzer. Onu her tür tehlikeden korumak, eğildiğinde ona destek vermek için o ağacı düzeltmek hep sevgiyle çocuğa yaklaşmak gibidir. Halkımızın ve kurumlarımızın ağaçlarımızdan ve ormanlarımızdan ilgi ve şefkati esirgemeyeceğine inanıyorum."

Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu da, susuz günleri hatırladığını ifade ederek, "Bit salgınını hatırlıyorum. Üniversitede talebeyken sağmacılıkta susuzluktan dolayı kolera vakası çıkmıştı. Hanımlarda su taşımaktan dolayı bel ağrıları olduğunu hatırlıyorum. Bidonlu günleri hatırlıyorum. Neticede 1994 Martı'nda Sayın Başbakanımız İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nı kazandığı zaman 'İstanbul'da 60 günlük su kaldı. Tayyip'in işi Allah'a kaldı' şeklinde manşetler vardı. 60 günlük su yok denirken biz

Elmalı Barajı'nı devreye sokarak 21 Temmuz 1994 günü Başbakanımız ile beraber muhteşem bir seferberliğe başladık" dedi.

Bakan Eroğlu, Melen Çayı gibi büyük bir projenin yanında Başbakan Erdoğan'ın dünyadaki en büyük ağaçlandırma seferberliğini başlatacağını ifade ederek, 2008 yılında bu alanda dünya birincisi olmayı amaçladıklarını söyledi.

Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kadir Topbaş ise, küresel ısınma, mevsim değişiklikleri, doğal kaynakların tükenişi ile yaşam alanlarındaki daralmayı tüm dünyanın birlikte yaşadığını hatırlatarak, "Sulama alanları 6 kat arttı. Nüfus giderek artmakta. Şu an dünyada 6 milyar 300 milyon insan yaşamakta. 2050 yılında bu nüfusunun 9 milyarın üstüne çıkacağı söylenmekte. Bu bakımdan insanoğlunun doğal kaynakları daha doğru kullanmak durumunda olduğunu biliyoruz" dişe konuştu.

Konuşmaların ardından Başbakan Erdoğan, Melen Çayı Projesi'nde çalışan müteahhit firmaların yetkililerine teşekkür plaketi verdi. Erdoğan, daha sonra bakanlarla ve Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ile birlikte temsili açılışı gerçekleştirdi.

(EY-ÖFA-CC-Y)

Kaynak: İhlas Haber Ajansı / Güncel

Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title