TBMM'nin açılışının 101. yılı
İYİ Parti Grup Başkanı ve Bursa Milletvekili İsmail Tatlıoğlu, "Bir ülkede ve bu ülkede, millet meclisinin varlığı hiç şüphesiz o ülkedeki milli egemenliğin ilk ve temel şartıdır.
İYİ Parti Grup Başkanı ve Bursa Milletvekili İsmail Tatlıoğlu, "Bir ülkede ve bu ülkede, millet meclisinin varlığı hiç şüphesiz o ülkedeki milli egemenliğin ilk ve temel şartıdır. Ancak milli egemenliğin vücut bulması için tek ve yeterli şart değildir. Milli egemenlik, millete gerçek manada yaslanan bir meclis üzerinden hukukun üstünlüğünün sağlanmasıyla gerçekleşir." dedi.
Tatlıoğlu, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile TBMM'nin 101. açılış yıl dönümü dolayısıyla TBMM Genel Kurulu'nda konuştu.
TBMM'nin, "Gazi Meclis" unvanına sahip tek parlamento olduğuna dikkati çeken Tatlıoğlu, Meclisin kurulduğu ilk günden itibaren, tarihin kendisine yüklediği sorumluluğun bilinciyle hareket ettiğini, bunu 15 Temmuz dahil olmak üzere ihtiyaç duyulan her zaman ve her zeminde gösterdiğini vurguladı.
Tatlıoğlu, TBMM'nin 101 yıl önce bugün açılması ve bunu takiben Cumhuriyet'in ilan edilmesinin, tarihin alkışladığı bir başarı olduğunu söyledi.
Meclis'in açılışının, millet için efsanevi bir modernleşme hamlesi olduğuna işaret eden Tatlıoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
"Bir ülkede ve bu ülkede, millet meclisinin varlığı hiç şüphesiz o ülkedeki milli egemenliğin ilk ve temel şartıdır. Ancak milli egemenliğin vücut bulması için tek ve yeterli şart değildir. Milli egemenlik, millete gerçek manada yaslanan bir meclis üzerinden hukukun üstünlüğünün sağlanmasıyla gerçekleşir. Milli egemenlik, kuvvetler ayrılığının tesis edilmesi ile yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin, bu yetkiye sahip organlar tarafından hakkıyla kullanılması ile mümkün olur. Milli egemenlik, milletin her bir ferdine kendi iradesinin mecliste var olduğunu hissettirerek, parlamentonun her türlü keyfi müdahaleye karşı itibarını koruyarak mümkün olabilir.
Milli egemenlik bu meclisin, milletten aldığı iradeyle yasa koyması ve bu yasalara, taşıdığı unvandan bağımsız olarak herkesin tabi kılınması ile mümkün olur. Bu yasaları uygulama sorumluluğunda olan yürütmenin denetlenebilmesiyle mümkün olur. Eğer böyle olursa 'devletin sahibi millettir' tanımı anlam kazanır. Aksi halde kanunları çıkarma gücüne sahip olanlar, bu kanunlardan istediklerine uyma, istemediklerine uymama gücünü de kendilerinde bulurlar. Sahip oldukları yetkilerine uygun sorumluluk taşımayanlar, Meclisin doğrudan veya dolaylı denetiminden uzak olanlar, millet tarafından devletin esas sahibi olarak görünürler."
"Türkiye 101 yıl öncesinin gerisine düştü"
Tatlıoğlu, bu çerçeveden bakıldığında Türkiye'nin, 101 yıl öncesinin gerisine düştüğünü ve bir parti devleti görünümüne yöneldiğini ileri sürdü.
Bugün Türkiye'de, kanunların, kuralların vatandaş için zorunlu, iktidar ve çevresi için keyfi hale geldiğini savunan Tatlıoğlu, "Uygunsa uyulmakta, uygun değilse kanun ve kurallar, uygun hale getirilmektedir. Türkiye'de yürütmenin işlemlerine yönelik var olan denetim mekanizmaları etkisizleştirilmiştir. Kamusal işlemler, denetimi imkansız alanlara taşınmıştır. Bu düzende devlet, sadece iktidar gücünü elinde bulunduranlara ait gözükmektedir." diye konuştu.
Tatlıoğlu, bu durumun "vesayetin ta kendisi" olduğunu ileri sürerek, yasama ve yargının yürütmenin gölgesi altında kaldığını, kuvvetler birliği şartlarının yaşandığını savundu. Tatlıoğlu, "Atanmışların, siyasi dille konuşan kamu kadroları ve bürokratların, seçilmişlere karşı tavrı bu yeni vesayetin ibretlik birer fotoğrafını sunmaktadır. Partili cumhurbaşkanlığı sistemiyle ne yazık ki yasama, yürütme ve yargı tek kişinin tahakkümü altına girmiş, yeni bir vesayetçi yapı ortaya çıkmıştır." ifadelerini kullandı.
-"Türkiye'yi çağın ilerisine taşıyacak yol budur"
İYİ Parti Grup Başkanı Tatlıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Büyük Millet Meclisinin açılışından itibaren yaklaşık bir asır bize göstermiştir ki; ne zaman ki milletin hakimiyeti gölgelenmiş, Türkiye güç yitirmiştir. Yolsuzluk ve yoksulluk artmıştır. Türkiye, otoriter bir siyasi atmosferin içine sürüklenmiştir. Fakirleşme süreci ve yargıya güvenin tükenişi yine aynı süreçte olmuştur. Diğer taraftan milli egemenliğin güç kazandığı dönemlerde, demokrasiye, kişi hak ve hürriyetlerine, adalete ve liyakate olan bağlılığın güçlendiği, hukukun üstünlüğüne riayet edildiği dönemlerde ise Türkiye ayağa kalkmış, yükselmiştir.
Bu ülkede birliğin, dirliğin, zenginliğin hüküm sürmesi ancak ve ancak milli egemenliğin güçlü bir şekilde harekete geçmesi ile mümkün olabilmiştir. Bugün, Türk siyasetinin önündeki yegane yol, milli egemenliğin yarattığı gücü tekrar oluşturmaktan geçmektedir. Bütün milleti, 84 milyonun tamamını, hiçbir istisnaya mahal vermeden devletin sahibi yapmaktır. Türkiye'yi çağın ilerisine taşıyacak yol budur."
Milli egemenliğin varlığında, milletin tamamının devletin sahibi olduğunu dile getiren Tatlıoğlu, her vatandaşın cebinde taşıdığı Türkiye Cumhuriyeti kimliğinin, devletin tapusu olduğunu söyledi.
Tatlıoğlu, "Bu kimliğe sahip olan her bir insan, devletimizin 84 milyonda bir hissedarıdır. Hiçbir hisse, bir diğerinden, ne düşük ne de daha değerlidir. ve bu kimlik, her bir bireye hak ve hukukunu koruma, hakkına ve hukukuna riayet edilmediği takdirde ise itiraz etme yetkisini verir." şeklinde konuştu.