Haberler

Balfour Deklarasyonu'nun 103. yılında Filistinlilerin gözü ABD seçimlerine çevrilmiş durumda

Güncelleme:

İsrail'in kuruluşuna giden süreci hızlandıran 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu'ndan bu yana yaşadıkları felaketler silsilesi ABD Başkanı Donald Trump döneminde artan Filistinliler, yarın bu ülkede yapılacak seçimin sonuçlarına kilitlendi.

İsrail'in kuruluşuna giden süreci hızlandıran 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu'ndan bu yana yaşadıkları felaketler silsilesi ABD Başkanı Donald Trump döneminde artan Filistinliler, yarın bu ülkede yapılacak seçimin sonuçlarına kilitlendi.

Dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour'un, 2 Kasım 1917'de siyonizmin ünlü hamisi Lord Rothchild'e gönderdiği ve "Balfour Deklarasyonu" olarak bilinen mektup, Filistinlilerin ve bölgenin kaderini değiştirdi.

Filistin topraklarında İsrail devletinin kurulmasına giden sürecin en önemli kilometre taşı olarak gösterilen Balfour Deklarasyonu'nun 103. yılında ABD'deki başkanlık seçimleri bölgenin geleceğini yakından ilgilendiriyor.

ABD Başkanı Trump, attığı adımlar nedeniyle Filistinlilere, Balfour Deklarasyonu'nu ikinci kez yaşattı. Bu nedenle yarınki seçimi Trump'ın kazanması halinde Filistinlileri daha zor günlerin beklediği belirtiliyor.

Filistin Başbakanı Muhammed Iştiyye, "Trump yeniden seçilirse Allah bize yardım etsin." diyerek ABD'deki seçimin Filistinliler için ne kadar önemli olduğunu ifade etmişti.

Trump'ın rakibi Joe Biden'in kazanması halinde, Filistin üzerindeki baskının az da olsa hafifleyeceği dile getirilse de Washington'un İsrail yanlısı politikalarında pek fazla değişiklik olmayacağı ifade ediliyor.

Trump'ın İsrail yanlısı kararları Filistin'i zora soktu

Başkanlık koltuğuna oturduğu Ocak 2017'den bu yana Trump'ın bölgeyle ilgili aldığı kararların neredeyse tamamının İsrail lehine olması dikkati çekiyor.

İsrail'in işgalini pekiştiren ve Filistinlilerin iki devletli çözüm umudunun giderek azalmasına neden olan bu kararlarda, Trump'ın yakın çalışma ekibinde bulunan Yahudi asıllı ABD'lilerin etkisi olduğu bilinen bir gerçek.

Bu isimlerin başında İsrail'e Büyükelçi olarak atadığı David Friedman, Danışmanı Jared Kushner ve eski Orta Doğu Özel Temsilcisi Jason Greenblatt geliyor.

Friedman, Kushner ve Greenblatt'ın da etkisiyle Trump, 6 Aralık 2017'de uluslararası hukuku yok sayarak aldığı Kudüs kararıyla İsrail'in yanında yer alacağının ilk sinyallerini verdi.

Önceki ABD başkanlarının aksine Trump, Kudüs'ün tamamını "İsrail'in başkenti" olarak tanıyan kararı imzaladı. Bu kararın ardından Mayıs 2018'de de Tel Aviv'deki ABD Büyükelçiliği Kudüs'e taşındı.

Filistin'e mali şantaj

Trump yönetimi, İsrail'in isteklerini tek tek yerine getirirken Filistin'e de adeta mali şantaj uygulamaya başladı.

ABD Dışişleri Bakanlığı, 31 Ağustos 2018'de, Washington'un Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansına (UNRWA) yaptığı mali yardımları tamamen durdurma kararı aldığını açıkladı.

Trump da 6 Eylül 2018'de yaptığı açıklamada, ABD'nin ara buluculuğunda İsrail ile yapılması öngörülen barış görüşmelerine katılmayı kabul edinceye kadar Filistin'e mali yardımda bulunmayacaklarını dile getirdi.

ABD yönetimi, Trump'ın bu açıklamasından iki gün sonra, işgal altındaki Doğu Kudüs'te Filistinlilere hizmet veren hastanelere yapacağı 20 milyon dolardan fazla yardımı da kesme kararı aldı.

Trump yönetimi, 10 Eylül 2018'de Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) Washington'daki ofisini kapatma kararı alarak, bir kez daha Filistin'i cezalandırdı, İsrail'in ise talep listesini taçlandırmış oldu.

Yahudi yerleşim birimlerini "meşrulaştırma" çabası

Uluslararası hukuka göre, işgal altındaki topraklarda bulunan tüm Yahudi yerleşim birimleri yasa dışı kabul edilirken, Trump yönetimi bunu da yok saydı.

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Kasım 2018'de yaptığı açıklamayla, işgal altındaki Batı Şeria'da yer alan Yahudi yerleşim birimlerini artık yasa dışı olarak görmediklerini duyurdu.

Bu kararı meşrulaştırmak amacıyla geçen ay İsrail ile ABD arasındaki bilimsel iş birliğinin genişletilerek işgal altındaki Golan Tepeleri ve Batı Şeria'da bulunan yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerinde de uygulanmasını öngören bir anlaşma imzalandı.

Sözde Orta Doğu barış planını açıkladı

Trump'ın İsrail yanlısı kararlarına bir yenisi bu yıl ocak ayında eklendi.

Tel Aviv'in hayal dahi edemeyeceği kararları alan Trump, 28 Ocak'ta Filistinliler için ikinci Balfour Deklarasyonu olarak anılan ve İsrail'in Doğu Kudüs ile Batı Şeria'daki işgalini pekiştirme amacı taşıyan sözde Orta Doğu barış planını açıkladı.

Plan, Kudüs'ün tamamının İsrail'e bırakılması, Batı Şeria'daki yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerinin İsrail'e ilhak edilmesi ve Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkının ellerinden alınması gibi maddeler içeriyor.

Körfez ile İsrail'i "barıştırdı"

ABD yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını ile boğuşurken, Trump seçimlere haftalar kala adeta işi gücü bıraktı ve İsrail'e hizmete devam etti.

Sözde Orta Doğu barış planıyla ikinci Balfour'u yaşayan Filistinlilere bir darbe de Arap ülkelerinden geldi.

Trump bazı ülkeleri baskıyla, bazılarını ise deyim yerindeyse rüşvetle İsrail ile ilişkileri normalleştirme anlaşmasını kabule ikna etti.

İlk olarak Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), daha sonra Bahreyn, ardından da Sudan İsrail ile ilişkileri normalleştirme kararı aldı.

Kulislerde Trump'ın yeniden başkanlık koltuğuna oturması halinde Suudi Arabistan ve Umman'ın da aralarında bulunduğu bazı Arap ülkelerinin İsrail ile ilişkileri normalleştirme anlaşmasına varacağı dile getiriliyor, bu da Filistin'in daha da yalnızlaşması anlamına geliyor.

Kaynak: AA / Güncel

Amerika Birleşik Devletleri Donald Trump Filistin İsrail Güncel Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title