Dini Bir Meselede Diyanet'in Görüş Beyan Etmemesini İstemek HaksızlıktIr
Diyanet İşleri Başkanlığı Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından Sapanca'da düzenlenen "İl Müftüleri Semineri Sonuç Bildirgesi" açıklandı.
"Özü itibariyle dinî olan bir meselede, meselenin politik,
ekonomik, sosyal, bilimsel, hukukî, psikolojik ilgisi var diye Diyanet'in görüş
beyan etmemesini beklemek hatta istemek haksızlıktır. Görevini yapmasından dolayı sıfatı ne olursa olsun hiç kimse, Diyanet'i
kınama hak ve salahiyetini kendinde görmemelidir. Çağdaş toplum, açık
toplumdur. Düşünce ve kanaat hürriyetini güvence altına alan bir toplumdur.
Bireylerin fikir ve düşünceleri ne kadar saygınsa yetkisini yasalardan alan
müessese ve kurumların da ilgi alanlarına ilişkin görüş ve beyanları da en az o
kadar saygındır. Bu bağlamda çeşitli vesilelerle Diyanet'i siyasi tartışmaların
malzemesi veya tarafı hâline getirmeye çalışmak ve Diyanet üzerinden siyaset
yapmak hem yüce dinimize hem milletimizin yüksek inanç değerlerine hem de
Diyanet İşleri Başkanlığının din-siyaset ilişkisine dair yerleşik teamüllerine
yapılabilecek en büyük haksızlıktır."
Diyanet İşleri Başkanlığının Cumhuriyetin en temel
kurumlarından biri olduğu hatırlatılan bildirgede, Başkanlığın yaşam hakkı ve
insan bedeninin değeri konusundaki belli başlı hassasiyetleri dikkate alarak
kamuoyunu bilgilendirmesinin Diyanet İşleri Başkanlığının toplumu din konusunda
aydınlatma görevinin bir parçası ve varlığının gereği olduğu ifade edildi.
"Kürtaj sadece bir
kadın meselesi değildir…"
Kürtaja ilişkin düzenlemelerin yasal müdahalelerle ya da
yasaklayıcı başka tedbirlerle ele alınmasının sorunu çözmeye yetmeyeceğinin de
vurgulandığı sonuç bildirgesinde, şu ifadelere yer verildi;
"Dinî konuların siyasî bir dil içinde
tartışılıyor iddiasıyla ihmal edilmesi, bu konuda Başkanlığın vurguladığı
temaları sorgulamak, her şeyden önce bir usûl ve yöntem sorunu olarak dikkat
çekmektedir.
Öte yandan kürtaja ilişkin düzenlemelerin yasal müdahalelerle ya
da yasaklayıcı başka tedbirlerle ele alınması sorunun devasa ağırlığını
gidermeye yetmemektedir. Esasen İslâmî ilke ve değerler, eşref-i mahlûkat
olarak kabul edilen insanın bedenen ve ruhen korunması hususunda bu emanete
talip olan herkesi apaçık bir sorumluluğa davet etmektedir. Ayrıca
kürtaj meselesinin sadece bir kadın meselesi olarak ele alınması büyük bir
haksızlıktır. Zira tarih boyunca bu meselenin en büyük sorumlusu, en büyük
müsebbibi erkekler iken, en çok ıstırabını çekenler, mazlum ve mağdur olanlar da
hep kadınlar olmuştur.
"Kürtaj konusunda daha geniş bir rapor
hazırlanacak…"
Kürtaj
konusunda yapılan tartışmalar, konunun başta dinî boyutu olmak üzere tıbbî,
ekonomik, sosyal, bilimsel, hukukî, psikolojik hatta politik boyutları üzerinde
kamuoyunun daha fazla bilgilendirilmesine ihtiyaç olduğunu göstermektedir.
Başkanlığımız ilerleyen günlerde bu konuda bir rapor hazırlayarak kamuoyunu
bilgilendirecektir."
"Çocuk
yaşta zorla evliliği, dinen meşrulaştırmaya çalışmak büyük bir yanlıştır… Asla
kabul edilemez…"
Kamuoyunda sıkça gündeme gelen "çocuk gelinler" konusu da il
müftüleri semireni sonuç bildirgesinin maddeleri arasında yer aldı. Çocuk yaşta zorla evlendirilmenin insanın
onuruna uygun bir şekilde hayatın sürdürülmesi hakkının ihlali olduğu belirtilen
bildirgede; "Hayat hakkını, insanın onuruna
uygun bir şekilde hayatın sürdürülmesi hakkını gasbetmek ve bu hususta
çocukları istismar konusu yapmak asla kabul edilemez. Bu bağlamda kamuoyunda
"çocuk gelinler" olarak bilinen kız çocuklarını, anne olma ve aile kurma
sorumluluğuna sahip olmadan, rızası dışında evlendirmeye zorlamak ve söz konusu
uygulamaları nikahta rıza/irade hürriyetini şart koşan İslâm dininden hareketle
meşrulaştırmaya çalışmak büyük bir yanlışlıktır." denildi.
İl
Müftüleri Semineri Sonuç Bildirgesi'nde öne çıkan diğer başlıklar şöyle:
"İslâm coğrafyası, yeniden bir ilim ve
medeniyet coğrafyasına dönüşmeli…"
İslâm
dünyası günümüzde bir taraftan Müslüman halkların kendi hür iradeleriyle
yönetimlerini belirleme isteklerinin açıkça ortaya çıktığı; diğer taraftan
tarihte yaşanmış mezhep farklılıklarının çatışmaya sürüklenmesinin tahrik
edildiği; zulümlerin, savaşların, çatışmaların, insan hakları ihlâllerinin,
cinayetlerin, terör ve şiddetin, ekonomik sıkıntıların, fakirliğin, cehaletin,
geri kalmışlığın yaşandığı zorlu bir süreçten geçmektedir. Özellikle yakın
coğrafyamızda yaşanan elim hadiseler, hem bu ülkelerde yaşayan kardeşlerimizin
hem de bütün Müslümanların tarihin ender gördüğü ağır bir fitneyle imtihandan
geçtiğini göstermektedir.
Bu durumda Müslüman toplulukların her türlü şer
odağına karşı basiretli, ferasetli ve uyanık olmak yükümlülüğü vardır. Akan
kan, kardeşkanıdır. Tarih boyunca İslâm medeniyetine ve onun tüm düşünce
yapılarına beşiklik eden coğrafyalarda meydana gelen terör ve şiddet
olaylarının bir mezhep gerilimi olarak lanse edilmesi ise büyük bir
yanılsamadır. Yaşanan bu hadiselerin bir an önce sona ermesi ve İslâm
coğrafyasının bir acı ve elem coğrafyası olmaktan kurtularak yeniden bir ilim
ve medeniyet coğrafyasına dönüşmesi en büyük temennimizdir.
"Hizmetlerimiz, yerel ve bölgese şrtlar göz ardı edilerek sürdürülemez…"
Ülkemiz
başta terör olmak üzere pek çok sorunla karşı karşıyadır. Ülkemizin toplumsal irlik ve bütünlüğünü koruyarak bu sorunların üstesinden geleceğine olan nancımız tamdır.
Ülkemizin hemen her köşesinde büyük bir sabır ve heyecanla
sürdürmekte olduğumuz hizmetler, yerel ve bölgesel şartları göz ardı eden bir
anlayışla sürdürülemez. Alevî vatandaşlarımız başta olmak üzere Caferî, Bektaşî
ve Nusayrî vatandaşlarımızın dinî ihtiyaç ve taleplerine kulak vermek,
ertelenemeyecek bir gerekliliktir. Diyanet İşleri Başkanlığı, siyasî, mezhebi
ya da kültürel tercihleri ne olursa olsun bütün vatandaşlarımızın hizmet
taleplerine cevap vermeye gayret etmektedir.
"Bütün dinlerin ibadet mekânları
dokunulmazdır…"
Bütün
dinlerin ibadet mekânları dokunulmazdır. Mabet masuniyeti İslâm inanç ve
kültürünün güvence altına aldığı bir ilkedir. Dolayısıyla ne Avrupa'da
İslamofobi çerçevesinde camilere yönelik ortaya çıkan şiddet, ne de İslâm
dünyasında gayr-i müslimlerin mabetlerine yöneltilen saldırılar kabul
edilebilir. Diyanet İşleri Başkanlığı, tüm inanç yapılarının dokunulmazlığı
noktasında İslâm'ın yüksek ilke ve değerlerini korumak ve hatırlatmak
zorundadır.
"Camiler sürekli açık kalacak…"
Camilerimizin
sadece namaz vakitlerinde değil vatandaşlarımızın ihtiyaç ve taleplerine cevap
verecek şekilde sürekli açık tutulması camilerin asli fonksiyonunu icra
etmesinin gereğidir. Haftalık cami
derslerinin (tefsir, hadis, ilmihal, siyer vb): büyük, tarihî ya da selâtin
camilerden birinde haftada bir düzenlenmesi, plânlanan sabah namazı
programlarının, bütün il ve ilçelerimizde aksatılmadan yürütülmesi,
görevlilerimizin günün belirli saatlerinde halka açık dersler başlatması büyük
önem arz etmektedir.
"Camiler, çağın ihtiyaçlarına göre
düzenlenmeli"
Camilerin
İslâm kültür ve medeniyetinin kadim estetik anlayışı doğrultusunda inşa
edilmesine ve kadın, çocuk, yaşlı ve engellilerin ihtiyaçları göz önünde
bulundurularak düzenlenmesine özen gösterilmelidir.
"Yüz yüze vaaz projesi devam etmeli…"
Merkezi
ezan ve merkezi vaaz uygulamasına son verilmesi yönünde başlatılan çalışmalar
ve özellikle yüz yüze vaaz projesi devam ettirilmeli ve her bir görevlimizin
camisinde vaaz edebilecek noktaya getirilmesi için başlatılan hizmet içi eğitim
seferberliği devam etmelidir.
"İnsan odaklı personel politikası…"
Başkanlığımız
insan odaklı bir personel politikasını egemen kılma gayretindedir. Adalet, eitlik, hak, hukuk, liyakat, yetenek ve kabiliyet gibi niteliklerin öne ıkarılmasına çalışılmaktadır.
Katı değil katılımcı bürokrasiye işlerlik
kazandırmak, zorlaştırıcı değil kolaylaştırıcı, engelleyici değil, geliştirici
olmak, problemleri çoğaltmak yerine çözmek; personelin yeteneklerinin ortaya ıkarılmasına ve geliştirilmesine imkân vermek; zaman, emek, insan ve kaynak srafını her fırsatta önlemek temel esaslardır. Kurumsal yapılanmanın hemen her şamasında insani ve ahlaki değerler önceliklidir.
"Diyanet İşleri Başkanlığı hizmet
politikalarını gözden geçirmek zorundadır…"
Müftülüklerimiz
başta kamu kurumları olmak üzere sivil toplum kuruluşları ile işbirliğini geliştirmeli, herkesi kuşatan bir anlayışla hareket etmelidir. Bu çerçevede tabii paydaşlarımız arasında yer alan ve Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak görev yapan Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi, Meslek Dersleri öğretmenleri ile ilahiyat fakültelerinin öğretim kadrolarıyla işbirliğine gidilmelidir.
Yeni
eğitim-öğretim müfredatıyla birlikte Başkanlığımız hizmetlerinin de yeniden gözden geçirilmesi ve güncellenmesi gerekir. Bu çerçevede Kur'an-ı Kerim ve Siyer derslerinin okullarda seçmeli olarak okutulmasına yönelik bir gelişme,aşkanlığımızın hizmet politikalarını gözden geçirmesini zorunlu kılmaktadır.
"Çocuklarımız, yaz Kur'an kurslarına
teşvik edilmeli…"
Yaz
tatili dönemlerindeki Kur'an kursları, çocuklarımızın kendisiyle ve toplumla barışık iyi birer insan olarak yetişmesi, din konusunda doğru ve sağlıklı bilgi edinmeleri, din eğitimini yeterli düzeyde, zamanında ve doğru bir yöntem ve içerikte almaları anne-babaların sorumluluğunun bir parçası olduğu gibi,oplumsal bütünlüğümüz, yavrularımızın ileride yanlış telkinlere maruz kalmaması, manevî boşluğa düşmemesi, dinî kimliklerinin inşası veözgüvenlerinin yüksek olması açısından da son derece önem arz etmektedir. Yaşsınırının kaldırılmış olması sevindirici bir gelişmedir.
Ayrıca çocuklarımızın
yaz Kur'an kurslarına teşvik edilmesi, onların camilerimizle en güzel bir
şekilde buluşmalarının sağlanması sürekli göz önünde bulundurulması gereken
hususlardır.
"Din hizmetleri toplumun tüm
kesimlerine ulaştırılmalı…"
Toplumun
tüm kesimlerine din hizmetlerini ulaştırabilmenin yolları ve metotları
araştırılmalı, özellikle kadına, aileye, çocuklara, gençlere, öğrencilere,
işçilere yönelik hizmetler yeniden gözden geçirilmelidir. Müftülerimiz
şehirlerimizin dinî-manevî hayatına rehberlik etmeyi esas almalıdır.
Sokakçocukları, evsiz-yurtsuz insanlar, bakıma ve desteğe muhtaç hastalar,
hükümlüler vs. gibi açık ilgi ve rehabilitasyona ihtiyaç duyanlara karşı
duyarlı olmak, bu ilgiyi sevgi, şefkat ve merhamet temelli dayanışma
ilkeleriyle sürdürmek gerekir.
"Bölgesel ve lokal özellikleri dikkate
alan yeni ve etkili bir din hizmeti stratejisi geliştirilmelidir…"
Ülkemizde
kentlerin göç olgusuyla değişen demografik ve kültürel yapısı din hizmetlerinin
yeniden gözden geçirilmesini ve düzenlenmesini zorunlu kılmaktadır. Bölgesel ve
lokal özellikleri dikkate alan yeni ve etkili bir din hizmeti stratejisi
geliştirilmelidir.