Haberler

Kontrol ettiğimiz şey duygularımız değil davranışlarımızdır

Seyhan Genç

Seyhan Genç

Eğitimci-Yazar- NLP Trainer
29.04.2024 12:32

İnsanın hayatındaki en önemli gelişmenin "öğrenmeyi öğrenmek" olduğunu söyleyebilirim. Bu kavramları duyduğumuzda aklımıza öğrenciler gelir ve kendimizi konudan muaf tutabiliriz. Bilakis, bizler konunun tam da içindeyiz, fakat bu nasıl algıladığımızla alakalıdır.

Öğrenmeyi öğrenmenin temel prensibi öğrenimleri davranışa dönüştürmektir. Bunun da prensibi şudur; alanda kalarak ve düşünce zinciri oluşturarak. Düşünce zinciri; herhangi bir konuda mevcut durumla istenen sonuç arasındaki süreçte, uygulanan stratejilerin konuyla ilgili olmasıdır. Öğrenimi davranışa dönüştürmek; her an her yerde bunu yapmak mümkün. Örneğin kitap okumak istiyorsunuz, herhangi bir amacınız yok, bazen olabilir -amaçsız okumayı tavsiye etmem- okuduğunuz bir romanı dahi davranışa dönüştürebilirsiniz. Okumak, oradaki veriyi algılamak; algıladığımız her bilgi aynı zamanda bir duygu oluşturur, sonra o duygu düşüncemizi, düşünce dilimizi, dil de davranışımızı etkiler. Kimileri düşüncenin duyguyu etkilediğini söyler, bu geri beslemedir; daima ilk referans duyumsamadır ve alakalı duygunun oluşmasıdır. Algı sistemimiz böyle çalışır, bizler bu döngüyü bilinçli hale getirirsek edindiğimiz her bilgiyi kendi içimizde bir cevhere dönüştürebiliriz. Örneğin; romanda okuduğumuz fakat daha önce konuşurken kullanmadığımız sözcükleri kelime dağarcığımıza katmak, cümleleri okurken nasıl yazıldığına dikkat edip imla hatalarımızı azaltmak, daha önce karşılamadığımız kişiliklerle tanışmak veya daha önce deneyimlemediğimiz durumları keşfetmek, hissetmek ve bu sayede empati yeteneğimizi geliştirmek gibi... Sizler de düşünebilirsiniz, okuduğunuz romanlar sizlere nasıl davranışlar kazandırdı, bunu düşündüğünüzde emin olun bundan sonra okuyacaklarınız size o an odağınızda olan bir davranış kazandıracaktır. Bu deneyimi yaşamın her alanında uygulayabilir ve bundan oldukça etkileyici sonuçlar çıkarabiliriz. Evet roman bir eğitim kitabı değil, insanlarla sohbet etmek de bir eğitim ortamı değil; fakat akıllı insan içinde bulunduğu her anı kendi lehine kullanabilir. Velhasıl hoşça vakit geçirdiği veya lanet olası bir an aynı zamanda eğitim ve öğrenim zamanı da olabilir.

Öğrenmede duyguların oldukça önemli bir etkisi vardır, fark edilmesi gereken olaylara hangi duygu durumunda baktığımızdır. Bizi etkileyen çok hoşlandığımız ya da meraklandığımız konularda iki türlü tavır alırız; o konu her ne ise olumlu veya olumsuz bize çok uzak gelir, kendimizi ona layık görmeyiz ve dışardan bir bakış atarız. Bu ya eleştirel bir bakış ya da değer görmeme hali olabilir. Veya o kadar hoşumuza gider ki ya da öyle meraklanırız ki onu adeta yaşarız, içselleştiririz, sanki kendimizmiş gibi hissederiz; yani duruma içerden bir bakış atarız. Duyumsadığımız veriyi davranışa dönüştürme içerden bakma halinde daha hızlı gerçekleşir. Çünkü içerden bakma hali, dışardan bakma haline göre daha deneyimsel ve daha hızlı uyum sağlama halidir. Roman örneğimizden devam edersek; dışardan bakan bir yapınız varsa verilere karşı önce bir direnç vardır, inceleme, analiz etme, yargılama, kendinizi henüz vermemiş olabilirsiniz; içerden bakan bir yapınız varsa tamamen içindesinizdir, direnç göstermeden, yargısız, meraklanırsınız ve adeta yaşarsınız… Bu; dünyayı algılamamızın iki farklı yoludur. Her ikisini de işlevsel hale getirmemiz daha objektif olmamızı sağlayabilir.

Joseph O' Connor'a göre zihnimizde üç öğrenme bölgesi vardır; endişe bölgesi, öğrenme bölgesi ve durgunluk bölgesi. Bizler en iyi öğrenmeyi, öğrenme bölgesinde yaşarız, bunu tecrübe ettiğimde öğrenmedeki etkisini gördüm. Farklı bir konu, ilgilenenler belki anlayacaktır, bu seviyeye aynı zamanda alfa frekansı da diyebiliriz. En basit tabirle sabah uykudan yeni uyandığımızda zihnimizin en berrak ve en rahat olduğu o andır, bilinç ve bilinçaltı arası bir yer. Örneğin televizyon izlerken izlediğimiz haberleri, ekonomi vs. bunları hatırlamakta zorlanırız ama bir film izlediğimizde daha sonra heyecanla baştan sona anlatabiliriz değil mi? Çünkü film izlerken rahat modda, muhtemelen alfada izlemişizdir ve bu yüzden unutmamışızdır. İşte bu halimiz öğrenmeye en açık olduğumuz halimizdir.

Endişe bölgesi algıladığımız güçlüğün bildiklerimizden fazla olduğu düşüncesidir, durgunluk bölgesi ise algıladığımız güçlüğün bildiklerimizden az -kolay- olduğu düşüncesidir. Bir şey öğrenmeye çalışıyor isek bu iki tuzağa düşmeden ve öğrenme bölgesinde kalmayı öğrenmemiz gerek. Buna orta seviye stres denebiliyor, fakat ben katılmıyorum; nötr olma hali diyebiliriz. Zihnimize yeni bir şey almak için veya daha hızlı düşünebilmek için alan açmamız gerekir, o alanı açmak için de o an ki duygularımızdan kurtulmak gerekir. Örneğin o an hangi duyguyu hissediyoruz; korku, endişe, utanç, öfke vb. gibi güçlü duygular, bunlar zihnimizde oldukça geniş yer kaplar. Bu duygulardan arındığımızda öğrenme bölgesine gelmiş oluyoruz. Bu bölgede kalarak öğreneceğimiz her ne ise daha kolay bir şekilde öğrenebiliriz. Aynı zamanda bir rapor verirken veya bir sunum yaparken öğrenme bölgesinde kalmak oldukça iyi sonuçlar verir. Kaynakların az ya da çok olduğu düşüncesi her insanda farklıdır, o yüzden her insan öğrenme ivmesinin ne olduğunu ancak kendisi bulabilir.

Öğrenmeyi öğrenmeye dair çok önemli diğer bir ip ucu da davranış kontrolüdür. Günlük hayatımızda birçok duyguyu yaşarız, bu içinde bulunduğumuz her duruma göre değişir. Bu durum oldukça insancıldır ve olması gerekendir. O an o duyguyu yaşamadan geçiştirirsek kapladığı alan genişleyecek ve en sonunda sizin davranışlarınızın kontrolünü ele alacak. Ve bu durum o an hangi duygu da iseniz kral o olacak ve o konuşacak. Bu yüzden duygularımızı bastırmadan yaşayarak geçip gitmelerini sağlarsak onları daha iyi kontrol etmiş oluruz. Örneğin çok öfkelendik, olabilir, insanız; fakat bu öfkenin bağırmadan, kırıp dökmeden de geçip gitmesini bekleyebiliriz. Aslında kontrol ettiğimiz şey duygularımız değil davranışlarımızdır. Şöyle ki, çok öfkelendik değil mi? Birisi bir şey söylese tüm öfkemizi ona kusacağız, tam öyle bir an; bunun yerine şu da olabilir derin bir nefes alıp duyguyu ifade etmek ve bir dakika, "şu an konuşmak istemiyorum, hatta beni yalnız bırakırsanız iyi olur." İşte bu bir davranış kontrolüdür ve ihtiyacınız olan doksan saniyeyi kazandınız, çünkü bir duygunun en şiddetli hissedildiği an 90 saniye olduğu söylenir, bunu kendim de gözlemledim, tahmini bu civarda… Devamı zihinsel imgelemedir, yani durum zihinsel olarak her tekrar ettiğinde öfke de alevlenir fakat hiçbir zaman ilk doksan saniyedeki kadar hararetli olmaz.

Burada dikkat edilmesi gereken çok ince bir çizgi var; öğreniyoruz diye her an didaktik olmaktan değil, sessiz, sakin ve usulca yapmaktan bahsediyorum. Her ortamda bir öğrenci olduğumuzu kimse anlamadan, çünkü bunu hissettirmek daima sıkıcıdır. Böyle bir bakış açısına sahip olmak, öğrenmeyi öğrenmiş olmaktır; bu aynı zamanda özneldir de, kişiden kişiye değişir ve öğrenmeyi öğreten oldukça farklı argümanlar da vardır.

title